psk@kurdistan.nu
PSK PSK Bulten Komkar Komjin Roja Nû Weşan / Yayın Arşiv Link Webmaster
Dengê Kurdistan
 PSK
PSK Bulten
 KOMKAR
Komjin
 Roja Nû
 Weşan/Yayın
 Arşiv
 Link
Webmaster
 
   
  BAYRAM BOZYEL’İN KÜRDİSTAN KONFERANSI KONUŞMASI

Nunerên çapemeniyê yên birumet,
Berpirsên parti û dezgeyên me yên giranbuha,
Berpirsên civatên neteweyi û oli yên birumet,
Aqademisyen û ronakbirên Kurdistanê yên hêja,
Hevalên delal,
Ez we hemuyan ji dil û can silav dikim.
Ji nuha ve ji Konferansa me ra serkeftinek mezin dixazım.

Değerli Basın mensupları
Siyasi partilerimizin, saygın kurumlarımızın, kardeş halkların ve inanç gruplarının değerli temsilcileri,
Kürdistan’ın değerli akademisyen ve aydınları,
Saygıdeğer arkadaşlarım,
Hepinizi en içten duygularla, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Çok gecikmeli de olsa böylesine kapsamlı ve katılımlı bir Kürdistan Konferansı toplamış olmaktan büyük bir memnuniyet duyduğumu belirtmek isterim. Bu Konferansın toplanmasında emeği geçen herkese, huzurunuzda teşekkür etmeyi bir görev sayıyorum. Türkiye’de Kürdistan Konferansı’nın halkımızın hak ve özgürlükler mücadelesine yeni bir ivme ve soluk kazandırmasını yürekten dilerken, yaşadığımız sıkıntıların aşılmasına katkıda bulunacağına ilişkin güçlü bir inanç taşıdığımı belirtmek isterim. Konferansımızın, sadece Kürdistan toplumuna değil, aynı zamanda Türkiye ve bölge halklarına hayırlı olmasını büyük bir içtenlikle diliyorum.

Değerli arkadaşlarım,

Türkiye’de Kürdistan Konferansı’nın, Kürt halkının yüzyıla varan inişli çıkışlı mücadele tarihinde bir dönüm noktası teşkil ettiğine kuşku yoktur. Kürt sorununun çözümü bakımından, koşulların içerde ve dışarıda hiç olmadığı kadar olgunlaştığı bir sürece denk gelmesi, Konferansımızın rolünü ve önemini hiç kuşkusuz daha çok artırıyor.

Öte yandan, Konferansımızın, yeniden tırmanan şiddet ortamının kasvetli ağırlığı altında toplanıyor olması, hem acı verici hem de talihsiz bir durumdur. 12 Haziran 2011 seçimlerinden sonra, Kürt sorununun çözümü ve yeni anayasa yapımı yönünde oluşan beklentiler, yeniden başlayan çatışma ortamı ile boşa çıkmış durumda. Her gün gelen yeni ölüm haberleriyle annelerin yüreği kan ağlamakta, toplum, savaş yorgunluğunun ağırlığı altında ezilmekte, legal demokratik siyaset mekanizmaları çözüm işlevini her geçen gün biraz daha kaybetmektedir. Savaş durumu, dikkatleri Kürt sorununun çözüm arayışlarından alıkoyuyor, başka bir ifade ile çözüm sürecini önemli ölçüde aksatıyor.

Bu gidişatın yönünü değiştirecek olan siyasi iktidar ise, bir kez daha savaş tamtamlarını çalmakta, geçmişte sayısız kez denenmiş ama sonuçsuz kalmış iç ve dış operasyonlara hız vermekte, tehdit ve göz dağı gibi yöntemlere başvurarak, bir bakıma geçmişi trajik bir biçimde tekrar eden bir yola girmektedir. Türkiye tarihi, Kürt halkının hak ve özgürlük taleplerinin inkar ve baskı ile bastırılamayacağının tarihidir aynı zamanda. Bu gerçek apaçık ortadadır. Geçmişte hiçbir şeye yaramamış, aksine sonuçsuz kalmış çağdışı yöntemlere bel bağlamak, boş bir çabadır ve bir an önce terk edilmelidir. Unutulmamalıdır ki, savaş ve şiddet ortamının devamı sadece halklarımızın acısını arttırmakla kalmayacak, aynı zamanda ona bel bağlayan iktidarların da sonunu getirecek.

