PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
 PSK
PSK Bulten
 KOMKAR
 Roja Nû
 Weşan/Yayın
 Arşiv
 Link
Pirs û Bersîv
Soru / Cevap
Webmaster
1
 
 
 

İran Kürdistanı demokrat Partisi (Hizba Demokrata Kurdıstana İran-HDKİ) Genel Sekreteri Mustafa Hicri:
“Kongre Sonrası İran İslam Cumhuriyeti Bizimle Görüşmek İstedi”

Güney Kürdistan’da yayınlanan MEDYA adlı yayın organı, son kongrede HDKİ Genel Sekreterliğine seçilen Mustafa Hicri ile yaptığı geniş bir roportajı, 9 Eylül 2004 tarihli 171. sayında yayınladı. Aynı gazete, daha sonra adının açıklanmasını ve resminin çekilmesini istemeyen Hewler’deki İran Konsolosuyla da bir görüşme yaptı. İran Konsolosluğu’nun, Mustafa Hicri’nin görüşlerine yönelik tavırlarını, 16 Ekim 2004 tarihinde yayınlanan 172. sayısında kamuoyuna sundu.

Biliyorum, sade okuyucular kısa ve öz yazıları tercih ederler. Bu nedenle yaklaşık 10 sayfa tutan bu çevirinin onları sıkacağını da biliyorum.

ABD seçimlerinden sonra, İran’ın hedef tahtasına konulacağına dair genel bir kanı oluşmuş durumda. Hemen olmazsa bile yakın bir gelecekde İran’ın, ABD başta olmak ve üzere öteki büyük devletlerle başı amansız dertlere girecek. Bir başka değişle dünya projektörlerini İran’a çevirecek.

Bölge ve İran’daki gelişmeleri etkileyen başlıca güçlerden birisi de HDKİ. Bu partinin uluslararası gelişmelerle, bölge, Kürdistan, İran ile ilgili görüşleri, olası gelişmeleri değerlendirmemizde bize yardımcı olacaktır. Böylesi bir yardımınsa sıkıcı da olsa 10 sayfayı okumaya değer olduğunu düşünüyorum.

Casım Rênas

***

Mustafa Hicri: “Kongre Sonrası İran İslam Cumhuriyeti Bizimle Görüşmek İstedi”

Saddam rejiminin yıkılması, ABD askeri güçlerinin İran ile komşu olması ve bu durumun İran-ABD gerginginliğini artırmasıyla oluşan durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Ortadoğu’da başlayan değişim süreci, Özellikle ABD’nin, dünyanın 8 büyük devletinin de onayladığı Büyük Ortadoğu Projesi’ni açıklaması, ABD’nin bölge de köklü değişiklikler yapma peşinde olduğunu gösteriyor. ABD bölgede özgürlük, huzur ve güven için, demokrasi, insan hak ve özgürlüklerini ayaklar altına alan totaliter ve diktatör hükümetleri, demokratik hükümetlerle değiştirmek istiyor. Kuşkusuz bu süreç fazla çalışmayı, zorlu mücadeleleri gerektiriyor. Çünkü bölge, şimdiye kadar demokrasi deneyiminin yaşanmadığı bir bölge. Bölge halkları bugüne kadar sadece totaliter ve diktatör hükümetler gördü.

Öyle anlaşılıyor ki ABD bu çabasını sürdürecek. Bu sürecin Afganistan’da Talıban rejiminin yıkılmasıyla başladığını gördük. Kuşkusuz bu bölgede değişecek başka iktidarlar da var. Buunlardan birisi İran İslam Cumhuriyeti’dir. Ama değişmin tek bir biçimde gerçekleşmesi şart değil. Değişimlerin askeri güce başvurularak gerçekleştirilmesi bir zorunluluk değildir, demek istiyorum. Çünkü hükmetlerin yapısı, halkların bilinçlenme düzeyleri farklıdır. ABD’nin İran’da, İslam Cumhuriyeti Hükümeti’ni yıkacak demokratik bir hareketin oluşması, özgürlük ve demokrasiden yana muhalefet güçlerini desteklemek amacıyla sürekli bir çaba içine gireceğini düşünüyorum. Ayrıca inanıyorum ki, Afganistan ve Irak’da olduğu gibi, İran’da da, sistem mutlaka değişecektir. Çünkü içerde halk memnun değil, dışarda ise İslam Cumhuriyeti, kendini geçen 25 yıl içinde gerçekleşen uluslararası değişikliklere uyarlayamadı. Özellikle son dönemde nükleer silah sorunu, İran’ın Irak ve Filistin başta olmak üzere komşu ve bölge ülkelerin iç işlerine karışması, İran İslam Cumhuriyeti’nin, demokratik ve halkçı bir hükümetle değiştirilmesine dair, uluslararası düzeyde fikir birliğinin oluşmasına yol açmıştır.

