PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 

27 Mayıs “Devrimi”

Kemal Burkay

Dün, 27 Mayıs Darbesi’nin 50. yıldönümü idi. Birçok köşe yazarı bu nedenle 27 Mayıs’ın bir değerlendirmesini yaptılar.  Ben de söz konusu günleri Ankara’daki sıcak ortamın içinde yaşamıştım. Şimdi, darbeye ve o günlerde yaşananlara ilişkin yeni bir değerlendirme yapmaktansa, 1996 yılında kaleme aldığım ve anılarımın birinci cildinde yayımlanan söz konusu bölümü buraya aktarmayı uygun ve yeterli buldum. (28 Mayıs 2010-Stokholm).

1957 seçimlerini Demokrat Parti kazanmıştı, ama CHP de parlamentodaki gücünü arttırmıştı. DP muhalefete karşı hırçındı. İsmet Paşa bazı gezilerinde saldırıya uğradı. Bazı muhalif gazeteciler tutuklandı ve muhalefete karşı bir soruşturma komisyonu kuruldu. Ordu içinde kımıldamalar vardı, 1959’da 9 subay tutuklandı.

CHP kamuoyunu kendinden yana kazanmak için çeşitli çabalar içindeydi ve bir yandan “tehlike çanları”nı çalarken, diğer yandan Kürtlere göz kırpmayı da ihmal etmiyordu. Bir gün, CHP genel merkezinde Kürtlerle ilgili bir toplantı olduğunu duyduk. Bir grup arkadaş, CHP’nin Kızılay’daki genel merkez binasına gittik. Konuşmacı Avni Doğan’dı. Kürtlerin tarihiyle ilgili konuştu, Urartulara kadar gitti, iki halkın kardeşliğinden söz etti, Demokrat Parti’nin izlediği baskı politikasını eleştirdi ve kendileri iktidara gelirlerse bu sorunu masa başında konuşurak, diyalog yoluyla çözeceklerini söyledi. Konuşması o döneme ve koşullara göre oldukça cesur ve olumluydu.

Derken, DP’ye karşı öğrenci eylemleri patlak verdi. İstanbul Üniversitesi’ndeki eylemler sırasında Turan Emeksiz adlı öğrenci Beyazıt’ta polis tarafından vurularak öldürüldü. Bu olay öğrenci eylemlerini kızıştırdı ve olaylar Ankara’ya sıçradı. Ankara Hukuk, Siyasal, Dil Tarih Coğrafya fakülteleri bu eylemlerde başı çekenlerdi. Hükümet öğrenci gösterilerini dağıtmak için atlı polis kullandı, yer yer havaya ateş açtı.

Fısıltı gazetesi çok abartılı haberler yaydı. Sözde Dil Tarih’in taranmasında onlarca öğrenci ölmüştü, kıyma makinalarından söz ediliyordu! Eylemler Kızılay’a sıçradı. Ben de, bazan işyerimden ayrılarak bu eylemlerin kimisine katıldım.

Öğrencilerin bu gösterilerde söyledikleri başlıca marş, "Plevne Kahramanı" Osman Paşa Marşı’ydı. Onu sözle söylemek polis saldırısına yol açınca ıslıkla söylenir oldu..

Ve ardından, taraftarlarınca "devrim" diye adlandırılan 27 Mayıs darbesi geldi.

Ordu iktidara el koyunca meydan tümüyle muhalefete kaldı. DP iktidarının devrilişi üç gün süreyle, bir bayram havasında ve coşkulu gösterilerle kutlandı. İşin garibi, o güne kadar iktidardan yana olan birçokları da bir çırpıda tavır değiştirmişlerdi. Böylelerinin öğrenci gösterilerinin en önünde yürüyüp slogan attıklarını görünce pek şaşırdım.

