2024-05-20
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Ali Kızılay
 
Barış aktivistliğini din cahilliği ve milli mafyanın hedef tahtasına koymak
2016-02-14 15:31
Ali Kızılay
Her türlü yoruma açık olarak okunabilir hendek savaşının belkide en öğretici yanı, yoksul Türk gençleriyle Kürt gençlerini derin bir plan dahilinde birbirini kırdırma aracı olarak kullanılışın, ünlü ruh bilimci Eric From’un öngörüsüyle kurt, koyun, kuzu ve çoban ilişkilerini hatırlatıyor olmasıdır.

Orantısız güç kullanımının ocaklara, vicdanlara düşürdüğü ateş sadece düştüğü yeri yakarken, şanslı evlatları bu yakıcılıktan uzak tutulmuşluğun nefret suçu sayılır nutuklarının adeta fetvaya dönüşmesi karşısında, iki yanlışa dayanmadan insani ve vicdani objeleri öne çıkararak tarafsız yazmanın riskleri, bu öngörüyü doğruluyor. Özellikle şiddetle ihtiyaç duyulan barışı dillendirmelere karşı yüksek rakımlı dağlardan, bayırlardan, tepelerden kopacak öfke duyulur duyulmaz, karanlık dehlizde planlanan şahane suikast planların, linç kampanyaların rahatlıkla yaşama dayatılabilir örneklerin yaşanması, insanı sözün bittiği yer deyip nokta koymaya zorluyor. Ancak kurt denilen canavarı tapınası ikon edinmişliğin, ergenekon zihniyetiyle hendek alanlarında sıkışmış çatışma dışı savunmasız müslüman üstüne ölüm yağdırmalar, müslümanlar arasında bile islamofobi etkisi yarattığını söylememekle sözleri intihara zorlamanın, islama ve insan olmaya zulüm olduğunu vicdanlara hatırlatıyor.

Ne vicdan ne de hiçbir inançla bağdaşmayan yaşananlar karşısında aparat medya, rant odaklı sermaye grupları, troller istediği kadar allayıp pullasın, siyaset cephesinde AKP ve HDP’ye karşı nefret ve öfke dalgalarının yayılması kuşkusuz yaşananların doğası gereğidir. Düşündürücü olan, Muhafazakar Müslüman ahlakını islamın ana teması cömertlik, doğruluk, komşuluk ve mazlum hakkı biçimlendirirken, hukuken sorgulanmasına bile yasak getirilmiş zenginlikle siyasi güç bileşkesinin, çatışma dışı insanlara dayatımını yorumlamanın din cahili kirli sakallı-sakalsız, cübbeli-cübbesiz, halk arasında viagracı penistoteles diye tanımlanan yobazlara, yalakalara bırakılıp peygamber ahlakının da yerlerde sürünmesine seyirci kalıştır. Bu vahim tablonun eleştirilmesi halinde, nefsine mahkum olmuşluk, insanı dünya ile ahiret arasında götürüp getiriyor olabilir. Ancak unutulmasın ki Cenab-ı Hak ayetlerle, Hz. Peygamber (s. a. s. ) hadislerle toplumun gidişatını bozgunluğa sürüklemek karşısında susmayı, aynı nefsin aldatıcı cazibesi ve şatafatlı vebaline ortak saymıştır.

Ancak 17-25 Aralık vakasıyla ortaya çıkan yolsuzluk ilişkilerinin, hukuk kadar siyaset cephesinde de her vakanın iki tarafı olduğu gözetilerek, tarafları gerçeğiyle yüzleşmesini sağlamak yerine, Habil-Kabil kavgası denilip parçalanma beklentisine yatarak yanlış denklemlerle siyasi rant aracı sayılması, Türkiye’nin ne kadar hukukun üstünlüğünü gözetecek demokratik siyasete muhtaç olduğunu kanıtlıyor. Nitekim toplumun her katmanına nefes aldırtmasına rağmen, vaka arifesinde panikle yükselen kumpas söylenceleriyle hiç alakası yok iken, mahkeme tutanaklarına yansıyan ve yansıyacak korkunç tabloya rağmen Ergenekon denilen Türkiye’nin karabasanı dava zat-a mahsus istemle yok sayılmasaydı, ne AKP bunu artı değer sayarak mühafazakar müslüman tabana sırtını dönüp şöven rüzgara bu kadar rahat yelken açabirdi, ne sosyalist hiçbir değer taşımayan şaşı sol ile ergenekon-feodalizm ortaklığının ağır baskısı altındaki HDP’yle ölümler bu kadar rahat kutsayabilirdi. Ergenekonlu bu cehennemi vebal da yaşanmazdı. Dolayısıyla bu süreç sadece hukukun sınavı değil. Bu süreç muhafazakar müslüman cephe kadar, Kürt siyaset cephesinde de siyaset arenasında, şiddeti azimle sorgulatacak yeniden yapılanmanın zorunlu hale gediği bir süreçtir.

