PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
 PSK
PSK Bulten
 KOMKAR
 Roja Nû
 Weşan/Yayın
 Arşiv
 Link
Pirs û Bersîv
Soru / Cevap
Webmaster
1
 
 

HAK-PAR 1. Olagan Büyük Kongresinde Yapilan Kürtçe Konuþmalar ve Kürtçe Davetiyeye Yönelik Verilen Savunmalar

 

DİYARBAKIR CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA
ANKARA

HAZIRLIK NO….….:

SANIKLAR…       …:
1-Bayram Bozyel
2-Kasım Ergün
3- Fehmi Demir
4- Fettah Karagöz
5- İbrahim Güçlü
6- Reşit Deli

VEKİL......................: Av. Hasan Dağtekin, Adres antettedir.
KONU………....…..: HAK-PAR 1. Olağan Kongresinde yapılan Kürtçe Konuşmalar
Ve Kongre Davetiyesinin Kürtçe-Türkçe dağıtılması hakkında Başsavcılıkça yürütülen soruşturmaya ilişkin müvekkillerin savunmasıdır.

AÇIKLAMALAR…:

1- 08.03.2004 tarihinde, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Basın Savcılığında
04.01.2004 tarihinde Ankara Çiftlik cad. No:78 A.O.Ç adresinde bulunan Yeni
Çiftlik Restorant’ta yapılan HAK-PAR 1. Olağan Kongresinde yapılan Kürtçe
Konuşmalar ve Kongre Davetiyesinin Kürtçe-Türkçe dağıtılması ile ilgili yapılan soruşturma çerçevesinde, Müvekkillerin ifadelerini Avukatlarıyla birlikte yazılı olarak sunmaları yönünde mehil verilmesi üzerine bu savunmanın hazırlanıp sunulması gereği doğmuştur.

2- İsnat edilen ve soruşturmanın konusu, Kongre ile ilgili Kürtçe-Türkçe davetiye hazırlayıp dağıtmak ve Kongrede Kürtçe konuşmaktır.

 3- HAK-PAR 1. Olağan Kongresinde yapılan Kürtçe-Türkçe Konuşmaları ve dağıtılan Davetiyeleri Düşünce açıklama ve yayma özgürlüğü ile örgütlenme özgürlüğü kapsamına almak ve bu çerçevede değerlendirmek gerektiği düşüncesindeyiz. Zira son yıllarda başta Anayasa olmak üzere, henüz tamamlanmazsa bile, uygulama yasalarıyla getirilen düzenlemeler bu düşüncemizi pekiştirmektedir. Şöyle ki;
Anayasanın 25. maddesi Düşünce ve kanaat hürriyetini, 26. maddesi Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetini güvence altına almaktadır. Yine, 03.10.2001 tarih ve 4709/9 Sayılı Kanun ile, Düşünceyi açıklama Ve Yayma Hürriyeti ile ilgili Anayasa’nın 26. maddesinde yapılan değişiklikle Düşüncelerin açıklanması ve yayılmasında kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dil kullanılmaz…..’ fıkrası Anayasa’dan çıkarılmıştır. 03.10.2001 tarih ve 4709/10 Sayılı Kanun ile, Basın ve Yayınla İlgili Hükümlerden; Basın Hürriyeti  ile ilgili Anayasa’nın 28. maddesinde yapılan değişiklikle ‘Kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dilde yayın yapılamaz.’ fıkrası Anayasa’dan çıkarılmıştır. Aynı şekilde; Anayasanın 68. ve 69. maddeleri Siyasi Partiler ile ilgili hükümlerdir. Bu maddelerde siyasi partilerin çalışmalarını Türkçe’nin dışında başka bir dille yapamayacakları yönünde bir düzenlemeye yer vermemiştir. Keza, 30.07.2003 tarih ve 4963 Sayılı kanunun 23 maddesiyle ‘…….Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi için 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu hükümlerine tabi olmak üzere özel kurslar açılabilir; bu kurslarda ve diğer dil kurslarında aynı maksatla dil dersleri oluşturabilir’ düzenlemesiyle Kürtçe yasak dil olmaktan çıkarılmıştır.

