2024-03-29
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Oral Çalışlar
 
BDP ve silahlara veda
2012-11-29 20:21
Oral Çalışlar
Evet, silahlara veda zamanı geldi. Ancak daha farklı bir "akıl"ın şekillenmesi gerekiyor.

PKK’dan zaman zaman ‘silahlara veda’ doğrultusunda mesajlar geliyor. Son dönemde, bu konudaki veri ve değerlendirmeler, net bir şekilde yoğunluk kazanıyor.

Siyaseten silahın ‘miadını doldurduğu’ saptamasının; Kürt hareketinin kendi içinden, Barzani ve Talabani gibi komşu Kürt liderlerinden gelmesi, değişik bir ufka işaret ediyor. Örneğin, PKK’nın Talabani’ye gelerek silahı bırakmak istediğini belirtmesi, ciddi bir gelişme olmasına rağmen hak ettiği oranda dikkat çekmedi.

Gerçekten de, PKK’nın silahlı eylemleri, artık Kürtlerin algısında da, savunulamaz bir konuma gelmek üzere. Tabii bir olgunun zamanını doldurması’yla ‘sona ermesi’ eşzamanlı olarak gerçekleşmeyebiliyor.

‘PKK’nın silahları bırakması’na ilişkin süreç nasıl işleyebilir? Türkiye’yi yöneten iradenin, “Gelsin teslim olsunlar, pişmanlık duyduklarını söylesinler” anlayışının içine sıkışması nasıl aşılabilir?

Habur’da, yerleşik alışkanlıkların tersi yönde bir tavır sergilenmişti. PKK’lılar pişmanlığa, arkadaşlarını ele vermeye zorlanmadan gelmişlerdi.

Tabii, o günlerde, Türkiye, ruhsal olarak, dönüşüme yeterince hazır bir görüntü vermiyordu. Muhalefetin sert eleştirileri karşısında hükümet geri adım attı. Yargı ‘geleneksel çizgi’ye döndü, gelenler geldiklerine pişman oldukları bir muameleye uğradılar.

Son açlık grevleri sırasında bir kez daha gördük ki süreçlere dikkatle ve özenle yaklaşıldığında, beklenmedik kazanımlar oluşabiliyor.

Şunu da not düşelim: Öcalan konusunda Türkiye kamuoyundaki egemen algı, ‘Öcalan’ın otoritesini kaybettiği’ şeklindeydi. Açlık grevleri sürecinde, bu algının gerçekçi olmadığı ortaya çıktı.

Sürecin planlanması

BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının gündeme gelmesine paralel olarak, belirsizlik ve dengesizlik yoğunlaşıyor... Dokunulmazlıkların kaldırılması demek, yasal alandaki Kürt siyaseti sözcülerinin yok olması, silahı olanın daha fazla ‘haklılık duygusu’na kapıldığı bir zemin anlamına gelir.

Türkiye’ye egemen irade Kürt sorununda bir çaresizlik içine girince; milliyetçiliği bir siyasi enstrüman olarak kullanma eğilimi öne çıkınca; ilk hedef olarak BDP görülüyor. BDP’yi ikili bir sıkıştırma altında tutmaya yönelik anlayışlar, şimdiye kadar Türkiye’de hep siyasetin ufkunu tıkadı.

Bu aşamadan sonra, nasıl bir ‘süreç planlaması’ mümkün olabilir? Kürt siyasi hareketinin değişik renklerinin hepsinin sürece katkı vermesi sağlanabilir mi? Hangi dil ve davranışın ağırlık kazanabileceğini öngörmek zor. BDP’liler de gereken özeni her zaman gösteremeyebiliyor. Yaşadıkları zor koşullarla da orantılı olarak, dilleri sık sık sertleşiyor. AK Parti nasıl kendini psikolojik baskı altında hissediyorsa aynı sorun BDP için de söz konusu...

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, ‘BDP’lileri Meclis’ten uzaklaştırmaya yönelik’ üsluptan ve stratejiden doğabilecek sonuçları daha akılcı şekilde tartmasında yarar var. Yeni bir anayasa, yeni bir toplumsal sözleşme için; BDP’nin temsil ettiği taban, göründüğünden de ‘merkezi’ bir anlamı ve ‘denge faktörü’nü ifade ediyor. Hiçbir denge, 5-6 milyonluk bir nüfus tabanını denklemin dışında bırakamaz.

Evet, ‘silahlara veda’ zamanı geldi. Ancak daha farklı bir ‘akıl’ın şekillenmesi gerekiyor. Başbakan’ın klasik kalıpların dışında mesajlar verebildiği, PKK’nın dağdan inebilmesinin koşulları üzerine rasyonel değerlendirmelerin ve polemiklerin yapılabildiği bir ortama ihtiyaç var. BDP’lileri Meclis’ten uzaklaştırmaya yönelik düşünceler, bizi ‘akıl düzlemi’nden uzaklaştırıyor.

-------------------------------------------

Radikal-28 Kasım
Print