PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

“Gelin Canlar Bir Olalım”

Mesud Tek

Gelin Canlar Bir olalım
Münkire kılıç çalalım
Yoksulun hakkın alalım
Tevekketül Taal Allah
         Pir Sultan Abdal

“Gelin canlar bir olalım” söylemi bazıların ağzına hiç mi hiç yakışmıyor.
Bunlardan biri de TC Başbakanı Erdoğan.

Erdoğan’ın, öncesi ve sonrasında çok tartışılan “Alevi İftarı”nda yaptığı konuşmada, Aleviliğin simgesi haline gelmiş sözcükleri kullanmak için özel bir çaba harcadığı anlaşılıyor.

“Canlar”, “gönül dostları”, “muhabbet”, “gönül meclisleri” gibi terimleri sık- sık kullanan, Hasan Hüseyin’den, Aşık Veysel’den mısralar okuyan Erdoğan, konuşmasını “'Gelin canlar, bir olalım” diyerek bağlıyor.

O da canları birliğe, beraberliğe çağırıyor, Ama bir farkla.

Pir Sultan Abdal, canları “Münkire (inkarcıya) kılıç çalmak” ve “yoksulun hakkın almak” için birliğe çağırırken, Erdoğan Alevileri de inkar eden sistemin bekası ve güçlendirilmesi için çağırıyor..

Erdoğan’ın, uzun konuşmasını biraz dikkatle okuyanlar, O’nun, Alevileri asimile ederek sisteme bağlama arzusunu hemen görebilirler.

Erdoğan, konuşmasında Alevi ve Sunileri “aynı kaynaktan su içen, aynı kıbleye yönelen” kişiler olarak niteliyor.

Erdoğan’ın bu belirlemesi doğruları yansıtmaktan çok uzaktır.

Çünkü Alevilerin kıblesi ile su içtikleri kaynak, Suni Müslümanlarınkinden çok ama çok farklı; birbirinden çok uzaklar..

Her şeyden önce Alevilerin kıblesi Mekke-Kabe değil.

Onların kıblesinin ne olduğunu ortaya koyan yüzlerce değiş var.

Hararet nardadır, saçta değil,
Keramet baştadır, taçta değil,
Her ne ararsan kendinde ara,
Kudüs’te, Kabe’de, hacda değil. 

**

Gel derviş gel hele, yabana gitme,
Her ne arar isen, inan sendedir,
Beyhude nefsine eziyet etme,
Kabeysen maksudun, rahman sendedir.

Çöllerde dolaşıp seraba bakma,
Allah Allah deyü havaya bakma,
Talibi hak isen kitaba bakma,
Okumak bilirsen Kuran sendedir.

(…)

Ey Rıza takat yok hakkı inkare
Sen mahrum imişsin didar-i yare
Şimdi agah oldun sır-ı esrare
Alemi yaratan vicdan sendedir

İnançları, inançların gereği yerine getirilirken yapılan merasimleri tartışmanın doğru olmadığını biliyorum.

Ama inançlar da, dini merasimler de çarpıtılmadan, olduğu gibi tanımlanmalıdır.

Yukarıdaki Alevi deyişleri ve yüzlerce benzerinin de ortaya koyduğu gibi Alevilerin kıblesi insandır, insan sevgisidir ve Müslümanlarınkinden çok farklıdır.

Erdoğan’ın sık- sık dile getirdiği “yaratılanı yaratandan ötürü sevme” anlayışıyla aynı değildir. 

Aynı şeyler dini merasimler için de geçerlidir.

Bu ve benzeri gerçekler gün gibi ortada iken, Erdoğan’ın asırlardır çiğnenen sakızı çiğnemesi, O’nun resmi görüş bağımlısı olduğunu ortaya koymaktadır.

Çünkü Türk resmi ideolojisinin, inkar ettiklerini asimile ederken kullandığı yöntemlerden birisi de, onları yanlış tanımlamaktır.

Ve Aleviliğin bu şekilde tanımlanması, Kürtlerin karda yürürken kart-kurt sesi çıkaran Türkler olarak tanımlanmasından farklı değildir.

Erdoğan, Alevileri yanlış tanımlamakla kalmıyor, onları kendilerine yapılan zulmü unutmaya da çağırıyor.

Konuşmasında “Bize düşen, şüphesiz tarihin vebalini birbirimizin üzerine yıkmak değildir” diyor.

Bu söylemiyle Erdoğan bir taşla iki kuş vurmak istiyor.

Bir yandan Alevilerin tarih boyunca zulme uğradıkları gerçeğini gözlerden kaçırmak istiyor.

Öte yandan, devletin bizzat işlediği cinayetlerini vebalini tarihe yükleyerek, devletini temize çıkartmak istiyor.

Erdoğan, böyle yapılmadığı takdirde“aziz milletimize de devletimize de gelecek nesillerimize de büyük bir haksızlık etmiş oluruz” diyor.

