2024-10-09
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Kemal Burkay
 
Parmak ısırtacak bir oyun, operasyon tamamdır!
2016-01-14 21:05
Kemal Burkay
HDK’nın, pardon, HDP’nin kongresi toplandı.

Öncelikle HDK ile HDP’yi karıştırdım. Nasıl karıştırmayayım ki!

Öcalan’ın Kenya’dan getirilip İmralı’ya konmasından sonra, PKK çevresinde ve güdümünde kaç parti veya parti benzeri örgüt, “kongre” vs. kurulduğunu, dağıtıldığını bilen, hatırlayan var mı?

Önce PKK adı gitti, KADEK oluştu. Sonra “Konra Gel”…

Ardından DTK (Demokratik Toplum Kongresi)… Suriye, Irak, İran için de birer parti…

Sonra PKK tekrar geri geldi!

Sonra siyasi partileri, sözde demokratik kuruluşları, tümünü çatısı altında toplayan KCK…

HADEP ve ardından BDP…

Sonra BDP seçimlere girerken bazı Kürt ve Türk sol örgütlerine birer milletvekili ihsanıyla onların yörüngeye çekilmesi ve oluşturulan HDK (Halkların Demokratik Kongresi)…

Sonra HDK temelinde HDP’nin (Halkların Demokratik Partisi) oluşması. BDP’nin bu parti içinde eritilmesi, BDP Parlamento grubu ve yöneticileri oraya aktarılırken, hatıra bir eşya gibi BDP adının korunması…

Aklıma gelenler bunlar… Muhtemelen gelmeyenler de vardır. Çetele tutmadım ki!

Peki bu kadar kısa bir zamanda bu kadar örgüt neden kuruldu, neden dağıtıldı, bunlara kim karar verdi?

Görünüşe bakarsanız, lego oyunu misali bütün bu kurulup dağılmalar Öcalan’ın başının altından çıktı. O “büyük deha”, müebbete mahkum olup bir hücrede tutulduğu İmralı’da herkesin yerine düşünerek direktiflerini iletti ve tüm bu örgütler, “iradesi olmayan” yönetimleri ve tabanlarıyla, biri iki etmeden uydular.

O “irade” değil miydi? “Güneş”, “Ulusal Lider”, “Kürt Halk Önderi” değil miydi?

PKK ve onu izleyen, onun oluşturduğu cümle örgütler “İrade” ne istiyorsa onu yaptılar.

Önce “Kürt Siyasi Hareketi” geçinen ve pek çok Türk gazetecinin, yazarın, siyaset adamının kendisine bu adı uygun bulduğu PKK ve güdümündeki kesim böyle yaptı.

Ama işin garibi sonradan buna Marksist geçinen, 12 Eylül sonrası marjinalleşmiş, bölük pörçük Türk sol hareketi de eklemlendi.

Böylece Öcalan hepsinin “Ulu Önder”i, “İradesi” oldu…

Müthiş bir gelişme, operasyon tamamdır!

İyi güzel de, Öcalan’ın kendi iradesi acaba nasıl bir şey?

Hani malum ya, Öcalan yakalanıp İmralı’ya getirildiğinde, mahkemeye çıkar çıkmaz onlarca yerli ve yabancı TV kamerasının önünde “Pişmanım, yanlış yaptım; fırsat verin yaptığım yanlışı düzelteyim,” dememiş miydi?..

Yine, “Ne istiyorsanız onu yapayım,” dememiş miydi?

“Ne bağımsızlık, ne federasyon, ne de otonomi; hiçbir şey istemiyorum, bunlar ilkel şeylerdir; benim istediğim demokratik cumhuriyet,” dememiş miydi?..

Kemalizme övgüler dizip “demokratik ulus” zırvası altında, Kürtleri Türk ulusu içinde bir alt gruba indirgememiş miydi?

“Bayrağımız Türk bayrağı, resmi dilimiz yine Türkçe olsun,” dememiş miydi.

Kısacası, her bakımdan Türk devletinin ve Genelkurmayı’nın istediği noktaya gelmemiş miydi?

Partisi de biri iki etmeden buna evet dememiş miydi?

