2024-03-19
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Kemal Burkay
 
IŞİD’in geleceği ve Sykes- Picot çökerken
2016-03-24 18:12
Kemal Burkay
Musul yöresinde IŞİD’e karşı beklenen operasyonun başladığına dair haberler geliyor. Irak ordusu ve Peşmerge’nin başlattığı hareketin ilk gününde 13 köy IŞİD güçlerinden temizlenmiş. Aynı zamanda Suriye hükümetine bağlı askeri güçler de ülkenin doğusundaki Palmira’ya yaklaşıyormuş. Malum, IŞİD vandalları bu antik kente büyük zarar vermiş, paha biçilmez tarihi anıtları tahrip etmişlerdi.

Son iki yılda Kobani ve Şengal’den püskürtülmesi, IŞİD açısından duraklama döneminin başlangıcı idi. Şimdiyse, Musul hareketiyle ve Suriye içindeki operasyonlarla IŞİD bakımından geri çekilme dönemi başlıyor. Yakın bir zamanda Musul ve Rakka’nın düşmesi, bu örgüt bakımından çöküş sürecini hızlandıracaktır.

Bu iğrenç, acımasız örgütü kimler yarattı ve o kimlere yaradı?

Bazı dostlar, onun İran ve Şam rejimine yaradığına bakarak IŞİD’i onların yarattığı sonucuna varıyorlar.

IŞİD’in Suriye ve İran’a yaradığına şüphe yok. IŞİD ortaya çıktıktan sonra din adına öylesine bir barbarlık sergiledi ki, ABD, Esat giderse yerine daha kötüsü gelecek deyip Suriye’de mevcut rejimi devirme projesinden vazgeçti, en azından onu erteledi. Bu da bu ülkedeki Baas rejimine yaradı. Yine IŞİD’in yaptıkları, ABD ve öteki batılıların İran rejimiyle ilişkileri düzeltmelerine ve İran’ın bölgedeki etkisinin artmasına da yol açmış olabilir.

Yine de bütün bunlar IŞİD’i İran’ın ve Suriye’deki Baas rejiminin ortaya çıkardığı sonucuna varmamıza yetmez. Siyasi ve sosyal süreçler çok daha karmaşıktır. Bir olguya yol açanlarla, ya da onu yaratanlarla ondan yararlananlar farklı olabilir. Bazen evdeki hesap çarşıya uymaz. Siz bir plan kurarsınız, ama sonucundan başkası yararlanır. Bazen “kuyu kazan kendi düşer.”

IŞİD İran ve Suriye yönetimlerinin değil, tam tersine onlarla bir hesaplaşma içinde olanların eseridir.

Malum, IŞİD El Kaide’nin bir türevidir. El Kaide ise Afganistan’da Sovyet yanlısı rejimle savaşmak için ABD tarafından ve Suudi Arabistan’ın desteğiyle yaratıldı. El Kaide’yi onlar eğitip donattılar.

Sovyetlerle birlikte Afganistan’daki rejim de çökünce, sözde İslam adına bu “kâfir rejime” karşı savaşmak için yaratılmış El Kaide bir bakıma hedefsiz kaldı ve kendisine yeni düşmanlar aradı. Bu düşmanlarsa, İslam’ı kendisi gibi yorumlamayan İslam ülkeleri dahil, inançları ve hayat tarzları farklı tüm dünya idi. Bu koşullanmışlıkla El kaide dört bir yana yayıldı, eylemler koydu ve bu eylemlerin en büyükleri bizzat kendisini yaratmış olan ABD’ye yönelik oldu. (Beyrut ve Suudi Arabistan’daki elçiliklere, New York’un İkiz Kuleleri’ne yönelik eylemler gibi.)

IŞİD’e gelince, o Irak ve Suriye’de Baas rejiminin yıkıntıları üzerinde ortaya çıktı.

