PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
Ulusal güçlerin birliği üzerine

Kemal Burkay

3. Bölüm:

HAK-PAR neden yanlış yaptı?

Yazımın 2. bölümünde, Öcalan’ın Suriye’den çıkarılıp, yakalanıp İmralı’ya konmasından sonra PKK politikasında yer alan köklü değişimden, Öcalan’ın devlet tarafından yönlendirilmesi ve PKK’nın da buna ayak uydurmasıyla Kürt ulusal hareketi bakımından ortaya çıkan zor durumdan söz etmiş ve HAK-PAR’ın bu koşullarda, Kürt ulusal hareketine gerekli ve sağlıklı bir seçenek yaratmak için ortaya çıktığını söylemiştim.

Öcalan’ın içine düştüğü durumdan kurtulması beklenmediğine ve partisi de onu izlediğine göre, Kürt hareketinin ve bir seçenek olma iddiasıyla ortaya çıkan HAK-PAR’ın yapması gereken nedir? PKK’nın içine düştüğü durumu ve Türk devletinin planını anlatmak, Kürt halkının temel haklarını kararlıca savunmak değil mi? Kitle hareketi yanlıştan kurtarılacaksa, doğru bir kanalda örgütlenecekse ve bu mücadele başarıya götürülecekse ancak böyle olur; güçlü diye, arkasında kitleler var diye ve “ulusal güçlerin birliği” gibi boş laflarla  PKK kesiminin arkasına takılmakla değil.

Ulusal güçlerin birliği yanlışın ardında saf tutmakla değil, doğru bir program ve doğru politikalar üzerinde bir araya gelip mücadele etmekle olur.

PKK dışındaki yurtsever bilinen kesimler bunun gereğini yeterince kavradılar mı? Ne yazık ki hayır. Bunlardan biri Şerafettin Elçi ve çevresiydi. Şerafettin geçmişte bir düzen partisinden diğerine gidip geldi. Adalet Partisi’nden milletvekili oldu. Bir bakanlık hatırına, 12 ağa ve şeyhle birlikte CHP’ye transfer oldu. 1990’lı yıllarda arkadaşlarımız tarafından kendisine ortak legal parti kurma önerisi götürüldüğünde, “şu anda Baykal’la bir randevum var, bir görüşeyim, ondan sonra düşünelim,” dedi. Yani o, legal, demokratik bir Kürt yurtsever partisi yaratma gereğinden çok, Baykal CHP’sinde siyaset yapma yollarını arıyor ve bizim arkadaşlara da beklemelerini tavsiye ediyordu. Sonra Erbakan’ın MSP’sinin kapılarını çaldı. Sonra CHP’den aday oldu. Şimdi de BDP’de şansını deniyor... Şerafettin böyle böyle, bir yandan kendisine umut bağlayan KDP kadrolarını umutsuzluğa sürükleyerek, bezdirip dağıtarak, diğer yandan başka örgütlerden kopup yolunu şaşırmış tek tük kişiyi yanına çekerek, bir eskici dükkanına çevirdiği kişisel partisi ile bugüne kadar geldi. Ama şu adı var kendi yok KADEP, en sonunda bir seçim pazarlığında yine de işine yaradı. Sonuç da iyi çıkarsa tabi...

Devrimci Demokratlara gelince.. Bu arkadaşlar da legal plandaki tüm birlik önerilerine, her keresinde mesafeli oldular. Gerekçelerinden biri kurulacak partinin, Kürt adını taşıması ve “bağımsız Kürdistan”ı istemesi gereğiydi. Başka türlüsünü yetersiz buluyorlardı. Bir başka deyişle, bu arkadaşlar büyük laflarla vakit geçirerek legal siyasal çalışmadan uzak durdular, bu alandaki birlik çalışmalarına katılmadılar, destek vermediler. Kürtlerde bir söz vardır: “Rahiştina kevirê mezin, mana ne lêxistinê ye” (Büyük taşa sarılanın vurmaya niyeti yok demektir.) Ama bu arkadaşlar HAK-PAR’a destek vermedilerse de her seçim dönemi, oyların HADEP’e verilmesinden yana oldular. Şimdi de BDP’ye destek veriyorlar. Çünkü o kesim güçlü ve güçlüden yana olmak akıllıca bir siyaset gibi görünüyor...

