|
Yılmaz Çamlıbel |
|
|
|
|
|
|
|
40 Yıl Sonra Gelîyê Zîla
|
2015-08-02 16:37
|
Yılmaz Çamlıbel
|
|
Temmuz ayını Almanya’nın dışında geçirdim. 15 gün Mersin’de tatil yaptım, 15 günümü de ata-baba yurdu olan Bazîdî’de geçirdim. Bu fırsattan yararlanıp Gelîyê Zîla’yı ziyarete gittim.
Bundan tahminen 40 yıl önce, ilk kez Gelîyê Zîla’ya gitmiştim. O yıllarda, Ağrı Ulusal Başkaldırısıyla ilgili bir araştırma yapıyordum. Bilgi, belge topluyor, şahitlerle röportaj yapıyordum. Amacım, bu konuda dökümanter bir kitap yazmaktı.
Gelîyê Zîla, Erdîş’in 30 kilometre kuzey batısında bulunan derin bir vadidir. 1926-1930 yılları arasında cereyan eden Ağrı Ulusal Başkaldırısının en kanlı savaşı, 20 haziran-3 eylül 1930 tarihleri arasında, bu bölgede yaşanmıştı.
Türt ordusu burada Kürt halkına, kelimenin tam anlamıyla bir soykırım uygulanmıştı. Köyler, ormanlar, mezralar, tarlalar yakılıp yıkılmıştı. 15.000 cıvarında sivil insan öldürülmüştü. Hamile kadınların karınları süngülerle delik deşik edilmişti. Dağlara kaçan sivil insanlar, yabani hayvanlar gibi avlanmıştı. Zîla Vadisi’nin içindeki nehrin suları, günlerce kırmızı akmıştı.
Xoybûn’un verdiği emir gereği, 400 savaşçıdan oluşan Kürd ordusu, ana karargahla Van arasında bulunan Türk karakollarına saldırdı. Askerleri teslim aldı, silahlarına el koydu.
Haziran başında Erdîş’i kuşatma altına aldı. Burada konuşlandırılmış olan uçakların bazılarını tahrip etti.
Bunun üzerine Türk ordusu 22.000 asker, 52 uçak, 550 mitralyoz, 32 top ile Kürd ordusuna karşı saldırıya geçti. 73 gün süren dişe diş bir savaş yaşandı.
Silah ve insan açısından var olan asimetrik güç nedeniyle, Kürt ordusu geri çekilmek zorunda kaldı. Üç koldan yürüyüşe geçen Türk ordusu, Kürt ordusunu üç koldan çembere aldı.
Havalide yaşayan sivil insanları Gelîyê Zîla’ya sığınmaya yönlendirdi. Ve sonuçta bu derin vadide toplanan 15.000 sivilin hayatını kaybettiği büyük bir katliam yaşandı.
Evet, 85 yıl önce bu katliamın yaşandığı vadide, bir kez daha saatlerce dolaşıp durdum. Adı geçen coğrafyada, ciddi bir değişiklik yoktu. Eski köylerin yerine yenileri kurulmuştu. Köylüler kıt kanaat yaşıyorlardı. Her kes işiyle gücüyle meşguldü. Koyunlarını otlatan çobanların elinde cep telefonu vardı. Kimisi Kürtçe, kimisi Türkçe konuşuyordu.
Bazıları katliamla ilgili duygu ve düşüncelerini benimle paylaştılar. Bazılarının ise, 85 yıl önce yaşanmış katliamdan haberleri bile yoktu.
Vadinin en derin yerindeki ırmak kenarına indim. 1930 yılında kırmızı akan bu derede, şimdi berrak bir su akıyordu. Dakikalarca bu suya bakıp durdum. Anlatılmaz bir ruh hali içindeydim. Akan su, bazen beyaz görünüyordu gözüme, bazen kırmızı.
Derin hayallere daldım. Az kurşunla çok adam öldürmek amacıyla, Türk askerlerinin sırt sırta dizdiği Kürt köylülerini düşündüm. Karnı yarılan hamile kadınları, gelinleri düşündüm. Atılan çığlıkları duydum. Gözlerim doldu, yüreğim daraldı, isyan duygularım kabardı, çok kötü oldum, gözlerime yaş doldu.
Başımı yukarıya kaldırdım. Vadinin iki yanında yalçın dağlar yükseliyordu. Vadi sesizdi. Ben ise anlatılmaz duygular içindeydim. Uçakların sivil insanların üstüne yağdırdığı bombaların seslerini, mitlaryozların takırtılarını, yaralıların inlemelerini, “Hawar! Hawar!” diye bağıran insanların çığlıklarını duyar gibiydim.
Sonuçta, kızgınlık, isyan ve nefret duygularımı kotrol altına alıp, içinde bulunduğum somut duruma geri döndüm. Duygularımı bastırmıştım, ama beynim 85 yıl önceye takılıp kalmıştı. “Biz Kürtler, neden böyleyiz?” diye kendime soruyordum.
Kürtler, tarihlerine neden bu kadar duyarsızdır acaba? 300 yıldır süren mücadeleye karşın, hala temel amacımıza ulaşmış değiliz. Bunun sebebi, tarihimize karşı içinde bulunduğumuz duyarsızlık olmasın sakın?
Öyle ya, tarihini bilmeyenler, içinde yaşadığı durumu doğru değerlendiremezler. İçinde bulunduğu durumu doğru değerlendiremeyenler ise, gelecekle ilgili uygulanabilir doğru projeler üretemezler. Tekrar tekrar yenilirler ve ders çıkarmazlar.
İşte bu nedenle, Ağrı Kürt Ulusal ve toplumsal mücadelesi üzerinde düşündüğüm için, araştırma yaptığım, biri roman biri de dökümanter kitap yazdığım için, mutluyum. Görevini yapan bir insanın huzuru içindeyim.
|
|
|
|
|
|
|