Peki nasıl oluyor da böyle bir Öcalan “Kürt Ulusal Lideri”, “Kürt Halk Önderi” ve sözde Kürdistan’ın kurtuluşu adına kendisini izleyen bu kadar adamın “iradesi” oluyor?

Bu nasıl iştir, bu nasıl olur; dünyada bir örneği daha var mı?

Ama oldu işte ve bu garip tiyatro bugün de devam ediyor.

Böyle bir değişim, daha doğrusu başkalaşım, tam da Türk devletinin istediği şey…

Böyle bir değişim tam da, Kürt dostu geçinen pek çokları dahil, Türk aydınlarının istediği şey…

Onlar, dün Öcalan’ı “Terörist Başı”, “Çocuk Katili” diye niteleyenler dahil, bugün onu “en makul muhatap” olarak niteliyorlar… Neden nitelemesinler, Öcalan işe hizmetle başladı ve döndü dolaştı yine yüce devletimizin hizmetine girdi, o ne istiyorsa onu yapıyor ve sihir ve kerametine itikat eden cemaati tarafından da bir güzel izleniyor.

Onlar “Kürt Siyasi Hareketi”nin tam da böyle bir şey olmasını isterler…

HDP “ikinci TİP olayı” mı?

Öcalan HDP Kongresine gönderdiği mesajda “Bu 2. TİP olayıdır” demiş ve bu Türk medyasının pek ilgisini çekmiş…

Gerçekten öyle midir? Hayır, hiçbir ilgisi yok. Marks’ın ünlü sözüdür: “Tarihte her olay iki kez yaşanır, birincisinde trajedi, ikincisinde komedi olarak…”

1960’larda işçi ve aydınların büyük fedakârlıkları pahasına örgütlenen ve Kürt sosyalistlerinin de içinde yer aldığı TİP, sistemle boğuşarak 12 Mart darbesine, 1971’e kadar 10 yıl yaşadı ve kapatıldı.

TİP sosyalist ve demokratik bir parti idi, seçimle gelip giden kendi organları ve liderleri tarafından yönetildi, dışarıdan bir “olağanüstü lider” tarafından değil. Bir başka deyişle TİP iradesiz değildi.

TİP’in politikaları bir günden diğerine, birilerinin keyfine, düzenin tercihlerine göre maniple edilmedi, değişmedi.

TİP o dönemin zor koşullarında Kürt sorunuyla ilgili alınması mümkün en ileri kararı aldı ve bu kapatma kararına gerekçe yapıldı. HDP ise bugünün son derece uygun koşullarında Kürt sorununun çözümü için dişe dokunur hiçbir talebe sahip değil.

TİP’te Kürt ve Türk sosyalistleri, gönüllülük esasına uygun olarak, demokratik ve yoldaşça ilişkiler içinde bir arada çalıştılar. 12 Mart sonrası ikinci kuruluşunda ise TİP Kürt sorununun çözümüne cevap verir bir programla çıkmadığı, aksine geri adım attığı için, artık Kürt sosyalistleri yollarını ayırmışlardı.

HDP’de bunların hiçbiri yok. HDP’nin nasıl oluştuğunu, yönetiminin nasıl belirlendiği şu anda HDP çatısı altında bir araya gelenler bile anlayamadı! Her şey perde gerisinde, büyük şeyhin ilettiği, ama başkalarınca, İmralı’ya egemen olanlarca belirlenen farz ve sünnetlere göre cereyan etti.

BDP’nin feshi (adı sözde var olmaya devam etse de gerçekte bu bir fesihtir), BDP Parlamento grubunun HDP’ye transferi hangi organlarda tartışıldı ve kararlaştırıldı?

Her şey “Büyük Şeyh”in iki dudağı arasında çıkan sözlere göre cereyan etti ve müritler onun hikmetlerini tartışmadan “baş-göz üstüne” kabul ettiler.

