PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 

ANF bildiğimiz gibi…

Casım Rênas

Bilmiyorum kim yapmış, ama şu belirlemeye sonuna kadar katılıyorum: Savaş uzadıkça taraflar giderek birbirine benzerler.

Bu belirlemeyi doğrulayan kurumların başında Fırat Haber Ajansı (ANF) geliyor.

Türk medyasının kirli savaşın devamındaki rolü anlatmakla bitmez.

Gazete manşetlerinin Genelkurmay tarafından atıldığı, bazı anlı şanlı köşe yazarlarının, generallerden aldıkları “bilgilendirme” uyarınca kalem oynattıkları bir sır değil.

Biliniyor, Türk ordusu sık sık bir kısım basın mensuplarını Kürdistan’a götürür, şiddetli çatışmaların yaşandığı bölgelerde gezdirir, askerlerin nasıl cansiperane “vatanı savunduklarını” göstererek, onlardan yayın politikalarını buna göre belirlemelerini, bu durumu göz önünde tutarak orduya destek olmalarını isterdi.

Hatta bir general gazetecilere “bu savaşı sizin yardımınızla kazanacağız” dedi.

Elhak, birkaç onurlu kalem ve ses dışında, Türk medyası kendisinden istenene harfiyen uydu.

Basın ahlakı ayaklar altına alındı, gazete sayfaları televizyon ekranları askeri mevzi haline getirildi.

Basın ahlakı ve ilkelerini hatırlatanlara ise yaşam zindan edildi, ölümlerden ölüm beğendirildi.

ANF de kurulduğu andan itibaren basın ahlak ve ilkelerini ayaklar altına aldı, bültenlerini PKK dışındaki yurtsever parti ve kişilere yönelik iftira ve karalamalarla doldurdu.

ANF bültenlerinden, Güney Kürdistan Siyasi Önderliği’ni, Mam Celal Talabani ve Kak Mesud Barzani’yi hedef olan haber ve değerlendirmelerden geçilmez…

Ben daha önce Kürdçe yazdığım makaleler de ANF’nin bu durumuna dikkat çekmeye çalışmıştım.

Ayrıca Kürdistanlı siyasi partiler de yaptıkları açıklamalarla ANF’yi defalarca tekzip ettiler.

Örneğin PSK 29 Ocak 2009 tarihinde yaptığı bir açıklamasında şunları dile getiriyor:

“Fırat Haber Ajansı (ANF)’ın 26 Ocak 2009 tarihli bülteninde yayınlanan haberde, PSK Genel Sekreteri Mesud Tek ile ilgili, gerçeği yansıtmayan ve kötü niyetle uydurulmuş bir iddia da yer aldı. Haberin Kürtçe’si de Azadiya Welat gazetesinin sitesinde yayınlandı.

ANF hiçbir kaynak göstermeden Genel sekreterimizin ‘bir süre önce Hewlêr’de Işık Üniversitesi’ni ziyaret ederek Gülen cemaatinin yetkilileriyle bir görüşme gerçekleştirdiğini’ söylüyor. Bununla yetinmeyen ANF, Mesud Tek’in Abant Platformu’nun Selahaddin Üniversitesi ve Mukriyani Kurumu ile birlikte düzenleyeceği toplantıya da davet edildiğini iddia ediyor.

Kamuoyunun bilmesini isteriz ki, Genel Sekreterimiz Işık Üniversitesi’ni ziyaret etmemiştir. Kürdistan Hükümeti’nin izni ile kurulan bir üniversiteyi ziyaret etmede ne gibi bir kötülük olduğunu da anlamış değiliz. Genel Sekreterimiz adı geçen konferansa katılma davetiyesi de almış değildir. Türkiye’den Prof. Mete Tunçay, Prof. Mehmet Altan, Prof. Eser Karakaş gibi Türk basının namuslu kalemlerinin de katılacağı ve Güney Kürdistan-Türkiye ilişkilerinin de tartışılacağı bir konferansa duyulan haksız tepkiyi de anlamıyoruz.

PKK’den ayrılanları kiralık askerler olarak lanse eden, İran Kürdistan’ı Demokrat Partisini (HDKİ), İran rejimi ile birlikte PJAK’a karşı mücadele ediyor gibi gösteren uydurma haberlere de imza atan ANF Güney Kürdistan çalışanları, Genel Sekreterimize yönelik söz konusu karalamaları ile marifetlerine bir yenisini daha eklemişlerdir.

ANF ve yöneticileri sömürgeci rejimin en büyük destekleyicisi olan Türk basınının kötü bir kopyası olmaya başladıklarını görüp, bu kötü gidişe bir son vermelidirler.

Çünkü doğru habere en çok ihtiyacı olanların başında Kürtler gelmektedir.”

PSK açıklamasında da ifade edildiği gibi Kürdistan’ın diğer parçalarından yurtsever örgütler de ANF’nın iftira ve karalama politikasının hedefi oldular.

İran Kürdistanı Demokrat Partisi’nin, ANF’de yayınlanan değerlendirme yazılarında PJAK’a karşı İran devletinin elinde bir kart haline geldiği işlendi.

