PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
Bir mum yakmaya devam…

Kemal Burkay

Sevgili okurlar, zaman zaman şaşıyorum, acaba bütün ülkeler mi böyle?

Burası, yani Türkiye dedikleri şu ülke, düpedüz yalanla yönetiliyor. Yalanla, dalavereyle, oyunla…

Bir hükümetin gidip diğerinin gelmesi durumu değiştirmiyor. Çünkü yalana dayalı yönetim tarzı, yalan üstüne kurulu politikalar kurumlaşmış, dokunulmaz olmuş…

İnsanlar bu kadar mı saf olur? Onları aldatmak bu kadar mı kolay? Ne yazık!..

Buna şaşmakla galiba gerçekçi değilim. Yönetenler tarih boyunca bu işi çok iyi becermişler. Devlet ortaya çıktığı günden beri.. Belki de bu iş ta ilk klanlardan başlıyor.

Aynı zamanda mızrağı, topuzu en iyi kullanan kabile reisi, yüzünde kendisine daha da haşmet kazandıran boyalar ve başındaki kartal tüyleriyle kabile halkının önüne çıkıp dost-düşman ve “kabilenin çıkarları” üzerine konuştuğu zaman bu iş başlamıştır… Belki ilk büyücü, başına ve gövdesine sardığı binbir zımbırtı ve elindeki sopayla çevresini sarmış kadınlı erkekli yarı çıplak kabile halkı arasında dans edip de kötülük güçleri üzerine korkulu öyküler anlattığı zamandan beri…

Baksanıza, önce tabu vardı ve bir dönem insanlar öküze de taptılar.. Bu, geometride, resim sanatında ve yazıyı kullanmakta o denli ustalaşmış, hayranlık duyduğumuz o müthiş piramitleri inşa eden Mısırlılar için dahi ne kadar doğaldı! Öküz ve keçi başlı tanrılar ve tanrının yeryüzündeki temsilcileri firavunlar… Musa ortaya çıkıp da öküz başlı “apis”in tanrı olmadığını ileri sürünceye kadar binlerce yıl geçti. Ve Musa kellesini ancak göç yollarına düşerek kurtardı…

Ya Yunanlıların Olimpos Dağı’nı yurt edinmiş o kadınlı erkekli, Eros’lu, Afrodit’li, Zeüs’lü, Atena’lı onlarca insan benzeri tanrıları… Akıllı Aristo bile onlara itiraz edebildi mi? Düzene azıcık karşı çıkan, onu tartışan Sokrat’ın başına gelenler ise malum… O dönemden günümüze kalan en önemli yapıtlar tanrılar için yapılan harika tapınaklar değil mi?.

Ya Eski Mezopotamyalıların ay, güneş ve fırtına tanrıları, kutsal yılanları?..

Zerdüşt ortaya çıkıp ilk kez iki tanrıdan ( Hürmüz ve Ahriman) söz edince ne oldu o yığınla eski tanrıya?. Ya Musa, ardından İsa, onun ardından da Muhammed tek tanrılı dinlerini vaaz edince, tüm onca putun, inancın yanı sıra, Hürmüz ve Ahriman’a ne oldu dersiniz?.

Evet, yeni tanrılar eskileri kovdular ve gide gide tek tanrıya vardık. Oysa bu dünyada bir zamanlar düzinelerce tanrı hüküm sürmüştü... Ve eski Yunan’da herkes Zeüs’ün büyüklüğüne, Atena’nın adaletine nasıl da inanmıştı…

Elbet, tek tanrılı dinlere geçişle iş bitmedi. Bu kez de tek tanrılı dinler arasında kavga dövüş sürüp geldi… Tek tanrıya inananlar da birbirlerinin gözünü çıkarmakta, kellesini uçurmakta putperestlerden pek geri kalmıyorlar. İnsanın aklına şu geliyor: Acaba bunların “tek tanrı”ları birbirinden farklı mı, herkesin tanrısı kendine mi? Tek tanrı tüm insanların, tüm canlıların ve evrenin tanrısı değil mi yoksa?

Doğrusu bu kavga dövüşü anlamak zor!