Yukarıya aldığımız Anayasa’daki değişiklikler ve hükümler esastır. Dolayısıyla uygulama yasalarının da Anayasa ile çelişememeleri gerekmektedir. Bu nedenle; uygulamadaki yasaların, yine yukarıya aldığımız Dil ve Lehçeler ile ilgili düzenlemede olduğu gibi, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin hazırladığı ‘Katılım Ortaklığı Belgesi’ çerçevesinde bu eğişikliklere göre yeniden düzenlenmesi hususları, bu soruşturmada gözetilmelidir.

Buna göre, şimdi uygulama yasalarında yer alan ancak düşünce açıklama Ve yayma özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü ile bağdaşmayan hükümlerin yeniden düzenlenebileceği hususları, Türkiye’nin önümüzdeki döneme ilişkin önemli gündem maddeleridir. Zira Türkiye Avrupa Birliği’ne girmek istiyor. Yasalarını, hem temel hem de uygulama yönünden Avrupa Birliği normları ile uyumlu hale getirme yükümlülüğü ile karşı karşıyadır. Nihayet buna yönelik adımlar atılmaktadır. Elbette bu düzenlemeleri öncelikle kendi yurttaşları için yapmalıdır, düşüncesindeyiz.

Bu bakımdan parti Kongrelerinde de Kürtçe konuşma, Kürtçe davetiye dağıtma, hatta seçim çalışmalarında Kürtçe konuşma gibi yasaklayıcı hükümler çağdaş normlar çerçevecinde yasak olmaktan çıkacağı inancını taşımaktayız.

4- Yine yukarıda da açıkladığımız gibi Türkiye Avrupa Birliğine tam üye olmak istiyor. Bu yönde attığı bir çok adımlar vardır. Bu adımlardan biri, 28 Ocak 1987 tarihi itibariyle, vatandaşlarına, AİHM’ne bireysel başvuru hakkını kabul etmesidir. Böylece, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Türkiye’de uygulanması gereken, bir iç hukuk kuralı haline gelmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde; ifade özgürlüğü hakkı 10. maddeyle, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü hakkı 11.maddeyle, ayırımcılık yasağı 14. maddeyle güvencelere bağlanmıştır. Bunların engellenmesi sözleşmenin ihlali anlamına gelecektir.

Bu nedenlerle de, Kürtçe davetiye gibi, Kongrede Kürtçe konuşma da AİHS’nin az evvel açıklanan hükümlerinin sağladığı haklardandır. Buna aykırı bir uygulama AİHS’nin yukarıdaki maddelerinin ihlal edilmesidir.

 5- Diğer yandan, Kürtçe dilinin bu alanlarda kullanılmasının yasak

kapsamı içinde değerlendirilmesi, Türkiye’nin 04.06.2003 tarihinde 4867 ve

4868 sayılı kanunlarla kabul ederek yürürlüğe soktuğu; 03.01.1976 tarihinde

yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar

Uluslararası Sözleşmesi ile 23.03.1976 tarihinde yürürlüğe giren Birleşmiş

Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Uluslararası Sözleşmesi hükümlerine de

aykırılık taşır. Bilhassa, Siyasi ve Medeni Haklar Uluslararası

Sözleşmesinin 19. maddesi ifade özgürlüğü hakkını, 22. maddesi örgütlenme

özgürlüğü hakkını, 2. maddesi ise ayırımcılık yasağını güvence altına

almaktadır. Aynı şekilde Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası

Sözleşmesinin 2. maddesi ayırımcılık yasağını, 15. maddesi ise Kültürel

yaşama katılma hakkını güvence altına almaktadır.

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi; Kürtçe’nin soruşturma konusu

Alanlarda kullanılmasını ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamı içinde değerlendirmek

gerektiği kanısındayız. Bu yüzden, bu hakkın kullanılmasının engellenmesi

aynı zamanda BM’in az evvel andığımız iki sözleşmesi hükümlerinin de ihlal

edilmesidir.

6- Bütün bu açıklamalar nedeniyle; Bu konu ile ilgili olarak soruşturma

başlatılması hususu bile, hukuk normlarında, hem düşünce açıklama ve yayma

özgürlüğüne, hem örgütlenme özgürlüğüne yönelik bir müdahale hem de

ayrımcılık yasağının ihlali şeklinde ifadesini bulmaktadır. Zira yukarıdan

beri açıkladığımız hususlar bunu teyit etmektedir. Bu yüzden Sayın

Savcılığın Soruşturmayı Takipsizlikle sonuçlandırması kanaatini

taşımaktayız.

SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda açıklanan nedenlerle, Sayın savcılığın konu ile

ilgili soruşturma hakkında takipsizlik kararı vermesini talep ederiz.

22.03.2004

Ek: Vekaletname örneği

Sanıklar Vekili
Av. Hasan DAĞTEKİN

CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA

ANKARA

Konu: HAK-PAR 1. Olağan Kongresinde yapılan Kürtçe konuşmalar ve Kongre

davetiyesinin Kürtçe –Türkçe dağıtılması hakkında Basşavcılıkça yürütülen

soruşturmaya ilişkin savunmamdır.

Hak ve Özgürlükler Partisi demokrasinin yokluğunu ve Kürt sorununun

çözümsüzlüğünü Türkiye’nin temel iki sorunu olarak tespit etmektedir.

Kürtler, Türklerin yanı sıra Türkiye’nin iki asli unsurundan birisidir.

Kürt halkının kendine özgü Kürtçe diye bir dili vardır. Dolayısıyla Kürtçe

de Türkçe gibi bu ülkenin temel iki dilinden birisidir.

Böyle bir dilin günlük konuşmalarda olduğu gibi eğitim, yayın ve

yazışma

dili olarak kullanılması kadar doğal bir şey olamaz.

Partimiz, bu mantık çerçevesinde Kongre davetiyesini hem Türkçe hem de

Kürtçe olarak basmış ve dağıtmıştır.

Diğer yandan Kongrede kimi konuşmacılar sunumlarını Kürtçe olarak

yapmışlardır. Yukarıdaki temel tespit çerçevesinde bu durum da son derece,

doğal, meşru ve hukuki bir haktır.

Özetle Kürtler ve onların dili olan Kürtçe Türkiye’nin en temel

gerçeklerindendir. Kürtçenin konuşma ve yazı dili olarak kullanılması da bu

gerçeğin doğal bir uzantısıdır.

HAK-PAR Kongre davetiyesinin Türkçe ve Kürtçe olarak basılıp

dağıtılması

düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde kullanılan bir hak olarak

değerlendirilmelidir. Türkiye, buna ilişkin bir çok uluslararası hukuki

belgeyi imzalamakla, temel insan hak ve özgürlükleri güvence altına alma

yükümlülüğünü üstlenmiştir. HAK-PAR izlediği bu tutumla esasen Türkiye’nin

çoğulcu zenginliğini ortaya çıkartan, demokrasiyi sözde bırakmayıp ona

yaşam veren, demokrasiyi her alanda geliştirip derinleştiren bir anlayış

ortaya koymaktadır. Burada bölücülük gibi niyetler aramak son derece

yanlıştır.

Sonuç olarak:Yukarıda kısaca belirttiğim nedenlerden dolayı sayın

savcılığın konu ile ilgili soruşturma hakkında takipsizlik kararı vermesini

talep ediyorum.

FEHMİ DEMİR

BAYRAM BOZYEL

KASIM ERGÜN

FETTAH KARAGÖZ

* *

CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA ANKARA

Mijar:  Axaftinên bi zimanê Kurdî di Kongreya yekemîn yê HAK-PAR ê de û

vexwendnameya kongra HAK-PAR ê ya bi zimanê Kurdî. Parêzbûnamin.

Kurd û mesela netewa Kurd, ji damezrandina Komara Tirkîyê heta niha

bûye mesela herî bingehîn û îro jî ev mesele vê taybetmendîya xwe didomînê.

Kurdan jî ji bo çareserkirina vê meselê, di dîrokê de gelek bedêlên mezin dane, hê jî didin.

Komara Tirkîyê, dîroka xwe de dev ji nêrîna xwe ya yekalî û înkarker

bernedaye û tu gav jî neavetîye. Ji ber vê yekê jî ev mesele bi tu avayî

çareser nebûye. HAK-PAR jî, serî de ji bo çareserkirina mesela netewa Kurd

pişt re jî ji bo çareserkirina meselên Tirkîyê yên bingehîn hat

damezrandin. Wek dîtina HAK-PAR ê; demokratbûna Tirkîyê, ketina Tirkîyê ya

Yekitîya Awrûpayê, jîyîna welateke bi hizûr de girêdayî çareserbûna mesela Kurd e.

Ji bona wê jî HAK-PAR, vê meselê êxistîye  navênda bernameya xwe ya sîyasî.