Bu dönemde, ABD ile partiniz, Doğu Kürdistanlı öteki partiler ve İran muhalefeti  arasında bir yakınlaşma oldu mu?

- Uzun bir dönemdir bizim ABD ile, Dışişleri Bakanlığı düzeyinde ilişkimiz var. ABD’nin İran muhalefetiyle görüşmesi konusunda bilgim yok, bir şey söyleyemem. Ama Saddam hükümetinin yıkılması, ABD askeri güçlerinin İran sınırına daha da yaklaşmasından sonra, ABD’nin Irak’da güven ve huzuru sağlamaya yoğunlaşması nedeniyle, böylesi bir ilişkinin varlığından bahsetmek mümkün değil. Irak’da durumun normale dönmesinden sonra, ABD’nin, Irak’daki gelişmelerden rahatsız olan devletlerden İran üzerinde yoğunlaşacağını düşünüyorum. Doğrulanmış haberlere göre İran tüm gücüyle, Irak’ın iç işlerine müdahale ediyor. Bu ülkeye terörist sızdırıyor, bombalama eylemlerini düzenliyor. İntihar eylemlerinden bazılarının, İran’ın kontrolu ve yönledirmesiyle gerçekleştirildiğini gösteren bir çok bilgi vardır. Çünkü İran, Irak’da güvenlik ve huzurun sağlanmasından sonra, ABD’nin İran üzerine yoğunlaşacağını biliyor.  

Son dönemde ABD ile partiniz arasında görüşme oldu mu?

- Bizim ABD ile düzenli görüşmelerimiz oluyor, ama bölgede değil, Waşington’da.

Saddam rejminin yıkılmasından sonra, partiniz temsilcilerinin, İran-Irak sınırında bir ABD askeri heyetiyle görüştüğü söyleniyor. Doğru mu?

- Hayır böyle bir şey olmadı, partimizin temsilcileri, ABD temsilcileriyle sınır bölgelere gitmediler.

Son kongrenize gelelim. Kongrenizin en önemli sonuçları nelerdir?

- Kongreye sunulan Merkez Komitesi Raporu’nda, uluslararası planda, bölgede, İran’da, Kürdistan’da özellikle de İran Kürdistan’ında yaşanan siyasal gelişmeler uzunca tahlil edildi. Diyebilirim ki kongremizin en önemli sonucu, sloganımızın otonomiden federasyona çevrilmesidir.  Kongre öncesi, dünya ve bölgede meydana gelen değişmeleri değerlendiren Merkez komitemiz, sloganımızın değiştirilmesi gerektiği kanaatine vardı. Bu nedenle gerekli ortam oluşturuldu, öneri kongreye sunuldu. Yoğun tartışmalar sonucu öneri, delegelerin büyük çoğunluğunun oylarıyla kabul edildi. Sloğanımız “İran’a Federalizm” oldu. Diğer önemli bir madde Kürdistan Bayrağı sorunu idi. Bildiğiniz gibi partimiz Muhabad Cumhuriyeti’nin mirasçısıdır. İlk defa partimiz Kürdistan bayrağını hükümet binalarına asmıştır. Bu nedenle HDKİ, Kürdistan bayrağının sahibidir. Partimizin, parti yöneticilerinin içinde bulundukları durum, ülkeden uzak olmaları, kendi toprakları üzerinde bulunmaması nedeniyle, Kürdistan bayrağını asmadık. Ama kongre, Muhabad Cumhuriyeti’nin 3 renkli ve Irak Kürdistanı Parlamentosu’nun kabul ettiği biçimdeki Kürdistan Bayrağı’nın parti organlarının çalıştığı yerlerde, parti kutlamalarında, asılmasını kabul etti. Bunun aynı zamanda tüm parçalardaki Kürt örgütlerinin yakınlaşmasına yönelik atılan ileri bir adım olduğunu düşünüyoruz. Çünkü şu anda, tüm parçalardaki Kürt örgütlerinin ezici çoğunluğu bu bayrak üzerine anlaşmışlar ve onu kullanıyorlar. Biz de bu uyuma katılmak için, Kürt örgütleri arasında yakınlaşma doğrultusunda adım atmak istedik.

Üslerinize Kürdistan Bayrağı asıyor musunuz?  

- Hayır asmıyoruz. Daha önce de söylediğim gibi, üslerimiz kendi topraklarımız üzerinde değil. Sadece çalıştığımız binalarda bayrak asıyoruz.

Niçin diğer parçaları kendi toprağınız ve ülkeniz olarak görmüyorsunuz?

- Kürdistan tek ülke ve Kürtler tek halktır. Ama istesek de istemesek de ortada siyasi bir gerçek var: Kürdistan bölüşülmüş ve her ülke bir parçayı işgal etmiştir. Bunun, sınırları, bu yapıyı meşru görmemizle, itiraf etmemizle bir ilişkisi yoktur. Çünkü pratikde bu parçalanma var ve her parça bir başka hükümetin yönetimi altındadır.