Sonuç olarak durum dün bir trajedi idiyse bugün düpedüz komedidir. Hem kendisine “Kürt Siyasi Hareketi” diyen-denilen kesim bakımından, hem de ona eklemlenen Türk sol örgütleri bakımından…

Rejime gelince, bu gelişme rejim bakımından, “helal olsun!” detirtecek olağanüstü bir başarıdır. Askeri ve siviliyle rejimin güçleri Kürt hareketini, onunla da yetinmeyip Türk solunu işte böylesi bir çıkmaz sokağa yöneltip ehlileştirmeyi başarmış bulunuyor. Operasyon tamamdır!

Ama bu iş bitti mi? Onyıllardır iş başında olan operatörler, toplum mühendisleri hiç de zil takıp oynamasınlar. Bu işin burada bitmeyeceğini, bir halkı tümüyle ve her zaman için aldatmanın mümkün olmadığını, günü gelince Kürt halkının özgürlük mücadelesi karşısında tüm bu planların yerle bir olacağını tarih onlara gösterecek.

Bir o mu yoktu?

Bir medya sitesi, HDP Kongresi’nin manzarasına bakıp “Bir o (Öcalan) yoktu” demiş…

Ama salonda asılı temel sloganları içeren pankartlara, yapılan konuşmalara, tüm olup bitenlere bakarsanız, aslında Öcalan orada idi ve Kongreye onun tercihleri biçim vermekte idi. Salonda asılı pankartlarda büyük harflerle şunlar yazılıydı:

DEMOKRATİK CUMHURİYET

ORTAK VATAN

DEMOKRATİK ULUS

Bunlar işte İmralı sürecinin başından beri ortaya konan hizmet projesinin ürünleridir ve her şeyi özetlemeye yetiyor.

Eşit haklara sahip olmadıktan sonra “demokratik cumhuriyet” ne anlama geliyor? PKK-BDP gibi, HDP’nin Kürt halkı için istediği ne? Görünen o ki bu son adımla şu içi boş “demokratik özerklik”in bile ruhuna fatiha!

Ya “Ortak vatan” ne anlama geliyor? Örneğin Belçika deyince aklınıza Fransızca ve Flamanca konuşan iki halkın, hatta Almanya sınırında yaşayan ve Almanca konuşan küçük bir grubun ortak vatanı gelir. Ya bizim “ortak vatan?” yani “Türkiye”? Bu Kürdistan’ı yok saymanın, perdelemenin, unutturmanın kurnazca bir argümanı değilse nedir?

Gelelim “demokratik ulus”a. Böyle bir kavram da aynen “demokratik özerklik” gibi tam bir uydurmacadır, bir zırvadır. Bu da Kürt halkının ulusal kimliğini yok saymaya, onu Türk ulusu içinde eritmeye yönelik bir İmralı prodüksiyonudur.

Bütün bunlarla Kürt halkı müthiş bir oyuna getirilmek isteniyor. Yalnız Kürt halkı da değil üstelik; zaten Kemalizmle malul, hiçbir zaman gerçek anlamında Marksist olamamış Türk solu da bu oyunun bir parçası haline getiriliyor ve bu işte ona da bir rol veriliyor. Rejim böylece bir taşla iki kuş vuruyor.

İnsana parmak ısırtacak büyük bir oyun bu. Bu durumda oyun kuruculara “Helal olsun size, baylar, bayanlar!” denebilir...

Tabi bir de, yıllar önce yazdığım “Barbarlık ve Barış” adlı şiirimde yer alan şu mısralardaki gibi: “Sevinciniz boşunadır baylar / Daha çok raundu var bu oyunun,” denebilir…

23 Haziran 2014

--------------------------------------------------------------

Sevgili okurlar, altındaki tarihten de anlaşılacağı üzere bu yazıyı 2014 Haziranı’nda yazmış, ama bazı nedenlerle yayınlamamıştım. Yani o kilerimde öylece kalmıştı. Bazen böyle yaparım. Kilerimde böylesine yazılıp yayınlanmamış başka yazılar da vardır. Aradan bir buçuk yıl geçmiş. Arşivimi karıştırırken ona rastladım ve yayınlamaya karar verdim. Belki de “oyunun yeni bir raundu” 7 Haziran 2015 seçimlerinden bu yana sahne aldığı ve “toplum mühendislerinin planı” bir yıl bile dayanmadığı için, bu yazının tam sırasıdır…




Print