PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 

Kim kime karşı, kim kime rakip?

Kemal Burkay

1. Bölüm

Son iki-üç yıl içinde Türkiye medyasının benim görüşlerime gösterdiği ilgi bazılarını, özellikle de PKK çevresini rahatsız etti. Bunlar PKK’yı eleştirdiğim, ”PKK karşıtlığı” yaptığım için bu medyanın görüşlerime yer verdiğini ileri sürüyorlar. Ama bundan rahatsız olanlar, aynı medyanın neden yıllar yılı benim ve partimin görüş ve çalışmalarına karşı duvar gibi suskun kaldığı, bize ambargo uyguladığı üzerinde hiç durmuyorlar.

Bir kere şu ”PKK’ya karşı” olduğumuz, ”onunla uğraştığımız” biçimindeki laf ve iddialar tam bir zırva. Benim siyasal hayatım 50 yılı aşıyor. PKK’nın ömrü ise 32 yıl. Örgütlü siyasete 1965 yılında Türkiye İşçi Partisi’nde başladım. O zaman PKK da Abdullah Öcalan da sahnede yoktu. 1974 yılında bir grup arkadaşla Kürdistan Sosyalist Partisi’ni kurduk. O zaman da PKK sahnede yoktu. Öcalan’a gelince, o yıllarda kimsenin tanımadığı bu adam Komünizmle Mücadele Derneği’nin üyesiymiş ve Ankara’da bir MİT derneğine gidip geliyormuş...

Derken, Kürt ulusal hareketinin hızla geliştiği, kitleselleştiği, bizim Diyarbakır ve Ağrı’da belediye başkanlığını kazandığımız bir dönemde, 1970’li yılların sonlarına doğru, karşımızda PKK’yı bulduk. Sahneye çıkar çıkmaz bizi ve diğer tüm yurtsever örgütleri düşman ilan etti ve bizimle savaşmaya başladı... O günden beri de bu politikaları sürüp geldi.

Bu durumda kim kime karşı ve kim kiminle uğraşıyor. Geçmiş yıllarda olup bitenleri bilen, aklı ve vicdanı olan herkes için son derece açık.

Medyanın benim görüşlerime gösterdiği ilgiye gelince... Şu uzun siyasal mücadelemde, Türk medyası genellikle benim görüşlerime ve partimin eylem ve çalışmalarına karşı suskun kaldı, ambargo uyguladı, biz yokmuşuz gibi davrandı. Örneğin 1978 yılında bir bağımsız adayla Diyarbakır Belediye Başkanlığı’nı kazandığımızda, ne devletin radyo ve televizyonu, ne gazeteler bundan hiç söz etmediler. Diyarbakır seçimleriyle ilgili sustular. 1979’da Ağrı Belediye Başkanlığı’nı kazandığımızda da aynı şey oldu.

Bu ambargo 12 Eylül darbesi sonrası yurt dışında Cunta’ya karşı yürüttüğümüz yaygın ve kitlesel eylemlerle ilgili olarak da devam etti. 12 Eylül sonrası özellikle yurt dışında çok etkindik; yürüyüşler, mitingler, bildiriler, raporlar, konferanslar, diplomatik görüşmeler yıllarca birbirini izledi. Bunlardan biri 1981 yılında Frankfurt’ta, KOMKAR üyesi 23 işçinin yaptığı ve 41 gün süren açlık grevi idi. Bu eylem sırasında diğer birçok ülkede de taraftarlarımız dayanışma amacıyla açlık grevleri düzenlediler, yüzbinlerce bildiri dağıtıldı, ülkemizdeki baskı ve işkenceleri dile getiren bir rapor pek çok kuruluşa iletildi. Pek çok ajans, gazete, radyo ve televizyon eyleme yer verdi; 200 kadar parti ve kuruluş, yüzlerce yazar ve sanatçı, bilim adamı, hukukçu ve parlamenter eyleme destek verdi. Avrupa Konseyi ve Parlamentosu yetkilileri grevcilerden bir heyeti kabul ederek istem ve önerilerini dikkate alacaklarını söylediler; Kürdistan’da inceleme yapmak üzere tanınmış hukukçu, yazar ve bilim adamlarından oluşun yedi kişilik bir heyet oluştu; 7 Alman milletvekili, sorunu Federal Parlamento’ya getirmeyi ve Türkiye’ye yapılan yardımların durdurulması için çaba göstermeyi kabul ettiler. Ama bu eylemle ilgili olarak Türkiye basınında tek ses duyulmadı.