58 yıllık sloganın değiştirilmesi düşüncesi nasıl oluştu? 

Sloganımızın otonomi olduğu dönemde dünya iki kutupluydu. Yani komünizm cephesi, kapitalizm cephesi vardı. Her iki kutup da, nufuzlarını artırmak amacıyla, ilişkide oldukları hükümetleri destekliyorlardı. Bu destek esnasında, ezilen halklar gözardı ediliyordu. Hatta bunların silahlarıyla ezilen halklar baskı altında tutuluyordu. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra dünyada yeni bir durum oluştu. Kürdistan’ı aralarında bölüşen devletler, artık Kürtleri, dünya duymadan ve istedikleri biçimde baskı altında tutamıyorlar. Eskiden her ülkenin uyguladığı baskı, o ülkenin iç sorunu olarak görülüyordu, başka ülkelerin müdahalesi asla kabul edilmiyordu. Oysa şimdi müdahale vazife olarak görülüyor. Şu anda hiç bir devlet, canının istediği gibi halkına baskı uygulayamıyor, dünya da eskisi gibi bu tür baskılara karşı sessiz kalmıyor. Yogoslavya, Afganistan, Irak’ın Kuveyti işgalinde yaşananlar, Saddam rejimin yıkılması böylesi adil müdahalelerin örnekleridirler. İran İslam Cumhuriyeti de eskisi gibi, halkı kimse duymadan baskı altında tutamaz artık. Öte yandan İslam Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında, bazı halk yığınları dini ve ulusal duygularla, Kürt halkı ve öteki ezilen halkların taleplerine karşı İslam Cumhuriyeti’ni savunuyorlardı. Şimdi onlar da değişti. Azeri, Türkmen, Beluci, Arap gibi öteki halklar arasında da ulusal duygular çok güçlenmiştir. Onlar da ulusal haklarını talep etmektedirler. Ayrıca bu dönemde Kendi Kaderini Tayin etme, tüm ezilen halkların programında yer alıyor. İşaret ettiğim değişiklikler nedeniyle, bir dönem doğru ve uygun olan, Kürdistan’ın diğer parçalarından bazı örgütler tarafından da savunulan otonomi talebinin, dünyada özgürlük ve yurtseverlik çephesinin ilerlediği bir dönemde değiştirilip federasyon talebine dönüştürülmesi gerektiği kanaatine vardık.

Sloganın değiştirilmesi için halk size baskı yaptı mı?

Evet, doğal olarak halkın önemli bir bölümü değişikliği talep ediyordu. Ama bu, halkın istem ve baskısı sonucu değişiklik yaptığımız anlamına gelmez. Çünkü halk çoğu kez duygularıyla konuşur, slogan atar ve karar verir. Ama sorumlu siyasi bir örgüt, tüm iç ve dış şartları gözönünde bulundurmalı, değişiklikleri yorumlayarak uygun sloganları zamanında tesbit etmelidir.

İran muhalefetinin bu slogan değişikliği karşısındaki tutumu ne oldu?

Bildiğim kadarıyla Milli Cephe dışında hiç bir siyasi örgüt bu slogan değişikliğine karşı bir tutum göstermediler. Milli Cephe, 40 yıl önce kurulan, Fars milliyetçisi olan, İran halklarının her türlü ulusal hak talebini bölücülük olarak değerlendirip karşı çıkan bir örgüt. Ayrıca diğer uluslardan örgütlerin bu slogan ve istem değişiklimize yaklaşımlarının müsbet olduğu konusunda elimizde bilgiler var. Öte yandan Kürt halkı ve diğer halklar bu değişikliği çok olumlu karşıladılar.

Halk arasında diğerlerine nazaran radikal olarak tanınıyorsunuz. Kongre tartışmalarında, silalı mücade konusunda bir karara vardınız mı?

- Siyasi bir parti olarak kararlarımız kişisel değil kollektif alınır. Genel sekreter de olsa, bir kişi etkili olabilir ama tek başına karar veremez. Özellikle de önemli konularda Polit Büro’nun yanısıra Merkez Komitesi’nin verilen kararları onaylaması gerekir. Öte yandan sorun, benim silahlı mücadeleyi iyi ya da kötü görmem değil. Kuşkusuz her mücadele biçiminin bir zamanı vardır. Bana göre, İran Kürdistanı’nda, İslam Rejimi güçlerine karşı yürüttüğümüz silahlı mücadeleyi iyi bir biçimde ve düzenli olarak yaptık. Ve bu mücadelenin İran ve Kürdistan’daki değişikliklere, halkın bilinçlenmesine ve ulusal duyguların gelişmesine etkisi çoktu. Ama şimdi yürütülecek bir silahlı mücadelenin, eskisi kadar etkili olacağı inancında değilim. Biz şimdi örgütlenme, siyasi ve diplomatik çalışmalara daha çok önem veriyoruz. Halkı örgütlemek için çaba sarfediyoruz. Bu alanda iyi gelişmeler kaydettik. Sesimizi İran’da yaşayan öteki halklara duyurmak istiyoruz, özellikle öteki halkların da talebi olan federalizm konusunda. Öte yandan yurtdışında, ABD ve Avrupa ülkelerinde dostlarımızla birlikte yaptığımız diplomatik çalışmalar, İran’daki mücadelemizde yardımcımız olabilir. İran’da yaşanan hak ve özgürlük ihlallerinin uluslararası planda aydınlatılması, özgünlük ve demokrasi mücadelesine daha fazla dostlar kazanılması önemlidir. Diğer parçalalardaki Kürtler ve bölgedeki ulusal örgütlerle iyi ve düzenli ilişkilerimiz var. Mücadele alanlarımız böyle. Ama tüm bunlar peşmerge güçleri oluşturmaktan vazgeçtiğimiz anlamına gelmez. Peşmerge güçlerimiz var ve eğitim görüyorlar.