ANF, PKK’den ayrılıp Güney Kürdistan’a yerleşen gerilla ve PKK kadrolarını “lejyonerler”, kiralık askerler” olarak yaftaladı.

Buyurun, aşağıda öz olarak verilen ANF kaynaklı haber 16 Ocak 2007 tarihli Gündem gazetesinde yayınlandı:

Türk devleti, Güney’deki PKK üslerine saldırmadan önce Silopi’de Kürdistan Hükümeti yetkilileri ile bir araya geldi!

YNK ve KDP yetkililerinin katıldığı bu toplantıda saldırı planları görüşüldü, öyle ki saldırı günü ve saati de bu toplantıda belirlendi!

Bu toplantıda varılan anlaşma sonucu Türk Özel Timleri Güney Kürdistan’a geçerek peşmerge mevzilerine yerleştiler!

PDK ve YNK, PKK hakkında topladıkları bilgileri Türk yetkililerine verdiler!

YNK ve PDK subayları Türk subaylarla birlikte gerilla mevzilerini tespit ettiler!

Türk ordusunun saldırısından sonra peşmerge yaralıların yakınlarının bölgeye girmesine engel oldu!

Peşmerge ilaç ve yiyeceğin bombalanan bölgelere girmesine engel oluyor!

Ve tahmin edebileceğiniz gibi ANF bu bilgilerine kaynak göstermiyor.

Ve de tahmin edebileceğiniz gibi, ilgili kurumların gönderdikleri tekziplerin büyük çoğunluğu ANF bültenlerinde yer almadı.

ANF, Suriye’de halkın BAAS diktatörlüğüne yönelik başkaldırısı konusunda da uğursuz bir yayın politikası izliyor, BAAS yanlısı haber ve yorumlar ANF bültenlerinde sık sık yer buluyor.

BAAS diktatörlüğüne destek amacıyla Lübnan’da yapılan bir mitinge katılan PKK taraftarlarının Öcalan ve Beşar Esad’ın posterlerini taşımaları tesadüf olmasa gerek!

Kaldı ki bu noktada, yani BAAS ve Kemalizm yanlısı politikada ANF uğursuz bir geçmişe sahip.

Buyurun 10 Eylül 2009 tarihli ANF bülteninde Selim Zafer imzalı “CHP olmazsa çözüm zor” başlıklı değerlendirme yazısından birkaç paragraf:

“(Kürd) sorunun nihai bir çözüme kavuşabilmesi için CHP'nin mutlak katılımı elzemdir. İktidarın CHP'yi esas almaması çözümü mümkün kılmayacaktır. O CHP ki devleti kurmuş, orduyu, bürokrasiyi, ekonomiyi, eğitimi ve en önemlisi üniter-devlet ve Türk etnik unsurunu temel alarak ulus-devleti kurmuş bir partidir. Amiyane tabirle partiden daha fazlasını temsil eden bir organizasyondur CHP. Sorunun çözüm tartışmalarında CHP'nin takındığı tutumu, bir partinin tutumundan ziyade devlet babanın en önemli sorununu çözerken büyük evladını işin dışında tutmasına isyan etmesidir. CHP adeta devlet bu sorunu çözecekse benle çözmelidir, beni katmalıdır, beni dahil etmelidir noktasındadır. Kısmen de olsa CHP'nin bu tutumda olması kendi açılarından anlaşılırdır. (…) CHP'nin mevcut yaklaşımı cumhuriyeti kuran bir partinin yaklaşımından oldukça uzaktadır. Adeta oyunbozan, mızmızcı, işgüzar, karamsar ve çatışma isteyen bir rol oynamaktadır. Bundan dolayı çözüm konusunda olumsuz tarafı temsil eden bir vizyon ortaya koymaktadır. Oysa CHP daha dirayetli ve karalı bir duruş sergileyerek ilk kurulduğu yıllardaki misyonuna yeniden dönüş yapabilir. Cumhuriyeti kuran partiden, cumhuriyeti demokratikleştiren parti olmaya kendisini evirebilir. Türkiye’nin en önemli sorunu olan Kürt sorununun çözümünün de cumhuriyetin demokratizasyonundan geçtiği tartışmasız bir hakikattir. Kürtler samimi bir biçimde geleceklerini demokratize edilmiş bir cumhuriyette görmektedirler. Ve bunu yaparken de cumhuriyetin kurucu unsurlarıyla bu sorunu çözmek istemektedirler. Tıpkı cumhuriyetin kuruluş ve kurtuluş yıllarında gerçekleştirildiği gibi bugünde aynı ilişki ve ittifakı tercih etmekte ve bu temelde istenç ve iradeli olduklarını beyan etmektedirler.

