PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Değişime direnen Türkiye

Kemal Burkay

AB Komisyonu’nun bu yılki ilerleme raporu 8 Kasım’da yayınlandı.

Türk siyasal çevrelerinde ve medyasında birçok yorumcu bu yılki raporu, sert buluyorlar. Hatta bazısı, raporda Kıbrıs’la ilgili belirlemeyi “Türkiye’ye bir aylık süre verme” ya da “ültimatom” gibi değerlendirdiler. Bazı yorumcular ise, Kıbrıs’la ilgili bölümü haksız bulsalar bile, raporu genel hatlarıyla gerçekçi buluyor ve “biz de zaten bu eksikleri işaret ediyor, eleştiriyoruz,” diyorlar.

Bana göre rapor, oldukça mutedil bir dille, Türkiye bakımından ayrıntılı ve gerçekçi bir fotoğraf sunuyor, eksikleri, yapılması gerekenleri bir bir sayıyor. Bir önceki raporda sıralanan eksikler, AB hukukuna aykırı uygulamalar, bu raporda da nerdeyse aynen yer alıyor. AB’nin Türkiye’de olan biteni iyi izlediğine kuşku yok ve bunu yapması da doğal.

8 Kasım öncesinde Türk medyasında AB treninin kaza yapmasından, müzakerelerin kesilme ihtimalinden söz ediliyordu. Söz konusu haklı kaygılara bakılırsa çıkan rapor o denli sert değil. Türkiye-AB ilişkilerinin bu aşamasına ilişkin asıl kararı ise bir ay kadar sonra AB Konseyi verecek.

Geçen yıl bu zamanlar yayınlanan AB’nin Türkiye ile ilgili İlerleme Raporu’nu ele alan yazımın başlığı şöyleydi: “Bu Nasıl Bir İlerleme?” Yazının bir yerinde şöyle demiştim:

“Zaman zaman düşünürüm: Bu ülkedeki ilerleme nasıl bir şey, mehter takımı yürüyüşüyle iki ileri bir geri mi, yoksa ‘bir adım ileri, iki adım geri’ mi?..  Belki de yerinde sayma…”

Şimdi de Türkiye’nin haline bakınca aynı şeyleri düşünüyorum: Geçen yıldan bu yana bir ilerleme var mı, yoksa tam aksine gerileme mi var?

Örneğin düşünce özgürlüğü alanında bir gelişme yok. Aksine, son yıl içinde yeni TCK’daki 301. maddenin çok yoğun uygulanmasına tanık olduk. Yurt içinden ve dışından, özellikle de AB yetkililerinden gelen yoğun eleştirilere ve taleplere rağmen, Hükümet bu maddeyi kaldırmak ya da değiştirmek için bir çaba göstermedi.

Askerin siyaset ve sivil yaşam üzerindeki ağırlığında bir azalma yok, aksine artma var. Danıştay hâlâ askeri harcamaları denetleyemiyor. Son yıl içinde askerler, ordunun siyaset üzerindeki vesayetini kaldırmaya yönelik adımlara çok sert tepki gösterdiler, AB sürecine açıkça cephe aldılar ve hükümet sindi. Şemdinli olayının ardından yargıya yönelik müdahaleler bunun somut örneği.

Gayrimüslim cemaaetlere, vakıflara karşı ayrımcılık sürdü. Bu vakıfların gasp edilmiş mallarını iade etmek için herhangi bir adım atılmadı.

Alevilere yönelik ayrımcılık sürdü. Alevi çocuklarına yönelik Sünni inancı çerçevesindeki zorunlu din dersi bunun somut örneği.

Kürt sorununda bir gelişme yok. Türkiye hâlâ Kürtleri bir azınlık bile saymama tavrını sürdürüyor. Kültürel haklar dahil, azınlık haklarını ilgilendiren uluslararası yasaları imzalamamakta, imzaladıklarına ise  koyduğu kayıtları kaldırmamakta ısrar ediyor. Geçtiğimiz yıl içinde hükümet, Kürt sorununda diyalog ve siyasal çözüm kapılarını açma yönünde bir adım atmadığı gibi, askerlerin baskısıyla daha da geri adım attı. Terörle Mücadele Yasası ağırlaştırılarak TBMM’den geçirildi. Ordu Güney Kürdistan sınırına yığıldı. Kürt ve Türk demokratik çevrelerinin çabasıyla PKK bir kez daha tek yanlı ateşkes ilan ettiği halde, ordu buna cevap vermemekte ısrar ediyor ve şu günlerde askeri operasyonlara hız verilmiş durumda. Askerler çatışmaları canlandırmak, diyalogu ve barışçı çözüm yollarını tıkamak için ne lazımsa yapıyorlar.

Özetle, Türkiye AB’ye uyum sağlamak için çaba göstermiyor. Kopenhag Kriterleri’nin gereğini yapmamak için ayak sürüyor. Reform diye yaptıkları ise göz boyamadan ibaret.