Şu anda peşmerge kabul ediyor musunuz?

Evet şimdi de kabul ediyoruz.

Evli de olsa?

- Hayır, peşmergeliğe kabul için bazı özel şartlarımız var. Her halukarda peşmerge kabul ediyoruz. Eger bir gün, partımız uygun görürse peşmerge güçlerinden yararlanacağız.

Peşmergelerinizin sayısı kaç?

- Bana göre bu, üzerinde konuşulacak bir konu değil.

Konuşmalarınızdan pratik olarak silahlı mücadeleyi durdurduğunuz anlaşılıyor? 

- Evet, savaşı durdurduk. Özellikle de liderliğimizin Irak kürdistanı’na yerleşmesinden, Saddam güçlerinin bölgeden çıkartıldığı, bölgede yönetimin Kürtlerin eline geçtiği andan itibaren, silahlı mücadeleyi durdurduk. Silahlı mücadelemiz İrak Kürdistanı Hükümeti’nin İran hükümetince tehdit edilmesine bir bahane olmuştu. Irak Kürdistanı halkının çıkarlarını tehlikeye atmamak için, İran Kürdistanı’nda yürüttüğümüz askeri hareketleri durdurduk. Çünkü daha önce dediğim gibi, Kürdistan tek ülke ve Kürtler tek bir halk. Dolayısıyla bölüşülmüş bu toprakların her hangi bir noktasındaki halkın çıkarları hepimizin çıkarıdır, zararının da hepimizin zararı olduğu gibi.. Irak ve Irak kürdistanı’ndaki değişimlerin sonucu, Kürtler ülkemizin bu parçasında en azından haklarının bir bölümüne kavuştular. Bu nedenle de bu kazanımların korunması ödevimizdir. Bu kazanımlarda bizim de payımız var, öteki parçaların da. Ortamın gerektirdiklerini yerine getirmemiz gerekiyordu. Bu nedenle silahlı mücadeleyi durdurduk. Yani peşmergelerimiz burada ve onları askeri eylemler için İran Kürdistanı’na göndermiyoruz.

İrani ve Kürdistani olma konusunda, Şehid Dr. Qasımlo sık sık, Şehid Şerefkendi tarafından da tekrarlanan “kimse kendini benden daha fazla İranıi göremez” derdi. Siz de mi aynı düşünüyorsunuz?

- Daha önce de dediğim gibi, biz istesek de istemesek de pratikde bölünmüşüz. Biz şimdi İran Kürdüyüz. Irak’da da yaşayan da Irak Kürdüdür ve Iraklı olmaması siyasi açıdan mümkün değildir. Bu nedenle İran’da yaşayıp kendini İranlı olarak görmemek olmaz. Bu, istesek de istemesek de bize dayatılan bir gerçek. Doğaldır ki biz İran Kürdüyüz ve kendimizi İranlı görüyoruz. Ama bu kendimizi Kürdistanlı olarak görmediğimiz anlamına gelmez. Evet İranlıyız, ama aynı zamanda en geniş anlamıyla Kürdüz de.

Kongrenizin sona ermesinden sonra, bazı üyelerimizin partiden ayrıldıklarına dair haberler yayınlandı. Bu konuda Hüseyin Medeni’nin adı geçiyor. Acaba bu doğru mu?  

- Hayır, bu tür söylentileri yalanlıyorum. Öyle ki bir tek kişi bile partiden uzaklaşmış değil. Ama kongre çalışmalarının doğal yapısı gereği, yapılan oylamalar sonucu yönetim organında bazı değişiklikler olur. Bu kongremizde bazı eski yöneticiler gerekli oyu alamadılar, bazı yeni üyeler yönetim organına seçildiler. Ama yeteri oyu almayanlardan hiç birisi partiden uzaklaşmadılar, şu anda parti saflarında görev yapıyorlar.

Peki,” Mustafa Hicri, daha önceki genel sekreterlerden farklı olarak, YNK’den ziyade PDK’ye yakındır” diyen söylentilere ne diyeceksiniz? 