Herkes Kürtlere şu soruyu yöneltmekte: 'Kürtler ne istiyor?' Başta şunu vurgulamakta yarar olduğu kanısındayız. Kürtlerin cumhuriyetin temel ilkeleri 'demokratik, laik, sosyal hukuk devleti' olan özüyle bir sorunları yoktur. İktidar partisi gibi cumhuriyetin esaslarını değiştirme (ılımlı İslam) gibi bir hedef ve amaçları da yoktur, olamaz da. Bilakis cumhuriyetin paylaşılmasında ve hakların kullanılmasında yaşanan adaletsizlik, eşitsizlik ve haksızlıklara karşı mücadele etmektedirler. Kürtlerin sorunu cumhuriyetin yapısıyla değildir, cumhuriyetin paylaşılmasındaki demokratik olmayan yanınadır. Bu doğru anlaşılmak durumundadır.

İşte tamda bu noktada CHP yeni ve tarihsel bir çıkış yapmak durumundadır. Milliyetçi söylemlerinden ve ırkçı ağırlıklarından arınarak sürece yönelmeli ve Kürt sorununun çözümünde başrolü oynamalıdır.”

Bilmiyorum, TC devletinin kuruluş felsefesini öven ve CHP’ye bu felsefeye dönmesini öneren bu Kemalist değerlendirme konusunda söylenecek ne var!

PSK, onun yurtdışındaki örgütleri, kadro ve eski genel sekreteri Kemal Burkay ANF’nin hedef tahtasına koyduğu, haksız saldırı, iftira ve karamalarda bulundukları arasında yer alıyorlar.

KOMKAR’ın Alman devletinin beslemesi olduğu, ekonomik sorunları karşısında “arşivini sattığı” ve benzeri iftiralar ANF bültenlerini süslediler.

PKK medyasında kalem oynatan bir gurup, koru halinde “Burkay’ın ülkeye dönüşü bir AK Parti projesidir” masalını okudular, okuyorlar.

Sözkonusu iftira ve karalama kampanyasını yürüten koroya bu medyanın gedikli kalemlerinden Ferda Çetin de katıldı.

Gerilla konusundaki hamaseti bir kenara bırakırsak, Ferda Çetin, 14 Kasım 11 tarihli ANF bülteninde yayınlanan “Gülen-Burkay dayanışması” adlı yazısında, Burkay’a yönelik iftira korusuna katılmakla kalmıyor, AK Parti’yi desteklemek amacıyla Burkay-Gülen dayanışmasından bahsediyor.

Ferda Çetin “Öcalan irademdir” kampanyasında imza verdi mi, bilmiyorum.

Ama deneyimli bir basın mensubu olarak Öcalan’ın Gülen Cemaati” ile ilgili olumlu değerlendirmelerinden, Öcalan’ın Gülen Cemaatinin Kürd sorununun çözümü konusundaki rolünden bahsettiğini bilmiyor olamaz.

Öcalan’ın bu belirlemelerinin mürekkebi henüz kurumadan, mesnetsiz bir biçimde Burkay-Gülen dayanışmasından bahsetmek en hafif değimle iftiradır, kara çalmadır. (Ayrıca kiminle ilişki kuracağı konusunda karar verecek olan Burkay’ın kendisidir, ne Ferda Çetin ne de bir başkasıdır.)

Kaldı ki Sayın Burkay, AK Parti ve açılım politikasına ilişkin görüşlerini daha ülkeye dönmeden, defalarca dile getirdi. Dönüşünü AK Parti projesi olarak lanse etmek isteyenlere gerekli cevapları verdi.

Buna en son örnek Sayın Burkay’ın 14 Kasım 11 tarihinde Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan röportajı.

Ferda Çetin’in son makalesi ve içinde yer aldığı korunun bu konuda yazdıklarını, Sayın Burkay’ın sözkonusu son röportajını birlikte okuyanlar, korunun ne kadar uğursuz bir işle uğraştığını göreceklerdir.

Ama Sayın Burkay’ın söyledikleri, yazdıkları PKK kalemşörlerinin umurunda değil.

Onlar körün değneğini bellediği gibi, ezberlerini tekrarlıyorlar.

ANF ve öteki PKK medyasının, giderek renkli ve Mehmetçik basına benzediğini gösteren örneklerin yer aldığı listeyi uzatmanın gereği yok.

PSK ve öteki Kürd örgütleri ile sorunlarını PKK medyası üzerinden çözmek isteyen koru bir tarafa.

PKK kalemşörleri Öcalan ve öteki PKK yetkililerine mubah olanı, bu kesimin dışındaki siyasetçilere, aydın ve yazarlara haram olarak görüyorlar, ihanet olarak değerlendiriyorlar.

Bunun nedeni ise Kemalizm’den devraldıkları tekçi zihniyet.

Bu, bir tek kendisini yurtsever olarak gören geleneksel PKK çizgisine de uygundur.

Ama toplumsal gerçeklere, uluslararası değerlere aykırı, taban tabana terstir.

Toplumsal gerçekleri görmezden gelen, Kürdistan’ın çok sesli, çok renkli yapısını “sözde” kabul edip bunun gereklerini yerine getirmeyen anlayışın Kürd sorununun çözümünde olumlu bir rol oynaması mümkün değildir.

Bu nedenledir ki özgürlük, barış ve demokrasi için, egemen devletin tekçi anlayışı gibi, bu tekçi zihniyete karşı da mücadele etmek gerekir.

 
PSK Bulten © 2011