PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
 PSK
PSK Bulten
 KOMKAR
 Roja Nû
 Weşan/Yayın
 Arşiv
 Link
Pirs û Bersîv
Soru / Cevap
Webmaster
1
 
 
 

ŞEYH SAİT’TEN SEYİT RIZA’YA UZANAN KÜRT MÜCADELESI-1925-1938

Ali Haydar Koç*

Kürdistan’ın M.Kemal’in askeri güçlerince 1925-1938 yılları arasında nasıl barbarca işgal edilerek ilhak edildiğinin en önemli kanıtı Şeyh Sait (1925) Ağrı (1930) ve Seyit Rıza–Dersim isyanları bize olgularıyla göstermektedir. Ben bu yazıda sadece iki olguyu Şeyh Sait ve Seyit Rıza isyanlarını kısaca karşılaştırmaya çalışacağım.

Osmanlı devletinin 1918 yıllında dağılmasından sonra Ortadoğu, Kafkas ve Balkan bölgelerinde bulunan yaklaşık 25 ulus bu siyasi boşluktan yararlanarak kendi bağımsızlıklarını ilan ederek devletleştiler. Osmanlı devleti Birinci Dünya Savaşı sırasında özellikle doğu sınırlarında yaşayan iki ulusu yani Kürtleri ve Ermenileri şiddet yolluyla yok etmeyi tercih etti. 1915-1917 yılları arasında sayıları milyonları aşan Kürtleri ve Ermenileri soykırıma tabi tutarak öldürdü. 1918–1923’e kadar İttihad ve Terraki Partisinin Türkçü kanadı Ermeni katliamında pek öne çıkmayan M.Kemal’i işin başına getirerek, ona bütün askeri, siyasi ve istihbarat kadrolarıyla güç vererek yeni bir milli Türk devletinin kurulmasını 1923’te sağladılar. Mustafa Kemal ve İttihatçı kadrolar 1918-1923 yıllına kadar Kürtleri her yönüyle İslamlık/Osmanlılık unsurunu kullanarak kendi asıl sorunlarından uzaklaştırmak için oyaladı ve aynı zamanda Kürtlerin askeri gücünü de büyük oranda arkasına aldı Kürtlerin burda rol almasının en önemli siyasi yönü ise kurulacak devletin Türk ve Kürtlerden oluşacağı biçiminmdeki aldatmca sözlerden ileri geliyordu. Bu aldatmacaya dayalı söylemlerin başında büyük siyasi oyuncu M.Kemal’i görmekteyiz.

Mustafa Kemal 1919-1923’e kadar Kürtleri oyalamak ve askeri güçlerinden yararlanmak için Erzurum ve Sivas Kongrelerini yapar, Amasya Tamimi, Misak-i Milli gibi taslaklarda Türk ve Kürt kardeşliğinden söz eder. Bu zaman süreci içerisinde M.Kemal’in en çok kullandığı kavramların başında Kürt ulus kavramı gelmektedir. İçerde kürtleri oyalarken, dışilişkilerde de boş durmayan M.Kemal 1919 yıllarından itibaren başta Sovyetler Birliği olmak üzere, İngiltere ve Fransa ile siyasi ve ekonomik ilişkiler geliştirerek Kürt sorununun gündeme gelmemesi ve desteklenmemesi için bu devletlerle anlaştığı görülmektedir. Başta Paris Konferansı, Sevr Antlaşması ve ayrıca bu devletlerle 1919-1922 yılları arasında  yapılan ikili antlaşmalara baktığımızda Kürt meselesinin dış boyutu ilede nasıl bertaraf edildiğini görmek mümkün. Bunun en önemli kanıtı Lozan Antlaşmasıdır. Lozan Antlaşması 1918-1923 arasında kürtleri oyalamak için takip edilen politikanın en üst zirvede açığa çıkmasıdır. Lozan Antlaşması Türk milli devletinin kuruluşunu meşrulaştırırken, Kürtlerin devlet kurma hakkını elinden aldığı gibi, ulus olarak inkarını gündeme getirmiştir. Kürtler M.Kemal için Türk olmak zorunda idi, Kürt olmak  ölüm ve hapislik anlamına geliyordu.