- Bu da parti karşıtlarının uydurduğu söylentilerden birisi. Benim kimi sevip sevmediğim bir yana. Ben herşeyden önce HDKİ bir kadrosuyum, bu partinin genel sekreteriyim. Partimi diğer tüm partilerden daha çok seviyorum. Ayrıca partimiz saflarında, Dr. Qasımlo döneminde oluşturan bir politikamız var. Irak Kürdistanı’daki güçler özellikle YNK ve PDK ile ilişkilerimizde denge oluşturmak istiyoruz. Parti karşıtlarının çıkardıklarını düşündüğüm söylentilerin aksine, yeni parti yönetimi ve genel sekreter olarak ben, eger denge bozulmuşsa bu dengenin yeniden kurulması gerektiği inancındayız. YNK ve PDK bizim için iki kardeş partidir. Ve her ikisiyle de çok iyi ilişkilerimiz var, bu ilişkilerimiz varolan biçimiyle korunmasını ve ilerletilmesini istiyoruz; bir tarafı, öteki tarafa karşı desteklemeyi değil... Hatta Irak Kürdıstanı’ndaki iç çatışmalar esnasında, YNK ile PDK arasındaki düşmanlığın en üst seviyeye çıktığı bir dönemde, düşmanlarımız bir tarafı desteklememiz konusunda çok çaba sarfettiler. Ama partimizin doğru ve makul politikası, bizi her iki partiyle dostluk ilişkilerimizin olduğu, kardeş kavgasının sona erdirilmesi doğrultusunda iyi şeyler söyleyebildiğimiz bir noktada tuttu. Aksine hiç bir tarafı tutmadık, her konuda tavır koyduk. İki örgüt arasında tutturduğumuz bu dengeyi, her iki örgütle olan dostluk ve ilişkilerimizi korumak istiyoruz. Çünkü bizim her iki tarafta da peşmerge kampları ve taraftarlarımız var. Ayrıca siyasi ahlak açısından da bir tarafı öteki tarafa karşı desteklemenin doğru olmadığını düşünüyoruz.

Kardeş kavgası esnasında, bir tarafı destekleminiz için çaba sarfeden “düşmanlardan” kastınız İran ve Saddam rejimi mi?

- Evet, Saddam hükümeti, her seferinde desteklediği kesimi bizim de desteklememiz için çok çaba sarfetti. Bu konuda İran İslam Cumhuriyeti, “HDKİ güçlerini falan partinin emrine veriyor, filan savaşta HDKİ üyesi öldü” diyerek yalan söylüyordu. Ama her iki hükümetin çabaları başarıya ulaşmadı.

Parti ve Yekiti, size  ekonomik yardım yapmıyorlar mı?

- Şu anda hayır, hiçbirisi, hiç bir biçimde bize maddi yardımda bulunmuyor. Bu partilerde partimize ayrılan bir bütçe yok. Ama bizim her iki tarafta kamplarımız, idari ve imar işlerimiz var. Bu alanlarda her iki taraf da bize büyük yardımlarda bulunuyorlar..

Niçin maddi yardım talebinde bulunmadınız?

- Evet biz yardım istedik, ama vermediler.

Bundan bir müddet önce Doğu Kürdistanlı örgütlerin yakınlaşması, ortak bir cephe kurmaları sorunu gündemdeydi. Bu konu şu anda ne durumda?

- İran İslam Cumhuriyeti’nin ömrünün uzamasının nedenlerinden birisi de, İran muhalefet güçlerinin birbirine olan uzaklığıdır. İran muhalefet güçleri birbirine yakınlaştıkları oranda, İslam Cumhriyeti’nin ömrünü kısaltabileceklerini fark ettik. Bu nedenle hem hem İranlı örgütler, hem de Kürdistanlı örgütler arasında birlik ve platform oluşturmak, ortak hedefler çerçevesinde işbirliği yapabilmek amacıyla çok çaba sarfettik. İranlı örgütlerle olan ilişkiler sonucunda, bazılarıyla bir çeşit platform oluşturmayı başardık. Şu anda  bu birliği genişletmek amacıyla diğer orgütlerle de görüşmeler sürüyor. Kürt muhalefet güçlerinin birliği için son 4-5 yıldır çalışıyoruz. Daha KOMELA tek bir örgütken, ayrılmalar olmadığı zamandan bu yana bu örgütle işbirliği yapıyoruz. Önümüzdeki dönemde başlayacağını zannettiğimiz değişim sürecinde, tekrar yaşanmaması için, bu örgütle yaşadığımız acı olayları ve tecrübeleri göz önünde bulunduruyoruz. Bu amaçla, öngördüğümüz değişimlerin gerçekleşmesi halinde, halk temsilcilerini secçip parlamento ve hükümetini oluşturuncaya kadar, İran Kürdistanı’nda yönetimi eline alabilecek, bir çeşit işbirliği oluşturma çabalarımız sürüyor. Bu alanda bazı ilerlemeler sağlandı. Ama bazı noktalardaki anlaşmazlıkların varlığı da bir gerçektir. Öte yandan hem bizim hem de onların kongreleri nedeniyle, bu süreç bundan bir müddet önce durdu. Ama umud ediyorum ki gelecekte yeniden başlayacak ve anlaşmazlığa neden olan sorunları da çözeceğiz.