Ez jî wek damêzrêner û rêvebirê vê partîyê bawer dikim ku  Kurd ji demên

kevin heta niha ser axa vî welatî jîyane, niha jî nêzikî 20 mîlyon in û ji

hemî mafên xwe yên netewî hatina mahrum kirin.

Bi bawerîya min, ew partîya ku %90 ê endamu delegên wî Kurd bin û 

mesela Kurd bêxê navenda bernama xwe ya sîyasî; dema kongra xwe çêkir mirovan bi

vexwendnameya Kurdî û Tirkî vexwînê  kongrê tiştekî rast e û pêwîst e jî.

Ez jî wek endamê lijneya serokatîya partîyê û cîgirê serokê giştî yê

partîyê vê vexwendnamê diparêzim û bawer dikim ku ev terz terzeke rast e jî.

Lê bele, rast e. Ji ber ku serokê giştî yê partîyê nexweşbû û nekarîbû

beşdarî kongrê bibê; vekirina kongrê bi navê lijneya serokatîyê dabûn min.

Lê belê biryarek nehatibû sitandin ku kongre bi kîjan zimanî bê vekirin,

Dema min kongrê vekir, ji ber sedemên ku min jor anî zimên , min insîyatîfa

xwe bikaranî û kongrê bi Kurdî vekir. Ez bawer dikim min ku rast jî kir.

Ferqa partîyan ji rêxistinên din yên sivîl ewe ku, partî çareserkirina

meselên bingehîn yên welêt ji xwe re dikin armanc.

Eger vî welatî de çareserkirina mesela netewa Kurd û çareserkirina meselen

din yên dîrokî bê xwestin, heqîye zagon bihêlin ku partî bi nasnameya xwe

bên avakirin û bi zimanê xwe, xwe îfade bikin. Ez bawer dikim ku ev, ji bo

paşeroj û silameta Tirkîyê jî pêwîst e, wek hûn dizanin ev di Peymana

Lozanê, di benda 39. de jî hatîye nivisîn. Heman wextê de şerteke bingehî

ya Kriterên Kopênhagê ye jî.

Heger ev ifada min bibe sedema dawayeke din, hingê ezê parêznameya xwe bi

firehî bikim. Lê ez hêvî dilim kû ev nebê mijara dawayeke nû.

24.03.2004

Reşît DELÎ

Cîgirê Serokê Giştî yê HAK-PAR ê

* * *

Jİ DOZKARÊSEREKE (MÛDDEUMUMÊSEREK) YÊ KOMARÊ RE

ENQERE

Partiya me (Partiya Maf û Azadiyan/HAK-PAR) di 11.02.2002-an de girêdayî

hewcedariyên bingehî yên    Tirkiyeyê hat ava kirin.

HAK-PAR, ji bona ku  Gelê/Miletê  Kurd jî bibe xwediyê maf û azadiyên

rêxistinî, fıkrî, avayiyî; ji bona ku pırsa Gel/Miletê Kurd, gorî pîvanên

hukuka navnetewî, Peymana Koma Miletan û peymanên din yên navneteweyî  bê

çareserkirin û demokrasiyeke pirrrengîn û plûral li Tirkiyeyê avabibe, hate

damezirandin.

Piştî ku partiya me hate damezirandin (avabû) sê heftan,  di derheqa

partiya me de li “Dadgeha Bilind ya Zagona (Qanûna) Bingehî /Esasî/Dayikê”

de doza girtinê, ji aliyê Dozkarêserek yê  Yargitayê ve hat kirin.

Di vê merhelê/pêvajoyê de doza girtinê, di derheqa partiya me de didomîne:

Em hêvîdar in ku doza girtinê dê ji bo partiya me encameke baş/pozîtîf

bide. “Dadgeha Bilind Ya Zagona Bingehî” dê li Tirkiyeyê riyeke dîrokî 

veke, reformekê çêbike û  ji avabûna demokrasiya pirrrengîn,  plûral a

Tirkiyeyê re, bibe alîkar. Ew rûreşî û şermezariya di pirsa partîgirtinê de

ji holê rake.