1989 yılında Bremen’de Kürdistan’da insan haklarıyla ilgili olarak çeşitli ülkelerden 200 kadar seçkin siyaset ve devlet adamının, gazetecinin, hukukçunun katıldığı ve çok önemli kararların alındığı konferansı topladığımızda da (ki Kürtlerin düzenlediği bu türden ilk konferanstı) Türk medyası bundan tek söz etmedi. Oysa bunu izleyen Paris Konferansı ile ilgili olarak kıyameti kopardı. 1991 yılında Aşağı Saksonya Eyaleti Başbakanı Gerhard Schröder’in (Daha sonra Federal Almanya Şansölyeliği’ne seçildi) himayesinde toplanan ve benim de konuşmacı olduğum, yine yüzlerce seçkin devlet adamı, gazeteci, hukukçu ve bilim adamının katıldığı Bonn Konferansı’nda da Türk medyası aynı suskun tavrı takındı.

Davetli olarak Avrupa Parlamentosu’nda, iki kez Yeşiller Grubu’nda, bir kez de Politik Komisyon’da konuşma yaptım. Türk basını bunlardan da söz etmedi.

Bunlar sadece birkaç örnek ve uzatmaya gerek yok. Oysa aynı Türk medyası, 1978’lerde marjinal bir grup olarak yeni yeni ortaya çıkan ve şurda burda şiddete başvuran PKK ile ilgili olarak daha baştan kıyameti kopardı. PKK 1984’te sınır yöresinde silahlı eylem başlattıktan sonra da bu devam etti.  Örneğin 1987 yılında, henüz PKK’nin silahlı eylemleri sınır yöresinden iç kesimlere yayılmamışken, Dersim yöresinde ve çevre illerde bir tek PKK gerillası yokken, rejimin medyası –onun yanı sıra BBC- herhalde malum derin devlet kanallarının yönlendirmesiyle, ”PKK Tunceli’yi bastı, tugaya ve cezaevine saldırdı, uzun menzilli silahların ve roketlerin kullanıldığı çatışma sabaha kadar devam etti!” diyerek iç ve dış kamuoyunu velveleye verdi. Oysa baskın iddiası tam bir yalandı ve olay şuydu: Asker ve polis, 12-13 Temmuz 1987 gecesi, Tunceli merkezini, halkın evlerini, işyerlerini ateş altına almış, sabaha kadar dehşet estirmiş ve bunu PKK’ye yüklemişti. PKK de -tüm benzer durumlarda olduğu gibi- bu yalana sahip çıkmış, provokasyonu üstlenmiş, kenti basarak sabaha kadar çatıştığını ve 300 asker öldürdüğünü ileri sürmüştü! (Bak: Riya Azadi, Eylül 1987, sayı: 108).

Bu son derece bilinçli bir tutumdu.  Devlet ve onun denetimindeki medya bizimle ilgili suskundu, adımızı vermiyordu; çünkü bunun bizden yana propaganda olacağını biliyordu. Ama PKK ile ilgili böyle bir ambargo olmadığı gibi tam tersine, koparılan şamata milyarlar harcansa sağlanamaz olan bir propaganda idi. Bu şekilde dağdaki çobandan Avustralya’daki göçmen Kürde kadar herkes PKK denen bu “müthiş” örgütün, gerçek olan ve olmayan dehşetengiz eylemlerini duydu ve hızla ona sempatizan bir kitle oluştu.

