2024-05-20
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Ali Kızılay
 
Kürtlerin dramını yaşayan bilir, yaşamayan ne bilir?
2015-03-01 22:38
Ali Kızılay
Toplumsal kaynakların siyasal ilişkilere göre paylaşılmasının siyasi olma hakkı ve ayrıcalığı sayıldığı, toplumun ihtiyaçlarının ise önemsenmediği bir ortamda, önümüzdeki seçimin kritik bir eşikten geçeceği düşlemeleri endişeli bekleyişe dönüşmüş bulunuyor.

Şimdilik suskunlukla kendini dışa vuran bekleyişin ana temasını Kürt siyaseti varsayılan kanatta, haksız rekabetle esen rant rüzgarının bir yandan taktiksel uzlaşı çabaları, diğer yandan gelişkin bir öfkeyle baraja takılması halinde çağ ötesi Japon samuraylarına öykünürcesine ‘harakiri’ yapacağı korkusunun dalga dalga yayılması ve sonrası için üretilen senaryolar, iç güvenlik yasasının yaratabilir travmaları, suskunluğun ana temasını oluşturmakta.

Dışarıdan bakılırsa, seçim arifesi piyasasına sürülen dayatmalar, salvolar akılcı bir düşünle analiz edilip alternatif gerektirdiğini düşündüre dursun, her seçim öncesi ‘aman haaa. . ’ dedirten korku atmosferinin hayatı ne kadar kısıtlayıcı olduğunu en iyi, yıkım ve yağmanın ondurmaz yaralarını taşıyan Kürtler bilir. Otuz yıllık yıkımın, yağmanın yarattığı travmalar düşünülmeden 17 bin masum insanın kemikleri üstüne bağdaş kurmalar, failleri aramızda kırımın, komplikasyonların yaratılarını diri tutmaların, toplumda nasıl algılandığına bakılmadan Kürtlerin birlikteliği sayılmalara yapılan eleştirilere saldırıyla karşılık vermeler önce aydınları susturmuş. Aydın bakıştan ve eleştiriden yoksunluğun, rant rüzgarı cazibesinin albenili cakalarla flört etmelere ve şaşırtıcı komplimanlarına dönüşmesi, hükümet kanadından şaibesi ayyuka çıkmış tartışılan iç güvenlik yasasının yaratacağı artı endişeler de eklenince, algı operasyonuyla seçmeni iki ara ile bir dere arasında sıkıştırmış. Bu sıkışıklık, seçmenin kendi vicdanlarıyla başbaşa kalmasına, kepini önüne koyup düşünmesine izin vereceğe benzemiyor.

Oysa dünyanın her yerinde siyasettin ana teması, korkulara yer bırakmadan kitlelerin yaşamını kolaylaştırıcı kaynakların insanca paylaşılması projeleri, ortak algıyla seçmen tarafından coşkuyla karşılanmakta ve alkışlanmaktadır.

Buna karşın iki güçlü kanadın, kirli ağları öteleyerek inanılmaz eforla sarf ettiği salvoları ister tutsun ister tutmasın, ortaya çıkacak resim, Kürtler için eskisinden daha güçlü kemalist trajedi olarak hak arayanın daha bir rahatlıkla haklanacağı sürecin başlangıcı olacağını şimdiden gösteriyor. Her nedense hiçbir projeye dayanmadan sadece sihirli sözcük oyunlarıyla Türkiye’nin demokratikleşmesi hedef gösterilirken, orta çağ alışkanlıklarının kurumsallaştığı kolay edinim ve kolay öldürmeler coğrafyasına demokrasinin nasıl geleceği ise hiç konuşulmuyor. Üstelik geçmişin acılarını dindirici, paylaşımcı projeler geliştirmek yerine acıları unutturmaya çalışmanın, yaşanan yıkımların, yağmanın mağdurları ve şahitlerini yedi kat yerin dibine batırırcasına susmaya zorlamak veya ortamın tekrar terörize adilebilir endişesi yaratıp toplumu istismar etmenin adı demokrasi mi yoksa, orta doğu tipi bir oligarşi mi olacağı tam bir karmaşaya dönüşmüş.

Kürtler mağduriyet ve mazlumiyet burgacındayken, rant rüzgarının cazibesine kapılıp çokluk ve güce dayanarak toplumun insanca, hakça yaşama arzusunu törpülemenin ve törpülemeye yardımcı olmanın adı artık siyaset olmaması gerektiğini Kürt çoğunluğun şaşırtıcı ama düşündürücü sessizliği aslında anlatıyor.

Peki her seçim arifesinde olduğu gibi hep korku ile ümit arasında bocalamış Kürtler, bu seçimde de önüne sürülen lokmayı, geçtiği yerleri yakarak midesine biber dürümü gibi oturacağını bile bile tekrar yutacak mı?