Kongreya Giştî ya Yekemin a Partiya me, di 4.1.2004-an de hat bi dar xistin

(çê bû). Piştî kongreya me di çapemeniya Tirkiyeyê de,  bîrûreyên  neheq û

ne di cîh de û ne demokratik hatin nivîsandin; şiroveyên êrişker hatin

kirin. Wusa diyar e ku girêdayi van şirove û reyên rojnameyan, rapor û

agahdariyên “Komiserê Hukumetê” û Polîsan, lêgerîna hukukî, zagonî/qanunî

di derheqa partî û kongreya me de dest pê dike.

Ez, damezrênêr/hîmdar/avakar û endamê HAK-PAR-ê me. Dema kongreya yekemîn a

partiya me hat bi darxistin, ez jî cîgirê/alîgirê serokê giştî bûm. Ji bona

vê yekê ez jî, ji hemû kar û xebatên HAK-PAR-ê berpirsiyar im. Ez

berpirsiyariya Kongreya giştî ya HAK-Par-ê û babeta/uslûba rêvebirina

Kongreyê jî,  wek berpirsiyarekî HAK-PAR-ê dipejîrînim û berpirsiyariya

kongreyê  ji vî alî de jî digrim ser milên xwe..

Ez nuha dixwazim ku di destpêkê de pirsên / îddiayên tên kirin, rêz bikim.

Pişt re bersîvên wan bidim. Dema ku ez îddiayên/pirsên hatin kirin rêz

bikim, dê wê demê were dîtin û xuyakirin ku HAK-PAR û berpirsiyarên

HAK-PAR-ê ji  bona ku vexwendina Kongreyê ya mêvanan bi Kurdî û Tirkî

birêkirine, an jî bi Kurdî û Tirkî nivîsandine tên tewambar (sucdar) kirin.

Him ji bona vê yekê û  him jî ji bona ku wek Kurdekî mafê min heye ku ez

xwe bi zimanê xwe yê zikmakî bînim ser zimên û îfade bikim, ez li hemberî

“Dozkarêserek yê Komarê” jî, bersîvên xwe bi Kurdî didim û mafê karanîna

zimanê xwe yê zikmakî pêk tînim.

I- PİRSÊN / ÎDDİAYÊN TÊN KİRİN...

1- Tê gotin ku “gelo we wek partî ji bona kongreyê vexwandin/dawetname bi

kurdi bi rêkir an na?”. Dîsa tê gotin ku “gelo We çima vexwendina kongreyê

bi Kurdi/Tırkî  amade kiriye?”

2- Tê gotin ku “serokê giştî yê Partiya Demokrat a Kurdistan (PDK) a İraqê

Berêz Mesud BERZANÎ û Sekreterê Giştî yê  Yekîtiya Niştimanîya Kurdistanê

(YNK-ê) Berêz Celal TELEBANÎ pîroznamayek bi Kurdî şandiye kongreya we, we

jî pêşkêşî nunêr û mêvanên Kongreyê kiriye. “Gelo we çima piroznameyên

Berêz Mesud BERZANÎ û Celal TELEBANÎ bi Kurdî pêşkêşî Kongreyê kir?”

3-“Gelo te wek nunêr û berpırsiyarê HAK-PAR’ê di Kongreyê de axiftina

Kurdî kir, an na? Heger te Kurdî axiftin kiriye, gelo te çima axiftina

Kurdî kir?”

Helbet, ew pirsên ji min, ji berpirsiyarên partiya me tên kirin, ji aliyê

hukuka navnetewî ya demokratik, ji aliyê demokrasiya pirrengîn û plûral

rûreşiyek û nexweşiyek e. Bi taybeti dema ku welatek/dewletek bibêje ku ez

dê bibim endamê Yekîtıya Ewrupayê (YE) wê demê zêdetir dibe  rûreşiyek û

nexweşiyeke mezintir. Di eynî demê de  ji bona damezirandına demokrasiyê

dibe astengiyekê. “Ev çima wusa ye?”. Ezê di rêzên jêr de hîn bi firehî

diyar bikim.

II- BERSÎVÊN MİN...

1- KONGREYA ME WEK Dİ ÇAPEMENÎYÊ DE HAT DİYAR KİRİN KONGREYEKE

AWARTE/DERVEYÎ DEMOKRASİYÊ NEBÛ. KONGREYEKA GELLEK DEMOKRATİK BÛ. HEZAR

MİXABİN MİROV DİKARE BİBÊJE KU GİRÊDAYÎ “ZAGONA BİNGEHΔ Û “ZAGONA PARTİYÊN

SİYASΔ YÊN NEDEMOKRATÎK, XWEDİYÊ KÊMASİYÊN MEZİN BÛ!

