2024-03-28
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
Silahlı çözüm mü, siyasi çözüm mü?
2013-01-14 12:28
Yılmaz Çamlıbel
Sevgili okuyucularım, sizlerin de bildiği gibi Kürt ulusal mücadelesi, iki ana eksen üzerinden yürütülüyor. Kimileri silahlı mücadeleyi, kimileri ise siyasi mücadeleyi savunuyor.

Ben bu makalemde, çorbada tuzum olsun düşüncesiyle, silahlı mücadelenin hangi zemin üzerine oturduğunu, ne gibi tuzaklarla karşı karşıya olduğunu kısa olarak gözler önüne sermek istiyorum.

Zira Kürtlerin önemli bir bölümü, savaşın arka bahçesine göz atmıyorlar. Sadece göz önündeki şeyleri görüyor ve sorunu onunla sınırlı tutuyorlar.

Gelin beraberce bir fikir jimnastiği yapalım. Eğer bir grup insan, yan yana gelip Kürt sorununu çözmek isterse, her şeyden önce, örgütlenmeleri gerekir. Çünkü, toplumsal sorunlar, örgütlü mücadeleyle çözülür.

Daha sonra, sıra mücadelenin biçimiyle, kullanılacak araçları seçmeye gelir.

Eğer bu insanlar, silahlı mücadeleyi tercih etmişlerse, o zaman bu iş için savaşacak militanları, gerekli parayı, araç ve gereçleri temin etmek zorundadırlar

Biz işe, savaşçı temin etmeyle başlayalım. Eğer bir ülkede, yasak, baskı, zulüm varsa, savaşçı bulmak zor değildir. Kürt toplumu buna uygun bir zemindir.

Şimdi para konusuna gelelim. Dağa çıkardığınız insanlar için, yeme, içme, barınma, elbise ve en önemlisi silah, mühümmat ve teczihat lazımdır. Bunlar, çok para isteyen şeylerdir. Bu kadar çok parayı nerden ve nasıl temin edebilirsiniz?

Bu kadar parayı, bağış toplayarak, etkinliklerde öte-beri, dergi ve gazete satarak temin edemezsiniz. O zaman kaçınılmaz olarak, rantı yüksek işlere yönelmek zorunda kalırsınız. Kumarhane, birahane çalıştırmak, beyaz zehir ve silah kaçakçılığı yapmak, bunlardan bazılarıdır.

Bu tür işleri yaptığınızda, çeşitli devletlerin istihbarat örgütleriyle yüz yüze gelirsiniz. Onların istediklerini yerine getirmek koşuluyla sizlere göz yumarlar. Yani bu tür ticaret yapmak için, onların kirli emellerine hizmet etmek zorunda kalırsınız.

Ha! bir de bu parayı, dünya kapitalist-emperyalist odaklardan temin edebilirsiniz. Onlar da istediğiniz parayı size verirler. Ama, buna karşılık sizden hizmet beklerler. „Fırsat verirseniz, size hizmet ederim.“ lafını ve onun sahibini unutmadınız her halde?

Tamam, diyelim ki gerekli parayı da temin ettiniz. Sıra, silah, teczihat ve mühümmat teminine geldi. Bunlar, bakkallarda satılan şeyler değildir. Bunlar için dünya kapitalist pazarlarına, para için anasını satan savaş baronlarına uğramanız gerekir.

Onlar da, ilgili devletlerin istihbarat örgütlerine sorarlar, gerekli izni aldıktan sonra size mal satarlar. Yani dayatılan şartların kabulu halinde ancak size mal satarlar. Satılan malın detaylı listesini de, istihbarat yetkililerine taktim ederler.

Sonra sıra yiyecek, içecek, askeri malzeme ve silahların dağlara taşınmasına gelir. Tıpkı afyon ve eroinde olduğu gibi, yine önünüze istihbarat örgütleri çıkar. Yeni taviz ve dayatmalarla yüz yüze gelirsiniz. Bu malları dağlara taşımak için, mecburen size dayatılan şeyleri de kabul etmek zorunda kalırsınız.

Kısacası, toplumsal sorunları silahlı mücadeleyle çözmek isteyen her kişi, kurum, parti ve devlet, bu tabloyla yüz yüze gelir. Ürettikleri silahları satmak için, dinleri, mezhepleri ve halkları gırtlak gırtlağa getiren, yerel savaşlar çıkaran, dünyayı kana bulayan odaklarla pazarlığa oturmak zorunda kalırsınız. Bu pazarlıkta her zaman, güçlü olan taraf çok alır az verir, zayıf olan taraf ise az alır çok verir.

Lafı uzatmadan verdiğimiz bu bilgileri şöyle bir toparlayalım. Silahlı mücadeleyi seçen hiç bir parti, kurum ve insan, dünya kapitalist-emperyalist sisteminin istihbarat örgütlerinin bilgisi ve izni dışında, adım atma şansına sahip değildir. Bu nedenle, yarı açık yarı gizli çalışan şer odaklarının size dayattığı koşulları kabul etmek zorunda kalırsınız.

Bu da kendi mücadeleniz başta olmak üzere, dünyanın her yerinde, yasak, baskı, zorbalık, sömürü ve talana karşı başkaldıran mazlum halkların soylu mücadelelerine ters düşmek, onlara ihanet etmek zorunda kalırsınız.

Ayrıca istihbarat örgütleri, yek diğerinin içine ajan sızdırırlar. Rakiplerini yanıltmak, hedef şaşırtması vermek, tuzağa düşürmek, etkisizleştirmek ve geriletmek için de keza, silahlı mücadeleyi seçen örgütleri ustaca kullanırlar. Bu tür örgütlerin yöneticilerini serseme çevirirler. Beynini kullanamaz, önünü göremez bir hale sokar, uşak gibi kullanırlar.

Sonuçta bu karmaşa içinde, ortaya kime hizmet ettiğini bilmeyen, niçin kimin için çalıştığının farkında varmayan, soylu bir dava için yola çıkmışken, soysuz işler yapmak zorunda kalan, ilkesiz ve kıblesiz örgütler şekillenmeye başlar.

Bunlar, serseri mayın gibi ortalıkta dolaşıp dururlar. Çarptıkları her şeye zarar verirler. Paris’teki üç Kürt kadınının trajik ölümü, bunun çarpıcı bir örneğidir.

Dünya sosyal mücadeleler tarihi, bu tür numunelerle doludur. Biz Kürtler, özellikle bu evrensel tuzağa düşmemeye özen göstermek zorundayız.






Print