psk@kurdistan.nu
PSK PSK Bulten Komkar Komjin Roja Nû Weşan / Yayın Arşiv Link Webmaster
Dengê Kurdistan
 PSK
PSK Bulten
 KOMKAR
Komjin
 Roja Nû
 Weşan/Yayın
 Arşiv
 Link
Webmaster
 
Bir Soykırım ve Asimilasyon Projesi Olarak 1934 İskan Kanunu-I

Ali Haydar Koç

Türk unsurun çıkaları adına (1913) Kürdistan’da zorunlu göçertme ve soykırım planlamaları yapan İttihat ve Terraki yönetimi, Kürtlere yönelik cinayetlerde sınır tanımayan Teşkilatı mahsusa tarafından denetlediği „İskani Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti” ile “Aşairi ve Muhacir Müdüriyeti Umumiyesi”gibi kurumlar aracılığıyla 1913’ten sonra Kürtler hakkında etüt çalışmaları başlatmıştı. Diktatör Atatürk döneminin değişmeyen içişleri bakanı Şükrü Kaya, 1913 ve sonrasında Kürtlere yönelik yapılan bütün etnik temizlik faaliyetlerinin baş yürütücülerinden biri idi. 1913’te sonra yapılan etüt çalışmaları sonucunda hangi Kürt aşiretlerinin, nüfuz sahibi Kürt şeyh, seyit, imam, ağa, bey ve aydınlarının, planlı bir şekilde hangi Kürt bölgesinden, Türklerin yoğun olarak yaşadığı Batı Anadolu vilayetlerine nasıl ve nerelere kafileler halinde tehcir edilecekleri tespit edilmiş ve Mayıs 1916’da yapılan planlamalar dahilinde Kürt tehciri başlatılmıştı. Birinci dünya savaşında Ermeni tehciri için kuzey Afrika bölgeleri seçilirken, Kürtler ise müslüman araplarla ve göçertilen Ermenilerle işbirliği yapabileceği kaygısıyla batı Anadolu’ya sürülmeleri daha uygun görülmüştü.İttihatçı yönetim tarafından 1913-1918 yılları arasından Kürtlerin yokedilmesi için düşünülerek, gerçekleştirilen tehcir ve soykırım planlamaları,Türk ırkçılığını esas alarak kurulan Türkiye devleti tarafından olduğu gibi devam ettirilerek, Türk milli egemenliğinin üstün çıkarları düşünülerek,1925-1940 yılları arasında Kürdistan’da soykırımlar gerçekleştirilmişti. Kürdistan’da, Türk idari yapısını hakim güç haline getirebilmek için, cumhuriyet döneminde yani tek parti (CHP),tek şef(diktatör Atatürk) ve tek bir ırkın (Türk) milli çıkarları esas alınarak,etnik temizlik niyetiyle,Kürt ulusunu zorunlu göçertmelere tabi tutan iskan kanunlarının çıkarılması öngörülmüştü.

Türkiye cumhuriyetinin kurucu kadroları, Anadolu ve Kürdistan’da Türk uluslaşmasına,Türk unsurunu hakim ulus yapabilme uygulamalarına ve buna bağlı olarak Türk nüfus yapısına dair politikalara yönelik ortaya çıkan sosyal, siyasal ve ekonomik sorunların çözümünün büyük bir kısmını iskan politikalari çerçevesi içinde değerlendirerek, iskan kanunları aracılığıyle, tehdit unsuru ve öteki olarak kabul edilen Kürtler gibi diğer ulusların ve etnik cemaatlerin tamamiyle yokedilmeleri yönünde idari ve siyasi planlamalar yapıyordular. Örneğin Türkiye yönetimi, Kürt nüfusunu tek bir millet kimliğini esas alan Türkçülük içinde eritmek, Türk ırkçılığının Kürdistan’da yaygınlaştırılmasını sağlamak amacıyle siyasal ve idari bir program olarak 1934’de kapsamlı bir hale getirerek, yürürlüğe koyduğu iskan kanunu ile, 1908’den beri ulusal yönde örgütlenen Kürtlere ve 1919’dan sonra ortaya çıkan Kürt ulusal ayaklanmalarına karşı tedbirler alarak, Türk ırkçılığı için tehdit unsuru olarak telaki edilen Kürt ve Kürdistan kavramlarını yoketmeye çalışıyordu.1934’teki iskan kanunu esas alınarak, Kürdistan’da tehcir edilen Kürtlerin devlet hazinesine devredilen taşınmaz mülklerinin,dış Türkleri toplama politikasıyle Balkanlardan ve Kafkaslardan Türk nüfusunu çoğaltmak amacıyla da getirilen „muhacirlere“ verilmesi uygun görülmüştü. Diktatör Atatürk’ün liderliginde tek parti olan CHP içinde örgütlenen Türkçü kadrolar, 1934 iskan kanunu çerçevesi içinde oluşturdukları siyasal programlarla Kürdistan’da soykırım,asimilasyon ve etnik temizlik sürecini hızlandırarak, 20.yy.’ın tümünü kapsayan idari-askeri uygulamalarla, Kürtler arasında Türkleştirme politikalarına yön veriyordular. Örnegin;iskan-tehcir uygulamalarında izlenen politika şöyle tarif edilmişti;“..Türk ırkından olmayanların serpiştirme suretiyle köylere ve ayrı mahalle veya küme teşkil edemiyecek şekilde kasaba veya şehirlere iskanları mecburidir...“(bkz.Düstur, 3.tertip, c.15, başvekalet matbaası, 1934).

