2024-10-10
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Kemal Burkay
 
Kirli savaş değil, değişim ve dönüşüm
2016-05-18 09:38
Kemal Burkay
15 Mayıs günü Diyarbakır’ın Sur İlçesi Sarıkamış Köyü (asıl ve eski adıyla Herbecin) Dürümlü Mezrası’nda yaşanan olay yürek burkucu, öfke ve nefret uyandırıcıdır.

Bir kamyonla köye taşıdıkları 15 ton patlayıcıya köylüler haklı olarak itiraz edince, PKK’liler onu köyün hemen yanı başındaki yol üzerinde terk edip araçtan inerek ve uzaklaşarak, uzaktan kumanda ile köylülerin ortasında patlattılar. Patlama sesi Diyarbakır’dan ve tüm çevreden duyuldu, 30 metre genişliğinde, 4 metre derinliğinde bir çukur açıldı.

16 köylü bu olayda yaşamını yitirdi. Uzakta olan dört köylü patlamanın etkisiyle ölürken, kamyonun çevresinde bulunan 12 köylünün bedenleri paramparça oldu, tanınmaz hale geldi.

PKK bu eylemi üstlendi ve olay nedeniyle köylüleri suçladı, onları işbirlikçi olarak niteledi.

Oysa bu köylüler son seçimlerde tümüyle HDP’ye oy vermişlerdi.

Bu olay aynı zamanda kirli savaşın nasıl akıl almaz noktalara vardığını gösteriyor. Bu sözün bittiği yerdir.

Bir yandan, terörle mücadele ediyorum diye Kürt kent ve kasabalarını viraneye çeviren bir devlet, öte yandan kendi yandaşlarına, sözde kurtuluşu için mücadele ettiği halkına karşı bile acımasız, pervasız ve sorumsuz bir PKK.

Kendi payıma, daha 7 Haziran 2015 seçimleri öncesi olup bitenlere bakıp yazdığım çeşitli yazılarda tarafları, hem devleti yönetenleri, hem PKK şeflerini uyarmaya çalışmıştım. 7 Haziran Seçimleri sonrasında da pek çok yazımda bunu sürdürdüm. Bunlardan biri 31 Temmuz 2015 tarihli ve “Kimilerine Sözün Bir Yararı Yok” başlıklı yazı idi. Eğer ilgili taraflar sorumlu davranmazlarsa Türkiye’yi Suriye gibi bir batağın beklediğini dile getirmiştim.

Ne yazık ki, aradan bir yıl dahi geçmeden şimdi o bataktayız. Ülkeyi yönetenler de PKK de şiddetin dozunu arttırarak sonuç alabileceklerini sanıyorlar. Bu ise batağa daha derinine saplanmaktan başka sonuç vermez.

Bu noktaya gelinmesinde, sorunları uygarca ve çağdaş yöntemlerle, eşitlik temelinde çözmeyi başaramayan devletin ve gelip geçen hükümetlerin yanı sıra, şiddeti başlıca yöntem sayan ve şiddet döngüsünden kurtulamayan, fabrika ayarları şiddete göre düzenlenmiş PKK’nin büyük payı var. Bunun yanı sıra, ana muhalefet partisi CHP ve Parlamento’da temsil edilen diğer partiler de sorumluluk taşıyorlar. Çünkü, MHP’nin malum tutumu bir yana, ana muhalefet CHP’nin de Kürt sorununun çözümüne, hatta genel olarak demokratikleşmeye yönelik dişe dokunur projeleri yok.

Sözde Kürtleri ve diğer sol muhalif kesimleri temsil adına sahneye çıkmış ve 7 Haziran seçimlerinde Parlamento’ya 80 milletvekili sokmuş HDP’nin de durumu farklı değil. Öcalan’ın ve Kandil’in önüne koyduğu, Kürt halkının hiçbir temel talebini içermeyen garip, değişken, oyalayıcı politikaların dışına çıkamayan HDP, 7 Haziran Seçimleri sonrası Kandil’in başlattığı hendek savaşlarına tavır alamayarak, bu olup bittinin ardından sürüklenerek işlevsiz kaldı, kendisine oy ve destek veren çevreleri de düş kırıklığına uğrattı.

PKK hendek savaşlarıyla, ulusal bilincin en yüksek olduğu kent ve kasabaların, çok değerli tarihsel mekanların yıkımına, viraneye dönmesine, binlerce yeni canın yitimine, yüzbinlerin göçüne yol açarken HDP buna hayır diyemedi. Oysa bu akıl almaz biçimde yanlış bir tutumdu, en başta da Kürt halkına, onun haklı özgürlük mücadelesine zarar vermekte idi.

Son Dürümlü olayının ardından HDP Eş Başkanı Demirtaş, eyleme sahip çıkan ve köylüleri suçlayan PKK şeflerini sorumsuz davranmakla suçladı ve özür dilemeye davet etti.

Demirtaş bakımından bu kadarı bile olumludur; ancak çok geç kalınmış bir tavırdır ve belki de bu olaya özgü bir çıkış olarak kalacaktır. O bu tavrını sürdürebilecek mi, örgütünü etkileyebilecek mi, bu da belirsiz. Çünkü HDP yönetimindeki birçok aktörün durumu son derece ilginçtir. Bunlar Kürt halkının hak ve özgürlüğünden mi yanalar, yoksa tam tersi mi? Özellikle sol adına transfer edilmiş bir bölümünün bugüne kadarki söz ve eylemlerine bakıldığında, onlardan olumlu yönde bir beklentiye girmek saflık olur.

Özetle, rejimin vakti zamanında Kürt halkının özgürlük mücadelesine, Kürt ulusal hareketine karşı kullanmak üzere kurup sahneye çıkardığı PKK gibi, HDP’nin fabrika ayarları da bir ulusal politika gütmeye, bu anlamda doğru politikalar izlemeye uygun değil. Bu konuda hayallere kapılmak için bir neden yok.

Kürt ulusal hareketi de, bir bütün olarak Türkiye demokrasi ve barış hareketi de ancak hem Kürt sorununun çözümüne, hem demokrasiye yönelik köklü projeleri önlerine koyarak, bu doğrultuda kararlı ve ilkeli davranarak halklarımızın ihtiyacı olan tarihsel dönüşüm ve değişimleri gerçekleştirebilirler.

Bugünkü bataktan çıkmanın yolu kirli savaşı ve şiddeti derinleştirmek değil, değişim ve dönüşümdür, buna uygun politikalardır.

Hak ve Özgürlükler Partisi, HAK-PAR, şu anda parlamentoda temsil edilmese de, henüz yeterli bir kitleselliği yakalamış olmasa da böyle bir partidir ve eğer mücadelesini programı ve amaçları doğrultusunda ilkeli ve kararlı olarak sürdürürse kitleleri kazanabilir ve söz konusu değişim sürecinde önemli bir rol oynayabilir.

HAK-PAR Kürt halkının özgürlüğü ve demokrasi için ciddi bir umuttur. Biz HAK-PAR’lılar bunu bilerek ve bu bilinçle çalışırsak başarırız.

17 Mayıs 2016




Print