2024-05-19
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Ali Kızılay
 
Hendek bahanesiyle yaşamsal ve ahlaki değerler belinden vuruldukça
2016-03-30 21:13
Ali Kızılay
Hendeklerin, Kürtler için yaşamın alt-üst edilip geleceğe yönelik beklentilerinin yok sayılarak yerini hatırlanması gereken korkulara, kaygılara bıraktığı, gün be gün ortaya çıkan dehşet tablolar göstermektedir.

Yaşananlar, sadece barış ve demokrasi benzeri alternatif değerlerden söz etmeyi nerdeyse imkansız hale getirmekle kalmıyor. Heybesinde neyi taşıdığı anlaşılmayan hendekler ve bahanesinin, silaha endekslenerek bu akıl tutulmasının birinci derecede mağduru islamı ruhuyla, bedeniyle yaşayan Kürtler için hayatı anlamlı kılan ahlaki ve manevi değerlerine saldırıları da kolaylaştırmış bulunuyor. Üstelik yaşamsal ve insani değerlere yapılan saldırıların, islam ahlakını çiğnercesine islami kimlikle alkışlanması insanın içini başka türlü incitiyor.

Çatışan taraflara, yaşam öyküleri benzeşen genç insan kırımını getiren bu kriminal şiddetin, ülkücü rüzgara dönüşmesi ve bu rüzgarla yelkenleri şişirmiş olmanın hesabını tamamlamış görünen siyasi yapılanmaların oy bereketli hesaplarına bakılırsa, ufukta sandık görünüyor demektir. Alanlarda toplumsal uzlaşı çağrıları yapmak yerine, hamasi nutuklar arasına sıkıştırılarak din ve demokrasi sözcükleri ağızlarda tekrar sakız edileceğine bakılırsa, empati ve diyaloğ kültürünü öne çıkaracak şekilde bu iki sözcüğün toplumsal uzlaşıda önemini hatırlatmakta fayda olacağını düşündürüyor.

Üstelik Orta doğuda, müslüman vekillerin eline vekaleten tutuşturulmuş ateşin, islam kimliğiyle islam dünyasını cayır cayır yaktığı günümüzde.

DİN, Allah tarafından peygamberler aracılığıyla insanlara ulaştırılan ilahi kanunlardır. Dinin amacı, insanlara iyiyi-kötüyü, doğru ve yanlışı, güzel ve çirkini bildirmektir. Hz. Adem’den islam peygamberi Hz. Muhammed’e (s. a. s. ) kadar gelen bütün peygamberler, haramdan ve vebaldan sakınıp hak gözetilerek aydınlığa nasıl çıkılacağını göstermişler.

İslam inancı toplumların etnik özgürlüğü kadar inanç özgürlüğünün önemine, kendi dinine saygı göstermenin başka din ve inançlara saygılı olmanın gereğine inandığı için evrenseldir. Cenab-ı Hak, Ankebut suresinin 46. ayetinde şöyle buyuruyor. ’İçlerinde zalimler hariç, kitap ehliyle en güzel tarzda mücadele edin. Deyin ki bize indirilene de size indirilene de inandık. Tanrımız ve Tanrınız birdir. O halde aramızda fark yoktur. Bütün ayrılıklar hayal ve vehimden ibarettir. ’

Ancak islam tarihi, islamın yayıldığı yıllarda Haşimoğullarına karşı güçlenen Büveyn oğullarının, Ehli Beyt mensuplarına duydukları kin ve husumetle başlayan rekabet, bu kinin aşiretçi vampirliğe dönüşmesiyle Cemel Vakası ve Kerbela benzeri katliamlara tanıklık yapmıştır. Başlangıç kabul edilir vakalardan sonra, şekilde görüldüğü gibi diliyle müslüman olup kalbine iman inmeyenlerin, dini milliyetçiliğin dozajı haline getirerek suç ortaklığına alet etmeleri, zat’a mahsus ironi ve kirli paslı ilişkileri içinde barındıran milli bir din çerçevesinde şekillenen radikal tarikatçılığın, Şia ve Vahabilik örneği selefi mezhepçiliğin islama dayatılmasına neden olmuş.

Sadece islamda değil, hangi inanç grubunda olursa olsun, ilahi hükümler izafi yorumlamalarla dinle haram arasında bağ kuruldukça, inancın ahlaki ve vicdani referansların ret edilmesine ve servet düşkünlüğünün öne çıkmasına neden olacaktır. Bu düşkünlük, hukukun etkisizleştirildiği rejimlerde haksızlıktan, yolsuzluktan beslenen bedenlerde merhamet hissini de ortadan kaldıracak. Bu ve benzeri yaklaşımları Cenab-ı Hak, Kuran’ı Kerim’de İsra suresi 35-37, Nur suresi 1, Lokman suresi 18-19 ve Ali İmran suresi 134. ayetleriyle açık bir şekilde yanıtlarken, Hz. Peygamber (s. a. s. ) de bir hadisinde şöyle buyuruyor. ’Helalı araştırmak her müslümana farzdır. Haramdan beslenen beden cennete değil, cehenneme layıktır. ’

