2024-05-20
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Ali Kızılay
 
Özel savaş konsepti, siyaseti baskılarsa...
2015-09-13 22:55
Ali Kızılay
Medeni toplumlarda siyasi rekabet, aynı toprakları paylaşan halklar arasında husumet yaratma hareketleri değil. Aksine var olan husumetleri düşünsel zemine çekerek toplumun bütün katmanlarının hayatına eşitlik temelinde anlam kazandırma hareketleridir. Dolayısıyla bilincin öne çıktığı toplumlarda siyasi rekabet, toplumun umut edindiği adalet vaad edici sosyal-siyasal ve ekonomik merkez olma yarışına dönüşür. Çünkü yarışın sorularını kitlelerin ihtiyacına göre hazırladığı sınav olduğu anlayışı hakim. Böylece farklı dili konuşan ve farklı kültürlerden gelen halklar arasında ayrıcalığa meydan vermeyen siyaset, kendini toplumun her katmanının yerine koyarak devlet yönetimini onun ihtiyaçlarına göre biçimlendirir.

Buna karşın kitlelerin denetleyemediği ve doğal seçmenden uzaklaşmış siyaset, varoluş amacıyla tam bir tezat oluşturan tulumcu alanları kaybetme veya kazanma bahanesiyle hiddetli kapışmaları şiddetle despotizme evriliyor ise, siyaset er-geç rotasından uzaklaşacak ve zat(lar)a mahsus komik bir hal alacak. İlkeli demokrasinin ve demokratik değerlerin darbe yiyeceği, yerine yolsuzluk, hile ve desiseyle harmanlanmış milliyetçiliğin biçimleneceği böyle alanlarda, içinde bekleyeni olmayan, bekleyeni bekleyenden sayılmayan mağdur, ırgat ve emekçi insan potansiyelinin eriyeceği, adı ne konuluyorsa konulsun demokratik değerlere tahamülsüz bir karmaşa yaşam bulacak.

Akıl tutulmasının yaşandığı kavram karmaşasında, batağını kurutmak yerine karanlık dehlizlerde her zaman canlı tutulmuş ergenekon batağı, geçmişte yaşandığı gibi Kürt gençliği ile yoksul Türk gençliğini birbirine kırdırarak genç nüfusu yutma projesinin provasını yapacaktır. Özellikle son bir yıl içinde faillerine ulaşılmayan rastgele öldürmelerle fitili tutuşturulmuş yaşananların, bu kirli savaş konseptinin ikinci bir kirli savaşı projelendirecek ortamı hazırlama gayreti olarak halkların karşısına çıkacak.

Yakıcılığı kuşkusuz her kapıya dayanmış Kürt sorununun hukuki bir temelde çözülecek olmasından duyulan endişeden, kirli savaş konsepti ergenekonun yıkım ekibinin iş başında olduğu günlerden geçiliyor olması bunun işaretlerini veriyor. Nitekim topluma artı değer katan ve umut duyulan sürecin şıp diye kesilmesiyle ocaklara tekrar peşpeşe ateş düşüyor. Başta kollektif gücü tartışılmayan İHD’leri olmak üzere STK’lar kepini önüne koyup düşünmeli. Bu örgütsel güçler siyasi alanlara truva atı rolünü oynamak yerine evrensel anlamda direngen bir tavırla tarihi misyonlarını yüklenip faili meçhulleri evrensel hukuk alanlarına taşınarak kıyam başlatılmış olsalardı, bu batak mutlaka kurutulmuş olurdu.

Bugün tarih tekerrüre zorlanırcasına birbirini tanıyan öfkeli zatların ağız dalaşının sebep olduğu kirli savaş provasında, yaşamlarında aynı öyküyü paylaşan ancak birbirini tanımayan akran ve adaş gençler tekrar birbirine kırdırılıyor. 8-10 yaşlarda çocuklar dahi isabetli atışlarla katlediliyor. Ateş sadece düştüğü ocakları yakmaya devam ederken cenazeler keyifbazlar, yağmacılar, çapulcular, hırsızlar tarafından toplumsal cinnet aracı haline dönüştürülüyor. Kalbinde vicdan ve iman bulunduran herkes, kim tarafından ve kime yönelik olursa olsun bu kirli savaş oyununa, fitneye karşı durmalı. Şiddetin, toplumu veba gibi sarıp çürütmesini engellemek için sadece savaşa hayır demek de yetmiyor. Anti savaş cephesi oluşturularak siyasi rant uğruna toplumun hayatını masaya yatırıp fitneyi körüklemenin adının da siyasi marifet olmadığı taraflara yüksek sesle hatırlatmayı gerektiriyor.