M.Kemal ve İttihatçı kadrolar Lozan Antlaşmasından sonra bütün kurum, kuruluşlarıyla ve Lozan antlaşmasıyla kendilerine bırakılan topraklar üzerinde başta Kürt kavramı olmak üzere, kürtlere ait herşey yasaklandı ve Kürt ulusu  inkar edilerek dağ Türkü tezleriyle  geri kalmış Türkler olarak kabul edildi. Daha önce çıkarı gereği Kürt kavramını en çok kullanan M.Kemal 1923’ten sonra Kürt kavramını hiç kullanmadı ve hüküm ettiği bütün sınırlarda bu kavram yasaklandı ve cezai tedbirlere tabi tutuldu. Ayrıca M.Kemal Kürt topraklarını şiddet yolluyla işgal etmeyi tercih ederek Misak-i Milli sınırlarına katmak istiyordu. Kürdistan’ın işgal, ilhak ve sömürgeleştirilmesine karşı en önemli tepki Şeyh Sait (1925) ve Seyit Rıza-Dersim (1938)  isyanlarında gösterilmiştir. Şeyh Sait ve Seyit Rıza bu inkarcı tezlere karşı çıkarak Kürt topraklarının işgalinin ve Kürt ulusunun kolay bir şekilde inkar edilemiyeceğini M.Kemal ve Cumhuriyetine karşı çıkardıkları savaşlarda gösterdiler.

M. Kemal Dersim aşiretlerinin Şeyh Sait isyanına katılmaması ve desteklememesı için hem askeri ve hemde propaganda tedbirlerini alarak yalana dayalı hileli yollara başvurarak ve  buna benzer başka tedbirlerle kürtleri iki yakın bölgede birbirlerinden izole etmeyi deniyordu. Ama Seyit Rıza öncülüğündeki Dersim Aşiretleri Şeyh Sait’i desteklemek ve isyana katılmak için bir yandan kendi aralarında örgütlenmeye çalışırlarken, diğer taraftan Şeyh Sait ve diğer Kürt komutanlarla ilişki içerisinde idiler ve karşılıklı mektuplaştıkları görülmektedir. Özellikle Şeyh Sait isyanının Elazığ Cephe komutanı Şeyh Şerif’in Dersim Aşiret reisleriyle iyi ilişkiler içinde olduğunu ve Elazığ alınana kadar beklemelerini tavsiye etmekte ve ondan sonra savaşa katılmalarını istemektedir. Şeyh Sait ve Seyit Rıza–Dersim isyanlarında  yüzbinlerce Zaza öldürüldü ve yurdundan edildi. Lozan Antlaşması M.Kemal’e Kürtleri soykırıma tabi tutma hakkını vermişti. Lozan Antlaşmasına imza atan devletler M.Kemal’in bu iki Kürt isyanında gerçekleştirdiği katliamlara askeri destek vererek insan çığlıkları karşısında sessiz kalmayı tercih etmişlerdir. Gerek Şeyh Sait ve gerekse Seyit Rıza’ın başta İngiltere ve Fransa elçilerine ve Konsoloslarına Kürt sorunu ve Kürdistan’da yapılan katliamları belirten diplomatik mektuplar yazmışlardı. Maalesef hiç bir mektuba ilgili devletler cevap verme gereği duymamışlardır. Özellikle Zazaların yaşadığı bölgelerde; Dersim, Darehini (Genç), Bingöl, Elazığ, Erzurum, Muş ve Diyabakır üçgeninde binlerce  köy, nahiye, kasaba ve şehir haritadan silinerek insansızlaştırıldı. Kürtlerin geçimini sağlamak için besledikleri küçük ve büyük baş hayvanlar yok edildi. Bu üçgende ekili bütün araziler ormanlarla birlikte ateşe verildi. Hayatta kalan Kürtler zorla sürgüne yollandı ve bunların çoğu yollarda açlık ve çeşitli bulaşıcı hastalıklardan öldü/ölüme terkedildi. Şeyh Sait isyanında ilk defa Türk savaş uçaklari,Türk, İngiliz ve Fransız pilotları isyan eden kürtleri bombaladılar. Seyit Rıza isyanında ise Türk Pilotlar Kürdistan’daki süresiz bombalamalarla kürtleri öldürerek büyük tecrübeler kazanarak M.Kemal’in manevi kızı katil Sabiha Gökçe öncülüğünde Dersim isyanını kanlı bir şekilde bastırarak büyük bir soykırımı gerçekleştirmişlerdi.İki kürt isyanında yer alan bütün katil asker ve subaylar M.kemal tarafından büyük övgülerle anılarak ödüllendiriliyordu.