Devlet bu politikayla bir yandan bizi zayıflatırken diğer yandan PKK eliyle Kürt hareketini terörize ediyor ve bunu bahane edip kendi şiddet politikasını uygulamaya koyuyor, Kürdistan’ı yakıp yıkıyor, özellikle kırsal kesimi boşaltıyordu. O, PKK gibi bir muhatap olmadan bunu yapamazdı.

Kürt hareketi iç ve dış kamuoyuna bir PKK ve terör olayı gibi yansıtılıyor ve Kürt halkına yönelik kirli savaş da “terörle mücadele” gibi “zorunlu ve haklı bir savunma” diye gösterilmek isteniyordu.

Buna karşılık, benimle söyleşi yapmak isteyen gazeteciler sistemli biçimde engellendiler. Türk gazete ve televizyonları, benimle ve Partimizle ilgili haber yapmamak için MİT ve Genelkurmayca uyarıldılar. Bir bölümü son anda vazgeçirildiler, programlar iptal edildi. Bunun onlarca örneğini sayabilirim. Gazetecilerden Yalçın Doğan, Güneri Cıvaoğlu, Banu Güven, Koray Düzgören ve daha onlarcası buna tanıktırlar. Bazıları,benimle ilgili yaptıkları söyleşiler, ya da yayınladıkları yazılar yüzünden yargılandılar (Örneğin Yeni Yüzyıl Gazetesi’nin sahibi Dinç Bilgin ve Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan), bazıları ceza aldılar (Örneğin o zamanki Cumhuriyet yazarı Oral Çalışlar.)

Yurt içinde arkadaşlarımızın yönetiminde çıkan aylık veya haftalık dergi ve gazeteler ise tüm baskılara yiğitçe direnerek gerçekleri dobra dobra yazmayı sürdürdüler. Bunlar üzerindeki ağır baskılar, yasaklamalar, koğuşturma ve cezalar saymakla bitmez. Bu periyodik yayınlara sahip ve sorumlu müdür dayandıramaz olduk. Biri kapandıkça ötekisi devreye girdi. Rubailerim bile toplandı, koğuşturma konusu oldu.

Türk medyası bizim üzerimizdeki ambargoyu, 35 yılı bulan bu uzun dönem boyunca iki kez kaldırdı veya kaldırabildi. Biri Özal’ın cumhurbaşkanlığı dönemiydi, diğeri de AK Parti’nin şu “açılım” döneminde. Özal ilk kez Kürt sorununda farklı bir politikaya yöneldi, çözüm arayışına girdi. Bu ise salt şiddet yöntemleriyle olmazdı; sorunun tartışılması, farklı görüşlerin, özellikle de barışçı bir çözüme yönelik görüşlerin kamuoyuna yansıması gerekiyordu. Sayın Talabani’nin girişimiyle PKK’nın tek yanlı ateşkes ilan ettiği ve yine onun girişimiyle Şam’da Öcalan’la bir araya gelip 1993 protokolünü imzaladığımız günlerdi. Türk medyası, Cumhurbaşkanı Özal’dan aldığı işaret ve cesaretle benimle söyleşi yapmak için adeta yarışa girdi. Peş peşe onlarca TV, gazete ve dergi ile söyleşiler yaptım.

Sonra Özal öldü veya zehirlenip öldürüldü, Bingöl’de 33 asker olayı yaşandı, süreç kesintiye uğradı. Bize yönelik ambargo da tekrar başladı. Şu son yıllara, AK Parti’nin başlattığı “açılım” dönemine kadar. Kirli savaşı durdurmaya çalışan ve çözüm arayışlarına giren AK Parti hükümeti de sorunun tartışılması yönünde bir ortama gerek duydu ve bu konuda en azından medya üzerindeki engelleyeci tutum kalktı. Son dönemde Türkiye medyasının, bir bölümüyle de olsa, benim ve benzer durumdaki Kürt aydınlarının, kurum temsilcilerinin görüş ve önerilerine yer vermesi işte bunun sonucudur.

