|
Burkay ve Kürt Hareketi
|
2012-11-07 18:51
|
Oral Çalışlar
|
|
Burkay gibi deneyimli ve saygın isimlerin bile, Kürt siyasi hareketi üzerinde ağırlık yaratabilmeleri veya "yerleşik vizyon"u değiştirebilecek bir ufuk açmaları zor.
Kemal Burkay önceki gün yapılan HAK-PAR (Hak ve Özgürlükler Partisi) Kongresi’yle birlikte, yeniden ‘aktif siyaset’in içinde. Deneyimli bir Kürt siyasetçisi olarak Burkay’ın ne kadar etkili olacağı, sürekli karşılaştığım sorulardan biri.
Burkay eski dostum. Siyasi serüvenini 40 yıldan fazla zamandan beri izliyorum. 70 yılı aşan hayatının önemli bir bölümü, Kürt siyasi hareketinin meşrulaşma ve yasallaşma mücadelesinin bir parçası oldu.
1960’larda Türkiye İşçi Partisi’yle (TİP) başlayan siyasi mücadelesi, daha sonra yasal alanda Özgürlük Yolu dergisi etrafında ve yasadışı KSP’de (Kürdistan Sosyalist Partisi) sürdü.
1980 öncesinde Diyarbakır Belediye Başkanlığı’nı bağımsız olarak kazanan Mehdi Zana (Leyla Zana’nın eşi) Burkay’ın liderliğini yaptığı Özgürlük Yolu’nun desteğiyle seçildi. Keza Ağrı Belediye Başkanı da Burkay’a yakın bir isimdi.
12 Eylül darbesinden önce, Burkay’ın Kürt siyasi hareketinde tayin edici bir ağırlığı vardı. O dönemde, Kürt hareketi içinde değişik siyasi gruplar yer alıyordu, hepsinin kendine özgü bir etkisi bulunuyordu.
Darbe, her şeyi olduğu gibi, Kürt hareketindeki dengeleri de altüst etti. Yasal mücadele alanındaki Kürtler ağır bir baskı altına alındılar. Bir kısmı Diyarbakır Cezaevi’nin korkunç koşullarına maruz kalırken bir kesim de yurtdışında çıktı.
Burkay, yurtdışına çıkanlardandı.
PKK bu süreçte adım adım ‘Kürt hareketi’ üzerindeki etkinliğini arttırdı ve giderek egemenleşti. PKK şiddeti, devletin şiddetine karşı bir seçenek olarak, süreç içinde, bir anlamda kendini kabul ettirdi.
PKK egemenliğinin Kürt siyasi hareketinin son 25-30 yılına giderek damgasını vurması, kimi değerlendirmelere göre, Kürt hareketinde bir teksesliliğe yol açtı.
Türkiye’ye egemen anlayışın Kürtlerin yasal ve siyasi haklarını yok sayması ve yasal taleplerle öne çıkanların şiddetle ezilmesi, Kürtler içindeki otoriter tercihleri öne çıkardı. Farklılıkları savunanlar, birer-ikişer, değişik yollarla, tasfiye edildi veya silindi. “Kürt hareketi içinde çokseslilik olabilir mi?” sorusunu, işte bu arkaplanı iyi inceleyerek değerlendirmekte yarar var.
Yeni bir dönemdeyiz. Her şeye rağmen Kürt sorununda eskiye oranla ‘daha tartışılabilen bir ortam’ söz konusu. Kürtler az da olsa bazı haklar elde ettiler. Siyasi haklarını savunabilecek bir birikim yaratmaya çalışıyorlar.
Ancak Kürt meselesi, şiddet çerçevesinin, şiddet paradigmasının hâlâ tam olarak dışına çıkamadı. PKK elinde silahla devletle çatışırken Kürtler üzerindeki hegemonyasını da sürdürüyor.
Bugünün gerçekliği içinden baktığımız zaman, Burkay gibi deneyimi ve saygınlığı görmezlikten gelinemeyecek isimlerin bile, Kürt siyasi hareketi üzerinde bir ağırlık yaratabilmeleri veya ‘yerleşik vizyon’u değiştirebilecek bir ufuk açmaları zor.
BDP/PKK ekseni, mutlak değilse bile çok güçlü bir kitleselliğe ulaşmış durumda. Bu bağlamda, bir kesimin özlemini çektiği türden bir ‘çoksesliliğin’ şekillenmesi, henüz kolay görünmüyor.
Burkay gibi farklı siyasi duruş içindeki Kürtlerin çabası her şeye rağmen anlamlı ve ilginç. Ayrıca belli bir fedakârlık da gerektiriyor. Sonuçta, farklı yerde konumlandığı ‘rakip siyasi akım’la aralarında büyük bir güç ve kitlesellik farkı bulunuyor.
Türkiye’ye egemen iradenin; Kürtlerin taleplerine yönelik baskıcı tutumlardan uzaklaşabildiği oranda, Kürtler arasında, ‘Kürt otoriterliğinin sorgulanması’, daha meşru ve etkili bir hale gelebilir.
Ne yazık ki henüz yolculuğun çok başlarındayız.
---------------------------------------------
Radikal-6 Kasım 2012
|
|
|
|