İslam alimlerinden Amir Cerahil derki’Fitne çıkaran alimden ve cahil abidden sakının. Bunların haline meftun olan, aldanan için ikisi de fitnedir, büyük tehlikedir. ’

İğneyi kendine batırmadan çuvaldız elde mantığı öteleyerek İnsani ve ahlaki bakış gösteriyor ki ergenekonun cirit atacağı kaos güzergahı, sadece AKP’nin gırtlağına dört yüz dört gibi yapışıp, nefes aldırtmadan kaçınılmaz sona doğru koşturan telaşenin SAHİP muamelesiyle okunmamalı. Ocaklara ateş düşüren bu keyfiyet, oy baronu varsayılan ve işbirlikçi konumlarıyla siyasi alanları baskılayabilir tulumcu Kürt ergenekonunun yedeğine düşmekten hoşnut yapılanmalar kadar, kemalist grupçukların koltuğuna sıkıştırılıp AKP apsesine karşı sanki şiddetli antibiyotikmiş gibi tanıtılan, ancak aynı yapıda devinim gösteren Kürt siyaset kanadının heyheyli bir döngüde olduğuyla da ilintilidir.

Bilindiği gibi AKP’nin en büyük başarısı, başlattığı soruşturmayla şiddeti törpüleyen, yargısal ve kurumsal alanları alt etmiş ergenekonun önünü kesip çatışmasızlık ortamı sağlamasıydı. Bu soruşturmadan hareketle şiddetin sona erdirilmesi, savaşsız ve gerilimsiz bir ortamda barış yolu, ancak iç paradoksal baskılarla siyasi hükümranlık alanı oluşturmuş kirli savaş konseptinin en dehşet alanı kimi korucu çeteciliğinden başlanmalıydı. Bu kirli yapıdan tuğla çekercesine ilk faili meçhuldan yukarıya doğru sorgulamak ve neşter vurmakla bu kirli yapıyı vicdanlardan söküp atmak mümkündü. N’oldu? Sanki derinlerden emir buyurulmuş gibi çıplak acılar canlı canlı ortadayken, tetiği çekenler üstünde durmak yerine, herşeye devlet terörü denip somut soyuta indirgenmeye çalışıldı. Ergenekon-feodalizm ortaklığının karakterine uygun olarak 17 bin masum insanın katli, mazlum ailelerin, damları başlarına yıkılanların, metropol varoşlarına sürülen milyonların hakları, İHD’lerinin aymaz duruşu önünde karanlığa gömme istenciyle zaman aşımının insafına terk edildi. Acılar, travmalar tulumcu Kürt ergenekonuna ihsan sayıldı ve adalet istencine de öcüye bakarcasına bakıldı. Cumartesilerin talihsiz annelerine bile tahammül edilmedi.

Oysa koşul ne olursa olsun adalet istemek güncel hak olduğu kadar barış maratonunun ilk adımıdır. Devletin yapısından adalet istemenin hayli zorlaştığı son otuz yıldır mazlumların başvuracağı adres de Hayvan Severler Derneği, Doğa Sever örgütler veya TEMA vakfı değil, varlık amaçlarına uygun hareket ederek AİHM ve evrensel hukuk alanlarını sarsacak İNSAN HAKLARI dernekleridir. Dünyanın her yerinde İHD’leri, tarihi sorumluluk bilinciyle vicdani tahribatları önleyici aktör olmuştur.

Yaşanan acılar gösteriyorki siyaset, ezilenlere karşı güçlülerin, haksızların siyasi aktörleri rolü oynamaktan kurtulmadan, son otuz yılın karanlığının aydınlatılması için ciddiyete ve olgunluğa erişmeden barış yolu sağlıklı bir rota izleyemeyecek. Çünkü barış yolu hakla sonuçlanacak uzun soluklu bir maratondur. Rant amaçlı siyasi zorbalıkla kirlilikleri, yolsuzlukları örtme aracına dönüşmeyi kaldırmaz. Bu anlamda, Kürtlerin siyaset yoksulu durumuna düşürmüş olmasında, haklı ve doğru bir çatı altında toplanarak toplumun ihtiyacına uygun siyaset üretmek yerine birbirine çelme takmaktan ve var ile yok arasında devinmekten hoşnut negatif Kürt siyasetinin payı da unutulmamalıdır.

Olmadık hayal kurmalarla, yandaşına kazık çakmalarla peynir gemisi bile yürümüyor.

ALİ KIZILAY
Emekli Öğretmen-YAZAR


Print