PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..

Kemal Burkay

Diyarbakır Belediye Başkanı Baydemir’in, 16 Ekim’de Brüksel’de, Avrupa Parlamentosu’nda yapılan konferansta söyledikleri yine bazı çevreleri öfkelendirdi.

Baydemir, öteden beri lafı edilen, ama bir türlü somut ve dişe dokunur bir adım atılamayan yerel yönetim reformu kapsamında, yerel yönetimlerin yetkilerinin genişletilmesini, yani Ankara’nın yetkilerini yerel yönetimlerle paylaşmasını, örneğin bölgedeki petrolün ve baraj işletmelerinin yerel yönetimlere bırakılmasını, Belediye başkanlığı ile valiliğin birleştirilerek, seçimlerle belirlenmesini önerdi. Bunun Kürt sorununun çözümüne de yardımcı olacağını dile getirdi.

Bunlar bizce ilginç öneriler. Belli ki Baydemir sorunlara kafa yoran, zihinsel planda da üretken bir yerel yönetici. Ama Baydemir, herhalde fincancı katırlarını ürkütmemek için, “bu federasyon istemi değildir,” demeyi de ihmal etmedi..

Ama Türk basınında ve siyaset çevrelerinde birçok kalem erbabı ve politikacı hemen Baydemir’e saldırıya geçtiler ve “bu istemler federasyonun da ötesine geçiyor,” dediler...

Baydemir’in sözleri, yerel yönetimler için istediği yetkiler, federasyon isteği anlamına gelir mi gelmez mi, bunun ilerisinde mi gerisinde mi kalır, bu tartışılabilir. Ancak onun bir yerel yönetici, hem de Diyarbakır gibi bir büyük kentin belediye başkanı olarak böylesi önerilerde bulunması doğaldır. Besbelli, Kürt sorununun çözümü, salt kültürel ve politik hakların tanınmasından ibaret değil, aynı zamanda bir yönetim sorunudur. Bir halk bakımından özgürlük de, salt bir dil özgürlüğü sorunu değil, kültürel, siyasal, yönetsel ve ekonomik hakları kapsayan bir bütündür.

Öte yandan Baydemir’in, “kimse bunu bir federasyon önerisi diye anlamasın,” demesi gereksiz olduğu gibi, onun konuşmasına öfkelenenlerin, “bu federasyon önerisini bile aşıyor” deyip saldırıya geçmeleri de hiçbir haklılık payı taşımıyor.

Öncelikle, Baydemir neden onu söylemeye gerek duyuyor ki? Kürt halkı federal bir çözüm isteyemez mi, bu suç mu? Yani Türkler, Araplar ve Farslarla birlikte bölgenin dört büyük ulusundan biri olan Kürtlerin, salt Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de nüfusları yirmi milyonu aşan bu halkın 150 bin Kıbrıs Türkü kadar hak istemeye hakkı yok mu? Tüm uluslar için geçerli olan kendi geleceğini belirleme hakkı Kürtlere gelince geçersiz mi? Hatta Kürt halkı bu kapsamda ayrı yaşamayı seçemez mi?

Her ulusun sahip olduğu temel haklara sahip olmak, özgür yaşamak, her onurlu halk gibi Kürtlerin de hakkı. Bu iki biçimde olabilir: Ya ayrı devlet, ya da yan yana yaşadıkları halklarla eşitlik temelinde bir federasyon veya konfederasyon. Her iki biçim de bağımsız, yani kendi ülkesinde egemen olmak demektir. Bunun dışındaki çözümler ise bir bağımlılık durumudur. Hiçbir onurlu halk ve kişi böylesi bir eşitsizliği, kölelik statüsünü kabul etmez.

Sömürgeci militarist rejim zaten Kürtlere hak ya da özgürlük tanımaya niyetli değil. O, ayrılma hakkı, ya da eşitlik temelinde federasyon bir yana, Kürtlere sıradan azınlık haklarını tanımayı bile aklından geçirmiyor. Yıllardır yaptığı Kürdistanı yağmalama, Kürt halkını ezme, sindirme, asimile etme; dili, kültürü, tarihi ve her şeyi ile Kürt kimliğini yok etme çabasıdır.. Bu nedenle onların, yerel yönetim hakları dahil, federasyonu ya da özerkliği çağrıştırır en küçük hak istemine karşı hemen kılıç çekmeleri anlaşılır bir şey.

Bu rejim ve onun sözcüleri bakımından durum böyle. Ya Kürtler bakımından?. Kürtlerin gücü bugün, özellikle Kuzey parçası bakımından böyle bir devlet kurmaya, ya da birlikte yaşamanın bir biçimi olan  federal çözümü Türki rejimine kabul ettirmeye yeter mi yetmez mi, ayrı bir konu; ama Kürtler, güçleri şu anda yetmiyor diye peşin olarak bu haklarından vaz mı geçmeliler? Gerçekçilik bu mu?

Belli ki Baydemir de, öteki DTP liderleri gibi, Genelkurmay’da ya da MGK’da belirlenip, İmralı’daki Bay’a onaylatılıp, kendilerine iletilen politikanın çerçevesinde davranıyor. Yani bu ipotek altında bir politika. Kürt ulusal mücadelesini pasifize etmeye, teslim almaya yönelik. Üniter devlet savunuculuğu, anayasal alt kimliğe razı olmak, bireysel kültürel haklarla yetinmek bu politikanın ürünlerinden.. Bir de parlamentoya girebildin mi, belediye başkanlığını, valinin filan karışması olmadan rahatça yapabildin mi, mesele yok!.

