PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
 PSK
PSK Bulten
 KOMKAR
 Roja Nû
 Weşan/Yayın
 Arşiv
 Link
Pirs û Bersîv
Soru / Cevap
Webmaster
1
 
 
 

BİR İLANLA GELEN ÇIĞIRTKANLIK

Munzur Çem

10 Aralık tarihli İnternational Herald Tribune Gazetesi’nde „Kürtler Ne İstiyor?“ başlıklı bir ilan çıkınca kıyamet kopuverdi. Mehmetçik basın, geleneğe uygun olarak feryadı bastı, imzacılara adeta savaş ilan etti. Bu arada, öylesine uyduruk görüşler ortaya atıldı, öylesine cehalet örnekleri sergilendi ki bunlara baktıkça inasanın herkesten önce Türk halkına acıyası geliyor.

Şimdi burada bir an için basının söz konusu tutumunu bir kenara bırakalım ve bir kaç cümle ile bildirinin ortaya çıkış hikayesine değinelim: 

Şubat ayında Paris Kürt Enstitüsü tarafından bir toplantı düzenlenmişti. Benim de çağrılı olarak hazır bulunduğum toplantıda, Türkiye`nin AB`ye üye olma yönündeki çabaları sürerken Kürt halkının haklarının hem politik çevrelerin ve hem de kamuoyunun gündeminde gereği gibi yer alması için neler yapılabileceği konusu genişçe tartışıldı. O toplantıda alınan kararlar arasında, Türkiye devlet sınırları içerisinde yaşamakta olan Kürt halkının durumuna ilişkin bir rapor hazırlanması, uluslararası nitelikte bir konferans düzenlenmesi ve Kürt taleplerinin etkin bir ya da bir kaç gazetede yayınlanması için çaba harcanması, en dikkate değer olanlarıydı. Bu arada, Kürt politik ve demokratik örgütlerinin aynı konuda ortaklaşa yürütmekte oldukları başka çalışmalar da vardı; olanaklar ölçüsünde bütün bunların birleştirilmesi de yine ortak görüş olarak benimsendi. Çıkacak ilanın içeriği tartışılırken „Türkiye`nin Kıbrıslı Türkler için istediği hakları Kürt halkına tanıması“ ibaresine yer verilmesinin, pratik açıdan yararlı olacağı noktasına da özel olarak vurgu yapıldı. 

Sonraki günlerde Paris Kürt Enstitüsü, belirlenen çerçevde çalışmalarını sürdürdü; rapor hazırlandı, konferans, 1 Ekim tarihinde gerçekleştirildi ve ilan da bir kaç gün önce yayınlandı.

Bu kısa açıklamadan sonra, şimdi yeniden dönelim Türk basınının tutumuna. Türk basının ırkçı-şöven köşe yazarları ile televizyon programcılarının, bu olay karşısında kuyruğuna basılmış yılan gibi kıvranıp durmalarının nedeni ne? Ortada çığırtkanlık yapacak ne var? Farklı görüşü olsa bile dünyanın sonu gelmiş gibi ortalığı velveleye vermenin anlamı ne? Kürt halkının kendi meşru haklarına kavuşmasının ya da özgürce yaşamasını Türk halkına zararı ne acaba?

Kaldı ki, söz konusu ilan, Kürtlerin bu alanda yaptıkları ilk çalışma değil. Türk hükümeti, AB`ne üye olmaya çalışmaya başladığından bu yana, Kürtler de kendi sorunlarını sürekli gündeme getirdiler, getiriyorlar. Yüz yüze görüşmeler, mitingler, konferanslar, rapor ve mektup yazma gibi şeyler, bu çalışmaların örnekleridir. Türk yetkililer de, basın da iyi biliyor ki, Türkiye ile ilgili dosyalar, Kürt sorununu içeren bilgi ve belgelerle doludur. Ama Türk basını, okuyucunun bilgi edinme hakkına saygı duymadığı için bütün bunlardan hiç bahsetmiyor; onları hep görmezlikten geliyor. Eğer bu ilan, etkin bir gazetede yayınlanmasa ve onların iradeleri dışında kamuoyuna yansımamış olsaydı, kuşkusuz yine kulaklarını tıkayacak, tek satır yazmayacaklardı.

Basındaki söz konusu kesimlerin, bir türlü hazm edemedikleri noktaların başında ise Türkiye`nin Kıbrıs Türkleri için istediği hakların Kürt halkına da tanıması talebi geliyor. Vay efendim, Kıbrıs Türkünün haklı davası ile Kürtlerin durumu nasıl olur da karşılaştırılabilirmiş? Kürtler bu ülkede zaten birinci sınıf vatandaşmış türünden diziyle zırvalama örnekleri.

Peki nedir Kıbrıs Türklerinin durumu?

Türkiye, adanın kuzey kesimini 1974`te işgal etti, Rumların bir bölümünü katletti, bir bölümünü ise topraklarından kovdu, sonra oraya Türkiye`den göçmenler götürüp yerleştirdi ve böylelikle Rum halkına ait topraklar, „Türk vatanı“na dönüşmüş oldu. Şimdi ise aynı çevreler, Denktaş`ın poposu kadar büyüklüğü olan bu toprak parçasında yaşayan ve önemlice bir kesimi dışarıdan götürülmüş göçmenlerden oluşan 100 bin dolayındaki Türk  için federasyonu bile az görürken, binlerce yıldır bu günkü ülkesinde yaşamakta olan 20 milyonu aşkın Kürt için bu hakkın adını bile duymak istemiyor. İşte size kemalistlerin kardeşliğine ve Kürtlerin birinci sınıf vatandaş oluşlarına dair kocakarı masalından bir örnek. Doğrusu ilan en çok da bu yönüyle işe yaradı. Bu sayede sadece Türkiye`de yaşayan insanlar değil, dünya alem ve tabii bu arada AB üyesi ülkelerin halkları ile yöneticileri de bir kez daha, düşmüş maskelerin arkasındaki gerçek çehreleri görmüş oldular.  

Bu arada Leyla Zana ve arkadaşlarının da aralarında bulunduğu kimi „demokratik cumhuriyetçiler“ ise imzalarının arkasında durmadılar, geri adım attılar. Hatta bununla da yetinmeyip kemalistlerin ağzıyla konuşarak ilanı provakasyon şeklinde bile değerlendirdiler. Kürt sorunu türü sorunların çözümünde en etkin iki çözüm yönteminden biri federal devlet modeli, ötekisi her halkın kendi devletini kurması iken onlar, ayrı devlet şurda kalsın, federasyon talebini günün koşullarına uygun görmediklerini ilan ettiler.

Peki bu neyin göstergesidir? Bu açıkça gösteriyor ki, Leyla Zana ve arkadaşlarının, ideolojik, politik ve ahlaki olarak Kürt halkının çıkarlarına uygun politika yapabilme şansları kalmamış. Bir gün bir bildirinin altına imza atıp ertesi gün 180 derece çark ederek düşmanın gönlünden geçenleri tekrarlamak, kimsenin ciddiye alacağı bir tutum değil. İnsanın, bir mücadeleyi omuzlayacak güç ve kararlılığı yoksa  evinde oturup zarar vermemesi de erdemli bir tutumdur.  

 

  Dengê Kurdistan © 2004