PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
 PSK
PSK Bulten
 KOMKAR
 Roja Nû
 Weşan/Yayın
 Arşiv
 Link
Pirs û Bersîv
Soru / Cevap
Webmaster
1
 
 
 

28 MART YEREL SEÇİMİ ÜZERİNE

Yılmaz Çamlıbel

28 Mart yerel seçiminin neticeleri belli oldu. Bölgeyle Türkiye’nin içinde bulunduğu kritik ortamda yapılan bu seçim, herkesten çok biz Kürtleri yakından ilgilendiriyor. Bu açıdan, neticeleri bilimsel bir biçimde ele alıp yorumlamamız ve gerekli dersleri çıkarmamız hayati önem taşıyor.

Bu konuda gerçekçi bir yorum yapmak için uzman olmamıza gerek yok. Yakın tarihte yaşadıklarımız üzerine düşünmemiz, o dönemdeki kusur ve yanlışlıklarımızı görmemiz, gördüğümüz zararları hatırlamamız,  bunları siyaset bilimine uygun şekilde irdelememiz ve sentezlere varmamız yeterlidir.

Türkiye’de, halk desteği olan ve kurulu düzeni değiştirmek için çaba sarfeden üç ana toplumsal dinamik var. Bu üç ana dinamik, Kürdler, emekçiler ve dindarlardan oluşuyor. Bunlar, eskiden bağımsız partilerini oluşturamadıkları için, mevcut düzen partilerinin içine sızarak siyaset yapmaya çalışıyorlardı. Bu yüzden, içine girdikleri partilerden yarar sağlama bir yana, adına konuştukları grupları bu partinin kanatları altına çekerek, onların bilincini ve mücadele azmini sulandırarak, düzene hizmet etme durumuna düşüyorlardı.

Süreç içinde, doku uyuşmazlığı, istem ve beklentilerin farklılığının bilincine varan, Kürdler, emekçiler ve dindarlar, sığındıkları örgütleri terk edip, kendi örgütlerini kurarak, siyasi hayata ağırlıklarını koymaya başladılar.

Kurulu düzenle bu toplumsal dinamikler arasındaki mücadele, giderek daha da boyutlanıyor ve yaygınlaşıyor. Buna paralel olarak egemenlerin bu dinamikler önüne koyduğu tuzaklar da giderek artıyor. Keza, düzen muhaliflerinin içine girdiği yanlışlıklar ile adına konuştukları gruplara verdikleri zararlar da giderek artıyor.

Emekçilerle dindarlar, 1960 yıllarından hemen sonra kendi örgütlerini kurabildiler ve bu örgütler aracılığıyla politika yapmaya başladılar. Bağımsız örgütlerini kuramayan Kürdlerin büyük bir bölümü, bu sefer de bu partiler içinde çalışmaya başladılar. Bu partilerle olan amaç, ilke, beklenti ve doku uyuşmazlığı neticesinde, 1974’lerden itibaren Kürdler de öz partilerini kurmaya başladılar. Sonuç olarak herkes, başkalarına sığınma yerine kendi örgütünü kurarak, siyasi yelpazedeki yerini aldı.

Adı geçen bu üç ana muhalefet grubunun ortak yanı, kurulu düzene karşı olmalarıydı. Hepsi, devletin demokratikleştirilmesini, düşünce özgürlüğü, demokrasi ve insan haklarına dayalı çağdaş bir düzenin kurulmasını istiyorlardı. Bu konuda aralarında hiçbir çelişki yoktu. Ama, ırk, sınıf ve inanç kimlikleri arasındaki çelişkilerden dolayı, zaman zaman karşı karşıya geliyorlardı.

Sosyalistlerle beraber çalışan Kürdlerin ulus sorunundaki duyarlılıkları, egemen ulus solcularını rahatsız ediyordu. Kürd sorununa vurgu yapanlara söylenen şuydu. “Neden bu konuyu sürekli gündemde tutuyorsunuz? Bizlere düşen görev sınıf mücadelesini yükseltmektir. Sosyalizm geldiğinde, Kürd sorunu da zaten çözülmüş olacaktır.”

İslami partilerdeki egemen ulus dindarları da, Kürd sorununu gündeme getiren dindaşlarını şu şekilde eleştiriyorlardı. “ Elhamdülillah hepimiz Müslümansız, İslamiyet’te kavmiyetçiliğe cevaz yoktur.” Yani egemen ulusun dindaşları ve yoldaşları, Kürtlerden ırk kimliklerini, sınıf ve inanç kimliklerine kurban etmelerini istiyorlardı. Bu dayatma, Kürdlerle Türkleri bir yol ayırımına getirdi ve ayrışmaya zorladı. 

