2024-03-28
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
Azraille pazarlık
2015-12-29 20:50
Yılmaz Çamlıbel
Sevgili okuyucular, hepinizin yeni yılı kutlu olsun. Bu, bazı insanlar için sıradan bir yıl olabilir. Ama benim için çok özel, bir o kadar da anlamlı bir yıl. Nedenini merak ediyorsanız eğer, yazımı sonuna kadar okuyun.

Küçücük bir çocukken rastladığım delikanlıları, yaşını başını almış ergenler olarak kabul eder, neden hala ölmediklerini düşünürdüm. Delikanlı olduğum dönemde ise, orta yaşlıların neden hala ölmediklerini merak ederdim. Orta yaşa ulaştığımda, bakış açım ciddi şekilde değişti. Çünkü ben de sonunda, “Neden hala ölmüyorlar?” katagorisinin içine girmiştim.

Nedenini bilmiyorum ama Azraille ilgili hayaller kurardım. Onunla yüz yüze konuşurdum, bazan tartışırdım. Zaman zaman ne kadar yaşacağım konusunda onunla pazarlık ederdim.

Bir gün aniden rüyama girdi. Sonumun geldiğini düşünerek telaşlandım. O, beni sakinleştirdi. Sadece hal hatır sormak için uğradığını söyledi. Fırsattan yararlanarak ona, ne zamana kadar yaşıyacağımı sordum. Bana “Ne acelen var? Hele bir okulunu bitir, askerliğini yap, evlen, o zaman konuşuruz.” dedi.

Okulumu bitirmiş, askerliğimi yapmış, çalışmaya başlamıştım. Tüm aile fertleri evlenmem konusunda bana baskı yapıyorlardı. Ben de ölümümü ötelemek için, ailenin önerisine var gücümle karşı çıkıyordum.

En büyük ablam, bir gün beni kenara çekip sordu. “Kuro! Dibe ku tu nemêrî?” diyince erkekliğimi isbat etmek (!) için evlenmek zorunda kaldım.

İki gün sonra, Azrail rüyama girince panikledim. Kelime-i şahadet getirmeye başladım. O, sevecen bir sesle beni yatıştırdı. “Korkmana gerek yok, sadece hal hatır sormak için, bir uğruyayım dedim”

04.02.1971 tarihinde kızım Dilan dünyaya geldi. Onu bahane ederek, Azraille ciddi bir pazarlığa oturdum. Ona dedim ki “Bak arkadaş, benim nur topu gibi bir kızım oldu. O büyüyecek, okula gidecek, meslek sahibi olacak, efendime söyleyeyim sonra evlenecek, torunum olacak, o da büyüyecek, okula gidecek....”

Azrail elini kaldırarak, “ Hop hop dur bi hele, bir nefes al. Şimdi sen ne demek istiyorsun, onu açıkca söyle” diyip beni susturdu. Ben de ona “Allahın bildiğini senden neden saklıyayım, ben ölmeden önce, saydığım bu şeylerin tümünü, yani torunumun torununu görmek istiyorum.” dedim.

“Sen ne diyorsun arkadaş, bu nereden baksan bir asır zaman demektir. Dünyada 7 milyar insan yaşıyor. Sana bu kadar ömür düşer mi bakalım?” dedi. Ben de boynumu bükerek, ne yani şimdi ben, torunumun hangi mesleği seçeceğini, kiminle evleneceğini, kaç çocuk yapacağını öğrenmeden mi öleceğim? Bana yazık değil mi? Senin vicdanın bunu kabul ediyor mu?” diye söylenmeye başladım.

“Bırak bu ayakları şimdi, sen benim bunca insanın canını severek aldığımı mı zanediyorsun? Saniyede binlerce çocuk dünyaya getiriyorsunuz. Gelenler kadar insanı toprağa gömmesem, dünyanın hali nice olur ha? Bırak yeme içmeyi, insanlar dünyada oturacak bir yer bile bulamazlar, anladın mı? Yakınmayı bırak da, yaşamın tadını çıkarmaya bak. Torunun dünyaya geldiğinde, ben sana yine uğrarım.” dedi ve gitti.

Böylece öleceğim zaman, üç aşağı beş yukarı belli olmuştu. O halde ne edip edip, kızımın evlenmesini, torunumun dünyaya gelişini geciktirmeliydim.

Kızım liseyi bitirip üniversiteye başlamıştı. Bi an önce mezun olmak için, var gücüyle çalışıyordu. Bu durumu değiştirmem gerekiyordu. Kitaplara gömüldüğü zamanlarda, odasına gidip ders şalışmasını engellemeye çalışıyordum. “Gözlerine yazık kızım, bu kadar ineklemeye gerek yok. Bak dışarda harika bir bahar var. Kuşlar ötüyor, çıçekler kokuyor, çık biraz dolaş, yaşamın keyfini çıkar.” dediğimde “Valla baba sen de bir alemsin ha. Her kes kızına “Nereye gidiyorsun, yerine otur, dersini çalış” der. Sen kalkıp bana “gez, toz, dolaş” diyorsun.

Ben de ona “Sen benim için çok değerlisin, biricik kızımsın. Okulu zamanında bitireceksin diye, kendini heder etmene izin veremem, anlıyor musun?” diyordum.

Biz bu tartışma içindeyken, delikanlılar kızımın etrafında dönmeye başlamışlardı. Daha sonra oğullarına kız arayan aileler, kapımızı çalmaya başladılar. Ben her talipli için, “boyu kısa, şaçı dökülmüş, gözleri birbirine yakın, burnu uzun, biraz yampiri yürüyor” gibi bahaneler buluyordum.