Kongreya HAK-PAR’ê,  gorî  destûr û programa me, gorî pîvanên hukuka

navnetewî ya demokrat,  pîvanên  demokrasiya plûral û pîvanên Kopenhagê him

hat bi dar xistin û him jî hat birêvebirin.

Kongreyeke gellek tebiî, hukukî û demokrat bû. Ez dikarim gellek vekirî

diyar bikim ku ji bona ku li Tirkiyeyê qeda/sehaya maf û azadiyan teng e û

girtî ye; Gelê/Miletê Kurd û mirovê Kurd ji hemû maf û azadiyên xwe bêpar

e, berpırsiyarên HAK-PAR’ê û nunerên kongreyê nikarîbûn bîrûreyên xwe,

fıkrên xwe û pêşniyarên xwe bi firehî û bi azadî pêşkêş bikin.

Lê hezar mixabin ew kes, dezgeh û berpirsiyarên dewletê, rojname û

telewîzyonên bi pîvanên demokrasiyeke nîv-otorîter kongreya me şirove

kirin, Kongreya me ne tebiî dîtin. Êv nêrîneke şaş, neheq û nedemokratîk

bû.

Netebiîbûn ne ku di kongreya me de qewimîbû, ew netebiîbûn di nêrîna wan

kes û dezgehan de bû. Lewra wan kes û dezgehan di pencera zagonên

nedemokratik yên Tirkiyeyê li  Kongreya partiya me dinêrîn û kongreya me

şirove kirin; encama van nêrîn û şirovan kongreya partiya tewambar dikirin.

Bi kurti, kongreya me gellek tebiî û gorî pîvanên demokratik hatibû bi dar

xistin û hatibû birêvebirin. Lê ew kes û dezgehên bi fikrêsebît li Kurdan,

pirsa Gelê/Miletê Kurd dinêrîn, xwediyê nêrin û çavekî şaş bûn; ji derveyî

pîvanên demokrasiyê li ongreya me mêzedikirin.

2- Bİ KURDî XWANDİN/NİVîSANDİN Û AXİFTİN MAFEKÎ TEBİÎ Û DEMOKRATÎK  E

Dema ku dawetnameya kongreya me bê mêzekirin û bê xwandin, wek tê

gotin/îddiakirin dawetnameya me, bi Kurdî/Tirkî hatiye amade kirin. Helbet

ev kar a bi zanyarî û bi biryara berpirsiyarên partiye hatiye kirin.

Lewra partiya me HAK-PAR, di programa xwe de çareserkırına pirsa Gelê Kurd

ji bona xwe wek armanc û ramaneke yekemîn û navendî (merkezî) dipejirîne.

Ji bona  ku pirsa Kurd çareser bibe, ji Tirkiyeyê re sîstemeke nû pêşniyar

dike, senaryoyeke nû dinivîsîne. Avakirina sistemeke nû ya demokratik a

plûral, ji bona ku Gelê Kurd jî bibe şerîkê dewletê, parlamentoyê (meclîsê)

daxwaz dike.

HAK-PAR, dema ku xebat dike dokrasiyeke têrî Tirkiyeyê avabike; çareserbûna

pirsa Kurd bingeh, merkezi, şerteki “nebe-nabe” dibîne. Ji bona vê jî di

çareserkirina pisa Kurd de, di destpêkê de azadiya

rêxistinî ya Kurdan û Miletê Kurd, azadiya  îfadekirına Kurdan, fermîbûna

(resmîbûna) zimanê Kurdî, li hemû dibistana (Ûnîversîte jî têda) bi Kurdi

perwerdariyê, bîst-û-çar seatan di radyo û TV-ên fermî de Kurdî weşanê, wek

maf û azadiyên tebiî, ferdî, civaki û kollektif bingeh dibîne û diparêze û

ji bona van xebat dike û têkoşîneke hukukî, siyasî û meşrû dimeşîne.

