PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Türk Parlamentosu ve Kürtler

Kemal Burkay

Düzen partilerinden farklı düşünen, Kürt sorununu var sayan ve çözüm öneren bir grup Kürdün Türk Parlamentosu’na girmesiyle acaba bu sorunun çözümü bakımından fazla şey değişir mi?

1991 yılından itibaren önce HEP çatısı altında parlamentoda böylesi bir grup oluştu, sonra da DEP’te. HEP’in de DEP’in de yaşadığı serüven biliniyor. Bu örgütler, Kürt sorununu kamuoyunun gündemine sokmak, diyaloga ve barışçı bir çözüme kapıyı aralamak bakımından bile fazla bir şeyi değiştiremediler.

Bunun bir nedeni rejimin baskıcı, şoven güçlerinin gözünün ve sopasının sürekli olarak onlar üzerinde olmasıydı. Söz konusu milletvekilleri, Kürt sorununun gerçek boyutlarını ve köklü çözüm önerilerini, örneğin Kürdistan’a özerk bir statüyü veya federal çözümü- parlamentoda ve kamuoyunda dile getirmedikleri, ortaya böylesine kapsamlı, derli toplu bir proje koymadıkları halde, yine de parlamento ve bir bütün olarak sistem onları içine sindiremedi. Özellikle DEP’lilerin başına gelenler malum. Daha TBMM toplantısının ilk gününde, yemin töreni sırasında, bir bayan parlamenterin kullandığı ulusal renkleri yansıtan saç bağı ve bir-ikisinin yemin ederken Kürtçe olarak “Yaşasın Kürt ve Türk halklarının kardeşliği!” sözü gibi, son derece masum, insani, çağdaş bir söz yüzünden, linç edilmeseler bile, dokunulmazlıkları kaldırılıp apar topar cezaevine gönderildiler ve bu nerdeyse on yıllarına mal oldu!

Türkiye böyle bir ülke ve burada parlamentoda bile, halkın temsilcilerinin bile, görüşlerini, duygularını özgürce dile getirmeleri kolay değil.. Bu parlamentoda daha işe başlarken yapılan -ırkçılıkla, milliyetçilikle, şovenizme örülü- yemin bile küçültücüdür. Sadece Kürtler için değil, Türk olmayan her kes bakımından. Hatta Türk sosyalistleri ve demokratları bakımından da.

Buna bakarak, Türk parlamentosuna girmenin bir yararı olmadığını savunanlar ve orayı boykot etmeyi önerenler vardır.

Bizce bu bakış açısı yanlıştır. Tüm bu güçlüklere rağmen, eğer o parlamentoya girmekte emekçilerin ve Kürt halkının yararı varsa böyle bir yemini de, o platformdaki mücadelenin başka güçlüklerini de göze almak gerekir. Bu da, mücadelenin bir parçasıdır. Eğer sistemin karşıtları, ezilenler, baskı görenler, bu engel ve güçlüklerden yılıp legal mücadele alanını boşaltsalar, parlamentoyu boykot etseler, bundan en fazla memnun olacak olan sistemin kendisidir. Zaten, sistemin sahipleri, legal mücadele alanını tüm olarak emekçilere, ezilenlere, baskı görenlere yasaklayamadıkları zaman da bu tür engel ve tuzaklarla onları durdurmaya, yıldırmaya çalışırlar.

Diğer yandan, söz konusu partilerin ((HEP-DEP) ve onların parlamentodaki milletvekillerinin başarısızlığı yalnızca sistemin engel ve güçlükleriyle açıklanamaz. Bu işin kolayına kaçmak olur. Eğer bu partiler ve söz konusu parlamento grupları politik bakımdan yeterince birikimli, donanımlı, usta olsalardı, çok şey değişirdi.

Örneğin DEP’li milletvekilleri daha ilk günden gösteriş türünden söz ve eylemleriyle kendi elleriyle tuzağa düştüler. Bir sarı-kırmızı-yeşil saç bağının bile şovenleri ayağa kaldıracağı belli değil miydi? Ya Kürt-Türk kardeşliğine dair Kürtçe sloganın?. Bunlara gerek var mıydı?

Bence yoktu. Geniş ufuklu, sabırlı, usta politikacılar, belki taraftar kitlenin duygularına seslenen, hoşa giden bu tür kolaycılıklara sapacaklarına, etmek zorunda oldukları o tatsız yemini edip, daha ilk adımda tökezlemeden, uzun parlamento dönemini değerlendirmeye çalışmalı, orada yapacakları öneriler ve verecekleri mücadele ile kamuoyu oluşturmaya, hem Kürt hem de ilerici Türk kamuoyunun desteğini kazanmaya çalışmalılardı.

Orada yalnızca Kürtlerin istemleri ile yetinmemek, aynı zamanda emekçilerin, kadınların, Alevilerin, Hıristiyan azınlıkların, baskı gören ve ayrımcılığa uğrayan öteki toplumsal kesimlerin hak ve istemlerini savunmalıydılar. Böylece geniş kitlelere güven verir, onların desteğini kazanır ve rejimin saldırılarını göğüsleyebilirlerdi.

Ne yazık ki DEP’liler bunu yapamadılar; kendi acemilikleri, “çocukluk hastalıklarıyla” daha ilk günden tuzağa düştüler. Bir süre parlamentoda bir şey yapamadan, üretemeden ve sokağa özgü bir “oturma grevi”nden sonra, dertop edilip cezaevine gönderildiler… Bu deneyim başarısızlıkla sonuçlandı.

İşin daha da acısı, bu milletvekilleri, 8-10 yıl kadar cezaevinde yatıp gençliklerinin önemli bir dönemini orada bırakıp çıktıktan sonra da, sözde barış ve diyalog adına, Öcalan gibi rejime teslim olmuş birinin dümen suyuna takıldılar –veya ondan kurtulamadılar- bir uçtan diğer uca savruldular.