Anlayacağınız Erdoğan, canları münkire kılıç çalmaya değil, kendilerine yapılan zulmün hesabını sormamaya, yapılanları kader diye kabullenmeye,  boyunlarını bıçağa uzatmaya ve de cellatlarını sevmeye devam etmeye çağırıyor.

Ama yine de Erdoğan insaflı davranıyor.

Alevilere “oturun oturduğunuz yerde, yaramazlık etmeniz halinde, size yapılanlar yapılacakları gösterir” diyebilirdi de!..

Erdoğan, kendisini kaptırdığı konuşmasında, hükümetinin Alevileri inkara yönelik tutumunu hatırlamış olacak ki, kusursuz ve mükemmel oldukları iddiasında bulunmadıklarını söylüyor.

Gelin bazı şeyleri birlikte hatırlayalım.

Erdoğan bir Avrupa ülkesine yaptığı gezide, cemevlerinin ibadethane olarak tanınmasını isteyen Alevilere “camiler orada, ibadet etmek istiyorsanız camilere gidin” dedi.

AKP hükümeti, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, zorunlu din dersleri konusunda Alevi bir ailenin açtığı davada Aleviler lehine verdiği kararı fırsat bilip “kusuru” gidereceğine, karara itiraz etti.

Erdoğan, cemevlerinin ibadethane olarak tanınması konusunda kendisine bir talep gelmediğini, gelmesi halinde Anayasa ve yasalar çerçevesinde gerekenin yapılacağını söylüyor.

Ama aynı günlerde yaşanan bir gelişme Başbakanı yalanlıyor.

Ankara 6'ncı İdare Mahkemesi, cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesini yasalara aykırı buldu; hani şu Erdoğan’ın verdiği sözü yerine getirirken içinde kalacağı çerçeveyi belirleyen Anayasa ve yasalar uyarınca..

Cem Vakfı  2005 yılında Başbakanlıktan, cemevlerine ibadethane statüsü verilmesini, ibadet için bütçeden pay ayrılmasını, Diyanet İşlerinde Alevi inanç önderlerine kadro tahsis edilmesini talep etmişti.

Cem Vakfı tarafından dile getirilen taleplerin doğruluğu-yanlışlığı bir yana.

Bu talepleri 2005 yılında reddeden Erdoğan, 2008 yılının başlarında “bize bu yönde bir talep gelmedi” diyor, diyebiliyor!...

Ne de olsa burası Türkiye ve bu ülkede “hafızayı beşer nisyan ile maluldur.”

Ankara 6. İdare Mahkemesi’nin karara gösterdiği gerekçe ise, Türk-İslam sentezi üzerinde yükselen devletin Alevi ve Müslüman olmayan öteki inanç sahiplerine yönelik anlayışını ortaya koymaktadır.

Kararda, “camii ve mescit dışında bir yerin ibadethane olarak kabul edilmesi ve Alevi inancının gereği olan ibadetin icrası için kamu görevlisi istihdam edilmesi ve bunun için bütçeden ödenek ayrılması mümkün değildir" denildi.

Ve tüm bunlar Erdoğan’ın söylediği gibi masum “kusur” değil, inkar ve asimilasyon politikasının hayata geçirilmesidir.

Bu ve benzeri gelişmeler, son dönemde Alevilik konusunda yaşanan tartışmalar, Pir Sultan Abdal’ın çağrısını daha yakıcı hale getiriyor.

Canlar, inkar ve asimilasyon politikasını güçlendirmek için değil, “münkire kılıç çalmak” için, devlete kapılanmak için değil “yoksulun hakkın almak” için bir araya gelmelidirler.

Bu nedenle canların yeri “Türk-İslam Sentezi”nin değişik versiyonları, resmi ideoloji bağımlıları AKP, CHP, DSP, MHP, DP, ANAP olmamalıdır.

Canların yeri emekçilerin, demokrasi ve değişim yanlılarının cephesidir.

Alevilerin AKP’nin kendilerine uzattığı havucu reddetmeleri inançları gereğidir.

Canların, kendileri gibi, inkar ve imha dayatılan, amansız bir asimilasyon politikasına maruz kalan Kürtlerle daha sıkı işbirliği içine girmeleri, her iki kesim için tarihi bir zorunluluktur.

Kürtlerin azımsanmayacak bir bölümünün Alevi olması ise, işbirliği için olumlu şartlar sunmaktadır.