Bi vê naverokê HAK-PAR dema ku bê şirovekirin, him partiya Tirkiyeyê û ıım

jî partiya Kurdan e.  Piraniya hîmdar, berpirsiyar û endamên HAK-PAR’ê Kurd

in. Encama vê yekê jî, şandina vexwendinê (dawetnameyê)  bi Kurdî û Tirkî,

li Kongreyê axiftina endam, nûner û mêvanan bi Kurdî, him tiştekî gellek

tebiî ye, him jî wek rêxistin mafê HAK-PAR’ê; mafê endam, nûner û

berpirsiyarên HAK-PAR’ê yên tebiî, demokratîk û neteweyî ye

3- WEK KURDEKÎ Lİ HER CİHÎ, Lİ HER CİVÎNÊ Bİ KURDÎ AXİFTİN MAFÊ MİN YÊN

MİROVî, TEBİÎ, HUKUKÎ Û NETEWEYî YE...

Ez Kurd im. Zimanê min yê zikmakî, Kurdî ye. Ez li herêma Kurd nehatim

dinyayê. Êz li Gundekî Kurd ku 120 kilometreyê nêzikî Ênqereyê û girêdayî

qezeya Ş. Koçhisarê, ez ji dayika xwe çêbûm. Navê gundê min Heciya ye. Lê

hezar mixabin, pişt re navê gundê min jî  girêdayî siyaseta fermî ya

Kurdhelandin û Tirkirina Kurdan,  hatiye guhartin. Navê gundê min bûye

“Kûçûk Damlacik”.

Heta ku min bi Tirkî dest bi dibistana Dewleta Komara Tirkiyeyê nekir, min

Tirkî ne diaxift. Dikarim bibêjim ku heta ku min dest bi dibistanê nekir,

min wusa dizanî ku ji derveyi zimanê min Kurdî, li ser rûye dinyayê ziman

tune ne. Ez li dibistanê, piştî xwandin/nivîsandina Tirkî, fêrî Tirkî bûm.

Êz wê demê tê gihîştim ku zimanê min yê zikmakî yê hêja û yê dewlemend li

Tirkiyeyê qedexe ye.

Wek tê zanîn û tê pejirandîn, dîroka mirovatiyê, dîroka gel û miletan,

dîroka qezençkirina maf û azadiyên nasnemeyî (şexsî) û gurubî ye. Bi

taybetî jî, piştî Şoreşa Franseyê, tekoşîna maf û azadiyan him hîn bi

sistemtir û rêxistinîtir bûye, him jî ji têkoşîna maf û azadiyan encam

hatiye girtin. Sedsala 20-an jî, bû sedasala maf û azadiyên mirovan, gel û

miletan.

Ji bona vê yekê, ji navîna sedsala 20-an  heta îro, pirsa maf û azadiyên

mirovî yên şexsî û gurubî ji tuxubên dewletan û sîstemên fermî derket.

Pirsa maf û azadiyan, bû pirseke navneteweyî.  Ji bona vê yekê û konseptê

jî, mudaxeleyên navneteweyî yên girêdayî hukuka navneteweyî ya demokrat

dest pê kir.  Dezgehên navneteweyî yên  maf û azadiyên mirovî,  li dewletên

ku  maf û azadiyên mirovan, gel û miletan dihatin perçiqandin, dest avêtin

pirsê. Ji bona ku  pêşiya perçiqandina maf û azadiyan bigrin, mafê

mudaxaleyê bi kar anîn. Li dewletên ku mirov, gel, milet bi giştî nexwediyê

maf û azadiyan nînin, ji bona vê yekê jî xebat kirin û têkoşîn dan.

Hezar mixabin di sedsala 21-an, sedsala maf û azadiyan de  Gelê Kurd û Ez

jî wek Kurdekî ji hemû maf û azadiyên xwe yên mirovî, civakî, neteweyî ;

yanî ji maf û azadiyên xwe yên şexsî û gurubî (kollektif) bêpar in. Ji bona

ku em maf û azadiyên xwe qezenç bikin, me, HAK-PAR damezirand.

Wek Kurdeki li civîn û kongreyên HAK-PAR’ê  Kurdî axiftin, him gelek tebiî

ye û him gellek demokratîk e û him jî ji hukuka herêmî neteweyî a demokrat

diqewime. Min, girêdayî ev mafê xwe yê mirovî, şexsî, civakî û gurubî, di

Kongreya Yekemîn a HAK-PAR’ê de, di destpêkê de axiftina xwe  bi Kurdî û bi

zimanê xwe yê zikmakî kir.