Türkiye’yi yönetenler, vakit varken gözlerini açıp gerçeklerle yüzleşmeyi öğrenmek zorundadır.

Çünkü dünya bir önceki yüzyılın dünyası değil artık.

Halkımızı, her türlü statüden yoksun bırakmış, otoriter, gerilim ve çatışma üzerinde kurulmuş soğuk savaş düzeni yerine, şimdi farklı bir dünya var. Karşılıklı işbirliği, diyalog ve bütün sıkıntılarına rağmen demokrasi yönünde ilerleyen, hak ve özgürlükler gibi normlara evrensellik payesi kazandıran küresel bir dünyadır bu.

Değişen sadece dünya değil elbet. Bölgemiz Ortadoğu da, yoğun bir altüst oluş ve yeniden dizayn süreci içindedir. Saddam rejiminin yıkılmasıyla halkımızın etrafına örülen kölelik statüsünün Irak saç ayağı kırılmıştır. Kürt halkının, Birinci Körfez savaşı ile elde ettiği özgürlük ortamı ve fiili durum, 2004 Irak anayasası ile federal bir statüye kavuşmuştur. Bu durum hem Kürt halkı, hem de bölge ülkeleri bakımından tarihi önemde bir gelişmedir. Irak’ta elde edilen federe statü ile Kürt halkının tarihsel özgürlük beklentisi kuvveden fiile çıkmış durumdadır. Tarihi bir eşik aşılmıştır. Bundan geri dönüş imkânsız gibi bir durumdur.

Öte yandan, söz konusu gelişmelerin, kendi pozisyonunu gözden geçirmesi için, Türkiye’yi önemli oranda etkilediğine ve daha da etkileyeceğine kuşku yoktur.

Değerli arkadaşlarım,

Türkiye’nin değişim sürecini, sadece dünyada ve bölgede yaşanan gelişmelerle açıklamanın yeterli olmayacağı açıktır. Türkiye, esas olarak iç dinamikleriyle değişiyor. Kürt halkının, geçen yüzyılının başından bu yana, belirli periyotlarla ama kesintisiz bir biçimde sürdürdüğü kararlı mücadele, dış etkenlerin elverişli sonuçlarıyla birleşerek statükoyu işlemez, inkâr politikalarını sürdürülemez hale getirmiştir.

AKP’nin son birkaç yıl içinde açılım başlığı altında gündeme getirdiği değişiklikleri, söz konusu iç ve dış koşulların bir sonucu olarak değerlendirmek ve bu sürecin belirli kesintiler olsa bile, ileriye doğru devam edeceğini öngörmek gerekir. Bu bağlamda bir noktanın altını çizmekte yarar var. Kürt ulusal demokratik güçleri, Türkiye’nin değişim sürecini, günün siyasi iktidarlarının niyetleriyle açıklayıp karşı duruş göstermek yerine, değişim sürecinin esas olarak bir mücadelenin ürünü olduğunu kabul ederek ona sahip çıkmalıdırlar.

Kürt sorununun çözümü bakımından dikkatte alınması gereken diğer bir gelişme ise, son bir iki yılda Kuzey Afrika’da başlayıp Ortadoğu’yu etkisi altına alan değişim süreci, başka bir deyişle Arap baharıdır. Söz konusu değişim dalgası, son birkaç ay içinde Suriye’yi kapsayarak Türkiye’nin sınırına dayanmış durumdadır. Suriye rejiminin, kendi halkına karşı başvurduğu onca barbarca yönteme karşın gitmesi, artık an meselesidir.

Suriye’nin düşmesinden sonra sıranın İran’a geleceğini öngörmek bir kehanetten çok, eşyanın doğası gereğidir. Aynı durum Türkiye için de geçerlidir. Aradaki fark, söz konusu değişimin bu iki ülkede hangi biçim ve şiddete gerçekleşeceği sorunudur.

Değerli arkadaşlarım,

Büyük fotoğrafın bize gösterdiği şudur: Türkiye, Kürt sorununda köklü bir değişim ihtiyacı ile yüz yüzedir. Bu gün Kürt sorunu bütün boyutlarıyla ve görece özgür bir biçimde tartışılıyor, bu oldukça olumlu bir gelişmedir. Türkiye toplumunun ezici bir çoğunluğu, bu sorunun bir biçimde çözümünden yanadır. Özel olarak da Türk toplumunun, çözüm için daha hazır bir noktaya geldiğini söylemek abartı sayılmamalıdır. Özetle madalyonun bir yüzünde, Kürt sorununun çözümü için elverişli bir zeminin olduğunu gösteren veriler var.

