psk@kurdistan.nu
PSK PSK Bulten Komkar Komjin Roja Nû Weşan / Yayın Arşiv Link Webmaster
Dengê Kurdistan
 PSK
PSK Bulten
 KOMKAR
Komjin
 Roja Nû
 Weşan/Yayın
 Arşiv
 Link
Webmaster
 

Sevme ile Tapma

Yılmaz Çamlıbel

Sevme ile tapmanın, bir birleriyle hem benzer, hem de benzemez yönleri vardır. Bu nedenlerle bazı insanlar zaman zaman bu iki terimi bir birine karıştırıyorlar.

Sevmede, insan hakları, hukukun üstünlüğü, sosyal hukuk devleti, demokrasi, adalet, eşitlik, barış, dürüstlük, sözünde durma, sorumluluk yüklenme gibi insanların değer verdikleri bazı normlar söz konusudur. Sevmenin üzerine oturduğu  bir akıl ve mantık vardır. Sevme, kişisel bir beğeni ve tercihtir.

Bu nedenlerle içinde yaşadığımız maddi koşullar değiştiğinde, sevme anlayışımızı ya revize ederiz veya tamamen değiştiririz. Bir zamanlar sevdiğimiz bir kişiyi, ideolojiyi, partiyi, dini, kültürü terkeder başkasının peşine takılırız. Sevme kelimesinin kapsam alanı geniş, mantığı dinamiktir. Zaman ve zemine göre değişir. Kısacası sevgide, aklını kullanma düşünme, karşılaştırma, yorum yapma ve tercihte bulunma vardır.

Tapmanın, üzerine oturduğu bir akıl, mantık, bilimsel ve akademik normlar yoktur. Bu anlayışa göre, ideoloji, parti, din ve önder kişiler, kusursuzdur, yanılmazdır ve bakidir. Onlarla ilgili mantıksız bir şeyde bile, bizim kavrıyamıyacağımız bir keramet vardır. O her şeyi bilendir. Bizim için neyin iyi neyin kötü olduğunu bilendir, karar verendir.

Taptığımız bir şeyi eleştiremeyiz, yargılayamayız ve karşı çıkamayız. Kısacası tapma, dogmatizmdir, kör bir inançtır. Bu nedenlerle içinde yaşanan maddi koşullar, ne kadar değişirse değişsin, onu revize etmemiz veya terk etmemiz söz konusu değildir. Ortadoğu’da ortaya çıkan diktatörler bunun tipik örnekleridir.

Tapma, insanları düşünmeden uzaklaştırır. Beyin fonksiyonumuzu kilit altına alır. Bunun sonucunda, gözümüzün önünde duran şeyleri göremez, yorumlayamaz ve sentezlere varamaz bir hale geliriz. En basit bir şeyi anlıyamaz, yorumlayamaz duruma düşeriz. Bu durum, insanları gericileştirip çağ dışına itmeye başlar. Eğitim görmüş insanlar bile aptalca konuşmaya, yazmaya başlarlar.

İşte bu nedenlerle Türk dilbilimciler, sosyolog, pedegok, tarihçi, general, akademisyenler, 90 yıl boyunca „Kürt diye bir halk, kürtçe diye bir dil yoktur“ dediler. Hala bazı Türk hakimleri kürtçe savunma yapanlar için, „Bilinmeyen bir dille konuştular“ diyip duruyorlar.

Burda bir dakka durup düşünelim. Acaba aptal bir kişi, böylesine saçma sapan laflar eder mi? Elbette ki etmez. Böyle şeyleri ancak Atatürkçü bir fanatik söyleyebilir.

Bir Türkün, ülkesini milletini yok olmaktan kurtardı. Yıkılan imparatorluk enkazı üzerinde ulus devlet kurdu sözleriyle Atatürk’ü sevmesi anlaşılır bir durumdur. Ama onun bir kaç cümlesini anayasanın değiştirilmesi teklif edilemez maddesi haline getirmesi, tam bir tapınma durumudur. Peygamberlerin, kutsal kitapların ve hatta tanrının bile eleştirildiği günümüzde, Atatürk’ü eleştirmeyi yasaklamak, aptalların bile yapacağı bir şey değildir.

Peki, Türk Müslümanlarına ne dememiz gerekiyor acaba? Muhammet bin Abdullah, 1400 sene önce Mekke’deki putları baltayla param parça etmişti. Ama bazı Türk Müslümanları, hala putperestlikten vaz geçmiş değiller.

Kürtlerin putu ise tam ibretlik bir şey. Bunca rezalete ve ihanete karşın, hala Apo’nun Kemalist projelerle Kürt sorununu çözeceğine inananlar var.

Hele Türklerin putu, onlara bir ulus devlet kurdu, bayrak dikti, iyi kötü bir düzen kurumlaştırdı. Peki bizim putumuz ne yaptı?

Bunca yıldan beridir, Türk genel kurmayı ve MİT’iyle kapalı kapılar arasında bilgi alış verişinde bulunuyor. Halkımız büyük bir sabırla, Serokê Netewî’nin kerametini bekliyor. Pek kıymetli ve nadide putumuz, baklava börekten vaz geçtik, bu güne kadar önümüze taşlı bir bulgur pilavı bile koyamadı. Hala putumuzun emsalsiz kerametini bekleyen Kürtleri gördüğümde, „Allah akıl versin.“ demekten başka elimden bir şey gelmiyor.

 

 
   
Dengê Kurdistan © 2011