psk@kurdistan.nu
PSK PSK Bulten Komkar Komjin Roja Nû Weşan / Yayın Arşiv Link Webmaster
Dengê Kurdistan
 PSK
PSK Bulten
 KOMKAR
Komjin
 Roja Nû
 Weşan/Yayın
 Arşiv
 Link
Webmaster
 
“DEMİRE SAHİP OLAN EKMEĞE SAHİP OLUR”* DEMİŞ BİRİLERİ…

Ferat Ayebe

         Benito Mussollini’nin İtalya’sında toplumsal yaşamın bütününe sinen “yurtsever, vatanperver” faşist vurgu, gerek yaşama hükmeden hiyerarşi, gerekse bu hiyerarşiyi kontrol eden mekanizma olarak devletin ve iktidarı ele geçiren liderin eliyle önce örgütlenir sonra yönetilir. Hakim görüşe zıt düşünceler, muhalif seslerin çıkması çeşitli baskı unsurlarıyla önlenir. Bu baskı unsurunun boyutu bu koşulların ne kadarının somut uygulandığıyla veya uygulamaya geçirildiğiyle doğru orantılıdır.

     Musollini; Kara gömleklilerden oluşan faşist parti yapılanmasında ve daha sonra iktidarında, orduyu ve askeri, hakim bir sınıf olarak toplumsal yığınların üstünde tanzim etmiştir. Böylece, militarist bir kast sistemini oturtmayı başarmıştır. Sistemli militarizmden beslenen soylu ailelerin çocuklarının yolu bir şekilde kışladan geçer ve bu kışladan tırnak içinde sivil hayata atılır, milletvekili olur, belediye başkanı olur, tüccar olur, devletin üst kademelerinde bürokrat olur v.s…

     Aynı toprak üzerinde yaşayan insanların gelenekselde de var olan milli ve yurtsever düşüncelerle militarize edilmesi, askeri erkin ve militarist düşüncelerin rahatlıkla toplumsal alana müdahale etmesi ve karşılık bulmasıyla açıklanabilir. İtalyan Faşizmi; ırkçılık üzerinden bir militarizm tanımı yapmamış bizzat yurtseverlik üzerinden bir tanım yapmıştır. Bir başka deyişle Mussollini’nin militarizmi ülke geleneklerinde kendini gizleyerek hayatın her alanına rahatlıkla sızmıştır.

       Yukarıda Musollini İtalya’sında faşizmin, yurtseverlik üzerinden tekçiliği,tektipçiliği nasıl yeşerttiğini görüyoruz…

       Yurtsever düşüncelerin bu kadar kolay militarize edilmesi, yurtseverlik kavramının

 kendisinin göreceli bir kavram oluşundandır. Nasıl bir yurt sevgisi? Kime ve neye göre yurt sevgisi, (ya da herkes yurdunu sevmeli mi? )Bu şaş, içi boş sevginin militarize edilmesi; silahı kutsayan tarafın, ötekine duyduğu nefreti, araçsallaştırmasından başka bir şey değildir.

    

        Bir de sol söylem etrafında örgütlenen “sosyal-yurtseverlik” var ki şöyle der;

" yabancı bir ulusun hâkimiyetini önlemede gerek burjuvazinin, gerekse proletaryanın ortak çıkarı vardır " diyerek. Kolayca her iki sınıfın, kendi ulus devletini savunma da ortak çıkarları gereği birleşebileceklerini ifade eden sadece anti emperyalist bir düzlem üzerinden örgütlenen bakış açıları sorunu mülkiyet düzleminde, “yurtsever” politikaları öne koyarak “sosyal şovenizme” düşmektedirler. Çünkü aynı toprak parçası üzerinde yaşadığınız diğer halklardan soyut, üzerinde yaşadığınız toprak parçasını kendi mülkiyetiniz de görerek, bir başka ulusun kendi iradesini ve onun ulus olma mücadelesini yok sayarsınız

Birde bakarsınız ki, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü kervanına siz de katılmışsınız!

Ağustos 2007 tarihli Marksist Tutum dergisinde Oktay Baran tarafından yazılan makalede, Baran yurtseverliğin tanımını; “Sosyalist fikirleri, yurtseverlik adı altında milliyetçilikle zehirleme yaklaşımı” seklinde ortaya koymuştur.

 Türkiye’de sol içersinde yurtsever düşüncelere yakın hareketler bknz: TKP, HÖC, ESP, KIZILBAYRAK V.S…

       Son olarak Kürdistan’da örgütlenen yurtseverlik var ki;

      Sistemli bir şekilde her iki taraftan savaşa çanak tutanların “derin ilişkileri” nedense hep “yurtseverliğin” kıta sahanlığında şekillendi. TSK’nın dayattığı yıllarca süren iç savaş yüzünden Kürdistan’da “yurtseverliğin” silah üzerinden tarif edilmesi, milliyetçiliğin ve militarizm’in tohumlarını coğrafyamızda yeşertti. Bu etki ve tepki yasasından yeşeren yurtsever tohumlar, bir zaman sonra  T.C.’den  ziyade, silaha ve şiddete karşı çıkan Kürt hareketlerini, sivil toplum örgütlerini, aydınları da bu bağlam üzerinden ajan, işbirlikçi gösterebildi.

       Şimdi…

     “*Demire sahip olan ekmeğe sahip olur” demiş birileri…O zaman yukarıda yazılanların gölgesinde -kim olursa olsun- elinden demir çubuklarını bırakmayanlar, gün gelecek tırnak içinde kendi “özgür” topraklarında ötekileri, kendi gibi düşünmeyenleri, ekmeksiz bırakmayacak mıdır?. Bu sizi de korkutmuyor mu?..

Son soru?

Sınıfların ve devletlerin ortaya çıkmasından bu yana ezilenlerin hiç yurtları olmuş mudur?

*Benito Mussolini

   

 
   
Dengê Kurdistan © 2011