İşte esas soru veya sorun bu.

Kürt siyasetini biçimlendiren aklın seçmene bakış açısı istenildiği kadar ‘aman ha…’olsun, kitleleri korku ekseninde tutmayı amaçlayan hayal gibi dolaşan görunmez hiyerarşiye rağmen negatif siyaset, haklı ve doğru çatı altında kenetlenip ümit vadedici haklı projelerini inatla ve doğru insanlarla yaşama dayatması halinde, Kürt çoğunluğun yutma ve yutkunma zorluğunu gidermesi hiç de zor olmayacak.

Peki negatif siyaset bunu başaracak mı?

Bu anlamda söyleyecek çok şey olmasına rağmen, Kürtlerin tarihsel acılarından hareketle negatif siyasetin, legale sarılması halinde yaşanan, yaşanacak kırılmalara gebe toplumun balon gibi şişmiş potansiyelini sandığa taşıyacak bilgi ve birikimi hiç kuşkusuz var. Yeterki yüzü Kürt çoğunluğa dönük, gerilim ve şiddeti ret eden bir konsept çerçevesinde hatları çizilmiş yeni ve doğru siyaset tarzıyla birlikteliğini sağlasın. Sonra militarist denklemlerle iki kanadın da otuz yıllık yıkımı, bu ucuz öldürmeler coğrafyasında masum insan katlini bir avuç oy bahanesiyle zamana yayıp meşrulaştırıcı, temsil anlayışı da çoğunluğun değil, işgal ve yağma mantığınca edinilmiş, bedeni haramdan beslenmeye alışmış ergenekon-feodalizm ortaklığı ve baskı gruplarının çıkmaz sokağı olmadığını göstersin.

Bütün mesele, kitlelere erişmeyi hedefleyici siyasi olgunluğa erişmekte gizli. Yoksa negatif siyasetin ivme kazanması gerektiği bu süreçte tüzüğü, organları aydın ve yetkin insanların binbir emekle kollektif çalışmanın ürünü olarak Kürtlerin beğenisine sunduğu, bir elmanın dilimleri kadar birbirine yakın siyasi oluşumlar arasında, sosyal demokrat olmakla örtüşmeyen kibirle alt yapısı olmayan bahaneleri kırmızı çizgi saymalar, siyasal kültürden yoksun bırakılmış Kürtlerin, yalnız derin bir plan dahilinde derin bir akıl biçimlendirmeden siyaset yapmayı beceremiyorlar, şekilde okunmuyor. Siyasette itibar zedelenmesine neden olucu yaklaşımların en büyük tahribatı, muhalefet şerhini küçültücü olacağı için seçmen ile negatif siyaset arasında hiyarerşik bir akılla açılmış fay hattının kapanmasına da yardımcı olmuyor. Aksine Kürt dinamiğin, kemalist kumpasa sürüklenişini meşrulaştırmakta ve seçeneksiz bırakmaktan başka işe yaramıyor. Kaldı ki medeni toplumlarda ortak-yetkin akılla biçimlenmiş siyasi oluşumlarda kutuplaşmalara hiç rastlanmıyor.

Diğer çephede yaşananlar, Kürt siyasetinin alışılmış menfaat-siyaset ekseninde biçimlenen gerilimi ve korkuları canlı tutucu öcülüğü terk ederek kitlelerin sosyal, siyasal ve ekonomik istemleri doğrultusunda olgunlaşması gerektiğini, yoksa Türkiye’de siyasetin normal bir rota izleyemeyeceğini de gösteriyor.

Hal böyleyken negatif siyaset, aydınlatıcı ve vicdani, ahlaki bakış açısıyla onurlu ve kalıcı bir barış ortamı için Kürtlerin kültürel değerleriyle ulusal, demokratik ve insanca yaşama haklarını savunmaya, dramları dillendirici, çare üretici siyaset üretmeye sarılmalı. Yaşanan dramlar karşısında bir şeyleri değiştirmeyi amaçlayan Kürt akademisyen ve elitin çekim alanı olmaya çalışmalı ki yüzü toplumu istismarde, aklı haksızca esen rant rüzgarında, toplumsal karşılığı tükenmiş siyaset mantığına karşı, Kürt çoğunluğu savrulmaktan alıkoyarak her seçim öncesi yaşadığı yutkunma zorluğunu giderebilsin.

Kürtlerin dramını ancak yaşayan ve anlayan bilir. Mazlumiyet ile hak arayıcılığı arasına aşılmaz duvar koyuculuğu siyaset sanmışlık ne bilsin?

ALİ KIZILAY
Emekli Öğretmen-YAZAR

Print