Bugün, yıkımdan başka getirisi olmayan hendekler bahanesiyle yoksul insan potansiyelinin eritildiği alanlarda ocaklara, vicdanlara ateş düşmekte. Bir yandan da islama en sadık, en samimi halk olan Kürtlere karşı ergenekon zihniyetiyle tecavüzcü şiddet dayatılıyorsa, genç insan kırımı ve islam adıyla islamda yaratılan tahribatın toplumda yarattığı sinirsel ve düşünsel gerginlik, öncelikle muhafazakar müslümanları düşündürmelidir. Çünkü bu açlar ve acılar coğrafyasında yaşananlar din adına gözlenmektedir. Hendek alanlarında yükselen insanların acılı çığlıkları karşısında sevinç naralarının atılması, toplumsal uzlaşı ihtiyacını dinamitleyici milli ve milsiz diye ayrımsamalar, ilahi emirlere husumetle eş değerde şirk sayıldığı kadar, demokratik siyasetin ana unsuru adalet ve barışın önünü tıkamakla kalmıyor. İslamda kutsal olan insan onurunun korunması sorumluluğunu taşıyan, ancak ülkücü tuzağa düşmüşlüğün kırpıp kırpıp savurduğu muhafazakar Müslümanlara, sosyal demokratlara, liberallere, akademisyenlere, hukuki alanlara taşınması her geçen gün zorlaşan vebal yüklüyor.

Yaşananları, ‘Kürt sorunu benim sorunumdur’dan 17-25 Aralık vakasıyla denetim ve hukuki alanlarda yaşanan dalgalanmadan sonra ‘Kürt sorunu yoktur’a gelinen noktayla, bu sorunun demokrasi içinde tartışılmasının sabote edilmesi tetiklemiş olabilir. Ancak hayli düşündürücü bu savaşın bir ayağı, Kürt siyasetini Ötügen çadırı içinde tutmayı hedeflemiş Jön Türklüğü oynayan ruhu arızalı şaşı solun, Kürtler üzerinde siyasal islamla 90 yıllık klasik mücadelesinin şekil değiştirmiş halini çağrıştırıyor. Oysa ergenekonla kan bağlı şaşı sol, kendi içinde kültür reformisti iken, otuz yıldır Kürt ergenekonu ve korucu çeteciliğin sebep olduğu tahribatın çetelesinin tutulması, derin travmalar yaratan kirli savaşın sebep-sonuç ilişkilerinin aydınlanmasının önüne barikat oluşturmuş. Hendeklerle nakaratın tekrarlandığı günümüzde de ne yazık ki Kürtlerin mazlumiyeti ve mağduriyetini siyasal islama karşı kendi hanesine yazılmış zafer saymaktadır.

Şaşı sol yelpaze, siyasal islama karşı emellerine kavuşmak istenciyle kuşattığı siyasetin rotasını AKP’ye yönlendirip Kürtleri yakıt olarak kullanması artık o kadar kolay olmamalı. Derken, seçilmişleri düşürecek yol ve yöntem seçmemin iradesi iken, siyasetin iki taraflı yanlışını onmanın yolu, seçilmişleri kolundan tutup ‘haydi yallah’ deyip meclisten atmak değil. Bu siyasal ve yaşamsal yanlışı onmanın en kalıcı yolu, Kürt sorununun, sorunun kaynağını oluşturanlarla çözülemeyeceği noktasından hareketle negatif Kürt siyasetinin, doğru ve haklı bir çatı altında barış ve demokrasi bloku oluşturması ve Türk siyasetiyle arasında dostluk ilişkileri kurmanın yolu aranmalı. Bu bağlamda adresin, demokrasiyi toplumun dini, kültürel ve etnik farklılılklarını yasal eşitlik ve hukukun üstünlüğü çerçevesinde zenginlik olarak görmeyen veya makamı, islamın şirk saydığı kibirle (Bak;Lokman Suresi. ) tevazuyu ortadan kaldırıcı ülkücü rüzgarla pufpuflandıkça yaklaşılması, eleştirilmesi ateşten gömlek giymeye dönüşmüş siyasi yapılanmalarda aramak hayli zor. Toplumda karşılığı tükenmiş bu yaklaşımlara karşı makamı, tevazu ve tahammülü canlandırıcı, yolsuzluklar, haksızlıklar önünde barikat oluşturacak hukuku toplumsal sözleşmenin teminatı, ifade özgürlüğünü özgürlüğün mihenk taşı sayacak yenilikçi ve çağdaş bir yapılanmanın zorunlu olduğunu göstermektedir.

Yoksa toplumsal uzlaşıya ihtiyaç duyulan bu zor günler, elde tesbih ‘Ya Sabır’ çekmekle aşılmıyor.

ALİ KIZILAY
Emekli Öğretmen-YAZAR


Print