2024-03-29
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
Doğru Yerde Saf Tutmak
2015-08-17 19:29
Yılmaz Çamlıbel
Çok halklı, çok sınıflı, çok cinsli, çok dilli, çok kültürlü, çok din ve mezhepli bir dünyada, yani karmaşık çelişkiler yumağı içinde yaşıyoruz. Dolayısiyle, bazı toplumsal gruplara yakın, bazılarına da uzak duruyoruz. Bu nedenle zaman zaman kendimize zarar veren yanlış yerlerde saf tutuyoruz.

Daha önceleri insanlık alemi biri kapitalist, diğeri sosyalist olmak üzere, iki ana eksen üzerinde kümelenmişti. Amerika ile Sovyetler Birliği, bu iki blokun ağalarıydı. Onlar ne derse ne yaparsa, destekçiler de aynı şeyleri gözü kapalı tekrarlardı. Sonuçta iki ağa, tüm dünyaya hükmettirdi.

Dünya sosyalist sisteminin yıkılması üzerine durum değişti. Artık insanlar ve topluluklar, sorunlarını yasak, baskı, dayatma, zor, şiddet ve savaşla çözmeden yana olanlarla, sorunlarını barışçı, demokratik diyalog ve uzlaşmalarla çözmeden yana olanlar biçiminde, iki ana eksen üzerinde kümelenmiş bulunuyor.

Bireyleri ve toplumları komünizm geliyor tehlikesiyle, korkutup beyin yıkama politikaları giderek etkisini yitirdi. İnsan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü konusunda önemli değişim ve dönüşümler meydana geldi. Bu ve buna benzer nedenlerden dolayı, Neo-liberal düşünce ve yaşam anlayışı güçlenmeye başladı.

Ben, sömürü ve egemenliğinden geri adım atmamak için her türlü yolu deneyen birinci hattı bir yana bırakıp, Kürtlerin de yer aldığı ikinci hat üzerinde kısaca durmak istiyorum.

Ortadoğu’nun en zayıf kesimleri, bu hat üzerinde toplanmış bulunuyor. Dünya egemen çevreleri, bu zayıf kümeleri güdümünde tutmak için, ideolojik, politik ve örgütsel bir çember içine almış, bilinç karartan, hedef şaşırtan bir politik bombardıman altına almış bulunuyor.

Bu çevreler, garibanları denetim altında tutmak için, en çok içinde yaşadıkları kimlik karmaşasından yararlanıyorlar. Malum, hepimizin bir ulus, sınıf, cins, dil, kültür, din ve mezhep kimliğimiz var. Bunlardan biriyle ezen ötekisinde ezilen; biriyle efendi diğeriyle köle; biriyle sömüren diğeriyle sömürülen konumundayız.

Dünya egemen çevreleri, işte bu kimlik karmaşasından yararlanarak bizleri yönetiyor ve sömürüyor.

Bu çevreler Kürtlerin üzerine yürüdüklerinde, Türkleri, emekçileri, Sunnileri, Alevileri, feministleri savaş alanına sürüyorlar. Emekçilerin üzerine yürüdüklerinde, Türk, Kürt, feminist, dindar, laik, Alevi ve Sunni kapitalistleri mücadeleye davet ediyorlar. Sıra dindarlara gelince bu sefer, laikleri, meteryalistleri, Kemalistleri, gericileri ezip yok etmeye çağırıyorlar. Alevilerin üzerine yürüdüklerinde, Türk, Kürt, emekçi, kapitalist, kadın, erkek Sünnilerin tümünü cihada davet ediyorlar.

Yani, birey ve toplumsal grupları birbirlerine karşı kışkırtarak, vuruşturarak ve savaştırarak insanları daha kolayca yönetiyorlar.

Şimdi sözü Kürtlere getirmek istiyorum. Kürtler, 40 milyonluk nüfusu, 5 milyon kilometrelik ülkesi, tarihi geçmişi, zengin dili ve kültürüyle Ortadoğu’nun en eski halklarından biridir. Bu nitelikleri nedeniyle Kürtler, bölgeye yeni bir şekil verebilecek temel aktörlerden biri konumuna gelmiş bulunuyor.

Buna karşın Kürtler, hala kaderini tayin etme aşamasına ulaşmış değil. Çünkü Kürt önderlerinin büyük bir bölümü, sorunun ulusal bir sorun olduğunun bilincine varmamışlardır. Bu nedenle mücadeleyi Kürt ulusal çıkarı temelinde yürütmemişlerdir. Hep yanlış hat üzerinde kümelenmişlerdir.

Özellikle Kürdistan’ı aralarında bölüşen bölge devletleri, Kürtleri sınıf, din, mezhep, dil ve kültür mücadelesine yönlendirmişlerdir. Bu durum, Kürt ulusal dinamiğinin tarihi görevini yapmasını engellemiştir. Kürt ulusal ve toplumsal mücadelesi, lokomotif yerine vagon durumuna düşmüştür.

Günümüzde yürütülen mücadele de, aynı hataları tekrar etmektedir. Bu nedenle mücadeleyi ulusal kanalda yürütüp Ortadoğu’nun siyasi lokomotif olma, Kürtlerin ulusal kaderini belirleme ve bölgedeki mevcut tüm zayıf grupları vagon gibi peşine takıp kurtuluşa taşıma görevini yerine getirememektedir.

Kürt önder kadrolarının üzerine düşen tarihi görevini yerine getirebilmesi için, Kürt ulusal birliğini sağlamasını, mücadeleyi ulusal bir kanalda toplamısını, tüm ulusal değerleri eşgüdüm halinde mücadele alanına sürmesini stratejik bir amaç haline getirmesi şarttır.

Tarihi bir vesikayı hatırlatarak yazımı bitirmek istiyorum. 16 mayıs 1926- 14 eylül 1930 tarihleri arasında, Ağrı Kürt Ulusal Kurtuluş Savaşını yürüten Xoybûn örgütünün amaç maddesi şöyledir. “Xoybûn, Türk devletinin baskı, zor, zülüm ve katliamlarına karşı, Kürtlerin özgür yaşama isteğini gözönüne almış, bu nedenle temel amacımız, Kürdistan’ı özgür hale getirmek ve bağımsız bir Kürt devleti kurmaktır.”

Kürt dedeleriyle torunlar arasındaki bu çarpıcı fark üzerine, bilmemki ne söylemek gerekir?
Print