psk@kurdistan.nu
PSK PSK Bulten Komkar Komjin Roja Nû Weşan / Yayın Arşiv Link Webmaster
Dengê Kurdistan
 PSK
PSK Bulten
 KOMKAR
Komjin
 Roja Nû
 Weşan/Yayın
 Arşiv
 Link
Webmaster
 
   
 

Atatürkçü Düşünce

Yılmaz Çamlıbel

Fanatik Türkler, TC’nin üzerine oturduğu „Kemalist düşünceyi“ dünyada eşi benzeri bulunmayan bir fikir akımı olarak gösteriyorlar. Hızını alamayanlar ise, bu siyasi düşüncenin sömürge halklarının ulusal kurtuluş mücadelelerine esin kaynağı olduğunu, onlara yol gösterdiğini söylüyorlar. Bu düşünce akımının, geri kalmış ülkeleri çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkaracak nitelikte olduğunu söylüyorlar.

Bu düşüncenin devlet ideolojisi haline gelmesinin üzerinden 90 yıl geçti. Aradan geçen bu uzun zamana karşın, hala geri kalmışık zincirini kıramayan, dünya kapitalist sisteminin boyunduruğundan kurtulamayan Türkiye’nin, sömürge halklarını ulusal kurtuluşa kavuşturacağına inanan şaşkınların bulunduğunu hepimiz biliyoruz. Biz Asya ve Afrika’daki ülkeleri bir yana bırakıp, bu düşüncenin Türkiye’deki haline bir göz atalım.

Sömürgeleştirilmiş, geri bırakılmış ülkeleri bağımsızlığa ve özgürlüğe kavuşturma (!) iddeasında bulunan bu düşünce, toplumun 1/ 3’nü oluşturan Kürt halkının varlığını, dil ve kültürünü yok saydı,  yok etmeye kalktı.

Anlı şanlı Türk sosyolog, pedagog, antrapolog, tarihçi ve dil bilimcileri, bu konuda bilimsel akademik araştırmalar yaptılar, tezler hazırladılar, kitaplar yazdılar, sempozyumlar düzenlediler. Kürt diye bir halkın, Kürdistan diye bir ülkenin, kürtçe diye bir dilin olmadığını cümle aleme sözüm ona ispat ettiler. Çevirilen bu ilkel ve ırkçı propagandalar aracılığıyla insanların beynini zehirlediler. Toplumu bu ırkçı sistemin militanı haline getirdiler.

Örneğin öğretmenlerimiz sürekli olarak, Atatürk’ün nasıl büyük bir adam olduğunu, dünyayı yenerek TC’yi kurduğunu anlatırlardı. Her sene on kasım günü saat dokuzu beş geçe „Ulu önder için ağlayın“ diye bizlere emir verirlerdi. Ağlamayan çocukları sopayla döverlerdi.

Ben ağlamayanlardan biriydim. İçimden ağlamak gelmiyordu. Öğretmenlerden dayak yememek için, tükrüğümü göz altlarıma sürerek, Kemalist öğretmenleri kandırıyordum. Yani Atatürk’e göz yaşlarımla değil, tükrüğümle ağlıyordum.

12 Eylül faşist askeri cuntası döneminde, Hapishanelerdeki tutuklulara zorla, İstiklal marşı, Atatürk’ün gençliğe hitabesi ile andı zorla okutuyorlardı. Böylece, sözüm ona bizleri Atatürkçü yapıyorlardı.

Diyarbakır tutuklularının hepsi „Kürtçülük yapma, Kürt devleti kurma“ suçuyla yargılanıyorlardı. Ama onlar cezaevindeki eğitimlerde „Ben Türk oğlu Türk’üm“ diye bağırıyorlardı. Acaba bizler mi yalan söylüyorduk, yoksa Atatürçüler mi?

Diyarbakır Özel Askeri Cezaevi’ndeki tutuklulara işkence zoruyla okuma yazma öğretiliyordu. Ama cezaevinde kitap, gazete dergi okumak, ailesine mektup yazmak yasaktı. Yani Kemalistlere göre okuma yazma mecburi, ama okuma yazma yasaktı. Ne o kafanız mı karıştı. Eeee! Zaten Kemalizm de böyle bir şey değil mi?

1984 yılının 23 nisanında, bazı çocukların cezaevine alınmasına izin verilmişti. Bir grup tutuklu olarak ziyaretçelerimizle görüşmüş, koğuşumuza geri dönüyorduk. Bir teğmen bizi durdurup duvar dibinde sıraya dizdi. Biraz sonra kucaklarında çocuk taşıyan bir grup asker bize doğru yürümeye başladılar. Çocuklar, kuşku ve korkuyla bizlere bakıyorlardı.

Askerler, kucaklarındaki çocukları babalarına uzattılar. Ama çocuklar panik içinde, askerlerin boynuna sarılıp ağlamaya başladılar. Çünkü üzerlerinde döküntü elbiseler bulunan, kabak kafalı, bir deri bir kemik hale gelmiş olan babalarını tanımamışlardı. Bundan daha önemlisi, kendilerini kucaklamak isteyen bu acaip mahluklardan korkmuşlardı. İşkenceci askerlere sarılarak bu garip mahlukların kendilerine zarar vermesinin önüne geçmeye çalışıyorlardı.

Ey beyni paslı, taş yürekli, hayata at gözlüğüyle bakan, çağdışı durumuna düşmüş Kemalistler, sizinki ne menem bir düşüncedir söyler misiniz? Yani sizler yarattığınız bu vahşete düşünce mi diyorsun? Bu ilkel düşüncenize mi, çağdaş düşünce diyorsunuz?

   
   
Dengê Kurdistan © 2011