Türkiye’nin AB sürecinin zorlu geçeceği, inişli çıkışlı olacağı, rejimin değişime direneceği, kendisinden istenen reformları yapmamak, dejenere etmek için elinden geleni yapacağı tahmin ediliyordu. Ama bu kadarını doğrusu biz de beklemiyorduk. Düşe kalka da olsa Türkiye bu değişimi yapmak zorunda, diyorduk. Ancak aradan geçen zamana rağmen Türkiye’de değişim yönünde ciddi mesafe alınmamış olması ve bugünkü manzara karamsarlık verici. Türkiye’ninki “düşe kalka yol almak” değil, adeta çamura yatmak...

Türkiye Kıbrıs ve Yunanistan’la sorunlarını barışçı biçimde ve uluslararası hukuka göre çözmek için çaba göstermiyor.

Gayrimüslimlere ve 15-20 milyonluk Alevi vatandaşına yönelik baskı ve engellere son vermek istemiyor.

20 milyonu aşkın Kürt halkına meşru hak ve özgürlüklerini tanımak istemiyor; zorla asimilasyon ve terör yoluyla sindirme yöntemlerine devam ediyor.

Yurttaşına düşünce özgürlüğü tanımıyor.

İşkenceden el edemiyor.

Siyasi partilere yönelik yasak ve engelleri kaldırmıyor.

Askerler ülke politikasındaki ağırlıklarından, imtiyazlarından vaz geçmiyorlar.

Ne iktidarında ne muhalefetinde AB’ye uyum sağlamak, ülkeyi demokratikleştirmek için ciddi bir çaba, bir irade var.

Peki bu ülke bu haliyle Avrupa Birliği’ne girmeyi nasıl düşünebiliyor?.. Bu mümkün mü?

Evet, çok ilginçtir, bu toplumda büyükçe bir bölüm hem AB’ye girmek istiyor, hem de değişmek istemiyor. Kapağı işçi olarak herhangi bir Avrupa ülkesine atmak isteyen yurttaşların bir bölümü, bunu, batı değerleri ve insan haklarıyla bağdaşmayan yaşam tarzlarını, geleneklerini değiştirmeden yapmak, AB’ye çarşafları, peçeleri, dört kadınları ile girmek istiyorlar. Kemalistler çağdışı, ırkçı-şoven saplantılarını, generaller imtiyazlarını değiştirmeden girmek istiyorlar. Bu ülkenin egemen sınıfları, Kürtleri, Alevileri, Yezidileri ve Hıristiyan grupları ezmeye devam ederek girmek istiyorlar... İşçi haklarını, kadın haklarını tanımadan girmek istiyorlar... Kendileri değişmeden, ama Avrupa’yı değiştirip kendilerine benzeterek girmek istiyorlar...

İşin garibi, Avrupa’nın uyum konusunda kendilerinden beklediklerini duyunca da öfkeleniyor, Avrupalıları suçluyorlar. Kendilerine haksızlık edildiğini, Avrupa’nın ayırımcı davrandığını ileri sürüyorlar.

Kendilerine kalsa üyeliği çoktan hak etmişler! Üstelik coğrafyaları, yani “Avrupa ile Asya arasındaki stratejik konumları”, “güçlü orduları”, geniş pazarları nedeniyle Avrupa’nın kendilerine ihtiyacı olduğu, kendilerinden el edemiyeceği kanısındalar...

Bir bölümü de, “ilişkiler koparsa, Türkiye çok daha gerilere gider, İran’a, Rusya’ya yönelir,” diye göz korkutuyorlar. Peki ne yapmalı, Türkiye’yi bu haliyle mi AB’ye almalı?.. Bu, cehennemde işlerin daha kötüye gitmesini önlemek için, cennetin kapılarını toptan açmak gibi bir şey...

Aralık 1999’da Helsinki’de yapılan toplantıda Türkiye’nin aday üyeliğe kabul edilişinin ardından, yani bundan altı yıl kadar önce yazdığım, “AB Süreci Kürt Sorununu Nasıl Etkileyecek?” başlıklı yazımda, bu sürecin zorlu geçeceğinden söz etmiş ve şöyle demiştim:

“Kuşkusuz, bütün bunlar bir anda, kendiliğinden ve kolayca gerçekleşmeyecektir. Gerek huhukun ve sosyal yaşamın demokratikleşmesi, gerek tutucu geleneklerin ve değer yargılarının değişmesi, AB’nin etki ve teşviklerinin yanı sıra, ülke içinde değişimci ve tutucu güçler arasındaki çekişmenin bir sonucu olacaktır. Bu değişimin başarısı ve hızı, aynı zamanda içerde demokrasi güçlerinin çaba ve etkinliğine bağlıdır. Bu olmadıkça AB ile bütünleşme yolundaki bu süreçten geriye dönüş zor olsa bile, tümden imkansız da değildir.”

Aradan geçen altı yılda görülen, toplumda AB yanlısı eğilimin güçlenmediği, aksine epeyce zayıfladığıdır. Bunun da baş nedeni bu toplumdaki demokrasi güçlerinin zayıflığıdır. Evet, bu ülkede ne yazık ki militarizmin, şovenizmin, çeşitli türden bağnazlığın sesi daha gür çıkıyor. Bu nedenle AB süreci tıkanır ve kesintiye uğrarsa şaşmamak gerekir.

Bu böyle gitmez, dananın kuyruğu bir yerde kopacak; ama bakalım nerede, ne zaman?..

Yazarın önceki yazılarından:

Sel, yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
 
PSK Bulten © 2006