Bu ambargo öyküsünü zaman zaman yazdım. Onu bilen var, ama bilmeyen daha çok var. Bu nedenle tekrar yazdım.

(Devam edecek)
-------------------------------   

Yazarın önceki yazılarından:

”Demokratik Özerklik” üzerine
Siyam İkizleri: Derin Devlet ve PKK
Militarist-faşist güçlerin son çırpınışları
Biz hiç susmadık;Ama bizi görüp duymadınız…
Kimlik sorunu- 3
Kadın sorunu ve sosyalizm
Kimlik sorunu -2
Kimlik sorunu -1
27 Mayıs “Devrimi”

Anılarımın 2. Cildi ve
Gerçeğin aynasına öfke duyanlar... (1. Bölüm)

Anılarımın 2. Cildi ve
Pusulayı şaşıranlar...
(2. Bölüm)

Anılarımın 2. Cildi ve
Zeki Adsız’la ilgili tepkiler (3. Bölüm)

Anılarımın 2. Cildi ve
İki kazı bile güdemeyecek adam...

(Bölüm 4)

Viyana-İzlanda, Dil ve Şiir
Bir Dünyalıyım
Kovancılar Depremi, Lazaref, Dema Nû ve Newroz...
Geçmişten bir sayfa...
Çok laf değil, somut adımlar...
KÜRT SORUNUNDA BU DURUMA NASIL GELİNDİ? 1960 VE SONRASI...
Pervasızlığın bu kadarı:
“Balyoz” derbe planı...
Kar – Şiir
Ali Baba Kırk Haramiler Mağarasında
Açılımda eksikler ve yanlışlar
İki ihtimal
Ergenekon eylemde
Tüm barış ve demokrasi güçleri uyanık olmalı
TBMM’de Kürt Sorunu ve Dersim…
Statükocu güçler, Ergenekon ve şiddet birbirine bağlı
Hey, Hürriyet! Orada kimse yok mu?..
Aptallık insana özgüdür
Alevi sorununu çözmeye Munzur’dan başlayın!
Abdülmelik Fırat’ın ardından
Aldatanlar ve aldananlar...
Sisteme kurban edilenler...
Ayıp diye bir şey vardır, Bay Akyol!
Şu bölme, bölünme hikâyesi...
Dema Nu ile söyleşi
Ne yazmalı?
Bu nasıl devlet, bu nasıl yargı?!
Statüko ile değişim arasında
Ahmet Altan sapla samanı karıştırıyor
Kelepir fiyatına çözüm!
Barış ve çözüm ortamı var mı?
Mardin olayı üzerine
Nesimi, Mahzuni, İhsani…
“Korku imparatorluğu”
ve arkadaşım Turgut Kazan...
Hizbullah-PKK, Jandarma silahları;
DTP’ye yönelik son operasyon