Wek Kurdeki, wek siyasetvan, nivîskareki Kurd, ji civateke Kurd re bi Kurdî

axiftin çawa nehukukî  û suc tê pejirandin.  Bi vê nêrîn û çerçewa fikrî û

hukukî emê pirsa Kurd û pirsên din yên Tirkiyeyê çawa

çareserbikin?. Wê demê  Tirkiyeyê  dê çawa gori Demokrasiya YE-yê xwe ava

bike û di laşe sîstema xwe ya siyasî, civakî, aborî de guhartin çê bike û

bibe endamê  YE-yê?.

4-GELO  SEROKÊN KURDAN Jİ DERVEYÎ KURDÎ DÊ Bİ Çİ ZİMANÎ Jİ CIVATEKE KURD RE

  DAXUYANİYEKÊ BİRÊKİN?

Serokê Giştî yê PDK a İraqê Berêz Mesud BERZANÎ ü Sekreterê Giştî yê YNK-ê

Celal TELABANÎ daxuyaniyek (mesajek) ji Kongreya HAK-PAR’ê re birêkiribûn.

Daxuyaniyên du serokên Kurdan jî bi Kurdî bûn. Ji vê yekê tebiîtır tiştek

nabe.

Mirov fêhm nake ku gelo çima ev tiştê tebiî, wek sucekî hatiye pêşkêş

kirin? Helbet dozkarêserekê jî ez ne di wê baweriyê de me ku vê yekê suc

dipejîrine..

Miletek û serokên wan bi zimanê xwe yê fermî qise dikin. Lewra tê zanîn ku

di peywendiyên navneteweyî de bi zimanê fermî qisekirin edeteke giştî û

exlekî ye. Berêz  Mesud BERZANÎ û Celal TELEBANÎ jî serokên gelê Kurd li

Başûrê Kurdistanê ne. Zimanê wan yê zikmakî û fermî jî, Kurdî ye.

“Zagona Bingehî ya Iraqê” du ziman  wek  “zimanê  fermî yê dewletê”

pejirand.  Ev zimanan, Kurdî û Êrebî ne. Encama vê yekê zimanê Kurdî jî bû

zimanekî navneteweyî yê dîplomasiyê.

5- “ GELO Dİ PİRSA ME DE HELWESTA HUKUKA NAVNETEWÎ Û NETEWÎ Çİ YE?” PÊWÎSTE

KU EM LÊ BİNÊRİN

Ji aliyê hukuka herêmi û navneteweyî ya demokratik  de pirsa girîng ew e ku

mafê Kurdekî, miletê Kurd û dezgeheka Kurd jî heye ku  bi zimanê xwe

biaxife û binivîse..

Bi zimanê zikmakî axiftin sucekî neafirîne. Bes naveroka axiftinê girîng e.

Dema ku “sucê fikir”  jî di  holê de nebe, - ku gorî hukuka neteweyi û an

jî navneteweyî “sucê fikir” naye pejirandin - wê demê li holê tu pirsek, an

jî pirsgirêkek tune ye. Lewra baş tê zanîn ku gellek biryarên

dadgehên/mehkemeyên herêmî û yên Dadgeha Bilind a Yargitayê hene ku Kurdî

axiftin û nivîsandin suc naye pejirandin.

Di Kongreya Yekemîn a HAK-PAR’ê de bi Kurdî axıftina min û hevalên min, bi

Kurdî û Tirkî dawetname şandin/birêkirin, pewîst e ku di çarçewa “Maf û

Azadiyên Fikrî û Rêxistinî” de bê şirove kirin. Li Kongreya partiya me bi

Kurdî qise kirin,  him gorî hukuka neteweyî û him jî gorî hukuka

navneteweyî di cîh de ye.

Heta li dijî vî mafî derketin, suc e.

Ez nuha di vê merhelê de naxwazim ku pirsê ji aliyê hukukî û zagonî de

dûrûdirêj şirove bikim, bîrûreyên xwe pêşkêş bikim. Lewra awukatên min/me

Hesen DAGTEKÎN û Mewlût ŞENER di vê qadeyê de nêrînên pêwîst û girîng

pêşkêş kirin. Ez jî,  wan rey, fikir û nêrînên awukatên xwe dipejirînim.

Enqere, 25. 03. 2004
ÎBRAHÎM GÛÇLÛ

  Dengê Kurdistan © 2003