1925 ve 1938 isyanlarının liderleri başta Şeyh Sait ve Seyit Rıza olmak üzere  savaşın başından itibaren komuta ettikleri askeri kuvvetlerle birlikte silahlarını kuşanarak Dersim ve Darehini (Genç) dağlarında savaşın en zor cephelerinde savaşarak kendi halkına laik olmayı becermesini bildiler.Bu iki Kürt lideri davalarına sadık kalarak onurlu davalarının büyüklüğünü herşeyin üstünde tutarak ölümü tercih ettiler. Yakalandıkları ana kadar silahlarıyla birlikte komuta ettikleri askerlerinin başında bulunuyordular ve TC’nin kurduğu sahte mahkemelerde rencide edilerek idam edildiler. Şeyh Sait ve Seyit Rıza ikiside son sözlerini Zazaca kürtlükten yana cesurca söyleyerek torunlarına miras olarak bıkraktılar. İki Kürt lideri idam edildikleri vakit yaşları 70’e dayanıyordu. İkiside yaşadıkları bölgede önemli dini ve siyasi nüfuza sahip olduklari gibi, 1860’lardan beri siyasi nüfuzu ellerinde tutan Şeyh ve Seyitlik kurumunun kürdistan’da oynadığı siyasi rolün  son halkasını teşkil ediyordular. Yine iki liderin yönetiminde çıkan isyanlarin Zazaların yaşadıkları bölgelerle sınırlı kalması ve önemli oranda bu sınırlar içerisinde destek alması ve hemen hemen bütün askeri güçlerinin Zazalardan oluşması da dikkat ceken  önemli bir başka olgudur.

Şeyh Sait ve Seyit Rıza’ın mezarlarının TC tarafından gizli tutulması ve bilinmeyen yerlerde saklı tutulması insanlık adına utanç verici bir durumu arzetmektedir. Fakat iki fani lider manevi olarak kendi halkının yüreğinde yaşamakta, anılmakta ve yüceltilmektedir.

Şeyh Sait ve Seyit Rıza-Dersim isyanlarıyla Kürt toprakları Türkiye topraklarına şiddet yolluyla katılarak işgal edilmişlerdir. Kürdistan’da bu tarihlerde başlayan işgal ve toprak ilhakı hala devam etmekte ve Kürt ulusal meselesi ise artık insan hakları çerçevesine indigenerek  basit bir şekilde devam etmektedir. Avrupa birliği ülkeleri bu işgal ve ilhakı bilmelerine rağmen hala Kürt meselesini Lozan antlaşmasında alınan kararlar gibi düşünmekte ve demokratik düzenlemelerle çözülmesini istemektediler. Kürtlerin devlet kurma hakkını ise akıllarına bile getirmeyi düşünmüyorlar. Türkiye Cumhuriyeti bu iki kürt  isyanında gerçekleştirdiği soykırımı kabul etmemekte, Kürt topraklarını hala işgal etmekte,Şeyh Sait ve Seyit Rıza’nın mezarlarının bulunduğu yerleri gizli tutmakta ve naaşlarını insanı hak olarak Kürt toplumuna ve akrabalarına teslim etmemektedir. Bu iki Kürt şehidinin anıt mezarlarının Dersim ve Darahini dağlarında dikileceği zamanı hasretle beklemekteyiz.

*Araştırmacı-yazar

 

  Dengê Kurdistan © 2004