Kürt sorununu doğru tanımlamak

Bu noktada Kürt sorununun ne olup olmadığı tartışmasının önümüze çıkması kaçınılmazdır.

Başka bir ifade ile Kürt sorununun özünü kaçırarak, onu doğru tanımlamadan, belirli bir çözüme ulaşılamayacağı ortadadır. Sorunun çözümünde taraf olan biz Kürt hareketi için de aynı durum geçerlidir. Kürt sorununu doğru tanımlamanın ve çözüm için genel bir program etrafında buluşmanın, Kürtlerin birliği açısından da hayati önem taşıdığına kuşku yoktur. Bu ihtiyaç, dönüp bir kez daha sorunun ne olduğuna bakmamıza neden oluyor, doğal olarak.

Bu noktada lafı dolandırmanın gereği yoktur. Kürt sorunu esas olarak bir ulusal sorundur. Sorunun kaynağında Kürt ulusunun temel haklarının gasp edilmiş olması yatmaktadır. Çözümü de, Kürt halkının ulusal demokratik haklarının iadesinden geçmektedir. Sorunun ekonomik, demokratik, kültürel, güvenlik, bölgesel vb. boyutlarının olması sorunun özünü değiştirmez.

Kürt halkı, bölgenin en köklü ve yerleşik halklarından birisidir. Kürtçe diye bir dili, zengin bir kültürü, renkli ve dinamik bir yaşam serüveni var. Kürtler yüzyılların baskı, zülüm, sürgün ve yok etme politikalarına karşı, ayakta kalabilme ve varlığını sürdürme iradesini korumuş bir halktır. Kürtler, sadece yüzyılların engellerini aşmakla kalmamış, yan yana yaşadığı halklarla güçlü kültürel bağlar kurmuş, yaşadıkları coğrafyaya hayat vermiş ve onunla özdeşleşmişlerdir. Kürtler, üzerinde yaşadıkları coğrafya ile o kadar kaynaşmıştır ki, ona, Kürtlerin ülkesi anlamına gelen Kürdistan adı verilmiştir.

Bu tespitten çıkartılacak sonuç şudur:

Kürt halkının, kendi ülkesinde, yan yana bulunduğu halklarla birlikte, özgür, onurlu ve güvenlik içinde yaşamak hakkı vardır. Bu hak onun halk olmaktan kaynaklanan meşru hakkıdır. Komşu ve kardeş halkların yapması gereken bu hakkı tanımaktır. Kürtlerin, kendileriyle eşit haklara sahip olduklarını kabul etmektir.

Bunun diğer bir anlamı şudur; Kürtlere, yaşadıkları coğrafyada kendi kendilerini yönetme hakkı tanınacaktır. Bütün göç ettirme ve insansızlaştırma politikalarına rağmen, Kürtler, Kürdistan denilen coğrafyada ezici çoğunluk oluşturmaya devam etmektedirler. Bu açıdan, kendini yönetim hakkının uygulama zemini Kürdistan olacaktır.

Kürtler, kendi kendini yönetme hakkını bağımsız bir devlet çatısı altında düşünmedikleri sürece ki bizce buna gerek yoktur, o zaman bu hakkın uygulanması Türkiye’nin federal bir biçimde yeniden yapılanmasından geçecektir.

Parti olarak, Türkiye’nin çoğulcu yapısına uygun düşecek en gerçekçi ve kapsayıcı sistemin federalizm olduğunu görüşündeyiz.

Kürt ve Türk halkının hak eşitliğini sağlayacak ve güvence altına alacak olan federal bir sistemdir.

Federalizm, birlik içinde çeşitlilik ilkesine dayanır. Federalizm, bir devlet çatısı altında, farklı kalma ve yaşama isteğini öngörür.

Federal bir sistemde, federe bölgeler, birbirlerinden Çin seddiyle ayrılmaz ve bazılarının çarpıttıkları gibi nüfus mübadelesini ve bölgelerin etnik olarak homojenleştirilmesini gerektirmez. Farklı etnik unsurlara ait insanlar, yaşadıkları yerlerde kültürel haklarından yararlanabilirler, bunun için yerlerini terk etmelerine gerek yoktur.