Nedir bu sorunlar?

- Üzerinde en fazla tartışığımız noktalardan biri, HDKİ ve ulusal hareket içinde yer alan öteki partilerin yeridir. Bize göre her türlü birlikler ve platformlarda, siyasi partiler güçleri oranında oy hakkına sahip olmalıdırlar. Bu konuda henüz bir anlaşmaya varmış değiliz.

HDKİ niçin bu platformda sadece bir üye olmak istemiyor,  platformda ne olmak istiyorsunuz?

- Hayır, bize göre, -ayrıca dünyada da böyledir- bazı gruplar arasında bir ittifak oluştuğunda, her grup gücü oranında oy sahibi olur. Örneğin bir platformda oy çokluğunluğuna sahip bir güç, daha azına sahip olan bir başka güçle aynı değildir. Mesala eğer yarın Irak Kürdistanı’nda bir cephe oluşturulursa,  kuşkusuz YNK ve PDK’nin durumu ötekilerden farklı olacaktır. Eğer böyle olmazsa, her ihtilafda bir çeşit adeletsizlik meydana gelir. Bu nedenle bu sorunları önceden çözmek istiyoruz.

Geçen dönemlerde Doğu Kürdistanlı örgütlerle gizli görüşmelerde bulunmak amacıyla sürekli bir çabanın içinde olan İran rejimi, kongreniz sonrasında da girişimde bulundu mu?

Evet, kongre sonrası, ismini açıklamayı gerekli görmediğim 2-3 güvenilir kanaldan bu doğrultuda çabalarını yeniledi. Açıktır ki İslam cumhuriyeti ciddi değil, bunu çoğunlukla propagandası için yapıyor. İslam Cumhuriyeti, Avrupa ve insan hakları kuruluşları nezdinde kendini ulusal meselelerin, özellikle de Kürt sorununun çözümü konusunda görüşmelere hazır olduğunu gösterme ihtiyacını duyuyor. HDKİ ve öteki Küart örgütlerinin görüşmeye hazır olmadıklarını göstermeye çalışıyor. Oysa biz en büyük zenginliğimizi, Dr. Kasımlo’yu görüşme masasında kaybettik. Biz bir gücüz, görüşmelerin gerekliliğine, tüm savaşların ve hatta İran halklarının ulusal hakları sorununun, nihayeten görüşmeler sonunda sona erdirileceğine inanıyoruz. Bu çerçevede biz adımlar attık. Ama ne yazık ki İran İslam Cumhuriyeti ulusal hakların varlığına inanmıyor, ki bu doğrultuda ciddi görüşme yapmayı istesin. İslam Cumhuriyeti bu öneriyi ortaya her attığında, biz kabul ettik. İslam Cumhuriyeti bizim bu konuda ciddi olduğumuzu görünce de geri adım attı. Bu konuda birkaç örnek var elimizde. Kongrede bir kez daha konuyu görüştük, İran İslam Cumhuriyeti’yle görüşmelere hazır olduğumuzu bir kez daha teyid ettik. Rejimin özünü bilmemize, İran haklarının, bunlardan Kürt halkının ulusal haklarını tanımaya hazır olmayan bir rejim olduğunu bilmemize rağmen...

Prensip olarak görüşmelerden yana olduğumuz için yapılan öneriyi reddetmedik. Ama bununla birlikte, İran İslam Cumhuriyeti’yle görüşme konusunda var olan acı tecrübelerimiz nedeniyle, öncelikle görüşmelerin dost bir Avrupa ülkesinin ya da BM gözetiminde yapılmasından, görüşmelerin geçmişte yapılanlar üzerine değil, Kürtlerin ulusal hakları konusunda yapılmasından bahsettik. Ayrıca görüşmelerin açık yapılmasını istedik. Bir ulusun haklarını vermek, bir sorunu çözmek, bir hükümet için onurdur. Öyleyse görüşmeleri saklamak, gizli yapmak niye? Gizli görüşmelerden çok zarar gördüğümüz için aynı şeylerin yaşanmasını istemiyoruz. Eğer İslam  Cumhuriyeti, bu prensibler çerçevesinde görüşmeye hazırsa biz da hazırız. Ama şimdiye kadar değişik kanallarla mesaj gönderen hükümet, bu prensiblerle görüşmeye yapmaya hazır değil.