Irak’ta Saddam rejiminin çöküşüyle birlikte, bu ülkedeki Sünni Arap kesimi de yönetimi Şii çoğunluğa kaptırdı ve bunu sindiremedi, direnişini çeşitli biçimlerde sürdürdü. Kuzey Afrika’da başlayan “Arap Baharı”nın Suriye ve Yemen’e ulaşmasının ardından bu ülkelerde de çekişme, aynı zamanda bir Sünni-Şii mezhep savaşına dönüştü. Bir yanda İran rejimi, Bağdat ve Şam hükümetleri, Lübnan Hizbullahı ve Yemen’deki Hussiler’den oluşan Şii aksı, diğer yanda Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar’dan oluşan Sünni aksı. Bu kesim Irak ve Suriye’deki Sünni Arapların, Şii egemenliğine karşı direnişini destekledi ve onları eğitip donattı. ABD de başlangıçta, İran rejimini dengelemek ve Suriye’deki dost görmediği Baas yönetimini çökertmek için söz konusu ikinci cephenin, yani Sünni kesimin yanında yer aldı.

Bir süreden beri İslam dünyasının liderliğine soyunan Türkiye’deki AK Parti iktidarı da Mısır ve Suriye’deki Müslüman Kardeşler’i ve diğer muhalif kesimleri destekler olunca ister istemez, söz konusu Sünni aksının bir parçası haline geldi, Ortadoğu’daki bu mezhep kavgasında taraf oldu.

Irak-Şam İslam Devleti projesi (IŞİD) işte böylesi bir ortamda ortaya çıktı. IŞİD’in kısa zamanda edindiği ekonomik ve askeri güç, üstün savaş yeteneği ancak böylesi bir destekle mümkün olabildi.

Ne var ki, yukarda değindiğim gibi, IŞİD’in kendi sapık anlayışı dışındaki tüm inançları ve yaşam tarzını, yani tüm dünyayı kendisine düşman gören tutum ve davranışı nedeniyle, ona bizzat destek verenler de ürküp desteklerini çektiler; hatta, örneğin ABD ve Batı Avrupa ülkeleri, Rusya ona karşı tavır aldılar.

Böylece hem bölge, hem dünya için ciddi bir belaya dönüşen bu çağdışı örgütün bir geleceği olmayacağı belli oldu. Onun yenilgiye uğratılıp etkisizleştirilmesi artık yalnızca bir zaman meselesi idi.

Ne kadar zaman alır bilemeyiz, ama belli ki onun defterinin dürülmesi çok sürmeyecek. Bu azgın örgüt tasfiye edildikten sonra Irak ve Suriye yeniden düzenlenecek. Bir ihtimal Suriye’de de, Irak’ta olduğu gibi serbest seçimlerle yönetim belirlenecek ve Suriye’de de Kürt, Nusayri ve Sünni Arap bölgelerinden oluşan federal bir yapı olaşacak.

Irak’ta da Sünni bölgesinin, Güney Kürdistan gibi federal bir bölgeye dönüşmesi ihtimali büyüktür. Hatta gelişmeler Irak’ın üç bağımsız devlete ayrılması ihtimalini de güçlendiriyor. Çünkü bu ülkede bizzat Sünni ve Şii Araplar bir arada yaşamayı başaramadılar, çatışma ve ayrışma çok keskin. Şii yönetim Anayasa’yı çiğnediği, örneğin Kerkük konusundaki geçici hükmü uygulamadığı, Kürtlerin petrolden payını vermediği için Kürtler de haklı olarak bağımsızlık yönünde adım atmaya hazırlanıyorlar.

Özetle söylersek, Irak ve Suriye’deki gelişmeler bu iki ülkenin yeni ve önemli düzenlemelerin eşiğinde olduğunu, yüz yıl önceki Sykes Picot’un çöktüğünü açıkça gösteriyor.

Bu gelişmeler tüm bölgeyi etkileyecektir. Türkiye’yi yönetenler de olup bitenlerden ders almalı. Eğer içerde barış ve huzur isteniyorsa sorunlar uygarca yol ve yöntemlerle çözülmeli. Kürt sorunu da Kürtleri ezerek, Kürdistan’ı yakıp yıkarak çözülemez. Eşitliğe, insan haklarına dayalı çağdaş ve adil çözümler devreye konmalı. Hem Kürtlerin, hem Türklerin ve bu ülkenin tüm insanlarının yararına olan budur.

24 Mart 2016

Print