Bu yazımda,tek parti döneminin yani chp’nin Kürtleri yoketmek için soykırım ve etnik temizlik yapmak amacıyla yürürlüğe koyduğu 1934 iskan kanunundan, bu iskan kanununun amacı ve  bu kanun hakkında dönemin Türk yöneticilerinin görüşlerinden ksaca sözedecegim. Ayrıca bu iskan kanununun kamuoyunu yönlendirmede devletin önemli propaganda araçlarından biri olan dönemin Türk basını aracılığıyla, Türk toplumu arasında Kürt düşmanlığını yaratma algısı biçiminde yansıtıldığını söylemek mümkündür. Değerli bilim adamı İsmail Beşikçi’nin “Kürtlerin mecburi İskanı” adlı çalışması hariç 20.yy. boyunca yasaklardan dolayı bütün yönleriyle araştırılamayan bu konunun Kürt tarih çalışmaları açısından bütün boyutlarıyla incelenmesi gerektiği düşüncesindeyim. Çünkü Türk aydınları, yazarları, tarih araştırmacıları ve siyasetçileri vs. hala Türk ırkının yüce çıkarları adına Kürtlerin topraklarından sürülmesini, Kürtlerin zorunlu sürgünlerde yaşadıkları acıları, Kürtlerin planlı programlarla soykırıma tabi tutulmalarını modern Türk devletinin çağdaş idaresine karşı çıkan gerici veya zorba Kürt ağalarının, aşiret reislerinin, beylerinin, dinadamlarının, Şeyh ve Seyitlerinin iskan yoluyla cezalandırılması gibi tanımlar içinde değerlendirmislerdi/değerlendirmektedirler.

Örneğin;çağdaş Türk ırkçılığının savunucularından biri olan Falih Rıfkı Atay bu konu hakkindaki görüşlerini şöyle açıklamaktadır;“..haydutluk tasfiye edilmek,ağalar ve seyitler devrini sona erdirmek, halka toprak verilmek ve yeni nesillerin mekteplerde terbiyesine başlanması...“(bkz.Falih Rıfkı Atay, Biz nasıl hallediyoruz,ulus gazetsi,3 Eylül 1938). Aynı görüşün bir benzerini Şevket Sürreya Aydemir’in „doğu illeri sorunu“ diye başlığı taşıyan makalesinde görmekteyiz; “..Nerede, küçük toprak mülkiyeti beliriyorsa orada halk sırtını hükümete dayamak istiyor ve orada, idare, mektep ve dolayısıyla Türkçe yerleşiyordu, nerede ağa ve şeyh galip gelirse, orada köy ve toprak ağanın kontrolüne geçiyor, oradan mektep ve idare çıkarılarak beyin hükmü geçiyor ve Kürtçe halkın dili oluyordu..“(bkz.Şevket Süreyya Aydemir, ikinci Adam). 1930’lardan beri çağdaş Türkçüler yani çağdaş Türk ırkçıları, dönemin Kürt milliyetçiliğine önemli oranda önayak olan ve Kürtlerin iç dinamiğini teşkil eden aşiret yapısına, nüfuz sahibi dinadamlarına gericilik adı altında müdahale ederek, kamuoyu nezdinde aşağılayarak, bu yönlü propaganda bilgileriyle Türk toplumunu yönlendirmeye çalışıyordular/çalışmaktadırlar. Ayrıca Türkiye yönetimi, 12 Eylül 1980’de 1934 iskan kanunu ve uygulamalarıyla ilgili önemli deliller teşkil eden ve cumhuriyet arşivi, toprak iskan genel müdürlüğü kataloğunda bulunan belgelerin (gizli yazışmalar, telgraflar, şifreler, talimatlar) büyük bir kısımını seka kağıt fabrikalarında imha etmesi,cumhuriyet döneminde Kürtlere yönelik planlanrak gerçekleştirilen  soykırım felaketlerinin vahim boyutlarda yapıldığına işaret etmektedir….

 
   
Dengê Kurdistan © 2011