PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?

Kemal Burkay

Şu günlerde Türk rejiminin Kürt halkına topyekün saldırısı yaşanıyor. Saldıranlar sadece üç ve altı yaşındaki çocukları, sokakta ya da balkonda, hedef alarak vuran, nefretle, kinle dolu polis ve komandolar değil. Sadece ülkenin batısına, kuzeyine sürülmüş, göçmen durumuna düşürülmüş Kürtlere karşı linç törenleri düzenleyen, onların ev ve dükkanlarını taşlayan, koşullanmış ve elleriyle kurt işareti yapan kalabalıklar, Türk Ku –Kluks-Klanları da değil. Sadece, iktidarı ve muhalefetiyle Kürtlere tehdit yağdıran her boydan siyasiler, üst yargı organlarının büyükbaşları, diplomat eskileri de değil. Düzen medyası da nerdeyse tüm kanatlarıyla Kürtleri bir bombardımana tutmuş.

Olaylar yatıştıktan sonra da Polis Diyarbakır’da ve çevre kentlerde sürek avına çıktı; evler basıldı, tahrip edildi, yüzlerce çocuk ve genç gözaltına alındı, işkence gördü, bir bölümü tutuklandı. Çocukların anne babaları, avukatları da saldırı ve hakaretlere hedef oldular. Rejim halkımıza karşı adeta kin ve nefret kusuyor.

Son olaylardan sorumlu tutulan yüz dolayında DTP’li de tutuklananlar arasında. DTP’li belediye başkanlarını ve bu örgütün yöneticilerini köşeye sıkıştırmak, onlara baş eğdirmek için yoğun bir suçlama kampanyası yürütülüyor...

Terörün tarifine ilişkin akıl almaz demagoji ve çarpıtma yapılıyor...

Klişeler malum: PKK terörist bir örgüt, habire terör yapıyor, kan döküyor, kentlerde isyan çıkarıyor ve DTP onun siyasi uzantısı...

Başbakan Erdoğan, uzunca bir zamandır kendisiyle görüşmek isteyen DTP Başkanı Ahmet Türk’e randevu vermiyor, sonra da “silahları bırak da masaya gel; ben canilerle, hainlerle, alçaklarla görüşmem!” diyor...

Ve ne garip, Ahmet Türk de bunu, elinde silah tutan PKK’ya yönelik bir çağrı sayarak ve koşullu bir görüşme teklifi gibi yorumlayarak, “cani, hain, alçak” nitelemelerini de duymazlıktan gelerek memnuniyetini dile getiriyor, bu sözlerden dolayı Erdoğan’a övgüler düzüyor!

Ama Erdoğan, “bunu DTP’liler için söyledim!” demekte gecikmiyor...

Köşe yazarları, TV yorumcu ve programcıları DTP yöneticilerini, “ PKK’yı terörist olarak suçlasanıza!” diye sıkboğaz ediyorlar...

Ve olaylar sırasında sokağa dökülenleri sakinleştirmek için onca çaba gösterirken bir yandan güvenlik güçlerinin saldırısına uğrayan, tehdit edilen, bir yandan da öfkeli göstericiler tarafından hırpalanan, bununla da kalmayıp siyasilerin ve basının salvolarına hedef olan Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’i Vali ile tokalaşırken gösteren yüz kızartıcı fotoğraf: Vali elini lütfen uzatmış, ama yüzü öbür tarafa dönük ve mütehakkim... Baydemir ise bu ele yetişebilmek eçin uzanmış, belden ikiye katlanmış ve boynu bükük!..

İşte halkla devlet ilişkisinin resmi!

Bütün bunlar baştan sona utandırıcı, yüz kızartıcı, aşağılayıcı...

Baş terörist Türk devletidir

Ben, Ahmet Türk’ün, Baydemir’in ve bir bütün olarak DTP yöneticilerinin, PKK’yı terörist olarak suçlamamakta direnmelerini gayet doğal buluyorum. Bu onurlu bir tutumun ürünü mü, yoksa, kendilerine o postları sağlamış olan güce bir minnet borcunun ve ondan duyulan korkunun ürünü mü, bu ayrı bir mesele; ama böylesi bir ortamda ve rejimin söz konusu tehdit ve dayatmalarına karşı da olsa, öyle yapmak gerekirdi.

