2024-05-20
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Ali Kızılay
 
Dişlere dolar dolandıkça barış can çekişiyor
2016-01-06 18:05
Ali Kızılay
Adalet Can.

Aramızdaki dondurucu uzaklıkta, sana ulaştıramadığım bu kaçıncı mektup. Olmazları yaşadığım karanlık gecelerin sayısını unuttum. Buzul gerçekler dökülürse dilimden, beni anlarsın mısın?

Kararan geceyi sarmış sis bulutlarının arasında ışıyan şehla gözlerini arıyorum. Kucağımdaki ürpertiyi nihayet ısıtabildim. Şu acı ve ölüm sıratında sana öyle hasretim ki, cırcırların acılı çığlıklarına saatlerce ağladım.

Bileklerime bir kelepçe gibi vurulu sevdan çekilince damarlarımdan, sensizliğe alışamadan, evlatları yerine ölümü kucaklamış bir annenin. Hacı bir annenin, yatsı namazıyla huzurunda iken Rab’binin, hasım bahaneli köy baskınında, korunan-kollanan çapul marka çetelerce vurulmuş halinin başında, beni yakalayan hayatın acemisiyim hala.

Buğday başaklarını semizleyici bir serinlik var havada. Kılçılların hışırtısı ürün denizine öfkenin yağdığını muştuluyor. Ilk yazın gizeminde o şehla gözlerini imgeledim sonunda. Sonra sevginin ilmiğine sarılmış çocuklarla kıraçlara koşuşumuzu algıladı beynim. Böylece korkuyu ezgi kırıntılarının sevecen koruculuğuna terk ettim. Bu düşsel sevgi yumağı olmasaydı çaresizliğe katlanma direncimi yitirebilirdim, şeytan kulağına kurşun. Yoksa derin eksenli erk güvencesiyle hunharca düzenledikleri köy baskınında Tanrı’nın soluğuna sığınmış melek yüzlü bir annenin yaşamını yitirilişine, ürpertici çaresizliğe katlanmayı kolay mı sanıyorsun?

Hasım nedir bilmezdik Cané. Güzel sözlerle gülümseyen bir aileydik. Akrabaya, yoksula karşılık beklemeden yardım eden, şefkat ve sevgiyi güçlendirendik. Barışıktık herkesle. Kurşun vuruşlar uçurunca yürek uçlarımı, yalancı hüzünlere hüzünleniyorum, ağlıyorum ağlıyorum, üzerime dağlar devriliyor. Hısım bildiklerimin çelmeleri başka türlü yakıyor içimi akrep akrep Cané, Cané nerdesin… Keşke çingene olsaymışız seninle. Ne içimizdeki ergenekon , ne de ısırgan kuyruğu bıçkın hırsızlar, talancılar, riyakarlar bilmezlerdi yaşadığımızı belkide.

Faili meçhuller böyle başladı Adalet Can. Acılarla başaklanan buğday selinde kimileyin öldürmeler kolaydır. Gizil masaların meçhule yolculuğu garantileyen börtü böceklerin sırtları sıvazlanalı, mertlik bozulmuş. Dişlere çuval çuval dolar dolandıkça Enel Hak’ka, Resul vicdanına nanik yapıldığı bu coğrafyada kurtun dişine kan deyiyor Adalet Can. Vicdanların temel direği ADALET sadece ağlıyor, BARIŞ da can çekişiyor sessiz kimsesiz.

Unutun diyor insanların acılarıyla keyiflenenler. Toplumun kaderini kendi ihtiyacına göre biçimlendirecek, aynı eksende karmaşa erk edinmiş holiganlar, can alıcı lejyonlar da unutun diyorlar derbest namludan cesaretle. YOKSA…Insan hakları dernekleriymiş. Pööhhh raprapından, havasından geçilmiyor kuruşçukların.

Oysa uğruna kanımın pazarlandığı ata yadigarı şu tarlayı, uzak yakın kıraçları ikimiz ne çok severdik. Cırcırların ürkek müziğinin eşliğinde kelebek gibi konardık nazeninlere. Aşkolsun gelincik sarmalında öğrencilerimize okuduğumuz şiirlerin ilmiğini yakalardık. Bazen Diçle’nin kıyısına inerdik kaçamak adımlarla. Sen kürtçe bilmezdin, kürtçe ezgiler söylerdim sana.

Ne güzel nazarlık günlerdi.

Kır çiçekleri, kelebekler hayli zamandır yalnız. Yalnız cırcırların ağıt ezgilerine bazen

kendi ezgilerimin kırıntıları karışıyor. Yetim gecenin iki yüzlü rüzgarı mırıltılarımı tarlanın

kim bilir hangi ucuna ulaştırınca bu gizemde, suratıma ‘şak’ diye azar oluyor. ’Lütfen nöbet yerini duyumsatma kimseye. ’Gece ilerledikçe göz kapaklarım ağırlaşıyor. Beynim ise uykunun ilmiğinden uzak. Zaten biraz önce yankıyan ağıt karışımı bağırtılar, ilkel bir yel gibi sarıyor geceyi. Uyku yok gecelere. Yasak. Tepemizde kopan beleş kurşun fırtınasında taşlarla örülü nöbet yerimde tetik olmayı çoktan öğrendim.

Gördün mü. Rüzgar üşüdükçe iki yüzlülüğünü nasıl kanıtlıyor?Öğretmenliğime inat, kucağımdaki sığınağımın demiri ciğerime ürperti olmadan, tepemde uçuşan beleş kurşun yağmuruna, işaret fişeklerine ben de sıkıyorum. Gökyüzü şavklandıkça, birer kuş yumurtası iriliğindeki şaşkın yağmur damlaları da yüzüme cılklıyor. Madem yaşama direniyorum, kurulu kapanlarla örülü bilinmezlere sığınmak, tuzaklara düşmek yok Cané. Düşlerimi yok eden aramızdaki cellatların kumpasları beynime saldırsalar bile. Sana sözüm olsun.

Olmazları yaşadığım şu acı ve ölüm sıratında, başaklar günün ışıyan perçemine bulaştı nihayet. Korucu çapulun beleş madeni çığlıklarıyla çarpışmadan bir kez daha uyku vaktini yakaladım hele şükür. Imgesel arkadaşlığına minettarım.

N’olursun Adalet Can. Büyüleyici bakışlarına güvenip sıra bana gelmez deme sakın. Amaçlanan sancılar, sorunlar kök salsın olduktan sonra, karanlıktan beslenen korkaklar gözlerine bakmazlar. Karanlıkları yaracak, ışık olacak sözlerine bakarlar insanın. VE. . . ağlama ADALET. Kırılmasın mazlumun kolu, kanadı. Kirli ağlar sevinmesin. Sen ağladıkça gözyaşları sel oluyor.

Yemin olsun seni de güneşi de çok özledim.

Ali KIZILAY
Emekli Öğretmen-YAZAR

Print