2024-05-20
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Ali Kızılay
 
8 Haziran, OtuzYaşındaki ‘MAZLUM ZAMAN’ın Konuşacağı Milad Olmalı
2015-06-13 12:03
Ali Kızılay
ALİ KIZILAY
(Emekli öğretmen-YAZAR)

Herşeyi zaman söyleyecek söylemi,zamanın her evresinde sıkça kullanılan bir deyim. Ancak totaliter bir hiyerarşiyle toplumun çoğunluğunun ahlaki,insani ve demokratik değerlere layık görülmediği alanlarda,zamanın nasıl konuşacağı akıllara gelmiyor.Yine de suskunluğuyla mazlumları hayal kırıklığına uğratıcı azaba dönüştükçe,kan-revanla doymak bilmeyenlere karşı mağlup olmayı kabullenmiş,dünyadan el çekenler,yaşadıkları acıları zamana yüklemeye devam ediyor.
Kör olası zaman da otuz yıldır sadece susuyor.
Sermaye grupları arasındaki rekabetin biçimlendirdiği medyanın olanaklarnı kullanarak’bakın,kral çıplak,’ bağırışının coşturduğu kitlenin biçimlendirişini hatırlatan karmaşaya dönüşmüş seçim sonuçlarından çok,seçim arifesinde otuz yıllık kırımın yükünü omuzunda taşıyan zamana konuşma fırsatının tanınıp tanınmayacağını anlamlandıran bazı kesitler üstünde durulmalı.Bu kesitlerden en önemlisi,Kürt siyaset etiğinin söz etmeye fırsat bulamadığı veya değersiz gördüğü için kulak ardı ettiği,ancak,barış sürecinin imajını güçlendirip ivme kazandıracak ‘Adalet sistemimde değişim ve dönüşüm’ün öneminin dillendirilmesidir.Bu hayati vurgunun,siyasetin sırça köşklerde yaşayan aktörlerince kerhen bile olsa meydanlarda dile getirilmesi,otuz yıllık kırım zamanının,toplumda yarattığı tahribatın onması bakımından son derece önemlidir.Özellikle faili meçhullerin aydınlatılmasının önünü tıkamak amaçlı hukuku elimine edici zaman aşımına bırakma aracı olmakla,müdahaleci siyasetle toplumsal ve ahlaki anlamda insanın yaşama hakkını gözetecek cezalandırıcı ve onarıcı adalet sisteminin yaşam bulması arasındaki farkı algılamak bakımından anlamlıdır.
Bu bakış farkı, Kürtlere karşı işlenmiş 17 bin masum insan katli hala hukukun ihlali dahi görülmüyor,derin bir düşünle zaman aşımına uğramaya terk ediliyorsa bunun nedeninin,Kürt sorununun önceliğini arz eden mazlumiyeti merkeze alacak şekilde adaleti geçmişle yüzleşmeye zorlayacak siyaset yoksunluğunda aramayı gerektirdiğini söylüyor.
Yıkım,talan ve yağmayı,binlerce cinayetin rahatça ve hoyratça işlendiği,derin çeteciliğin masum insanlarımıza gazap olduğu yılların derin acıları ve acıları yaşatanların ayak izlerinin günümüzde de yürekleri dağlamaya devam ediyor olması,Kürtlerin otuz yıldır kendisine yapılanlar karşısında siyaseten ne kadar yoksul bırakıldıklarını gösteriyor.Kürtleri içi boşaltılmış demokratik siyaset adı ile siyaset yoksulu bırakmak bile yalnız başına 8 haziran itibarının,artık ‘MAZLUM ZAMAN’ın konuşacağı milad olmasını zorunlu kılıyor.
Seçim arifesinde ortaya çıkan en düşündürücü tablolardan biri de medyanın düşündürücü olanaklarıyla yaratılan algı operasyonlarının ne kadar derin hesaplar içerdiğidir Bunun en çarpıcı örneği milyonlarca insana dayatılan tufanla göçe zorlamalar,onbinlerle ifade edilir mazlum aileye gazap olunuş düşünülmeden,hala neye hizmet ettiği, kime karşı ne zaman operasyonel güç olarak kullanıldığı veya kullanılacağı muammaya dönüşmüş koruculuk denilen şaibenin varlığını sürdürüyor olmasının siyaseten önemsenmeyişidir.Kaldıki bu şaibe lağvedilip yağmaya,talana,hırsızlığa,menfaat karşılığı tetikçiliğe bulaşanlar ayıklanarak hak ettikleri gibi cezalandırılmasını,suça bulaşmayanların da aklanarak topluma entegre edilmelerini sağlamak yerine,bir avuç oy uğruna bu yapılanmayı diri tutarak siyasi erkçe ihsanda bulunmaların siyaset sayılması,Kürt siyasetinin nasıl bir döngüde olduğunun sorgulanmayışı başka türlü bir vebaldır.Kimin Şakir kimin şaki olduğunun önemsenmediği bu yaklaşım bile yalnız başına yaşanan acıları fırsata çevren yapılanmalarla,acıları yaşatanlara ikram ve ihsanda bulunmalar arasında derin hesaplar olduğunu düşündürmektedir. Yaşananlar böyle bir yapılanmadan,önceliği mazlumu merkeze alıp zamanı konuşturarak cezalandırıcı ve onarıcı adeleti yaşama geçirecek müdahaleci siyaset olmayı beklemenin artık anlamı kalmadığını kanıtlıyor.
Yaşanan provakatif eylemler dışında Kürt çoğunluğun şaka gibi algıladığı seçim arifesinde,barış sürecinin ivme kazanıp ahlaki ve hukuki zemine oturtucu vurgulara,şifrelere zaten rastlanmadı.Kürt siyaset etiği,kendileriyle toplum arasında çatırdayan hassasiyetleri,şiddet rüzgarını arkasına alarak şahin bir duruşla yüksek sesle dinlendirdiği ‘kral çıplak’üzerine kurgulayarak onmaya çalıştı.Bunu yaparken garip medyanın olanaklarını kullanarak kitleleri korku burgacında tutmayı iyi başardı.Kürt çoğunluğu despot azınlığa karşı elimine edilişin, korucu şakiliğiyle ayakta duran ergenekon-feodalizm ortaklığının arkasında durmak olduğu belleklerden uzak tutuldu.Toplumun hassasiyetleri önemsenmeden,Türk elitin bile çukurun kenarına ittiği kemalizmi derin bir hazla diriltme düşü kuran derinler merkez alınarak şirin mi şirin kemalistler şovunu oynadı.
Kürtlere dayatılan otuz yıllık travmanın yarattığı fiziki ve ruhi sarsılmaları tekrar alt-üst eden provakatıf eylemleri lanetleyen kesimce kerhen desteklenmesine rağmen,sokakların tabiriyle ‘Halklara kardeşlik ve demokrasi,Kürtlere karbon monoksit’tipi siyaset modelinin,ortaya çıkan tablodan okunduğu gibi ne zaman çatırdayacağı ise Kürtlerin değil Kemalist elitin önceliği.Kürtler,8 haziran itibarinin,zamanın konuşacağı milad olmasını sağlayacak evrensel hukuk alanlarında ve AİHM mahkemelerinde cezalandırıcı ve onarıcı hukuk talebiyle açılacak davalara odaklanmalı.Kuşkusuz Şakir ile şaki arasındaki fark ortaya çıktıkça,hüdhüdk kuşu gibi pirpiriklenmeler yaşanacak.
Bekleyip göreceğiz.

Print