Herkes de bilir, ben yıllar boyu PKK’ya karşı mücadele ettim. Belki de PKK’yı terörist olarak suçlayan ilk kişi benim. Daha 1980’lerin başlarında PKK ile ilgili “Devrimcilik mi Terörizm mi” adlı bir kitap bile yazdım. Bundan pişman değilim ve PKK’ya ilişkin bu söylediklerimin doğruluğundan bugün de hiç kuşkum yok. Ama şu koşullarda, Türk rejiminden gelen bu topyekün saldırı, aşağılama, demagoji ve çarpıtma karşısında, ben de onların yerinde olsam PKK’ya terörist demezdim.

Birincisi, eğer bir terör olayı varsa iki yönlüdür. PKK terör yapıyorsa Türk devleti de yapıyor. Hem de PKK terörüyle kıyaslanmayacak ölçüde, onunkinden kat kat fazla... Salt, 12 Eylül sonrası işleyen işkence çarkını, 15 yıllık kirli savaş döneminde yakılıp yıkılan dört bin köyü, sürülen milyonlarca insanımızı, binlerce faili meçhul cinayeti ve yargısız infazı hatırlamak yeter.

Devletin bu baskın ve kışkırtıcı terörünü, komplo ve provokasyonlarını, savaş suçu, hatta soykırım teşkil eden eylemlerini görmezden gelip PKK’yı tek yönlü terörist ilan etme çabası, çok hinoğluhin bir çaba.

Devlet’in PKK “terörü”ne ihtiyacı var...

İkinci olarak, PKK, ilki 1993’te olmak üzere birkaç kez tek yanlı ateşkes ilan etti, çatışmaları durdurdu. Ama Türk devleti bunların hiçbirine olumlu cevap vermedi, hiçbir dönemde diyaloga yanaşmadı. Saldırılarını sürdürdü ve barışa hiç şans tanımadı.

1999 başında Öcalan yakalanıp da kellesini kurtarmak için artık devletin hizmetinde olduğunu açıkladıktan, bu kapsamda silahlı eyleme tümden son verdikten, silahlı güçlerini sınırın öbür yanına geçirdikten –ki bu da Türk rejiminin onayı ile olmuştu-, PKK’nın adını ve programını terk ettikten, önce KADEK’e, sonra “Kongra Gel”e dönüşüp bir barış ve demokrasi edebiyatı tutturduktan sonra da rejimin tavrı değişmedi. Rejim diyaloga asla yanaşmadı. Ne KADEK ve Kongra Gel’i, ne de onlara yandaş olan veya olmayan legal siyasi örgütleri muhatap almadı. Bir genel af ilan edilse dağdakilerin tümü inecekti; rejim bunu istemedi!

Çünkü rejim, özellikle de onun militarist güçleri, hep “terörist diye suçlayabilecekleri”, bu bahaneyle Kürt halkına karşı baskı ve terör çarkını sürdürebilecekleri bir “hasıma”, bir öcüye gerek duydular. Hem Kürt hareketinin siyasallaşmasını engellemek için (ki bunu açık açık söylüyorlar), hem de ülkenin demokratikleşme sürecini ve AB’ye üyeliğini engellemek için. Militaristlerin ve öteki statükocu güçlerin, kendi imtiyazlarını sürdürmek için buna ihtiyaçları var. “Güneyde, Kandil Dağı’nda yuvalanmış terör” edebiyatı, aynı zamanda Güney Kürdistan’a saldırma planlarının bir bahanesi.. Şu günlerde sınırdaki askeri hareketlenme ve yığınak, söz konusu niyet ve planların yeni bir aşaması.

Üçüncü olarak, Türk devleti, yakalandığı günden bu yana Apo’yu, ve onun vasıtasıyla PKK’yı İmralı’dan yönetmektedir. Her istediğini Apo’ya dikte ettirmekte, kurye avukatlar ve cep telefonu vasıtasıyla dağdaki ve kentteki taraftarlarına iletmektedir.

Bunu bilmeyen var mı?