O günlerde biz öğrenciler için en moda gösterilerden biri, Hukuk ve Siyasal Bilgiler fakültelerinden başlayarak Sıhhiye’ye doğru yapılan yürüyüşlerdi. Başlıca slogan ise "Ya ya ya, şa şa şa, İsmet Paşa çok yaşa!" idi.. O dönemde ne gündemde sosyalizm, ne emperyalizm, ne de bunlara ilişkin sloganlar vardı. Bir keresinde, yürüyüş kolumuz Sıhhiye’de, Amerikalılara ait Tuslog’un önünden geçerken 27-28 yaşlarındaki kart bir öğrenci, “kahrolsun emperyalizm!” diye haykırdı. Bu da ne demek oluyor anlamında herkes garipsedi, çokları da güldü. Zaten yurtta, öğrenci toplantılarında sık sık kalkıp konuşmak isteyen söz konusu öğrenciyi biraz alaya alır ve kaçık sayardık. Bu nedenle, bu "manasız” sloganı da onun garipliğine verdik !.. Belki de aramızda, o dönemde emperyalizmin ne olduğunu duyan ve bilen ender kişilerden biriydi!

Kore savaşı 1950’li yıllarda yaşandı. Vietnam Savaşı devam ediyordu. Söz konusu yıllar Küba’da Kastro’nun önderliğinde yürüyen devrimci savaşın en hızlı dönemiydi; tam da 1960’ta Batista diktatörlüğü yıkıldı. Ama tüm bu devrimci savaşlar, Türkiye kamuoyuna haber olarak geçseler bile, düşünce ve tartışma özgürlüğünün önündeki engeller, setler nedeniyle, onların ne olup olmadığı tartışılamıyordu. En politize gençlik kesimleri bile henüz dünyamızdaki emperyalizm olgusundan habersizdi. Bu setler ancak 27 Mayıs sonrası oluşan yeni ortamda, TİP’in, Sosyalist Kültür Derneği’nin kuruluşunun ve YÖN, ANT gibi sol dergilerin çıkışının ardından yıkılabildi ve Türkiye kamuoyu adeta dünyayı keşfetti..

1960 aynı zamanda ilk insanın, Sovyet Kozmonotu Gagarin’in uzaya çıkış yılı oldu. Bu sosyalizmin ve SSCB’nin prestiji bakımından büyük bir olaydı.

Avni Doğan’ın Evinde

Darbeden sonra, DP’nin önde gelenleri tutuklanıp Yassıada’ya gönderilirken cezaevlerindeki az sayıdaki politik tutuklular da bırakıldılar. Ama Kürtler bırakılmadı. Avni Doğan’ın anlattıklarını hatırladık ve bu konuyu kendisiyle konuşmak istedik. Bir grup arkadaş, kendisinden randevu alarak Kızılay’a yakın bir sokaktaki evine gettik. 15-20 kişi kadar vardık ve hepimiz üniversite öğrencisi idik. Doğan, dört kişilik bir heyeti kabul etti. Heyette ben, Mardin’li Abdullah Timur ve Dersim yöresinden Sinan(1) vardı. Ve ayrıca bir arkadaş daha. (2)

Avni Doğan bizi evinin geniş salonuna aldı. Söze Abdullah Timur başladı. Fakültede kabadayılığı ile tanınmış olan ve öğrenci derneği başkanlığı da yapan Timur, içerdeki "Doğulu” tutukluları hatırlatarak, yalvarırcasına, bunların suçsuz olduklarını ve salıverilmesi için CHP’den ilgi beklediğimizi söyledi. Avni Doğan uzun uzun konuştu, lafı götürüp getirdi, gazeteci Nimet Arzık’a çattı, onun Kürt sorununda kendisini tongaya düşürmek istediğini anlattı. Kürtlerin zaten birşey istemediğini söyledi. İsviçre’de yan yana kardeşçe ve uygarca yaşayan halkları örnek verdi. Lafın burasında ben dayanamadım:

"Ama efendim," dedim, "İsviçre’de kantonlar var, herkes kendi dilini özgürce kullanıyor..."

Vay sen misin bunu diyen! Avni Doğan hemen sesini yükseltti ve tehditler savurmaya başladı. "Biz gerekirse başka türlü yaparız!" dedi. Artık bu havada söylenecek söz kalmamıştı. Adam zaten bize yeniden konuşmak için fırsat da vermedi. Dışarı çıktığımızda Abdullah Timur bana adeta saldırarak:

"Yahu kardeşim," dedi, "o söylenecek söz müydü?!. Biz adama içerdekilerle ilgili rica etmeye gitmişiz. Kantonu mantonu, dili mili neden karıştırırsın!..”

Avni Doğan’ın tavrı, Türk politikacıların eski yöntemidir ve daha sonra da devam edip geldi. Onlar iktidar öncesi başka, sonrası başkadırlar. Onlar “karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar”lar. Onların lafına güvenilmez.