Haksıza haksız diyecek, dünyanın her yerinde olduğu gibi vicdani ve ahlaki sorumluluğun gereği demokratik siyasetle barışın öncülüğünü yapacak akademisyen ve barış aktivistlerinin, toplumsal karşılığı tükenmiş danışıklı siyaset mantığını eleştirmeleri üzerine hain ilan edilip din cahilliği ve milli mafyayla tehdit edilmeleri elbette boşuna değil. Karşılığı olmayan hendeklerin, ergenekona vazife çıkarmak amacıyla, iki taraftan yaşam öyküleri benzeşen KPSS mağduru yoksul insan potansiyelinin yoksul hayatlarını alıp götürmesinin, yoksul gözyaşların, yoksul katliamlarının, yoksul göçünün, yaşam alanların tarihi ve kültürel dokusunun inanılmaz bir eforla tahrip edilmesinin oyları artırıcı matematiksel bir hesabı vardır. Bu hesabın en yakın örneği, doğası gereği barış sürecinin hukuki bir zemine oturtulup siyasetle alakalı olmayan 17 bin masum insanın kemikleri üstüne çömelmiş oy baronu varsayılan Kürt ergenekonu ve koruculuktan beslenen jitem tetikçiliğinin barbar yüzünü ortaya çıkarabileceği endişesi yaratmasıdır. Iki tarafça da inanç ve ideolojiyle açıklanamayan bu oy sapıklığına paralel olarak Türklüğü her ırk ve islam üstü sayan ülkücü kulvarda yaşanan dalgalanma, bir yerlerden kurgulanmış gibi danışıklı traji-komik bir mantıkla süreci buharlaştırmış, siyasetin rotasını yoksul insan potansiyelinin eritildiği hendeklere endekslemiştir. Ayrıca bu endişe ülkücü rüzgarla yelkenleri şişen AKP ile ölümlere, katliamlara oy artırıcı iksir gözüyle bakan ve HDP’yi kabaca baskılamış şaşı solcular arasında bakışlarına tutsaklanmış medya dünyasını kullanarak hendek alanlarında gençlerin, savunmasız kadınların, yaşlıların, Miran bebekle çocuk Merve örneği canların nasıl iktidar malzemesi yapıldığını, çıplak cinayetlerin failleri ve müsebbiplerin kimler olduğunu, olup bitenlerin farklı algılanmasına yol açmıştır. Ancak şaşı solcuların yanıldıkları nokta, kameraların karşısına çıkardıkları hendeklerdeki dramı kutsamakta mahir, yüz-göz oynatmalarından, mimiklerinden riyakarlık akan acaip demogog hatunların, AKP’nin akıl çelenleri karşısında yetersiz kalışlarıdır. AKP, günah ortaklığına dönüştürdüğü medyayı kullanarak din avcısı demogoglarla fikirlerine, icraatlerine ilahi bir rol biçerken, Türklük şuuruyla faaliyet gösteren din cahilliği ve serde toz kaldıran kabadayı duruşun gereği milli mafyayla islamın ve doğrunun genleriyle oynamakta daha mahir olduğunu ortaya koymuştur.

Yaşananlar, çatışmaların dışında tutulması gerekenlerin, kerbelayı andıran ablukanın içinde kalmaya zorlamalar, katledilişler üzerinde nutuk atmalar kurtla yiyip koyunla yas tutma vebaliyle, sivillere yönelik katliamların, planlı yıkımların, sefalete sürüklemelerin islam ahlakını yaşamamışlığın islamla açıklama vebali arasında fark olmadığını göstermiştir.

Karşıt görünen bu güç odaklarının zımni ortaklığı, demoklesin kılıcı gibi başında sallandığı hukuku dört bir yandan tırpanlamaya devam ettikçe, haksız gücün pençeleriyle ahlaki ve islami aksiyonların üstüne ironik mezhebi bir zehir zerkeden ergenekon, Kürt sorununun insanca ve hakça masaya yatırılmasına izin vermeyecek. Bu bakış her zaman iki tarafın yoksullarına ölüm, gözyaşı ve yıkım getirmeye devam edecek.

Oysa Kur’an-ı Kerim’i de Incil’i de inceleyen herkes biliyor ki her Sure ve Bab’ta Allah, ‘ADALET’i emretmektedir.

ALI KIZILAY

Emekli Öğretmen-YAZAR




Print