Güçlü aynı zamanda haklı olsa, doğru politikalar izlese sorun yoktu elbet. O zaman ayrı bir partiye de, HAK-PAR’a da, kendine “devrimci demokrat” lafını yakıştırıp, bir grup gibi görünüp sürgit boş oturanlara da gerek yoktu. Zaten ben siyasette bazı kişilerin neden ille de ayrı baş çektiklerine, ille bir yere bir kulübe kondurmak istediklerine hiç akıl erdirememişimdir. Gerek sosyalist harekette, gerek yurtsever harekette. Hele hele de şu verili koşullarda Kürt ulusal hareketi bakımından. Bunun, İtalyanların deyişiyle “iki köylü evin birincisi olma” tutkusundan başka anlamı yoktur. Feodal iz ve alışkanlıkların güçlü olduğu toplumlarda böyledir, her horoza bir çöplük gereklidir...

Hep şunu söylerim: Eğer PKK-BDP hattı doğruysa, Kürt halkının çıkar ve istemlerini temsil ediyorsa, o zaman ayrı partiye ne gerek var, herkes o saflara katılıp destek vermeli. Eğer değilse, ki değil, o zaman seçenek oluşturmalı. Seçenek de on tane olmaz, olması gerekmez.

Günümüz koşullarında eşitlikçi bir çözüm demek olan federasyon, gerçekçi ve uygun değil mi? Hadi dün, bizim dışımızda herkes büyük taşa sarılıyordu, ayrı devlet diyordu; ama bugün bakıyorum, PKK’nın dışında herkes federasyoncu. Hoşumuza gidiyor bu. PKK ise İmralı’daki rehine Öcalan’a uyup çıtayı toprağa değecek kadar aşağılara düşürmüş; gerçekte bir şey istediği yok.

Öyle olunca, PKK politikalarını beğenmeyenler neden HAK-PAR’da biraraya gelmiyorlar? Neden kemalizmi, üniter devleti, “resmi dil Türkçe”yi, savunan PKK politikalarına güç ve destek veriyorlar? Bu tutum Türk devletinin değirmenine su taşımak değil mi?

Evet, eğer HAK-PAR yeterince güç toplamadıysa, kitleselleşmediyse ve üstelik şu seçim döneminde ne yapacağını şaşırıp, yalpalayıp, sonunda da “bağımsız” denen adayların peşine takıldıysa, bunda kendi kadrolarının eksik ve zaaflarının yanı sıra, çokça birlik sözü edip de birliğe gelmeyen, ona destek vermeyen, gelişmeleri bir seyirci gibi izleyen, ya da bile bile yanlış yolda olanlara destek veren çok sayıdaki –adeta yığınla- yurtsever geçinen grupların, kişilerin payı var.

Ne yazık ki bu yanlışı şimdi, “ulusal birlik” adına HAK-PAR’ın kendisi de yaptı. En azından görünürdeki gerekçeleri öyle...

“HAK-PAR’a Yazık Edildi” başlıklı yazımda bu yanlışa anahatlarıyla değinmiştim. Seçimlere girmeyip BDP’nin “bağımsız” adaylarına destek vermeyi kararlaştıran bu arkadaşlara sormak gerekir: HAK-PAR’ın seçenek olma iddiası yok mu? Eğer legal bir parti olarak seçimlere bile girmeyecekse HAK-PAR niçin var? Elbet sorun milletvekili çıkarmak değil, bunun olamıyacağı belliydi; ama bir parti eğer varlık iddiasındaysa seçimlere girip kendi istemlerini, ötekilerden farkını kitlelere anlatması, sesini duyurması gerekmez mi? Bu, BDP’nin bağımsız adaylarına oy verip, bir ya da ikisinin daha Türk parlamentosuna girmesini sağlamaktan daha mı önemsiz?

Ortada bir ittifak olsa, bir “blok” olsa ve HAK-PAR da bu blokta yer alsa sorun yoktu. İlkeli bir ittifak elbet sevindirici olurdu ve bu hem Kürt ulusal hareketine, hem sola, bir bütün olarak demokrasi ve değişim güçlerine önemli bir ivme sağlardı. Oysa gerçekte ne Kürt örgütleriyle, ne de Türk soluyla bir ittifak yok. Hem PKK-BDP kesimi bu anlayıştan fersah fersah uzak, hem de şu bölük pörçük Türk solu.