Bir ulus ve halk için en kötüsü haklarından yoksun olmak değil. Eğer o, özgürlük için, yani bu hakları elde etmek için mücadele ediyorsa onlara er geç ulaşacaktır. En kötüsü yılmak ve temel istemlerden vazgeçmektir. En kötüsü düşünce planında teslim olmaktır. Apo’nun ve onun izleyen örgütünün bugün Kürt halkının önüne koyduğu budur.

Baydemir’e saldırıya geçenler, yerinden yönetime karşı çıkanlar ise, şu beylik “bölücü, ayrılıkçı” suçlamalarının yanı sıra, tezlerini sözde ekonomik gerekçelerle güçlendirmeye çalışıyorlar. Bu baylara göre bölgenin, yani Kürdistan’ın ekonomisi bir şey değil, Kürdistan yoksul... Örneğin bölgenin ödediği vergi, toplam verginin ancak yüzde 1,5’u kadarmış...  Böyle bir durumda yerel kaynaklar şu anda belediyelere aktarılan değerleri de karşılamazmış... Yani alacağımızı isterken borçlu çıkarmışız!

Sömürgeci rejimin sözcüleri, Kürt halkının istemlerine, özgürlük taleplerine karşı öteden beri bu tür demagoji ürünü, zırva tezler ileri sürüp dururlar. Yıllarca Kürdistan’ın (elbet onlar Kürdistan adını ağızlarına alamazlar, “bölge” derler, “yöre” derler) “kar-kış memleketi” ve dağlık olduğunu, bu yüzden geri kaldığını ileri sürdüler; yani bu geri kalmışlığın, Osmanlı ve Türk yönetiminin, bu baskıcı ve sömürgeci sistemin ürünü olduğunu gizlemeye çalıştılar.

Kendilerine İsviçre gibi dağlık, Kanada, İsveç, Norveç gibi kutuplara yakın “kar-kış memleketleri”ni hatırlattık. O zamandan beri bu lafları edemez oldular. Ama başka gerekçeler bulma çabasından vazgeçmediler elbet. Söz konusu vergi ödeme ölçüsü bunlardan biri. Son dönemde bir de İstanbul reklamı başladı. Sözde İstanbul ekonomik olarak Türkiye’yi omuzunda taşıyormuş.. İstanbul olmasa halimiz dumanmış!

Bu baylara birkaç basit soru sormak gerekiyor: Türkiye’nin sınırları içindeki enerji kaynakları nerededir? Petrolün tamamı Kürdistan’dan, özellikle de Batman yöresinden çıkmıyor mu? Bu petrol bile Türkiye ekonomisine yıllık olarak kaç milyar dolarlık girdi sağlıyor?

Ya elektrik enerjisi? Tükiye’nin en büyük elektrik enerjisi üretimi GAP bölgesinde değil mi? Dicle ve Fırat’ın hem enerji üretmek, hem de sulama bakımından değeri nedir?

Her şey bir yana, salt petrol ve Dicle-Fırat’ın suyu bile Türkiye bakımından hayati değil mi? Bunlar olmasa İstanbul nasıl üretebilirdi?

Ama elbet ülkemizin kaynakları salt bunlarla sınırlı değil. Kürdistan, demiri bakırıyla, kromuyla; kömür, altın, gümüş, fosfat madenleriyle zengin hammadde kaynaklarına sahip ülkelerden biri.

Ya dağlar arasındaki ovaların yanısıra, Antakya’dan Antep’e, Urfa’ya, Diyarbakır’a, Cezire’ye uzanan bitek tarım alanları? Buralar pamuğun, buğdayın, mercimeğin, fıstık, zeytin ve kaysının, üzüm bağlarının yuvası değil mi?

Serhad yöresi eşi az bulunur bir hayvancılık alanı değil mi? Burası yüzyıllar boyu Ortadoğu’nun ve İstanbul’un et ve süt ürünleri deposu olmadı mı?

Özetle, Kürdistan’ın zenginlikleri saymakla bitmez. Eğer ülkemiz parçalanmış ve sürekli yağmalanmış olmasa, yakılıp yıkılmasa; özgürlük, barış ve güvenlik içinde yaşayabilseydik, belki de dünyanın incilerinden biri olurduk. Ne var ki komşularımız, bize bunu esirgedikleri yetmiyormuş gibi, bir de tüm bu yoksulluğun, geriliğin nedenlerini coğrafyamıza bağlamaya çalışarak, ya da işgalci, sömürgeci rejimlerinin yüzyıllardır izledikleri yağma, baskı ve sömürü politikasının sonuçlarını, örneğin yoksuluğu, geriliği sebep gibi göstererek bizi aptal yerine koymuyorlar mı?..

Bu demagojileri boşa çıkarmak, kitleleri aydınlatmak ise Kürt aydınlarına düşüyor. Ancak bu öfkeyle, kuru ajitasyonla olmaz. Bu iş inceleme araştırma, emek ve bilgi gerektirir. Yurtseverlik babında mangalda kül bırakmayan pek çok Kürt aydını bu alanda görevlerini ne ölçüde yapıyor? Aydınlarımız bu soruyu kendilerine bir sorsalar iyi olur..

Biz gerçekleri araştırıp ortaya koyamazsak meydan karşı tarafın yalanlarına kalır. Öyle ki bu tür zırvalarla bizi bile inandırırlar..

Kürt halkının iyi ekonomistlere, iyi araştırmacılara da ihtiyacı var.

Yazarın önceki yazılarından:

Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
 
PSK Bulten © 2006