Federalizm tartışması bağlamında izninizle bir konuya daha açıklık getirmek isterim. O ada şudur: Kürdistan sayısız kavmin buluştuğu, din ve kültürün kesiştiği bir coğrafyadır. Bu coğrafyada Kürtlerin yanı sıra Ermeni, Süryani, Arap, Yezidi  ve Türk gibi etnik ve dini açıdan farklı toplumların bir arada yaşadığını biliyoruz.

Türkiye’nin federal tarzda yapılanması durumunda, burada yaşayan bütün etnik ve dini toplumların haklarının anayasal güvence altına alınacağı açıktır. Benzer şekilde, Türkiye’nin diğer bölgelerine dağılmış Kürtler ve öteki farklılıklar da, yerlerini terk etmeden, bulundukları yerlerde kendi özgün kimliklerini özgürce yaşayabilirler. Kürdistan coğrafyası dışındaki bölgelerin de yeniden yapılandırılması, ekonomik, coğrafi, kültürel özelliklerine göre farklı statülere kavuşturulması mümkündür.

Değerli arkadaşlarım,

Bu tablo içinde, Türkiye’nin, Kürt sorunu bağlamında tarihsel bir sınav ile karşı karşıya olduğu açıktır. Bu sınav gerçek anlamda bir demokratlık sınavıdır.

Demokrat olmak, başkalarının farklılığını tanımaktır. Demokrat olmak, farklı olanın hak ve özgürlüklerine saygı duymaktır. Ve başkalarının da sizin kadar eşit haklara sahip olmasını kabul etmektir. Daha somut olarak Kürt halkının, Türk halkının sahip olduğu bütün haklara sahip olduğunu kabul etmektir. Kardeşliğin, eşitliğin, demokratlığın gerektirdiği budur.

Kalıcı bir barışın, sürdürülebilir bir çözümün ve birada yaşamanın koşullu, demokratik ve eşitlikçi bir çözümden geçer.

Kürt tarafı olarak, sorunu doğru tespit etmek ve çözüm önerileri geliştirmek kadar, taleplerimizi Türk kamuoyuna anlatmak gibi bir görevimizin olduğunu da bu arada belirtmek isterim. Kürt sorunu bağlamında bölücülük, ayrılıkçılık gibi korkuların üretilmiş korkular olduğunu, Kürt halkının ulusal haklarına kavuşmasının Türk halkının zararına olmadığını, federalizm ve benzeri sistemlerin bölünmeye yol açmadığını ısrarla anlatmalıyız. Türk toplumundaki ırkçı şoven yargıların kırılması için çaba sarf etmek, demokratikleşme sürecine katkıda bulunmak, Türkiye demokrasi ve değişim güçleriyle etkin bir işbirliği ve etkileşim süreci işletmek, bu açıdan son derece önemlidir.

Bu değerlendirmeden sonra daha somut konumuza, Kürtlerin birlik sorununa ve bundan ne anlaşılması gerektiği konusuna, izninizle gelmek istiyorum.

Kürtlerin Birlik sorunu

Öncelikle Kürtlerin birliğinin, Kürtlerin tek ideoloji, tek parti, tek felsefe etrafında birleşmek olamadığını belirtmek isterim. Kürt toplumu ekonomik, sınıfsal, kültürel ve sosyolojik açıdan renkli bir toplumdur. Bu toplumsal renkliliğin, siyasal ve örgütsel alana yansıması son derece doğaldır.

Kürtlerin birliğinden anlaşılması gereken şey; Kürt halkının özgürlük, eşitlik ve demokrasi talepleri için yola çıkmış farklı görüş ve perspektiflere sahip Kürt parti, grup ve yapılarının; kendi farklılıklarını koruyarak, karşılıklı saygı, kabul ve eşitlik anlayışı içinde temel paydalarda bir araya gelerek mücadele etmeleridir. Bu buluşmanın ya da birliğin ülkeden ülkeye ya da dönemden döneme göre farklı biçimler kazanması doğaldır. Sorun, indirgemeciliğe düşmeden, koşullara uygun yaratıcı model ya da formüller ortaya çıkarmaktır.