Şimdi bazılarının ona “Emek- Barış- Özgürlük Bloku” gibi şatafatlı sıfatlar yakıştırmasına rağmen, böylesine bir blok veya ittifak oluşmadı. Bunu bizzat HAK-PAR adına gerek Genel Başkan Bozyel açıkladı. “Bir ittifak yoktu ki çekilelim” dedi.

Söz konusu yazımda söylemiştim, bir ittifak için aslında koşullar da yoktu. Böyle bir ittifak 14-15 yıl önce olabilirdi ama, şimdi mümkün değil. Çünkü Öcalan Şam’da değil, İmralı’da. Öcalan Şam’dayken PKK Suriye’nin desteğiyle oldukça etkin bir silahlı eylem yürütüyor ve sözde de olsa bağımsız Kürdistan istiyordu. Şimdi ne öylesine bir gerilla savaşı var, ne de bağımsız Kürdistan istemi; hatta ne de federatif çözüm istemi. O zaman Öcalan’la Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını ve federal çözümü kapsayan bir protokol yapmıştık. Ama Öcalan şimdi bunları diline bile almıyor. PKK da artık böyle sözler etmiyor, etmez.

Dolayısiyle şimdi PKK-BDP kesimiyle temel ulusal istemler üzerinde anlaşmak mümkün değil. Keşke olabilse. Örneğin bir sabah Öcalan, kendisini ziyarete gelen –MİT’çi ya da asker- “alt rütbeliler”e şöyle dese: “Ben istediklerinizi yapmıyorum, yeter artık! Kürt halkı yetim değil! Biz dilenci değiliz, eşit haklar istiyoruz. Ya federasyon, ya ayrı devlet!”

Avukatlarına da şöyle dese: “Gidin bizimkilere söyleyin, Kürtlere eşit haklar istesinler. Kıbrıs’taki 150 bin Türk için ne isteniyorsa o!  İki cumhuriyetli bir federasyon, Güney Kürdistan’daki gibi...”

O, yani Öcalan, canı çok tatlı diye söyleyemiyorsa, dağın başındakiler, kentlere çadır kuranlar, parlamentodaki milletvekilleri, belediye başkanları söylesin... Yüzbinlerle topladıkları, onbinlerle yürüttükleri kitleye söyletsinler...

Keşke bunları yapsalar ve ben de, “Arkadaş, HAK-PAR’a, KADEP’e veya başka türden “lêgerinlere” filan hiç gerek yok; işte BDP, işte partimiz, hadi hep birlikte oraya!” diyeyim.

Ben de “Kürt Mandelası” diye niteleyip Öcalan’a özgürlük isteyeyim...

Ama demezler, Ne Öcalan söyler, ne parlamentodakiler, ne Kandil’in kralları... Hepsinin sanki eli kolu bağlı, hepsi sanki mecbur...

Sonuç olarak bu koşullarda seçim ittifakı olamıyacağı belliydi. Öcalan’ı ve PKK’yı yönlendiren güçlerin buna müsaade etmesi beklenemezdi.

Ortada bir ittifak olmadığı gibi, ittifak teklifi bile olmadığını, bizzat HAK-PAR başkanı Bozyel açıkladı. Doğrudan BDP eliyle de değil, Ahmet Türk vasıtasıyla bir öneri getirmişler: “BDP iki kişiyi Kürt kesiminden, iki kişiyi de Türk solundan sembolik olarak göstermek istiyor. Siz bir kişi önerin,” demişler.

Bu bir ittifak önerisi midir? Böyle bir teklif ciddiye alınıp peşine düşülür mü? Ama “görüşelim, ilkeleri tespit edelim” filan gibi önerilere karşı da, yine kendi açıklamalarına göre, açıkça, “bir ittifak söz konusu değil,” denmiş.

HAK-PAR’lı arkadaşlar şunu da ekliyorlar: Diğer tarafa, “eğer bir kişi olacaksa, o da Diyarbakır’dan olmalı,” denmiş... Demek ki o kişi Van’dan değil de Diyarbakır’dan aday gösterilse tamamdı...

Değerli arkadaşlarım, bu tavır HAK-PAR’ı aşağılamaktır ve ilkeli tutum bu değildir. HAK-PAR’dan bir kişi parlamentoya girse ne olur, girmese ne olur?..