Kürtler “Rom bêbext e!” derler: “Osmanlı kalleştir!”

49’lar 1961 yılında Ankara’ya getirildiler ve duruşmaları orada başladı. Ben o sırada Ankara Piyade Yedek Subay Okulu’ndaydım. Bir duruşmalarına sivil kıyafetle izleyici olarak katıldım. Bir süre sonra tahliye edildiler. Ama dava yıllarca sürdü.

Darbeden sonra iktidar, darbeci subaylardan oluşan Milli Birlik Komitesi’nin eline geçti. Komitenin başında Orgeneral Cemal Gürsel vardı. Komitenin diğer bir etkili kişisiyse Albay Türkeş’ti.

Askeri yönetim, yalnızca 49’ları bırakmamakla kalmadı. O, Kürtlere karşı DP hükümetinden daha açık ve sistemli düşmanca bir tutum içindeydi. Darbeden hemen sonra, çeşitli illerden 55 kadar Kürt tutuklanarak Sıvas kampına gönderildi. Bunlar feodal olmakla suçlandılar ve bu eylem de devrimci, anti-feodal bir eylem gibi sunulmak istendi. Basında bunlara karşı kampanya açıldı. Gerçekte bu kişiler Kürt illerindeki önde gelen DP yandaşlarıydı ve bazıları geçmişte Kürt ayaklanmalarına katılmış ailelerden geliyorlardı. İçlerinde aşiret reisi, ağa ve şeyhlerin yanısıra, Faik Bucak gibi aydınlar da vardı.

Geçmişte de Kürtlere karşı sindirme operasyonları ve kanlı kıyımlar, çoğu kez feodalizmle mücadele ve reformlar adına yapılmış gibi gösterilmişti.. Bu gelenek, 27 Mayıs 1960 sonrasında da sürdürüldü.

Yeni anayasa, eski rejime karşı muhalefet eden Muammer Aksoy, Mümtaz Soysal gibi bilim adamlarına hazırlatıldı. Bu nedenle, 1961 Anayasasında, temel hak ve özgürlüklerin sınırı bir hayli genişletildi. Ancak bu anayasa, özellikle de Kürtler bakımından eski bent ve duvarları korumuştu. Hatta, dibace denen gerekçeler bölümü, ırkçı, şoven bir Türkçülük anlayışıyla kaleme alınmıştı. Böyle olmasında, Milli Birlik Komitesi’nin etkisi büyüktü.

MBK’nın İlginç Bir Girişimi

Darbeden bir süre sonra, Cunta, Kürtlere karşı mevcut istihbarat örgütlerinin yanı sıra, yeni bir istihbarat ve propaganda örgütü oluşturmaya çalıştı ve bunun için öğretmenleri kullandı. Çoğu Kürdistan’dan olmak üzere, kendi bölgelerinde başarılı olmuş, takdirname almış yüz dolayında öğretmen, bir gizli emirle, aynı anda, polis tarafından bulundukları yerlerden alınıp Ankara’ya götürüldüler. Bunlarla bizzat Milli Birlik Komitesi’nden subaylar konuştular. "Kutsal ve önemli bir görev için" çağrıldıkları söylendi. Önce bir kurstan geçecekler, daha sonra Kürt köylerine dağıtılacaklar ve orada önce iyi Kürtçe öğreneceklerdi. Daha sonra başka bölgelere verilecekler ve Kürtlerden biri gibi görünerek, onların Türk olduklarını propaganda edeceklerdi. Ayrıca, Kürtler arasında, Türk devletine karşı olumsuz düşünceler taşıyanları ve bu türden “sakıncalı” çabalar içinde olanları gizli kanallardan rapor edecekler, yani muhbirlik yapacaklardı. İçlerinde eğer bu görevi almak istemeyen varsa daha baştan söylemeliydi; yoksa görev üstlendikten sonra vazgeçmek olmazdı. Bundan hiç kimseye söz edilmeyecekti. İki kişi bu görevi kabul etmemişlerdi. Bunlardan biri, bizim komşu köyden, ilkokul arkadaşım Hasan Gündoğan’dı ve dönüşünde bu olayı bir sır gibi bana anlattı.