Her neyse, din konusunu burada kapayalım. Amacım dinler tarihini özetlemek değildi; bu işin uzmanı da değilim. Ben yalnızca bir olgudan söz ettim, tarih boyunca insan topluluklarının, halkların nasıl toptan bir inanca yönelebileceğini, nasıl herkesin aynı şeye inanıp sonra da -yeni bir peygamberin, kralın ya da kılıcın etkisiyle onu bırakıp başka bir inanca yönelebileceğini…

Toplumlara egemen olan düşünceler ve inançlarsa salt dinsel değiller. Tarih boyunca egemenler, yönettikleri yığınları nelerle koşullandırıp peşlerinden sürüklemediler ki…

Öyle olunca, Türkiye’de ve benzeri ülkelerde olup bitenlere, siyasetin yalan üzerinde yürümesine, insanların devleti yönetenlerin yalanlarına bu derece kanmasına da herhalde şaşmamak gerekiyor. Bu belki yöneticilerin becerisinden, belki yönetilenlerin aşırı saflığından, belki de her ikisi.. Bu ise bizim işimizi zorlaştırıyor. Çünkü bu toplumda doğruyu söyleyenlerin elinde halkı aydınlatmak için yeterince etkili araçlar yok. Birkaç internet sitesi, birkaç küçük boy haftalık-15 günlük gazete, 500-1000, çok çok 2000 basan kitaplar kaç kişiye ulaşır ki?.

Oysa yalanı yayanlar bu açıdan da nelere nelere sahipler… Ellerinde, her eve, her işyerine uzanan onlarca televizyon kanalı, radyolar var. Yüzbinler, milyonlar basan günlük gazeteler var. İlkokuldan üniversiteye kadar, tüm çocukları, tüm gençleri, hepimizi zorunlu zorunsuz içinden geçirdikleri, beynimizi ve ruhumuzu kendi değerlerine, kendi çıkarlarına, kendi yalanlarına göre biçimlendirdikleri okullar var.

O okullarda okutulan tarih eğer yalansa siz de yalanı öğrenirsiniz. Eğer sizi ırkçı görüşlerle, şoven duygularla eğitiyorlarsa siz de bir ırkçı, bir şoven olursunuz. Eğer başka halklara karşı kinle, düşmanca duygularla besliyorlarsa siz onları dost değil, düşman olarak görürsünüz. Barıştan değil, savaştan yana çıkarsınız.

Binbir kanaldan toplumun üstüne boca edilen yalan, beyinleri yıkar, duygu ve düşünceleri şekillendirir. İnsanla gerçeğin arasına kalın bir perde koyar, gerçeği karanlığa iter.

Bu ülkede, yani Türkiye’de olduğu gibi…

Şu günlerde, içerde cumhurbaşkanı seçimi ve genel seçimler, dışarda ise Kerkük sorunu nedeniyle toplum yeniden bir yalan furyasıyla yüz yüze. Bu ülkenin demokrasiye, özgürlüğe karşı olan statükocu güçleri, değişim doğrultusundaki herhangi bir adımı engellemek için yüz yıllık tabuları, korkuları bir kez daha harekete geçirdiler.

“İrtica” ile savaş adına, parlamentoyu ve hukuku işlevsiz kılıp cumhurbaşkanını seçtirmediler. Oysa bugün irtica diye niteledikleri her şeyi dün kendi elleriyle örgütleyip, besleyip semirtmiştiler. Şeriatçı gruplar da aynen ırkçılar gibi onların cephaneliği idi. Yıllar boyu, kitlelerin dini duygularını kaşıyıp, kışkırtıp sola, Kürt hareketine, aydınlara, yani ülkenin demokrasi güçlerine karşı nice saldırı ve kıyımda kullandılar. Maraş, Çorum pogromları unutulmadı. Sivas’ın da acıları taze…

Öteki ve hiç değişmeyen, daha da etkili öcüleri ise Kürt sorunu, “vatanın ve milletin bölünmesi” korkusu, “terör” yaygarası… Oysa Kürt sorununu terörize eden, terör kazanını kaynatan da yine kendileri… İsteseler, bir genel af çıkarıp sivil siyasetin önünü açsalar “PKK terörü” dedikleri şey o anda biter.