Ve tüm bu gelişmelerden sonra öfkeyle, “Genel Başkanımız’ın adaylığı söz konusu değildir, Parti olarak 81 ilde seçimlere gireceğiz, buna göre hazırlandık,” deyip, 400 adayın listesini açıklayıp, iki gün sonra ansızın, “bağımsız kişi ve kurumlardan gelen yoğun talep üzerine ve geleceğe yönelik ulusal birlik beklentileri için bağımsız yurtsever adayları destekleyeceğiz” ne demek?

Değerli arkadaşlar, bu tutarlı bir siyaset mi? Böyle bir tutum bizzat sizin içinize siniyor mu? Bu arabayı devirmek değil mi?..

Buna eleştiriler gelince de bu kez, suçu YSK’nın üzerine atmak, “birçok adayımıza yasak kondu” ne demek?

Bütün bunlar akla şu ihtimalleri getiriyor: Örgütü seçime sokmak, bunun için kadrolarınızı ve tabanı seferber etmek için gerekli hazırlığı yapmadınız. (İyi yönetilen bir örgüt gücü oranında bunu yapabilir, durumu organlarında tartışır, kararlar alır, hedefler koyar ve enerjiyle çalışır.) Belki de gelen bir adaylık teklifi size cazip geldi ve yine kendi deyişinizle, “son güne kadar” oyalandınız... Belki kendinize güven duymadınız, seçim yorgunluğunu göze almadınız ve “ulusal güçlerin birliği” tarzındaki öneriler iyi bir bahane oldu... Belki bunların hepsi birden...

Peki şu son, BDP, HAK-PAR ve KADEK olarak alel acele bir araya gelip ortak bir açıklama yapmak ve bunu bir “İttifak” diye lanse etmek neyin nesi?  Şimdi birileri bu açıklamayı alkışlayıp Kürt partileri arasında “ittifak” veya “blok” oluşmuş gibi bir hava estiriyorlar. Düne kadar HAK-PAR’a açıkça düşmanlık eden, onu gereksiz bulan cümle kişilerin etekleri zil çalıyor.

Peki bu ortak açıklamada neler var? Bunlar PKK-BDP kesiminin ötedenberi söyledikleri ve hepsi o kadar. “Kendi kendini yönetme” lafını federatif çözüm diye çekmenin bir anlamı yok. Köy muhtarlığı da, belediye de pekâlâ bir kendi kendini yönetimdir. Böylece aslında, “bağımsız” adaylara verilen destek BDP’nin programının altına imza atmakla da geliştirilmiş oluyor.

Eğer ulusal güçlerin birliği buysa, sorun yok; herkese hayırlı uğurlu olsun!

Ama unutmayın, dün size düşmanlık edip bugün övgü dizenler, her seçimde ve her durumda sizden bunu bekleyecekler. Geçmiş seçimlerde ve bu seçimde olduğu gibi gelecekte de, “seçime girmeyin, bir şansınız yok, BDP’nin veya bağımsız adayların oyların bölmeyin” diyecekler. Tüm bu gürültü patırtıya, şamataya rağmen sizden yana tavır koyanların güvenini sarsmak ise cabası... Yani Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma hali...

İşte bunun için sizi eleştirdim, bu politikanın yanlış olduğunu ve HAK-PAR’ı yaraladığını söyledim.

Biliyorum, bunlar acı sözler. Ama bugüne kadar sizi nasıl candan yürekten destekledikse, bu manzara karşısında sözümüzü söylemeye de hakkımız olsa gerek. Yoksa elbet HAK-PAR’ı yöneten sizsiniz. Benim ne böyle bir yetkim ve konumum var, ne de hevesim. Ben şu anda görüşlerimi söyleyip yazıyorum, o kadar...

Biliyorum, beni seven ve söylediklerimin doğru olduğuna inanan dost ve arkadaşlarımın içinde bile, “Keşke bunları yazmasaydı, bunlar HAK-PAR’a zarar verebilir; kol kırılır yen içinde...” diyenler çıkacak. Pusuda bekleyip  HAK-PAR’ın aldığı bu yara nedeniyle üzerine atılmak için fırsat kollayanlar da var elbet; böyleleri bu dediklerimi kullanmaya çalışabilir. Buna rağmen, kanımca, doğruları söylemek gizlemekten iyidir, kişiler için de örgütler için de. Öte yandan, HAK’PAR’ın şu son yanlışı, sendelemesi, seçimlerde havlu atıp “bağımsız” denen adayların peşine takılması kadar kendisine zarar verecek bir şey olamazdı. Yıllardır siyasetin içinde olan, bedel ödemiş, deneyimli olduklarını sandığım arkadaşların bu kadar büyük yanlışlar yapacaklarını düşünmezdim.