Şimdi de Türk meclisinde DTP var. Daha önceki yazılarımda da belirttim, DTP’nin baraj engelini aşmak için seçimlere bağımsız adaylarla girmesini haklı buluyorum. Aday belirleme işindeki garipliklere, adeta bilerek yapılan tersliklere, Aysel Tuğluk’un, Kemalizmi göklere çıkaran ve rejimin ağzıyla Kürt ulusal hareketini “ayrılıkçı” diye adlandıran, hatta Güney’e yönelik bir askeri işgali bile “kucaklaşma” olarak niteleyen utanç verici yazılarına rağmen, Kürt halkının –başka seçenek olmadığı için- DTP’ye epeyce oy vermesini ve DTP’nin parlamentoda grup kurmasını olumlu buluyorum.

DTP’nin bundan sonra izleyeceği politikalarda, her şeye rağmen önyargılı değilim. Başarılı olmalarını diliyorum. Ama bu başarı, teslimiyetçi bir çizgide yürümekle değil, onurlu, başı dik bir politika izlemekle, Kürt halkının ve baskı gören, haksızlığa uğrayan toplumun geniş kesimlerinin istemlerini kararlıca savunmakla mümkündür.

Kendi payıma, DTP’lilerden beklediğim, yukarda da değindiğim gibi, gösterişçi, sivri çıkışlar yapmak değildir. Ama, böylesi bir  parlamentoda bile demokrasi ve değişim çabalarına katkı sunmak, emekçilerin, Kürt halkının ve tüm baskı görenlerin sesi olmak için yapılabilecek çok şey var.

DTP’lilerin kendilerini Apo’nun derin devlet patentli “görüşme notları”na, sağlık sorunlarına endekslemeleri ise talihsizlik olur. Eğer böyle bir duruma düşerlerse bağımsız bir politika üretemez, işe yarar bir şey yapamazlar ve bu kez de parlamento maceraları bir düş kırıklığıyla son bulur.

Bilinenleri uzun uzun tekrara gerek yok. Rejim, düzen partileri içinde ehlileştirdiği, kendisine entegre ettiği işbirlikçi Kürtler dışında, farklı seslerin parlamentoya yansımasını önlemek için bin bir engele, tuzağa başvuruyor. Bu yetmeyince baskı yöntemlerini harekete geçiriyor. DTP’yi de, bu kesimin verdiği tüm ılımlı mesajlara rağmen parlamentoda görmekten rahatsız. Onu daha da teslim almak, içini boşaltmak, herhangi bir düzen partisinden farksız hale getirmek istiyor.

Günlerdir sistemin politikacılarının, medyasının gözü DTP’lilerin üzerinde. “PKK’ya terörist diyecekler mi?” diye soruyorlar. Bunu kendilerinin meşrulaşması için bir ön koşul gibi ileri sürenler var.. Ahmet Türk’ün başlangıçta anadilini Kürtçe diye yazdırması gürültülere yol açtı. Öyle olunca Türk geri adım attı. Bir insanı, hem de parlamenteri, bir parti başkanını bile anadilini inkar zorunda bırakan şu “demokrasiye”, şu sisteme bakın! Bu, insanı aşağılamak değil mi? Böyle bir muamele iğrendirici değil mi?.

Evet, buna katlanmak zor. DTP’liler daha sonra da, muhtemelen bundan çok daha ağır durumlarla karşılaşacaklar. Parlamento çatısı altında bile onların kişiliklerini zedelemek için keyfi davranışın, zorbalığın birbir çeşidini sergileyecekler. Böyle bir ortamda parlamenter görevlerini yerine getirmek kolay değil. Ama imkansız da değil. Sabır ve tutarlılık gerekiyor.

Bizce, nasıl şov ve gösteriş türü davranışlar yanlışsa, taviz vermek de bir çözüm değil. Geri adımın sonu yok. Şoven güçleri tümüyle yatıştırmak için onlar gibi olmak gerekir. O zaman da DTP’nin, temsil ettiği kitle bakımından hiçbir özelliği kalmaz. Hele hele Kürt halkının temel istemlerini yok saymak, bu konuda rejimin ağzıyla konuşmak bir yarar getirmeyeceği gibi, Kürt halkına en büyük kötülük olur.

DTP’liler başları dik olmalılar. Onların özgürlük, demokrasi yönündeki her çabalarına destek veririz.

Yazarın önceki yazılarından:

Seçimlerde Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22 Temmuz Seçimleri üzerine
Orman yangınları kimin işi?
Dink Davası ve Sivas
Bir mum yakmaya devam…
Kuzeyde bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe ayağa düştü
Darbe planı işlemekte
Barzani “PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet gerçekleri halka anlatmalı
Sayın Sezer, nereden nereye!
Son terör eylemlerinin ardında kimlerin eli  var?
Sistem ne laik ne demokrat
“Dil Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk Tarih Tezi” komedisi
Paşalar Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt Dili nasıl kurtulur?
Türk medyası ya da Yalancı Çoban
General, istifa et!
Heyy, orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim olursa olsun!
“Bu ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman, 301’i değiştirmeyin!
Yanlışta direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın oyları” ve çıkar yol
Türkiye batağa nasıl saplandı..
Kerkük Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek katil kim?
Ankara Konferansı üzerine
AB’ye sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı mı, blöf mü?
Saddam cezasını buldu
Çıkara dayalı yanlış hesaplar
AB’nin son kararı üzerine
Baker Raporu ölü mü doğdu?
PKK neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik ve Irak’ta çözüm
Bir kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime direnen Türkiye
Sel, yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 

 
 
PSK Bulten © 2007