Bu ayrışmadan ürken egemenler, ellerindeki tüm propaganda aygıtlarını harekete geçirerek, onları silahlı mücadeleye yönlendirerek, muhaliflerin beynine jekoben üniter siyasi anlayışı şırınga ederek, insanların aklını karıştırmaya başladılar. Sapla samanın, at iziyle it izinin birbirine karıştığı bu kaos ortamında, muhalefet grupları akıl almaz hatalar işlediler. Din ve sınıf çıkarını Kürd ulusal çıkarının önüne koyanlar, kendini Kürd ulusunun tartışılmaz temsilcisi olduğunu söyleyenler, Kürd halkına büyük zararlar verdiler.

Türk Derin Devleti, 28 Mart yerel seçimlerinde, düzen muhaliflerinin önüne bir tuzak kurdu. Kürd halkı ve işçi sınıfının temsilcisi olduklarını söyleyen bazı örgütlerin bazısı bilerek, bazısı ise bilmeyerek bu tuzağa düştüler. Bizleri yeniden 1960 yıllarına götürdüler. Sözüm ona bizleri, emek ve sol adına yan yana getirerek, düzene karşı iş ve güç birliği yapmamızı sağladılar.

Kürd ve emekçilerin birliği adına, şemsiyesi altında toplanılan SHP ve Genel Başkanı Murat Karayalçın’ı hepimiz tanıyoruz. SHP, milliyetçi, Atatürkçü, üniterci bir partidir. CHP’den hiçbir farkı yoktur. Murat Karayalçın ise, başbakan yardımcısı olduğu dönemde, işten atmaların, işsizliğin, sefaletin, Kürd halkına yönelik katliamların, kontra cinayetlerinin, işkencelerin, kasaba, köy ve ormanların yakıp yıkmaların birinci dereceden sorumlusu olan bir kişidir. Böyle bir adam ve böyle bir partinin kanadı altında, demokrasi, insan hakları, emek ve Kürd sorunu çözülür mü?

1980’lerde, sendikaların çoğu sosyal demokrat ve sosyalist idi. Günümüzde ise, sendikalar Türk milliyetçilerinin eline geçmiş bulunuyor. Türkiye sermaye sınıfı, ülkenin demokratlaştırılması, Kürd sorununun çözümü üzerine konuşurken, Türk işçi sınıfı bunlara karşı çıkıyor. Kendilerini sosyalist olarak tanımlayan EMEP ve ÖDP gibi partiler, emekçilere sınıf bilinci aşılama, sınıf mücadelesini yükseltme yerine, Kürdleri kurtarmaya çalışıyorlar.

DEHAP ise, Kürd ulusal hakları için mücadele etme yerine, Türk işçi sınıfını kurtarmaya çalışıyor. Türkiyelileşme adına Kürd kimliğinden kaçıyor. Demokratik diyalog adına, düzenle bütünleşiyor. Cephe kurma adına, Kürd ulusal kimliğini sulandırıp yok etmeye çalışıyor.

Son yerel seçimde el ele tutuşan 6 parti, büyük bir kavram kargaşası yarattılar. Her parti kendini akıllı, diğerlerini aptal yerine koyup, diğerlerinden yararlanmaya kalktı. Kürd kimliğinden uzaklaşan DEHAP, elindeki bir çok belediyeyi kaybetti. Kürd halkı karşısında ciddi bir prestij kaybını uğradı. Garnizon partileri karşısında, kendini ilerici, devrimci ve sosyalist alternatif olarak sunan partiler de emekçilerden gerekli cevabı aldılar. Seçimde, büyük bir yenilgiye uğradılar.

DEHAP ve siyasi ortakları, halk nezrinde büyük bir prestij kaybına uğrarken, ismi unutulan Murat Karayalçın, Türk siyasetinin gündemine çıkma şansını yakaladı. Ama, seçimin gerçek galibi, Türk işçi sınıfı ile, Kürd ulusal muhalefetini bloke eden derin devlet oldu.

Emekçilerle Kürd halkını uyutmaya çalışanlar, bir kere daha yanıldılar. Ülke geleceğinin teminatı olan emekçilerle Kürd halkı, kuzu postuna bürünen kurtların kendilerine kurduğu tuzağa düşmediler. Önlerine atılan zokayı yemediler. Kendilerini kandırmaya çalışanların suratına okkalı bir şamar attılar.  Bu, geleceğimiz için sevindirici bir gelişmedir.

 

  Dengê Kurdistan © 2004