Üstelik ortalığın sakinleşmesini ve AB adaylığı sürecindeki bazı demokratikleşme adımlarını bile, militarist rejim kendi varlığı ve planları için bir tehlike olarak görüp PKK’yı yeniden canlandırdı, adını geri verdi ve İmralı’da kendi hizmetindeki tutsağa yeniden savaş tehditleri yaptırır oldu:

“Eğer hükümet adım atmazsa, ben gerillayı tutamam!”

Aynı günlerde bizzat Orgenaral Büyükanıt’ın ağzından psikolojik harekat başlatıldı: “PKK yeniden eyleme geçmek için hazırlık yapıyor, sınırdan C-4 patlayıcıları geçirip depo ediyor...” (General, sanki eliyle koymuş gibi biliyordu!)

Çok sürmeden Hakkari yöresinde pıtrak gibi bombalar patladı ve bunlar PKK’ya yıkıldı. Ne var ki halk da, bizzat emniyet güçleri de olan bitenin derin devlet işi olduğu kanısında idi. Nitekim JİTEM mensubu bombacılar Şemdinli’de halk tarafından suçüstü yakalandılar. Ama koruyucu kalkan da anında harekete geçti:

“Ali Kaya iyi çocuktur!”

Ali Kaya elbette “iyi çocuk”tur, bay General; çünkü senin emirlerini yerine getirmekte!..

Ne var ki Büyükanıt ve adamları hem suçlu hem güçlü. Savcı onları yargılayamadı; ama onlar şiimdi savcıyı da, hükümeti de, hepimizi de yargılıyor!..

Bu ülkede bunu görmeyen siyasetçi, gazeteci, hukukçu ve aydın var mı? Varsa ya bir kör ya da aptaldır. Ama çoğu gördüğünü söyleyemiyecek kadar sindirilmiş, korkak, ya da rejimin çevirdiği tüm bu dolaplara bile bile destek verecek kadar alçaktır.

Nitekim, hükümet, yargı ve parlamento, yani “üç kuvvet” de silahlı kuvvetler karşısında teslim bayrağını çekti. “Dördüncü kuvvet basın” ise bir kez daha memetçikleşti. Karşı atak Kürt halkına karşı topyekün saldırıya dönüştü.

PKK bu işte sadece bir taşeron

İşte tüm bu nedenlerle, eğer ülkede halen terör diye nitelenecek bir durum varsa, ki var, bu tümüyle Türk devletinin bilinçli, sistemli politikalarının, onun tercihinin, planlarının ürünüdür. Asıl terörist Türk devletidir! Kendi suçunu PKK’ya yıkmak istemesi, iç ve dış kamuoyunu aldatmaya yönelik tam bir sahtekarlıktır.

PKK ise bu işte, dünden bugüne sadece bir taşerondur, bu oyunda bir figürandır.

Bu oyunu tezgahlayan efendiyi bırakıp uşağının yakasına yapışmak ise ya pek safça bir tutumdur ya da kötü niyetin ürünüdür.

Türk rejimi, bu terör oyunundaki kendi asli rolünü gizleyip PKK’ya yüklenirken ve DTP yöneticilerini, “hadi, PKK’ya terörist desenize!” diye köşeye sıkıştırırken, aynı zamanda hepimizi, Kürt-Türk tüm kamuoyunu aşağılıyor. Böyle bir aşağılanmaya, kendi hesabıma hayır diyorum!

Türk medyasında bu oyunun propagandasını üstlenen yazar-çizer takımını, yorumcuları ayıplıyorum. Tutumları utanç vericidir.

Eğer bir terörist arıyorlarsa o en başta Türk devletidir. Eğer bir cani, bir alçak varsa, işte yıllardır Kürt halkının hak ve özgürlüklerini tanımamak için ayak direyen, özgürlük istemimize hep şiddetle cevap veren, bu acımasız baskı politikasını sürdüren, işkenceci, katil rejimdir; onun her türden, askeri ve sivil, eli kanlı sorumlularıdır.