Kürtlerin birliği bakımından tartışılması gerek diğer bir konu da mücadele araçları ve yöntemleri konusunda ortak bir perspektif oluşturma sorunudur. Günümüzde mücadele yöntemi konusunun, ortak program ve talepler konusu kadar önem kazandığını söylemenin yanlış olmadığı kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlarım,

Zulme karşı direnmenin bir hak olduğuna kuşku yoktur. Ancak bir hakkı kullanma biçiminin, kimi kez o hakkın kendisini gölgede bırakacak sonuçlara yol açması mümkündür

Daha somut olarak söylemek gerekirse,  bu gün PKK tarafından sürdürülen silahlı mücadele, Kürtlerin birliği bakımından da önemli bir tartışma konusuna dönüşmüş durumdadır. Gelinen aşamada silahlı mücadelenin sonuçları, salt PKK ve devleti ilgilendiren boyutları aşmış, silahlı mücadele dışındaki bütün mücadele platformları ve siyasi alanı bloke eder bir duruma ulaşmıştır. Silahlı çatışma ortamında, demokratik barışçıl siyaset sadece zemin kaybetmekle kalmıyor, bu ortamda birlik yönünde harcanan çaba ve girişimler de sonuçta havada kalıyor.

Değerli arkadaşlar,

Bugün Kürt halkının haklı taleplerinin lehine işleyen uluslararası bir ortam, Kürt halkının meşru taleplerine arka çıkan güçlü bir kamuoyu desteği var. Ortadoğu’nun yeniden dizaynında Kürtlerin kayda değer bir ağırlığı söz konusu. Türkiye’de ise statüko aşınıyor, Kürt sorunu hiç olmadığı kadar gündeme girmiş ve konuşuluyor. Bütün sıkıntılarına rağmen, demokratik ve barışçıl yöntemlerle mücadelenin koşulları az değildir. Ayrıca Kürtlerin, kolay sökülüp atılamayacak demokratik ve siyasi kazanımları var. Özetle Kürtlerin önünde, silahlı mücadeleyi gerektirmeyecek bir ortam söz konusu. Böyle bir ortamda, artık silahlı mücadeleye gerek olmadığını düşünüyoruz. Bizim açımızdan daha da önemlisi, Kürt halkının bugün ulaştığı bilinçlilik düzeyi ve mücadele kapasitesidir. Geleceğin ve özgürlüğün sırrı ve güvencesi esas olarak da burada aranmalı, başka yerde değil.

Değerli arkadaşlar,

İçerdiği onca fedakârlık, insani ve yurtsever değerlere adanmışlıklara rağmen, silahlı mücadeleye artık gerek yoktur. Bizim tespitlerimize göre, gelinen aşamada silahlı mücadele ile yeni kazanımlar elde etmek bir yana, çatışmalı ortam Kürt sorununun barışçıl demokratik çözüm zeminini zayıflatmakta, halkımızın mücadele potansiyelini daha etkin ve sonuç alıcı bir biçimde ortaya çıkartmayı zora sokmaktadır. Bu tablo içinde, PKK’ni, cesaret gerektiren tarihi bir karar alma eşiğine geldiği açıktır. Bu karar, silahlı mücadeleyi bir mücadele yöntemi olmaktan çıkartmak olmalıdır.

Kürt ulusal demokratik güçleri, bundan böyle sivil itaatsizlik ve meşruiyete dayalı, barışçıl demokratik bir mücadele stratejisi etrafında birleşmelidir. Halkımızın mücadele potansiyeli bu strateji doğrultusunda seferber edildiğinde, sonuç alma imkânlarının daha çok artacağından şüphe duyulmamalıdır.

Konferansımızın bu konuda ortaya koyacağı irade, silahların kalıcı olarak susturulması bakımından bir milat teşkil etme şansına sahiptir.

Dört parçada Birlik sorunu

Konferansımızın gündeminden de anlaşıldığı gibi, üzerinde yoğunlaşmamız gereken diğer bir konu da dört parçada Kürtlerin birliği sorunudur.

Bu konunun, uzun yıllardan beri Kürt yurtsever hareketin gündeminde olduğunu biliyoruz. Ulusal Konferans gerçekleştirmek için belli girişimlerin belirli ararlıklarla sürdürüldüğü de sır değildir. Bildiğiniz gibi, bu konuyu tekrar gündeme getirmek, içerde ve dışarıda yaşanan gelişmeler ışığında bir Kürdistan Konferansının toplanması için bir girişimde bulunduk. Kuzey Kürtleri olarak bu yıl Nisan ayında bir heyet halinde Kürdistan Bölge Başkanı Sayın Mesut Barzani’yi ziyaret ettik.