Ama Kürtlere politikayı yasaklamışlar. Kürtleri bile bile, zorlayarak dağa ittikleri yetmiyormuş gibi, sivil siyasetin önünü açmamak için de her şeyi yapıyorlar. Yüzde 10 baraji bu amaçla konmuş. Bu engele düzen partileri bile takıldığı halde değiştirmiyorlar. Kürtlere ördükleri zincir onlara da bağ olmuş.

Şer güçleri, şimdi de Güney Kürdistan yönetimini, Federal Bölge Başkanı Mesut Barzani’yi hedef tahtası yapmışlar. Bu konuda yalanın ve kışkırtmanın bini bir para… İşin garibi bu konuda hükümet, yani AKP liderleri de can düşmanları militarist  güçlerle tam bir uyum içindeler. Yangına körükle gidiyor ve böylece şer güçlerini yatıştırabileceklerini sanıyorlar.

Oysa Kürt halkının güneyde özgür olmasının Türk halkına, “Türk milleti ve vatanı”na hiçbir zararı yoktur. Kürtlerin kuzeyde, Türkiye sınırları içinde haklarına kavuşmasının da onlara bir zararı yoktur. Aksine, bu kavga dövüş biter ve ülke bir bütün olarak gelişme yoluna girer, özgürleşir, çağdaşlaşır. 

Söz konusu politikacılar, asker-sivil bürokratlar bunu bilmiyorlar mı? Pek güzel biliyorlar. Ama onlar demokrasiden, toplumun özgürleşmesinden korkuyorlar. Bu işlerine gelmiyor. Bu yüzden, bile bile halka yalan söylüyor, içerde ve dışarda savaş kışkırtıcılığı yapıyorlar.

Türk basını bunu bilmez mi? Pek güzel bilir. Ama o da, hem kurulu düzenin rantından beslendiği,  hem de korktuğu ve sindiği için bu yalanlara ortak oluyor, yalanın borazancıbaşılığını yapıyor.

Bu manzara umutsuzluk verici. Bir toplum için en kötüsü ise umudu yitirmek.

Oysa yenilgi kader değil. Yalanın ve karanlığın egemenliği de. Baksanıza, parasal ve askeri tüm güçlerine, onca TV ve radyoya, onca günlük gazeteye, beyin yıkayan okullarına rağmen gelip tıkandılar. Sistem bir kez daha derin krizde. Yönetemez oldular.

Böyle bir sistem uzun zaman yaşayamaz; ya içinden çöker, ya başını sert bir kayaya vurur. Her ikisi de onun sonunu getirir.

Evrende başından beri ışık da vardı. Gerçeği dile getiren söz de karanlıktaki mum ışığı gibidir. Bu ışık uzaklardan da görünebilir ve dardaki yolculara yol gösterir.

Biz bir mum yakmaya devam edelim…

Yazarın önceki yazılarından:

Kuzeyde bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe ayağa düştü
Darbe planı işlemekte
Barzani “PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet gerçekleri halka anlatmalı
Sayın Sezer, nereden nereye!
Son terör eylemlerinin ardında kimlerin eli  var?
Sistem ne laik ne demokrat
“Türk Tarih Tezi” komedisi
Paşalar Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt Dili nasıl kurtulur?
Türk medyası ya da Yalancı Çoban
General, istifa et!
Heyy, orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim olursa olsun!
“Bu ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman, 301’i değiştirmeyin!
Yanlışta direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın oyları” ve çıkar yol
Türkiye batağa nasıl saplandı..
Kerkük Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek katil kim?
Ankara Konferansı üzerine
AB’ye sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı mı, blöf mü?
Saddam cezasını buldu
Çıkara dayalı yanlış hesaplar
AB’nin son kararı üzerine
Baker Raporu ölü mü doğdu?
PKK neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik ve Irak’ta çözüm
Bir kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime direnen Türkiye
Sel, yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 

   

 
 
PSK Bulten © 2007