İran islam cumhuriyeti ile görüşme yapmayı, havanda su dövmek olarak gören değerlendirmeler  var.  Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

- Siyasi bir parti olarak hiç bir şeyi mutlaklaştırmıyoruz. İslam Cumhuriyeti’yle görüşme konusundaki yaklaşımımızı daha önce söyledim. Bu, görüşmeleri kesin biçimde reddetmek değildir. Çünkü bana göre demokratik, siyasi bir parti, hiç bir biçimde görüşmeyi reddetmez. Çünkü bu tavır dünyada kabul görmez. Karşı tarafın samimi olmadığını, yalan söylediğini açığa çıkartmak için, öneriyi kabul eümek gerekir.

- Halkın Mücahidleriyle olan ilişkiniz eskisi gibi mi?  

- Uzun bir dönemdir ki Halkın Mücahidleriyle ilişkilerimiz kopmuş durumda. Irak’daki değişikliklerden, bu örgütün Irak’da karşılaştığı güçlüklerden sonra da, kendiileriyle hiç bir ilişkimiz olmadı. 1980-81 yıllarında, Halkın Mücahidleri Örgütü İran’ı terkettiği zaman, Milli Direniş Şurası adı altında bir cephe oluşturuldu. Biz de onun üyesiydik. Bizim israrımız üzerine Şura, içinde Kürtlere otonominin resmen tanındığı bir programı kabul etmek zorunuda kaldı. Şura’da bizim ve Mücahidlerin dışında bir kaç siyasi örgüt daha yer alıyordu. Halkın Mücahidleri’ni yakından tanıyorduk,  Mücahidlerin bu programı canı gönülden kabul ettiklerine inanmıyorduk. Çünkü halkın Mücahidleri Örgütü, tekelci, kendinden başkasını kabul etmeyen bir örgüttür. Ama o dönemde buna ihtiyaç vardı, Kürdistan savaş alanıydı. Partimiz ve öteki Kürt örgütleri direniyordu, kanlarını akıtıyorlardı. Mücahidlere ait kurum ve üslerin büyük bir bölümü Kürdistan’daydı. Bu nedenle de sözkonusu program o dönemde kabul edildi.

Kongreden bir müddet önce, PDK, YNK ve her iki hükümete ilettiğiniz bir mektupla, İslam Hareketi tarafından İran’a teslim edilen, bu ülkede kurşuna dizilen 8 üyenizle ilgili olarak konunun araştırılmasını istemiştiniz. Metbunuzdan bir sonuç alabildiniz mi?

- Doğru, biz her iki hükümetten konunun araştırılmasını istedik. Doğrusu, istemimizle ilgili,  resmi olarak her hangi bir yanıt almadık. Acaba kendileri bu sorunu İslami Hareket’le görüştüler mi? Bu konuda da hiç bir bilgimiz yok. Zannedersen bu alanda atılan bir adım yok. Ama biz bu konuda sessiz kalmayacak, gücümüz oranında, siyasi yollardan gündeme getireceğiz.

İslami Hareket de cevab vermedi

- Hayır, İslami Hareket bugüne kadar herhangi bir cevap vermiş değil.

Siz her zaman İran rejiminin, Irak’daki terör olaylarıyla Güney Kürdistan’daki patlamalarda eli olduğunu söylüyorsunuz. Bu konuda elinizde bilgi ve belgeler var mı?

- Elimizde El Kaide, Ensar el İslam olarak bilinen kişilerin, İran’da üsleri olduğuna, İran’ın onları bu üslerde eğittikten sonra terör eylemleri için Irak’a gönderdiğine dair detaylı bilgiler var. Bundan başka, ABD tarafından yakalanan kişiler İranlı olduklarını, İran tarafından gönderildiklerini ve hatta silah ve patlayıcıların bu ülke tarafından sağlandığını itiraf ettiler. İran düşünce ve ideoloji olarak da bu işi yapıyor. Nasıl Filistin’de Hızbullaha yardım ediyorsa, Irak’da da sözkzonusu örgütlere, huzur ve güveninin sağlanması önlemek amacıyla yardım ediyor.

***

Hewler’deki İran Konsolosluğu: “Biz istihbarat çalışmaları yapmıyoruz?” (*)

Sayın Mustafa Hicri, “İran hükümeti sürekli, değişik kanallar  vasıtasıyla bizimle görüşmek  istediğini iletiyor. Ama İran hükümeti bu konuda ciddi değil. Bu yolla,  insan hakları örgütlerini, uluslararası kamuoyunu aldatmayı amaçlıyor. Kamuoyunda kendisini görüşmeden yana, bizi görüşmeye karşı göstermek istiyor. Biz açık, ilan edilmiş, BM veya AB temsilcilerinin nezaretinde İran devletiyle görüşmeye hazırız” diyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

-  Biz görüşmelere hazırız. Görüşme için sürülen şartları kabul etmiyoruz. Sayın Talabani ve Barzani’nin bu görüşmelerde bulunmasını kabul ediyoruz. Ama AB, BM temsilcilerinin ya da bizim durumumuzu anlamayan, iyiliğimizi istemeyen kişilerin görüşmelerde bulunmasına rıza göstermeyiz. Sonuç olarak Mustafa Hicri ile görüşmeden yanayız.