Bu yılın son aylarında bir Kürdistan Konferansı toplama kararı alınması, çok açık ki bütün Kürtler içinde büyük bir heyecan uyandırmış, özgürlük ve çözüm umudunu güçlendirmişti.

Bu alanda gelinen son durumu biliyorsunuz. Seçim sonrasında tekrar tırmanışa geçen çatışma ortamı ve işin sınır ötesi operasyonlara varması sonucunda, Sayın Barzani, Konferans yapma koşullarının ortadan kalktığını açıkladı.

Kuşkusuz bu hem üzücü hem de olumsuz bir durumdur. Bu olumsuz gelişmelere rağmen böyle bir Konferans toplama çabaları terk edilmemeli. Çünkü böyle bir konferansa duyulan ihtiyaç ortadan kalkmış değil, tersine daha da yakıcılık kazanmış durumda.

Çünkü Irak’ta halkımızın elde ettiği kazanımları olumlu bir istisna olarak kabul edersek, diğer parçalarda halkımız hala bütün ulusal demokratik haklarından yoksun, yoğun bir baskı ve asimilasyon çarkı ile yüz yüze bulunuyor. Başka bir ifade ile bütün parçalarda Kürt halkının talepleri benzer ve ortaktır. Öte yandan her bir parçada elde edilecek kazanımın diğer parçalardaki ulusal mücadeleyi olumlu yönde etkileyeceği açıktır. Böyle bir tablo içinde, dört parçada halkımızın yürüttüğü özgürlük mücadelesi arasında belli bir diyalog, dayanışma, eşgüdüm, deney ve birikim paylaşımına şiddetle ihtiyaç var. Bir Genel Kürdistan Konferansı böylesi bir yakınlaşma ve etkileşim için bir ilk adım olabilir. Böylesi bir Konferans, bize daha sonra ve uzun erimde ne tür mekanizmalarla yürüyeceğimize ilişkin olarak fırsatlar sunabilir. Her şeyin ötesinde Bir Genel Kürdistan Konferansı, Kürt davasına bölgesel düzeyde bir ivme ve moral kazandırabilecek bir tramplen işlevini yerine getirebilir.

Sonuç yerine

Konuşmamı bitirirken birkaç noktaya daha değinmeme izin veriniz.

Bu Konferansın, Kürt halkının mümkün olan enerji ve birikimini ortaklaştırılması ve bunun demokratik ve meşruiyet mücadelesi çizgisi temelinde seferber edilmesi açısından bir başlangıç olmasını diliyorum.

Yeni anayasa yapım süreci, Kürt ulusal demokratik güçlerinin sürece müdahalesi ve katılımı için önemli bir fırsat gibi görünüyor. Yeni anayasa yapım süreci, aynı zamanda Kürt tarafı ile devlet-hükümet arasında bir diyalog zeminine dönüştürülebilir, çözüm süreci bu zemin üzerinden giderek sürdürülebilir.

Bunun için BDP ve onlarla birlikte hareket eden milletvekillerinin parlamentoya dönmesi önem taşıyor.

BDP meclis grubu, anayasa yapım süreci başta olmak üzere, bütün temel konulardaki çalışmalarında parlamento dışındaki Kürt hareketi ile diyalog ve eşgüdüm içinde davranmaya özel bir özen göstermelidir.

PKK’nin bundan sonra izleyeceği tutum, çözüm sürecinin gidişatını önemli oranda etkileyecek niteliktedir. Bu açıdan gelinen aşamada PKK’nin kalıcı bir biçimde silahları susturması oldukça önem kazanıyor.

Konferansımız, seçim sürecinde HAK-PAR, BDP ve KADEP arasında ortak deklarasyonun imzasıyla başlayan diyalog ve birlik sürecinin kesintiye uğramadan, daha etkin ve derinleştirilerek sürdürülmesi yönünde bir irade ortaya koymalıdır.

Konuşmama burada son verirken hepinizi bir kez daha sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkürlerimi sunuyorum

17-18 Eylül 2011 Diyarbakır

Bayram Bozyel
Hak ve Özgürlükler Partisi
 (HAK-PAR)
Genel Başkanı

   
   
Dengê Kurdistan © 2011