PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Oyunu gerçek sanmak-2

Kemal Burkay

Geçen yazımda Türkiye’de PKK’nın ve onunla devlet arasındaki savaş oyununun geçmişini ve bugününü özetle yazmıştım.

Bu oyunu başından beri tezgahlıyanlar, sürdürenler, yani Türk devletinin askeri ve sivil sorumluları, ki son otuz yıldır ülkeyi yöneten önde gelen politikacılar, asker ve sivil bürokrasinin önde gelenleri, düzen medyası bu durumdan haberdardırlar, bu oyunu ya planlamış ve yürütmüş ya da onay ve destek vermişlerdir.

Plancılara sorsanız, bunu “vatan ve millet için” yapmışlardır.. Onlara göre 1960’lı 70’li yıllarda bir yandan rejim düşmanı sol, öte yandan “bölücülük” dedikleri Kürt sorunu tehlikeli biçimde gelişmekte idi. “Vatanın ve milletin birliğini korumak için”, komünist dedikleri sola ve Türkiye demokrasi hareketine yaptıkları gibi, özgürlük isteyen, baskılara karşı çakan Kürt aydınlarını, Kürt örgütlerini de ezmek, dağıtmak, Kürtleri sindirmek gerekiyordu. PKK bu işte paravan bir örgüt olarak kullanıldı. Çok daha radikal bir söylem ve pratikle sahneye sürülen PKK eliyle Kürt yurtsever hareketi terörize edildi, onun eylemleri devletin şiddet kullanması ve Kürdistan’a yönelik planlarını hayata geçirmesi için bahane edildi.

Diğer bir deyişle, bu oyunu sahneleyenler, büyük bir ihtimalle Türkiye için, Türk milleti için ustaca bir iş yaptıkları kanısındadırlar. Ne var ki oyunun her iki halk bakımından da sonuçları ortada. Kürdistan altüst edildi, milyonlarca insan yerinden yurdundan sürüldü. Silahlı eylemle bir ilişkisi olmayan onbinlerce kişi (aydınlar, çocuklar, kadınlar, yaşlılar da dahil) kıyıldı, Kürdistan ekonomisi yıkıntıya uğradı, halk büyük acılar çekti ve hala çekiyor…

Ama diyelim ki oyunun kurucuları Kürtleri zaten düşmandan sayıyorlar. Onları kızılderililer gibi tümden yok etseler en ufak vicdan azabı duymayacaklar. Ama Türk halkı da bu işten çok büyük zararlar  gördü. Binlerce genç insan bu çatışmalarda hayatını kaybetti ya da sakatlandı. Ülkenin yüzlerce milyar dolar değerindeki kaynakları bu uğursuz işte telef edildi, ekonomik ve sosyal gelişme engellendi. Bu kaynaklar pekala üretime gidebilir, işsizlik sorunu büyük oranda çözülebilir, konut, eğitim ve sağlık alanlarına büyük yatırımlar yapılabilir ve ülke insanının yaşam düzeyi çok daha iyi olabilirdi. Bunlar olmadı. Üstelik ülke, bu kirli savaşın etkisiyle şiddete battı, kirlendi; dörtbir yanda, devletin içinde ve dışında çeteler türeyip toplumu bir ağ gibi sardı. Militarizm güçlendi, tüm yurttaşların özgürlükleri budandı, demokrasi güdükleşti ve Türkiye çoktan AB üyesi olabilecekken, hem bu gecikti hem de AB süreci riske girdi. Toplum maddi ve moral olarak çok büyük değerler yitirdi.

Türkiye’ye ve Türk halkına kim bundan daha büyük kötülük yapabilirdi? Bütün bunlar ne için, Kürtlere hak ve özgürlüklerini tanımamak için mi? Bu haklar ve özgürlükler tanınsaydı, her iki halk örneğin İsviçre, Kanada ya da Belçika’daki türden, federal bir yapı içinde birlikte, barış içinde yaşasalardı kim bundan zararlı çıkardı, kim ne kaybederdi?.

Görülüyor ki, sözde “vatan ve milleti kurtarma” adına bu kirli oyunu sahneye koyanlar, aslında vatana ve millete en büyük kötülüğü yapmışlardır. Ve bugün de bunu inatla sürdürmektedirler. Ama bu kişilerin salt böylesine bir “iyi niyetle” yani vatan ve millet sevgisiyle hareket ettiklerini sanmak da saflık olur. Onlar dün bu oyunu, yalnız kendi dar kafalılıkları, ufuksuzlukları yüzünden değil, aynı zamanda kendi iktidar hırsları, bencil çıkarları nedeniyle oynadılar. Bugün ise, olan bitene rağmen aynı çıkmaz yolda ısrar etmeleri çok daha kötü.

