2024-03-29
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
Siyasi cinayetler ve Tahir Elçi
2015-12-02 02:30
Yılmaz Çamlıbel
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesi nedeniyle, siyasi cinayetler üzerine bir kere daha düşünmek ihtiyacını duydum.

Aile, insanlık aleminin en küçük sosyolojik birimidir. Devlet ise en karmaşık toplumsal organizasyondur. İki birim arasında önemli benzerlikler var. Sorunların ortaya çıkmasında, yaygınlaşmasında, çözüm konusunda bir parelellik var.

Bir erkekle bir kadın evlenerek ailenin ilk adımını atarlar. İlk sorunlar bu iki kişi arasında çıkar. Daha sonra aileye çocuklar karışır. Bu nedenle sorunlar ve çözüm yolları biraz daha karmışık hale gelir.

Aile, bir ekip çalışmasıdır. Aile içinde herkes gücü kadar üretime katılır, ihtiyacı kadar hizmet alır. Örneğin çoğunlukla anne yemek pişirir, baba sofrayı kurar, çocuklar odasını toplar. Eve giren parayla yapılacak masraflar, tartışılarak ortak karara bağlanır.

Eğer baba eve gelir gelmez tv karşısına oturur, anneye yardım etmezse, çoçuklar odasını toplamazsa, yani evin tüm işleri anneye yüklenirse, buna ilaveten baba, eve girmesi gereken paranın bir bölümünü meyhanede, kumarhanede harcarsa, bu adeletsizlik, bir gerilim ve patlama nedeni olur.

Anne, bu sorunu gündeme getirdiğinde örneğin baba, sorunu tartışmaktan kaçar, ona “Sen anlamazsın, kes sesini” diye bağırıp çağırırsa, çocukların gözü önünde anneyi döverse, gerilim daha da artar. Beraber yaşamak çekilmez bir hal aldığında, anne boşanmaya kalkarsa, anne hunharca öldürülürse, baba hapishaneye, çocuklar da bakımevlerine düşer.

Yani, cins kimliği üzerinden bölücülük yapan, aileyi erkek egemen ideolojiyle yöneten, kendini evin kralı sanan babanın yüzünden, bu aile dağılır gider.

Devlet yöneticilerinin mantığı da böyledir. Sayın(!) devlet yöneticileri ne yaparlar? Yandaş oldukları millet, sınıf, cins, din ve mezhep kimlikleri aracılığıyla kendilerini toplumun efendisi, diğer toplumsal gruplarını da köle konumuna getirirler. Tıpkı hanzo erkekler gibi, kendi çıkarlarını koruyan bir düzen kurarlar. Toplumu da bu sınırlar içine tıkıştırırlar.

Bu hanzo yöneticiler ihanetleri belli olmasın diye, kitle önünde ülkesini talan eden yabancılara posta atarlar. Kapalı kapılar arkasında ise, el ve ayaklarını öperler. Bunu deşifre etmeye kalkanlara karşı da, hanzo erkekler gibi gazaba gelirler ve şiddet uygularlar.

Yani kurulu düzeni eleştirmeye kalkanlara “Sen sus, sen bu işlerden anlamazsın” diye bağırırlar. Sesini kesmezsen işkence ederler, hapishanelere doldururlar. Düşünmeyi yasaklıyarak insanları sürüleştirirler. İnsanların tüm yaratıcılığını yok ederler. Ülkeyi bir korku tapınağı haline getirirler.

Kurulu düzene muhalefet edenleri, toplumdan saygı görenleri, insan hakları savunucularını, demokrasi ve barış yanlılarını hedef haline getirirler. Bunları kurdukları özel timler eliyle öldürürler.

Toplumu korkutmak ve sindermek için, bu siyasi cinayetleri kitle önünde işlerler. Böylece düzen karşıtı olan insanlara “Kes sesini yerine otur, bana baş eğ, yoksa seni ortadan kaldırırım anladın mı????” mesajını verirler.

Bu duruma gelmiş yönetici ve siyasi anlayışlarla ilgili bir kaç laf söylemek istiyorum. İşi siyasi cinayetlere vardıran bu kişiler ve anlayışlar , ciddi bir travma içindedirler. Bunlar, zanedildiğinin tersine, çok korkaktırlar. Aşağılık duygusu içindedirler. İnsan hakları, demokrasi, hukuk ve barış yanlısı olan temiz ve cesur insanlar karşısında eziktirler.

Bu niteliklerini gizlemek için, sürekli olarak toplumu kutuplaşmaya, kavgaya, şiddete, çatışmaya iterler. Kan dökerler ve bu kan üzerinden siyaset yaparlar. Burası, sözün bittiği, kinin, intikamın, vahşetin doruklara tırmandığı yerdir.

Bunlar, insaf, merhamet, sevgi, hoşgörü, din, Allah gibi, insanı insan yapan kutsal değerleri ayaklarının altına alırlar. Bunlara değer verenleri zavallılıkla, korkaklıkla itham ederler. Bunları, yok edilmesi gereken sülüklere benzetirler.

Türk devlet yöneticileri, Kürtlere, emekçilere, kadınlara, Alevilere, dindarlara, yönelik aşağılama, horlama, yasak, baskı, şiddet, cinayet ve katliamlarını, işte bu siyasetin temeli üzerine bina etmişlerdir.

Kısacası Tahir Elçi’nin öldürülmesi, kişisel bir konu değildir. Ona sıkılan kurşun, Kürtler başta olmak üzere, düzen karşıtı olan tüm toplumsal gruplara sıkılmış bir kurşundur.

Ve tarih bize gösteriyor ki, bu aşamaya ulaşanların sonu gelmiş demektir. Hanzo bir erkek aile yuvasını nasıl yıkıyorsa, hanzo yöneticiler de devletini öyle yıkar yok eder.

Eskiden baba ve dedelerimiz, Kemalist rejimin diktatörlerine ve zorbalara şöyle seslenirlerdi, “Zülmün artsın, zülmün artsın”

“Baba! Dede! niçin böyle söylüyorsun?” diye sorduğumuzda, bize şu tarihi cevabı verirlerdi. Derlerdi ki “Evladım! Zorbanın zülmü artsın ki yıkılma günü çabuk gelsin.” Bu nedenle ben de “Zülmün artsın, zülmün artsın.....” diye bağırıyorum.
Print