Yazarın önceki yazılarından:

Havuç-Sopa ve AKP’ye Dair
“Hak İçin Haklıdan Yana Olmak”
Sorti, Bombalama ve Bilime Katkıya Dair..
"Müslüman Mahallesinde Salyangoz Satmak"
"Ya Hezar Ya Sıfır"
Erdoğan ve Nobel
Baykal’ın Başına Düşen Taş
Samimiyet Sınavı-2
Türkiye Paşalar Cumhuriyeti
PKK Ateşkes İlan Etmelidir (*)
Tezkere ve Kararlılık
Çıkmaz Sokak
Olması Gereken..
Kemalizm İçin Kaygılanmak Kimin İşi?
Perşembenin Gelişi
Gerginlik Kapıda
Sözcüklerin Önemi!..
Şeyh Elo’nun Söyledikleri..
Bölücü Masalları
Kıyamet Koparken...
Anayasa ve Kürtler
Qandil’e Uzanmanın Ne Gereği Var?..
Çuvaldızı Kendimize Batırmalıyız
Seçimler ve Sonrası..
Rektörün Tuttuğu Ayna
Öcalan İçin Fırsat
Sular Giderek Isınırken..
Lafla Peynir Gemisi Yüzdürmek..
“İyi Çocuklar”a İş Çıktı
Polis Devleti
Papatya Falı
İran-ABD İlişkileri Açısından Ortadoğu
Zorlu Süreç
Hazır Başlamışken..
“Ne Şeriat Ne Darbe”
Malatya Katliamı ve Uğur Kaymaz
Bir Kez Daha Birlik Üstüne
Bremen Mızıkacıları
Şehidler Günü
Bağımsız Kürdistan
Newrozu Özüne Uygun Kutlamak İçin..
Malumun İlani
Evren Vakası ve Eli Taşın Altına Koymak
Kürtlere Ateş Etmek Serbest..
Davul ve Tokmak
Atı Arabanın Önüne Koymak
Milliyetçilik Yarışı
Ben Erdoğan Hayranıyım!..
Katil Kim?
Zor Günler
Samimiyet Sınavı
Yeni Yıl
Ankara Kriterleri-2
Geç Olmadan
Gelenek
“Ne Olacak Bu Irak’ın Hali”?
Bir Kez Daha Kerkük Üzerine
Sembol mü?
Demokrasi
Hayalleri Yasaklamak
Erken Ölüm
Törkiş İşi Demokrasi ve Sivil Çözüm!..
Her ikisi de aynı Orhan Pamuk
“Paşalar Cumhuriyeti”
Cadı Kazanı
Sıcak Günler
Başbakan’ın TİT Aşkı
“Bayrak Krizi”, Gerçekler ve Görevlerimiz
“Qandil Gönüllüleri”
Enfal
Yapışık Üçüzler
Kirlenme, Çürüme ve Çifte Standart
Hizaya Getirmek
Başbakan Doğru Söylemiyor
Şahinler ve Riyakarlar
Madımak
Zeytin Dalı
Yanlışta İsrar
“İyi Çocuk”lar Cenneti..
Filmi Başa Sarmak
Erdoğan’ın Sınavı
Süreç ve Önümüze Koyduğu Görevler
Tek Yanlı Aşk
Sadak’ın Sadakati
İpe Un Sermek
Güneyli Kürtlerin Büyük Sınavı
Kansere Razı Etmek İçin Ölümle Tehdit Etmek
Acaba Öyle mi?
Halepçe Olayları Neyi Gösteriyor, Neyi Gerektiriyor?
“Çeteler Cenneti”
Arapsaçı
Söyleyemediklerim ve Yapmadıklarımız..
Buzdağının Ucu (Mu?)
Aynaya Bakmak
Saygı Mı? Özgürlük Mü?
Militarizm Ve Çürüme
Yavaş Ama Emin Adımlarla İlerlemek...
İspanyol General Ve Ağca
Gel De Niyazi Usta’yı Anma

MGK’nin Yeni Yıl Hediyesi..
Hazırlıklı Olmak
Gündemimizin Değişmeyeni..
Fırıldak
15 Aralık Seçimleri ve Olası Sonuçları
Biz İşimize Bakalım-2
Demokrasi ve Ortadoğu
İyi Asker
Ayna Tutmak
Alışmakta Fayda Var
Üçüncü Ses
“Uzun, İnce Bir Yol”
3 Ekim, 15 Ekim ve Protokol
3 Ekim Sonrası..
Çürüme
Ne yazmalı?
DİSK
Zorlu Süreç ve Görevler
Yoğurdu Üfleyerek Yemek!..
Kim(ler)in kafası Karışık?
Başbakan Samimi Olmak İstiyorsa…
"Emrin Olur"
Sorun Kürt aydınları mı?
Ülkenin Gerçek Efendileri
Maksat “Terörün Kökünü kazımak”sa...
Londra Ve Kerkük
“Hukuk Herkese Lazım

Aydınların Çağrısı ve Geçmişi Hatırlamak
Cellad Çağrısı
Eşik Aşındırmak
Rüzgarı Arkaya Almak İçin
Gaf
Yapılacak Başka İşler De Var
Bayrak Ve Ekmek
Endişe
Ar Damarı
Kürdistan Parlamentosu
“Sözde”
Darısı Başımıza!...
Bayrak ve Asimilasyon
Adar û Newroz
AB Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”

 

 
 
PSK Bulten © 2008