Örneğin generaller bugün, savaş oyununu hala sürdürmek isterken neyin kavgasını veriyorlar? Laflarına bakarsanız, terörden şikayetçiler ve terör örgütünü yok etmek için savaşıyorlar.. Bu doğru mu? Eğer öyleyse PKK kaç kez silah bıraktı, neden Türkiye’yi yönetenler Kürtlerin temsilcileriyle oturup bu sorunun çözümü üzerinde konuşmaya yanaşmadılar?. Neden generaller ısrarla buna karşı?

Hatta bakın, son günlerde DTP PKK’ya yönelik, tek yanlı ateş kesmesi için çağrıda bulundu. Kürt ve Türk aydınları buna destek verdiler. PKK’nın tek yanlı silahları susturmaya hazırlandığı biliniyordu. Güney Kürdistan’daki Kürt yönetimi de bu amaçla PKK’ya baskı yapmakta. Tam da bu aşamada bir yandan Diyarbakır’daki parkta bomba patlatıp çocuk kıyımına girişmek, öte yandan dağda eylemsiz beklemekte olan PKK militanlarına yönelik operasyonlara, sürek avlarına hız vermek, DTP’nin, belediye başkanlarının üzerine gitmek, Güney'deki Kürt liderlere ateş püskürmek, küfürler yağdırmak ne anlama geliyor?

Ya yeni Kara Kuvvetleri Komutanı Başbuğ’un, tam da bu aşamada, “terör örgütünü savaş yoluyla yok edeceğiz, başka türlü öneriler geçersizdir,” demesi?. Yani PKK kendisi silah bıraksa, “terör” dedikleri şey kendiliğinden, daha fazla şiddete, kana gerek kalmadan sona erse olmaz!

Generallerin silahların susmasını istemedikleri açık değil mi? Evet, son gelişmeler onları fena halde ürkütmüştür. Çünkü DTP’nin yaptığı çağrı, aydınların bu çağrıya desteği ve PKK’nın silahları susturmaya hazırlanması, şu anda savaş oyununu tüm hızıyla yeniden sahnelemiş olan Militarst güçlerin oyununu bozmaktadır.

Çünkü Türkiye’de epeyce bir zamandır ki gerçek güç ordudadır. Ülkenin geleceği ile ilgili olarak iç ve dış politikada hemen her konuda son sözü generaller söylüyor. Hükümet ve parlamento, yargı, basın dahil, tüm kurumlar ordunun vesayeti altında. Ülkenin gerçek efendisi o! Ordu bu iktidar gücünü kaybetmek istemiyor. Askeri bürokrasi ayrıca, 27 Mayıs 1960 darbesinden bu yana ve onu izleyen öteki darbelerle, yalnızca olağanüstü anayasal yetkiler elde etmekle kalmadı, OYAK gibi holdingler eliyle büyük ekonomik olanaklar da sağladı. Bu şirketler vergiden muaf ve ordunun harcamaları Danıştay denetimine bile tabi değil. Kirli savaş bu rantları arttırdı. Askeri bürokrasi içinde pek çokları, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı dahil, kirli işlere bulaştılar ve onlardan hesap sorulamıyor. Şemdinli İddianamesi’nin ve bunu düzenleyen savcının başına gelenler ortada.

Generaller son 40-50 yıl içinde edindikleri bu devasa siyasal ve ekonomik gücü ellerinden bırakmak istemiyorlar. Bu yüzden demokratikleşme yönündeki reformlara ve AB sürecine karşılar. Son savaş oyunu en başta bu süreci engellemeye, hatta, yeni birtakım ataklarla militarizmin egemenliğini pekiştirmeye yöneliktir, “vatanı ve milleti kurtarmaya” değil..

Hem Kürt halkının, hem Türk halkının geleceğini karartan bu tuzak nasıl bozulabilir?

Tuzağı bozmanın yolu, öncelikle onu görmek, fark etmektir. Kitleler bunu fark edip güçlü tepkilerle ortaya çıkmadıkça ne yazık ki oyun sürecektir. Ancak kitlelerin bilinci ve tepkisi bu tazağı bozabilir.