                      *   *   *

Son olarak şunu da eklemek isterim: Konu ulusal güçlerin birliği ve ittifak olanca, iki şeyi birbirinden ayırmak lazım. Sekterler her koşulda birlik ve ittifak çabalarına karşı çıkarlar, bunu pek tutarlı bir politika sanırlar. Oysa sosyal hayatta ve siyasette, rakip kişiler, örgütler ve güçler arasında çekişme ve boğuşmalar kadar ittifaklar ve uzlaşmalar da gereklidir. Bu olmasa sorunlar çözülmez.

Bazıları ise her koşulda ve durumda, nereye varacağına, neye yarayacağına bakmaksızın, ilkesiz bir biçimde ittifak ve birlik önerirler. Bu da birincisi kadar yanlıştır. İttifaklar, birlikler elbet gereklidir; ama hem koşullar elvermeden gerçekleşmezler, hem de ilkesiz birlikler bazan yarardan çok zarar verir. Hele o, yanlışın peşine takılma biçimindeyse...

Şu günlerde söz konusu iki tutumun da örnekleri var. Bazılarına kalsa bizim PKK ile ve onun yandaş legal örgütleriyle hiçbir dönemde görüşmememiz gerekirdi. Oysa yazımın birinci bölümünde örnekleriyle anlattım. PKK’nın ortaya çıktığı dönem, ilk üç yıl, ittifakın zemini yoktu, diyalog bir işe yaramazdı; çünkü onu bizzat rejim kurmuştu ve yönlendiriyordu, hem de bize karşı. Öcalan Suriye’ye geçtikten sonra durum epeyce değişti. Gerçi bu kez de asıl olarak Suriye yönlendiriyordu; ama en azından bize karşı değil. Suriye o zamanlar Türk devleti ile hesaplaşıyordu. O dönemde Öcalan’la diyalog kurmanın olanağı ve yararı vardı, en azından etkilemek, yanlışlarını azaltmak için. Ama Öcalan Suriye’den çıkarılıp, yakalanıp İmralı’ya konduktan sonra yeniden Türk devletinin tam kontrolüne girdi, yani başa dönüldü. Örgütü de onu izleyince artık herhangi bir diyalogun sonuç vermesi beklenemezdi.

Nice bağlarla devlete eklemlenmiş olan PKK’nın ve onu izleyen yandaş örgütlerinin bu durumdan kurtulması çok iyi olurdu. Ama bu zordur. Ben kendi hesabıma bu kesime her zaman çağrıda bulundum. Şimdi de söylediklerim, yazdıklarım aynı zamanda onlara. Çünkü iyi niyetli, yurtsever ve fedakâr tabanları bir yana, yönetim planında da bu ilişkilerin farkında olan ve bundan rahatsız olan yurtsever, demokrat insanlar az değil. Ne yazık ki onların varlığı durumu değiştirmeye yetmiyor; sonuçta onlar da kervanın içinde sürükleniyorlar.

                      *   *   *

Gelecek ve son bölüm: “Bu düğüm nasıl çözülecek?”

Ulusal güçlerin birliği üzerine
1. Bölüm: Geçmişe bir bakalım

Ulusal güçlerin birliği üzerine
2. Bölüm: HAK-PAR hangi koşullarda ve neden ortaya çıktı?

Yazarın önceki yazılarından:

Ulusal güçlerin birliği üzerine
2. Bölüm: HAK-PAR hangi koşullarda ve neden ortaya çıktı?
Ulusal güçlerin birliği üzerine
1. Bölüm: Geçmişe bir bakalım
Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler-2 (*)
Darbeden umut kesilmez!
HAK-PAR’a yazık edildi
Arap-İslam dünyasında esen değişim rüzgârı
Siyasetin dikeni ve gülü
Kürtler duymadan... (Kamuoyuna açıklama...)
Yurda dönüş...
Doğru yolda olmak mı önemli,
yanlış bir yolda çok olmak mı?
Geçmişten Bir Sayfa – 2  AGİK Kopenhag Toplantısı
Geçmişten Bir Sayfa – 2
Adaletin perişanlığı ve Hizbullah olayı
Özgür olmadıktan sonra vatandaşlığın önemi ne?
Bir protesto yazısı
Kurban Bayramı, Gizli Anayasa, Irak’ın içişleri vs…
HES’ler; Önce insan ve doğa mı, yoksa para mı?
Dışardan Türkiye manzaraları
Cumhuriyetin 87. yılında ilginç Türkiye manzaraları
Wek rexne li ser pêşangeha Bottropê
Bottrop’ta, 4. Kürt Kitapları Fuarı’nda
Anadilde eğitime bile karşı çıkanlar
Kürt sorununu nasıl çözecek?
Barışa ve demokrasiye susamışız
Boykot haklıdır
Anadilde eğitim anasütümüz kadar helaldır
Kurdun sevdiği dumanlı havalar
Referandumla iyi bir rüzgar yakaladık
Kılıçdaroğlu ve yanlış tarafta duranlar…
Kim kime karşı, kim kime rakip?
3. bölüm
Niçin PKK ve Öcalan üstüne yazıyorum?
Kim kime karşı, kim kime rakip?
2. Bölüm
Siyasetten ne bekliyorum?
Kim kime karşı, kim kime rakip?
”Demokratik Özerklik” üzerine
Siyam İkizleri: Derin Devlet ve PKK
Militarist-faşist güçlerin son çırpınışları
Biz hiç susmadık;Ama bizi görüp duymadınız…
Kimlik sorunu- 3
Kadın sorunu ve sosyalizm
Kimlik sorunu -2
Kimlik sorunu -1
27 Mayıs “Devrimi”

Anılarımın 2. Cildi ve
Gerçeğin aynasına öfke duyanlar... (1. Bölüm)

Anılarımın 2. Cildi ve
Pusulayı şaşıranlar...
(2. Bölüm)

Anılarımın 2. Cildi ve
Zeki Adsız’la ilgili tepkiler (3. Bölüm)

Anılarımın 2. Cildi ve
İki kazı bile güdemeyecek adam...

(Bölüm 4)

Viyana-İzlanda, Dil ve Şiir
Bir Dünyalıyım
Kovancılar Depremi, Lazaref, Dema Nû ve Newroz...
Geçmişten bir sayfa...
Çok laf değil, somut adımlar...
KÜRT SORUNUNDA BU DURUMA NASIL GELİNDİ? 1960 VE SONRASI...
Pervasızlığın bu kadarı:
“Balyoz” derbe planı...
Kar – Şiir
Ali Baba Kırk Haramiler Mağarasında
Açılımda eksikler ve yanlışlar
İki ihtimal
Ergenekon eylemde
Tüm barış ve demokrasi güçleri uyanık olmalı
TBMM’de Kürt Sorunu ve Dersim…
Statükocu güçler, Ergenekon ve şiddet birbirine bağlı
Hey, Hürriyet! Orada kimse yok mu?..
Aptallık insana özgüdür
Alevi sorununu çözmeye Munzur’dan başlayın!
Abdülmelik Fırat’ın ardından
Aldatanlar ve aldananlar...
Sisteme kurban edilenler...
Ayıp diye bir şey vardır, Bay Akyol!
Şu bölme, bölünme hikâyesi...
Dema Nu ile söyleşi
Ne yazmalı?
Bu nasıl devlet, bu nasıl yargı?!
Statüko ile değişim arasında
Ahmet Altan sapla samanı karıştırıyor
Kelepir fiyatına çözüm!
Barış ve çözüm ortamı var mı?
Mardin olayı üzerine
Nesimi, Mahzuni, İhsani…
“Korku imparatorluğu”
ve arkadaşım Turgut Kazan...
Hizbullah-PKK, Jandarma silahları;
DTP’ye yönelik son operasyon

