2024-10-10
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Kemal Burkay
 
Geriye değil bayım, ileriye!
2015-02-21 21:00
Kemal Burkay
Özgecan olayı, bu talihsiz kızın başına gelenler ve ailesinin çektiği acı bakımından ne kadar yürek burkucu ise, yarattığı büyük tepki ile toplumun kadına yönelik şiddet konusunda uyanışı bakımından da o kadar önemli gelişmelere yol açtı.

Bu olay bir bakıma bir dönüm noktası oldu, toplumu sarstı.

Ancak bu yükselen dalga, hızla değişecek gündemle birlikte sönüp gitmemeli. Gerçekten iyi niyetli herkes, her kurum, kadına yönelik şiddetin son bulması için ne yapılması gerektiğini düşünmeli. Bu yalnızca –çoğu da yasak savma kabilinden- güzel sözlerle olmaz.

Öte yandan bu yükselen haklı ve güzel tepkiyi kendi köhnemiş değer yargıları açısından fırsata çevirmek isteyenler de var. Birileri bu vesileyle bir kez daha kadınların giyim kuşam ve yaşam tarzına kafayı taktı; etekleri kısaltma derdine düştüler. Bunlar kadın teninin, diz, kol, saç dahil, erkekleri kışkırttığı görüşündeler. Baylarımız kadınlara ilişkin her şeyden pek kolay tahrik oluyorlar!

Mesele tahrikse erkeklerin giyimini ve yaşam tarzını da ele almak gerekmez mi? Örneğin kısa kollu giyinen veya şortla gezinen bir erkek kadınları tahrik edemez mi? Cinsel arzu salt erkeklere mi özgü?

Kadın çarşaf giyecek, peçe takacaksa, erkekler için de bir şeyler düşünmeli bence!

Söz konusu adamlar bize kutsal kitaplardan gerekçeler sunacaklar biliyorum. Bunlar 13-14 asır öncesinin giyim kuşamına özeniyorlar. O zamandan bu yana dünyada ve bizzat bu toplumda yer alan değişimi hiçe sayıyorlar.

Ama geçmişte de her şey onların dediği gibi değildi. Üstelik eğer geçmişe gideceksek mağara devrine gidelim; o zaman insanlar büyük ölçüde çıplaktılar. Soğuk yerlerde ve dönemlerde üşümemek için avladıkları hayvanların postlarına bürünürlerdi.

Tanrı eğer bu baylar gibi düşünseydi, insanı kalın, tüylü bir postla yaratırdı; koyunlar ya da ayılar gibi… Ama kutsal kitaplar da diyor ki Tanrı, Adem ile Hava’yı çıplak yarattı ve onlar önlerine bir asma yaprağı asmakla yetindiler.

Birileri ise, sözde tecavüzleri önlemek için hemen “İdamı geri getirelim!” diyor. Böyleleri belki idam cezasının caydırıcı olacağını düşünüyorlar. Belki de hâlâ geçmişte yaşıyor, asıp kesmeyi sorunlara çözüm bulmanın kestirme yolu sanıyorlar.

Oysa kadın-erkek ilişkilerinin sorunlu olduğu bir toplumda, kadına yönelik taciz ağır cezalarla önlenemez. Şiddetin yaygın olduğu bir toplumda, salt idamla veya ağır cezalarla, kadınlara yönelik olanlar dahil, cinayetler de önlenemez.

Asıl yapılması gereken şiddeti yaratan ortamı sona erdirmektir. Bu ise, kadın-erkek ilişkileri dahil, her alanda uygar, barışçıl, gelişkin, adil bir toplum yaratmakla olur.

Bu yapılmadıkça, cezalarla sonuç almaya çalışmak, bataklıkta sivrisinek avına çıkmak olur. Önemli olan bataklığı, yani şiddeti besleyen tüm kaynakları kurutmaktır.

Bir toplum eğer savaş yaşıyorsa, hele hele iç savaş ve çatışmalar yaşıyorsa, o toplumda şiddet hayatın her alanını sarar; hem kadına, çocuğa, hem sokağa, okula, kışlaya; her yere yansır.

Dünyanın bir barış cenneti olması elbet o kadar yakın değil. İnsanoğlu toplumsal sistem ve biyolojik olarak henüz buna hazır değil. Ortadoğu’nun, Afrika’nın, Latin Amerika’nın, Asya’nın, hatta Avrupa’nın bazı bölgelerinin hala fokur fokur kaynadığı böylesi bir şiddet deryasında bu iş belli ki çok zaman alacak. Böyle bir dünyada en gelişkin, en demokrat ve barışçıl toplumlarda, örneğin Kuzey ve Batı Avrupa ülkelerinde, Kanada’da, Avustralya’da bile, sınırlı da olsa şiddet vardır. Ama bu şiddet marjinalize edilmiştir ve bu mümkündür.

Bu ise hem ekonomik ve sosyal alanda, hem de toplumsal kültürde ve kişinin zihniyet alanında köklü bir değişimi gerektirir. En başta da erkekler değişmeli. Çocukluktan, aileden başlayarak insanlarımız kadın-erkek eşitliği konusunda eğitilmeli. Öncelikle okullardaki eğitimin içeriği bu anlayışa uygun düşmeli.

Eğer başa dönersek, kadına yönelik böylesi suçları önlemenin yolu idam cezasını geri getirmek değil. Onları çarşafa bürümek ya da etekleri uzatmak da değil. Bazıları günümüzün toplumsal sorunlarının çözümü için çare ararken gözlerini geçmişe, hatta Orta Çağ’a çeviriyorlar. Oysa çözüm geriye dönmekte değil, ileriye bakmakta, değişmekte.

Geriye değil bayım, ileriye, ileriye!

18 Şubat 2015
Print