Kürt halkının öncelikle PKK konusunda aydınlanması gerekir. Düzenin bir adamı olarak bu uğursuz işe başlayan Apo’yu, onun rolünü, PKK’nın dünkü ve bugünkü politikalarını, eylemini, bunun neye ve kimlere hizmet ettiğini anlaması gerekir.

Apo ortaya çıktığında mevcut Kürt örgütlerini düşman ilan etti, Kürt ve Türk yurtsever ve devrimci örgütlerine savaş ilan etti. Kürt hareketinde ve Türk solunda siyasetçi geçinen birçok kişi o dönemde bunu kavramadılar, tavır almadılar. Bugün de pek çok kişi Apo’nun ve PKK’nın içine düştüğü acınası ve utanç duyulası duruma rağmen, hala işin içyüzünü anlamamış gibi davranıyor. Oysa Apo, İmralı’da duruşmaya çıktığında “beni öldürmeyin, ne istiyorsanız yapayım!” dediği zaman her şey açık değil miydi? Ve o günden beri her söylediği ve yaptığı militarist rejime hizmet değil mi?

Ama sorumlu durumdaki birçok Kürt politikacı ve aydın geçinen pek çok kişi net bir tavır almadıkları için, şu veya bu nedenle bu komediye göz yumdukları, hatta Apo’ya ve onu izleyen PKK’ya destek verdikleri için,  Kürt toplumunda pek çok saf insan, özellikle de yeni yetme gençler, Apo’yu bir Kürt kahramanı gibi görmekte ve kimi “ağabeyleri”nin yönlendirmesi ile sık sık sokaklara inip “bıji Serok Apo!” diye slogan atmaktadırlar..

Oyunu gerçek sanmak bu saatten sonra Kürtler için trajikomiktir. Oysa Kürtler onurlu ve bilinçli davransalar bu oyunu tek yanlı bile bozabilirler. Ne “bıji Serok Apo” demek, ne de dağa  gitmek için hiçbir neden yok. Çünkü Apo ve onu izleyen PKK Kürtlerin temel istemlerini terk etmiş durumdalar. Ne bağımsızlık, ne federasyon, ne otonomi.. İstek diye ileri sürdükleri ise sorunun boyutları karşısında gülünç. Bu savaşın, daha önce olsa bile, şimdi hiçbir anlamı kalmadı.

O zaman bu örgütü yönetenlere sormalıyız: Neden silahları tümden bırakmıyorsunuz? Neden dağa çektiğiniz bu yurtsever gençleri Türk militarizminin kurşunlarına, bombalarına boşu boşuna hedef yapıyorsunuz? Neden Türk militarizminin eline Kürt halkına ve bir bütün olarak demokrasiye saldırma bahanesini veriyorsunuz?

Böylesine bir uyanıklık, bilinç ve ses Kürt yığınlarını sardığı zaman PKK bu yanlışı ya sürdüremez, ya da biter. Her iki durumda da oyun bozulur.

Sorun PKK’nın tek yanlı ateşkesi değil, budur. Tek yanlı ateşkes geçici bir süre yararlı olsa bile, karşı taraf da ateş kesip diyalog ve barışçı çözüm yollarına yönelmedikçe bir şeyi çözmez. Geçmişte de bu türden pek çok ateşkesler oldu da ne oldu?

Öte yandan, bu oyunu bozacak diğer güç de Türk halkının kendisidir. Türk halkı bu oyunu fark etse, şehit cenazeleri için sokaklara dökülüp “Kahrolsun PKK!” ya da “şehitler ölmez, vatan bölünmez!” diye haykırmayacak. Aksine, kirli savaşa son verilmesini, çocuklarının boşuna ölmemesini isteyecek. Bu sorunun siyasal yöntemlerle, diyalog ve uzlaşma yoluyla çözümünü isteyecek. Barış ve demokrasi isteyecek.

Türk halkı uyandığı, bu oyunu fark ettiği zaman, militarizmi, savaş güçlerini değil, bu soruna siyasal çözüm arayan çağdaş, sivil liderleri destekleyecek.

Evet, sorun oyunu gerçek sanmaktan kaynaklanıyor. Çözüm ise her iki halkın onu fark etmesine ve el ele vermesine bağlı.

Ülkeyi kaostan kurtarmanın, barışa, özgürlük ve demokrasiye ulaşmanın başka yolu yok.

Oyunu gerçek sanmak.. (1)



Yazarın önceki yazılarından:

Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
 
PSK Bulten © 2006