Daha sonra, devlet başkanlığını da üstlenen Orgeneral Gürsel, bir vesileyle Kürtlere tehditler savurmuş, “Dağlı Türkler rahat dursunlar, yoksa meleketlerini bombalar, taş taş üstünde bırakmayız!” demişti. Oysa o dönemde böylesine sert demeçler vermeyi gerektirecek bir Kürt direnişi veya kaynaşması yoktu. Belki Güney Kürdistan’daki gelişmeler onları telaşlandırıyordu. Ama Kürtlerin en durgun ve sessiz oldukları zamanlarda bile Türk devleti onlardan kuşkulanmakta, onları bir düşman gibi görmekte ve her zaman birşeyler yapma gereğini duymakta idi.

Milli Birlik komitesi içinde, Türkeş’in başını çektiği bir grup subay, Kürtlere karşı daha da sert tedbirler alınmasından yanaydı. Neyse ki, "Ondörtler" diye nitelenen bu grup, cuntanın kendi içindeki iktidar kavgasının bir ürünü olarak bir süre sonra tasfiye edildi.

*  *  *

(1) Sinan, siyasalda okuyan iyi bir arkadaşımdı. Pülümür ve çevresinde büyük topraklara sahip ünlü Şah Hüseyin Bey ailesindendi. Bu ailenin genel tutumunun aksine, Sinan iyi bir yurtseverdi. Kaymakam olduktan sonra da tavrı değişmedi. Daha sonra ilişkimiz kesildi; sonra ne oldu, nerdedir, bilemiyorum.

(2) Bu arkadaş da yine Dersim’li Hasan Kaplan’dı. Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra avukat oldu. 12 Eylül öncesi Adana’da, faşistler tarafından yazıhanesi basılarak ağır biçimde yaralandı.

Nisan 1996----------------------------------

Yazarın önceki yazılarından:

Anılarımın 2. Cildi ve
Gerçeğin aynasına öfke duyanlar... (1. Bölüm)

Anılarımın 2. Cildi ve
Pusulayı şaşıranlar...
(2. Bölüm)

Anılarımın 2. Cildi ve
Zeki Adsız’la ilgili tepkiler (3. Bölüm)

Anılarımın 2. Cildi ve
İki kazı bile güdemeyecek adam...

(Bölüm 4)

Viyana-İzlanda, Dil ve Şiir
Bir Dünyalıyım
Kovancılar Depremi, Lazaref, Dema Nû ve Newroz...
Geçmişten bir sayfa...
Çok laf değil, somut adımlar...
KÜRT SORUNUNDA BU DURUMA NASIL GELİNDİ? 1960 VE SONRASI...
Pervasızlığın bu kadarı:
“Balyoz” derbe planı...
Kar – Şiir
Ali Baba Kırk Haramiler Mağarasında
Açılımda eksikler ve yanlışlar
İki ihtimal
Ergenekon eylemde
Tüm barış ve demokrasi güçleri uyanık olmalı
TBMM’de Kürt Sorunu ve Dersim…
Statükocu güçler, Ergenekon ve şiddet birbirine bağlı
Hey, Hürriyet! Orada kimse yok mu?..
Aptallık insana özgüdür
Alevi sorununu çözmeye Munzur’dan başlayın!
Abdülmelik Fırat’ın ardından
Aldatanlar ve aldananlar...
Sisteme kurban edilenler...
Ayıp diye bir şey vardır, Bay Akyol!
Şu bölme, bölünme hikâyesi...
Dema Nu ile söyleşi
Ne yazmalı?
Bu nasıl devlet, bu nasıl yargı?!
Statüko ile değişim arasında
Ahmet Altan sapla samanı karıştırıyor
Kelepir fiyatına çözüm!
Barış ve çözüm ortamı var mı?
Mardin olayı üzerine
Nesimi, Mahzuni, İhsani…
“Korku imparatorluğu”
ve arkadaşım Turgut Kazan...
Hizbullah-PKK, Jandarma silahları;
DTP’ye yönelik son operasyon