PKK’nın terörizm sayılacak eylemleri elbet dün vardı, bugün de var. Ama iki şeyi birbirinden ayırmak gerekir. Kürt halkının meşru hak ve özgürlükleri için sömörgeci-faşist rejime karşı direniş, ister silahlı ister silahsız olsun, besbelli terörizm değildir. Öyle olsa Vietnam halkının, Cezayir’in ve daha onlarca halkın kurtuluş mücadelesi terörizm sayılırdı. Ama PKK’nın Kürt yurtsever ve devrimcilerine, sivil halka, kadın ve çocuklara, kendisinden ayrılanlara, yada örgüt içinde politikasını eleştirenlere yönelik, bazısı bugün bile hala süregiden eylemleri, baskı ve cinayetleri tam anlamıyla terörizmdir. Bir dönem Avrupa’da estirdiği terör eylemleri de.

Zaten PKK, daha en başında sömürgeci rejime karşı bir direniş örgütü olarak ortaya çıkmadı. Tam tersine o, Kürt devrimcilerine karşı savaşmak, Kürt ulusal hareketini terörize etmek için sömürgeci rejim tarafından kurulan provokatör bir örgüttü ve eylemleri 12 Eylül darbesinin başlıca gerekçelerinden biri oldu. Bugün de ortamı yeniden terörize etmenin, AB sürecini engellemenin ve Güney Kürdistan’a saldırma planlarının aracı olduğu gibi. Diğer bir görevi de, Kürt halkı içinde Türk rejiminin ideolojik propagandasını yaparak (Kemalizm, üniter devlet savunuculuğu ve benzer tezlerle) Kürtleri Türk ulusuna entegre etmek ve Kürt hareketinin sağlıklı bir kanalda toparlanmasını engellemek.

DTP yöneticilerinin utancı

DTP yöneticilerine gelince, onları, Türk devletinin dayatmalarına karşı çıkıp PKK’ya terörist demedikleri için değil, ama onun geçmişte Kürt halkına ve devrimcilerine, bizzat kendi içindeki muhalefete uyguladığı teröre, son olarak da Hikmet Fidan, Kani Yılmaz ve arkadaşlarına karşı işlenen cinayetlere tepki göstermedikleri için ayıplıyorum. Rejime teslim olmuş Öcalan’a ve onu kuzu kuzu izleyen PKK’ya hayır diyemedikleri, Kürt halkının temel istemlerini dile getirmedikleri, Kürt sorununu nerdeyse bir Öcalan sorununa indirgedikleri için ayıplıyorum. Böyle birini “Kürt halkının lideri” gibi gösterdikleri, “siyasi irade” saydıkları için ayıplıyorum. Böylesine provokatör bir örgütün kuyruğunda ve gölgesinde politika yaptıkları, onunla yollarını ayıramadıkları için ayıplıyorum.

Bu kendileri bakımından utanç vericidir ve Kürt halkı bakımından bir trajedidir.

DTP yöneticilerinin tavrı onurlu bir tavır değil. Bu tavır özgürlük için mücadele eden bir halkı temsil etme iddiasında olanlara yakışmaz.

Baydemir’in Vali karşısındaki eğik başı da işte böylesi bir ayıbı temsil ediyor.

Ve böyle olduğu halde rejim onlara rahat vermiyor, üstlerine üstlerine gidiyor.

Yapmayın baylar, bu halk yüzyıllardır zulme, işkenceye karşı direndi. Bu halk çok bedel ödedi ve onurlu bir tutumu hak ediyor. Başınızı dik tutun ve Kürt davasını Apo’nun canı ve kişisel sağlığı karşılığında pazarlamış olanların ardından gitmeyin.

Eğer bunu yapacaksanız, bir ulusal davanız, özgürlük sorununuz yok demektir. O zaman Kürtler adına sahneye çıkmanın bir anlamı yok, gereği de yok; böyle bir siyaseti doğrudan AKP’de, CHP’de, hatta MHP’de yapabilirsiniz.

Yoksa o zaman parti yöneticisi ve belediye başkanı olma şansınız mı azalır?..

DTP’li dostlar, eğer Kürt halkına gerçekten hizmet etmek istiyorsanız PKK kuyruğundaki siyaseti bırakın. Apo’nun adamları olmaktan vazgeçin, Kürt halkının temel istemlerini savunan bir politikayı önünüze koyun.

Onurlu tutum budur, gerçek direniş budur. 

................................................................................
Yazarın önceki yazılarından:

Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…
Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?
Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 

 
 
PSK Bulten © 2006