Güngören bombaları
Ve bir kez daha haklı çıkarken…
Ergenekon davası
Ve hukuk adına telaşlı çığlıklar..
.
Obama’nın ziyareti derde derman oldu mu?
29 Mart Yerel Seçimlerinin Sonuçları
Gül Kürdistan deyince...
Kar, bahar ve Newroz üzerine…
DTP sorumluları bu işlere ne der?
Bir hastane yazısı
Yerel Seçimler Üzerine
“Ergenekon”un kısa bir tarihçesi
İşte buna şaşıyorum!
Ergenekon üstüne titreyenler...
Bu telaş neyin nesi?
Onlar yalnız Ermenilerin değil, kendi halklarının da düşmanı
Din-siyaset ilişkileri
Ergenekon ve 33 asker
Din üzerine bir sohbet
Takke düştü, kel göründü
Türkiye sorunlarını neden çözemiyor?
Bezele de Dağlıca gibi bir provokasyon
Ergenekon ve Sol
Pirçandî û Pirsa Kurd
İçe kapanma olayı ya da kaplumbağa politikası
Kürtçe ve Türkçe yazma üzerine
Cambaza mı bakalım, hırsıza mı?
Komplolar, cinayetler, provokasyonlar… ”Devlet sırları!”
Sistemde açılan bu gedik önemlidir
Abant Platformu ve sömürgeci tezlerin yeni versiyonları
Ergenekon ve Dağlıca
”Bilgi Destek Planı” yıllardır yürürlükte..
Baskın Hoca’nın genellemeleri…
Bu nasıl bir ülkedir?
Umut ne AKP’de, ne Kemalizmde
AKP’nin “çözüm” paketi ve GAP
Kürt sorununda ekonomi ve siyasetin bağı
Sabancı Cinayeti’nin belgeleri de ortaya dökülürken...
AKP değişimin partisi değil
Eski film yeniden gösterimde mi?
Kedinin boynuna çanı kim takacak?
Ülkeyi batağa sokanlardan çözüm beklenemez
Yeni bir halk hareketine
gerek var
Canım tepki göstermek istemiyor
Sadun Hoca ve Hasretyan
Geçmiş olsun Sırp yoldaşlar!
Aslan Asker Şwayk ”Panodaki Şiir”e Karşı!
Türban ve laiklik üzerine
Ergenekon ve Türk medyasının çözülen dili
Düzenli köşe yazılarıma son verirken…
Hrant Dink’i anarken
AKP sistemle kaynaşırken..
Sekiz asker, bomba olayı ve Erdoğan…
Tarih, akıl ve ahmaklık üzerine
Kandil Operasyonu; hedefler, sonuçlar
Kürtlerin temsil sorunu
Sabah’taki söyleşi, DTP ve temsil sorunu üzerine
Oyunun yeni perdesi ve değişen taktikler
DTP’ye yönelik kapatma davası
Bush-Erdoğan görüşmesi ne sonuç verdi?
Militarizm Türkiye’yi teslim almak istiyor
Katil kim?.
PKK’nın silah bırakmasına veya yeni bir ateşkese karşıyım!
Bu çılgınlıkla nereye?..
Nasıl bir anayasa? – 3
Militarizm barışa, demokrasiye, gelişmeye engel
Türkiye Malezya olur mu? Keşke olabilse!
Nasıl bir anayasa? – 2 Kemalizm ayak bağı oldu
Nasıl bir anayasa?
Bir genel af  ”PKK sorununu” bitirir mi?
DTP’nin temel yanlışı ne?
Yedi kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi Kürtlere yapılan saldırı
Türk Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22 Temmuz Seçimleri üzerine
Orman yangınları kimin işi?
Dink Davası ve Sivas
Bir mum yakmaya devam…
Kuzeyde bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe ayağa düştü
Darbe planı işlemekte
Barzani “PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet gerçekleri halka anlatmalı
Sayın Sezer, nereden nereye!
Son terör eylemlerinin ardında kimlerin eli  var?
Sistem ne laik ne demokrat
“Dil Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk Tarih Tezi” komedisi
Paşalar Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt Dili nasıl kurtulur?
Türk medyası ya da Yalancı Çoban
General, istifa et!
Heyy, orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim olursa olsun!
“Bu ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman, 301’i değiştirmeyin!
Yanlışta direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın oyları” ve çıkar yol
Türkiye batağa nasıl saplandı..
Kerkük Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek katil kim?
Ankara Konferansı üzerine
AB’ye sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı mı, blöf mü?
Saddam cezasını buldu
Çıkara dayalı yanlış hesaplar
AB’nin son kararı üzerine
Baker Raporu ölü mü doğdu?
PKK neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik ve Irak’ta çözüm
Bir kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime direnen Türkiye
Sel, yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
PSK Bulten © 2010