Güngören bombaları
Ve bir kez daha haklı çıkarken…
Ergenekon davası
Ve hukuk adına telaşlı çığlıklar..
.
Obama’nın ziyareti derde derman oldu mu?
29 Mart Yerel Seçimlerinin Sonuçları
Gül Kürdistan deyince...
Kar, bahar ve Newroz üzerine…
DTP sorumluları bu işlere ne der?
Bir hastane yazısı
Yerel Seçimler Üzerine
“Ergenekon”un kısa bir tarihçesi
İşte buna şaşıyorum!
Ergenekon üstüne titreyenler...
Bu telaş neyin nesi?
Onlar yalnız Ermenilerin değil, kendi halklarının da düşmanı
Din-siyaset ilişkileri
Ergenekon ve 33 asker
Din üzerine bir sohbet
Takke düştü, kel göründü
Türkiye sorunlarını neden çözemiyor?
Bezele de Dağlıca gibi bir provokasyon
Ergenekon ve Sol
Pirçandî û Pirsa Kurd
İçe kapanma olayı ya da kaplumbağa politikası
Kürtçe ve Türkçe yazma üzerine
Cambaza mı bakalım, hırsıza mı?
Komplolar, cinayetler, provokasyonlar… ”Devlet sırları!”
Sistemde açılan bu gedik önemlidir
Abant Platformu ve sömürgeci tezlerin yeni versiyonları
Ergenekon ve Dağlıca
”Bilgi Destek Planı” yıllardır yürürlükte..
Baskın Hoca’nın genellemeleri…
Bu nasıl bir ülkedir?
Umut ne AKP’de, ne Kemalizmde
AKP’nin “çözüm” paketi ve GAP
Kürt sorununda ekonomi ve siyasetin bağı
Sabancı Cinayeti’nin belgeleri de ortaya dökülürken...
AKP değişimin partisi değil
Eski film yeniden gösterimde mi?
Kedinin boynuna çanı kim takacak?
Ülkeyi batağa sokanlardan çözüm beklenemez
Yeni bir halk hareketine
gerek var
Canım tepki göstermek istemiyor
Sadun Hoca ve Hasretyan
Geçmiş olsun Sırp yoldaşlar!
Aslan Asker Şwayk ”Panodaki Şiir”e Karşı!
Türban ve laiklik üzerine
Ergenekon ve Türk medyasının çözülen dili
Düzenli köşe yazılarıma son verirken…
Hrant Dink’i anarken
AKP sistemle kaynaşırken..
Sekiz asker, bomba olayı ve Erdoğan…
Tarih, akıl ve ahmaklık üzerine
Kandil Operasyonu; hedefler, sonuçlar
Kürtlerin temsil sorunu
Sabah’taki söyleşi, DTP ve temsil sorunu üzerine
Oyunun yeni perdesi ve değişen taktikler
DTP’ye yönelik kapatma davası
Bush-Erdoğan görüşmesi ne sonuç verdi?
Militarizm Türkiye’yi teslim almak istiyor
Katil kim?.
PKK’nın silah bırakmasına veya yeni bir ateşkese karşıyım!
Bu çılgınlıkla nereye?..
Nasıl bir anayasa? – 3
Militarizm barışa, demokrasiye, gelişmeye engel
Türkiye Malezya olur mu? Keşke olabilse!
Nasıl bir anayasa? – 2 Kemalizm ayak bağı oldu
Nasıl bir anayasa?
Bir genel af  ”PKK sorununu” bitirir mi?
DTP’nin temel yanlışı ne?
Yedi kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi Kürtlere yapılan saldırı
Türk Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22 Temmuz Seçimleri üzerine
Orman yangınları kimin işi?
Dink Davası ve Sivas
Bir mum yakmaya devam…
Kuzeyde bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe ayağa düştü
Darbe planı işlemekte
Barzani “PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet gerçekleri halka anlatmalı
Sayın Sezer, nereden nereye!
Son terör eylemlerinin ardında kimlerin eli  var?
Sistem ne laik ne demokrat
“Dil Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk Tarih Tezi” komedisi
Paşalar Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt Dili nasıl kurtulur?
Türk medyası ya da Yalancı Çoban
General, istifa et!
Heyy, orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim olursa olsun!
“Bu ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman, 301’i değiştirmeyin!
Yanlışta direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın oyları” ve çıkar yol
Türkiye batağa nasıl saplandı..
Kerkük Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek katil kim?
Ankara Konferansı üzerine
AB’ye sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı mı, blöf mü?
Saddam cezasını buldu
Çıkara dayalı yanlış hesaplar
AB’nin son kararı üzerine
Baker Raporu ölü mü doğdu?
PKK neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik ve Irak’ta çözüm
Bir kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime direnen Türkiye
Sel, yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
PSK Bulten © 2010