Sayın Mustafa Hicri, “bunlar şart değil, bazı tedbirlerdir. Çünkü bizim İran devletiyle görüşmeler konusunda acı tecrübelerimiz var. Dr. Kasımlo gibi en büyük varlığımız, görüşme masasında öldürüldü. Bu nedenle sözkonusu tedbirleri zorunlu görüyoruz” diyor.

- Mustafa Hicri’nin bazı HDKİ yöneticilerinin terörüyle ilgili söyledikleri doğru değil, bunlar kendi değerlendirmeleri. Bizim elimizde var olan belgeler ortaya koyuyor ve onlar biliyorlar ki, İran İslam Cumhuriyeti’nin bu eylemle bir ilişkisi yok. Ortada bir görüşme yoktu. (...) Ama şimdi, Mustafa Hicri’nin değimiyle, “İran görüşmeye hazır”. Bu görüşmelerin ortamını oluşturmak gerekir. Görüşmeler resmen ilan etmeden önce, bazı ön görüşmelerin yapılmaması doğru değil. Müzakere özünde doğru bir iş, Görüşmelerde tüm sorunlarımızı çözemeyebiliriz. Ama her iki tarafın istemleri konusunda birbirini anlaması önemlidir. Görüşmelerin olması bizce iyidir, ama önceden bunun şartlarının oluşturulması gerekir.

Mustafa Hicri, “görüşme gizli değil, ilan edilmiş ve açık olmalıdır. Kendi ulusal sorunlarını çözme çabası, bir devlet için onur meselesidir. İran devleti bu onuru niçin kazanmak istemiyor?” diyor. Siz radyo ve televizyondan, HDKİ ile görüşme yaptığınızı ilan etmeye hazır mısınız?

- HDKİ yayınlayabilir, ama biz yayınlamayız. Biz ancak görüşmelerden bir sonuç elde edildiğinde yayınlarız. Şu anda, görüşmelerin şartları oluşmamışken neyi yayınlayalım? Hangi temelde görüşmelere hazırız? Tüm görüşmeler için şartların oluşturulması gerekli olmayabilir. Kuşkusuz bunun için görüşmelerin kapalı kapılar arkasında kalması gerekmez. Eger onların korkusu varsa -ki bana göre bugünkü şartlarda korkmaları için bir neden yok-, arzu ettikleri yerde görüşmeye hazırız.

Onlar “İslam cumhuriyetiyle görüşmelerde konusunda acı deneylerimiz var. Bu nedenle söz konusu tedbir ve prensibler gereklidir" diyorlar.

- Sayın Mustafa Hicri’nin bahsettiği acı deney, benim açımdan kabul edilir değildir. Şartlı görüşmeyı ülkem kabul etmez. Ama elbette Barzani ve Talabani’nin görüşmelerde bulunmasını kabul ediyoruz.  

Siz hiç Barzani ve Talabani’den, HDKİ ile görüşmelerde  arabulucu olmalarını istediniz mi?

 

- Hayır, böyle bir talebimiz olmadı. HDKİ’nin de hazır olduğu bir dönemde ancak kendilerinden böyle bir talepde bulunabiliriz. Şimdiden Barzani ve Talabani’yi bu konuyla meşgul etmek istemiyoruz. Biz iki taraf arasında görüşmelerin yapılması için uğraşıyoruz. HDKİ ücüncü bir tarafın daha olmasını isterse, bana göre üçüncü taraf bölgeden olmalıdır. Talabani, Barzani’nin yanısıra Komünist Partisi de katılabilir, ki onların böyle bir talebi olmuştu..

Komünist Partisiyle ilişkileriniz olduğu için bunların arabulucu olmasını istiyorsunuz

- Hayır, ama Komünist partisiyle yaptığımız bir görüşmede, onlar samimiyetleri nedeniyle bazı şeylerden bahsettiler.

Sadece HDKİ ile mi görüşürsünüz, yoksa Devrimciler Birliği, Komela ve Xebat ile de görüşebilir misiniz?

- Öyle zannediyorum ki ülkemde sadece HDKİ görüşme hazırlığı var. Öteki örgütlerle görüşme konusunda henüz bir haber yok. Biz görüşmelere karşı değiliz, görüşme İran İslam Cumhuriyeti Başkanlığı tarafından ortaya atıldı. Bu temelde görüşmeleri kabul ediyoruz. Ama biz şu anda öteki gruplarla görüşmelerin hangi temelde ve nasıl yapılacağı konusunda bir neticeye varmış değiliz.

(*): Uzun olan bu roportajın, sadece HDKİ ile görüşme konusuyla ilgili bölümü tercüme edildi.   

 

  Dengê Kurdistan © 2004