Güngören bombaları
Ve bir kez daha haklı çıkarken…
Ergenekon davası
Ve hukuk adına telaşlı çığlıklar..
.
Obama’nın ziyareti derde derman oldu mu?
29 Mart Yerel Seçimlerinin Sonuçları
Gül Kürdistan deyince...
Kar, bahar ve Newroz üzerine…
DTP sorumluları bu işlere ne der?
Bir hastane yazısı
Yerel Seçimler Üzerine
“Ergenekon”un kısa bir tarihçesi
İşte buna şaşıyorum!
Ergenekon üstüne titreyenler...
Bu telaş neyin nesi?
Onlar yalnız Ermenilerin değil, kendi halklarının da düşmanı
Din-siyaset ilişkileri
Ergenekon ve 33 asker
Din üzerine bir sohbet
Takke düştü, kel göründü
Türkiye sorunlarını neden çözemiyor?
Bezele de Dağlıca gibi bir provokasyon
Ergenekon ve Sol
Pirçandî û Pirsa Kurd
İçe kapanma olayı ya da kaplumbağa politikası
Kürtçe ve Türkçe yazma üzerine
Cambaza mı bakalım, hırsıza mı?
Komplolar, cinayetler, provokasyonlar… ”Devlet sırları!”
Sistemde açılan bu gedik önemlidir
Abant Platformu ve sömürgeci tezlerin yeni versiyonları
Ergenekon ve Dağlıca
”Bilgi Destek Planı” yıllardır yürürlükte..
Baskın Hoca’nın genellemeleri…
Bu nasıl bir ülkedir?
Umut ne AKP’de, ne Kemalizmde
AKP’nin “çözüm” paketi ve GAP
Kürt sorununda ekonomi ve siyasetin bağı
Sabancı Cinayeti’nin belgeleri de ortaya dökülürken...
AKP değişimin partisi değil
Eski film yeniden gösterimde mi?
Kedinin boynuna çanı kim takacak?
Ülkeyi batağa sokanlardan çözüm beklenemez
Yeni bir halk hareketine
gerek var
Canım tepki göstermek istemiyor
Sadun Hoca ve Hasretyan
Geçmiş olsun Sırp yoldaşlar!
Aslan Asker Şwayk ”Panodaki Şiir”e Karşı!
Türban ve laiklik üzerine
Ergenekon ve Türk medyasının çözülen dili
Düzenli köşe yazılarıma son verirken…
Hrant Dink’i anarken
AKP sistemle kaynaşırken..
Sekiz asker, bomba olayı ve Erdoğan…
Tarih, akıl ve ahmaklık üzerine
Kandil Operasyonu; hedefler, sonuçlar
Kürtlerin temsil sorunu
Sabah’taki söyleşi, DTP ve temsil sorunu üzerine
Oyunun yeni perdesi ve değişen taktikler
DTP’ye yönelik kapatma davası
Bush-Erdoğan görüşmesi ne sonuç verdi?
Militarizm Türkiye’yi teslim almak istiyor
Katil kim?.
PKK’nın silah bırakmasına veya yeni bir ateşkese karşıyım!
Bu çılgınlıkla nereye?..
Nasıl bir anayasa? – 3
Militarizm barışa, demokrasiye, gelişmeye engel
Türkiye Malezya olur mu? Keşke olabilse!
Nasıl bir anayasa? – 2 Kemalizm ayak bağı oldu
Nasıl bir anayasa?
Bir genel af  ”PKK sorununu” bitirir mi?
DTP’nin temel yanlışı ne?
Yedi kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi Kürtlere yapılan saldırı
Türk Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22 Temmuz Seçimleri üzerine
Orman yangınları kimin işi?
Dink Davası ve Sivas
Bir mum yakmaya devam…
Kuzeyde bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe ayağa düştü
Darbe planı işlemekte
Barzani “PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet gerçekleri halka anlatmalı
Sayın Sezer, nereden nereye!
Son terör eylemlerinin ardında kimlerin eli  var?
Sistem ne laik ne demokrat
“Dil Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk Tarih Tezi” komedisi
Paşalar Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt Dili nasıl kurtulur?
Türk medyası ya da Yalancı Çoban
General, istifa et!
Heyy, orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim olursa olsun!
“Bu ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman, 301’i değiştirmeyin!
Yanlışta direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın oyları” ve çıkar yol
Türkiye batağa nasıl saplandı..
Kerkük Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek katil kim?
Ankara Konferansı üzerine
AB’ye sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı mı, blöf mü?
Saddam cezasını buldu
Çıkara dayalı yanlış hesaplar
AB’nin son kararı üzerine
Baker Raporu ölü mü doğdu?
PKK neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik ve Irak’ta çözüm
Bir kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime direnen Türkiye
Sel, yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 

 
PSK Bulten © 2010