Bir gün kızım bana bayrak açtı. “Yaaaa baba sen de bir acaip insansın valla. Herkes kızım bir an önce evlensin, torunum olsun, onu doya doya seveyim” der. Sen ise her talibime bir kulp buluyorsun. Yooo ben taliplerine kulp bulmuyorum kızım. Var olan kulplara senin dikkatini çekmeye çalışıyorum.” diyordum.

Kızım sözlerimi kale almadı, seçtiği bir delikanlıyla evlendi. Kızım bu konuda beni faka bastırmıştı. Bari torun konusunda oyuna gelmiyeyim diye planlar yapmaya başladım. Kızım çoluk çocuktan bahsettiğinde ben “Ne acelen var evladım. Hele iyi bir iş bul, para kazan, kendine güzel bir ev al, sonra çocuk yaparsın. Sen bilmiyorsun çocuk baş belasıdır. Çocuk doğuran kadının hayatı kayar. Aman acele etme” diyordum.

Kızım bana “Yaaaa baba sen ne ters adamsın böyle, herkes torun torba sahibi olmaya can atar, sen bu işe taş koyuyorsun.” diyordu. Ben de ona hayatın zorlukları, çocuk yetiştirmenin meşakatleri üzerine nutuklar atıp onu oyalıyordum.

Tüm çabalarıma karşın, bu konudaki stratejim de çöktü. 25 temmuz 2006 tarihinde torunum Seran, dünyeyaya gözlerini açtı. Benim de yüreğim vurmaya başladı. Tahmin ettiğiniz gibi, çok geçmeden sevgili Azrailimle bir kere daha yüz yüze geldik.

Kekeliyerek “Zamanım geldi mi?” diye sordum O da “hemen heyecanlanma, dur bir defterime bakayım.” dedi. “Ne defteri?” diye sordum. O, sessizce defterin yapraklarını çeviriyordu. Bir sayfada durdu, dönüp bana sordu “Sen şimdi kaç yaşındasın?” “Ben, 70 yaşındayım.” diyince söylenmeye başladı. “Vay uyanık vay! Sen aklın sıra beni kafaya almaya çalışıyorsun, ha” “Estefurullah abi, ne hadime?” diye kekeledim.

O, asık bir suratla konuşmasını sürdürdü. “Bizim kayıtlara göre, Kürtlerin yaş ortalaması 65 senedir. Sen, 5 yıldır bu sınırı geçmiş bulunuyorsun.” diyince bende şafak attı. Büyük bir korkuyla sordum “Ne olur şimdi canımı alma. Hiç olmzsa alacak vereceklerimi tasfiye edeyim. Ailemle helallaşayım.” diye yalvarmaya başladım.

O, büyük bir sevecenlikle bana “Tamam tamam sana altı ay mühlet veriyorum, işlerini bitir gel.” dedi. Ben telaşla “Benim girdim çıktım çok. Bu işler bir kaç ayda bitmez. Bana en az 10 15 yıl zaman gerekiyor.” deyince katıla katıla gülmeye başladı. Hiç bir şey söylemeden çekip gitti.

Ve, eşim Necla ile huzurlu mutlu bir yaşam sürdürürken, mutluluğuma yeni mutluluklar katıldı. 17.01.2007 günü, oğlum Aryan dünyaya geldi. Tahmin edeceğiniz gibi, ertesi gece yine uzlaşma masasının başına oturduk. Söze o başladı. “Tebrik ederim, bir oğlun olmuş.” İnisiyatifi ele almak için hemen söze girdim. “Allah razı olsun. Gördüğünüz gibi, ailem genişledi, sorumluluğum da arttı. Hem oğluma hem de torunuma iyi bir gelecek hazırlamam için çok para kazanmam gerekiyor. Bunun için en az 20 sene daha yaşamam şart.” Bu sefer o sözümü kesti “İyi valla, sana selam verdik, borçlu çıktık. Hatta ben de oturup seninle konuşuyorum. Sesini kes sonunu bekle” dedi ve kalkıp gitti.

O günden beridir, korku ve panik içinde onu bekliyorum. Ondan da ne ses çıkıyor ne seda. Sakın beni unutmuş olmasın? Yoksa aniden ümmüğüme bastırıp canımı mı alacak? Ne olur Güzin Abla, ay pardon sevgili okuyucular, bana yardım edin, bana bir çare bulun.

Sevgili okuyucularım! 01.03.2016 günü, yani iki ay sonra, seksen yaşına gireceğim. Biliyorum, o gün beni mutlak ziyarete gelecek. Büyük bir ihtimalle onunla son kez pazarlık masasına oturacağız. Bu nedenle stratejik bir plana ihtiyacım var. Ne olur, bana yardım eden, bana akıl verin.

Mesela kendisine “Emrin başım gözüm üstüne. Ama benim ezeli ve ebedi bir özlemim var. Ben, bağımsız, birleşik, sosyalist Kürdistan’ı görmeden ölmek istemiyorum. Eğer ölürsem gözlerim açık gider.” desem, acaba nasıl bir tepki verir? Bir tekmeyle pazarlık masasını devirir mi?

Yoksa benim gibi işi mizaha döküp, “Dur hele, önce canını bir alayım. Sana söz veriyorum, açık kalan gözlerini ben kaparım.” mı diyecak? Sonum ne zaman ve nasıl gelecek, doğrusu çok merak ediyorum.


Print