2024-10-14
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Latif Epözdemir
 
Kılıçdaroğlu Dersim’de ikinci kez vuruldu
2011-12-06 21:10
Latif Epözdemir
Kemal KILIÇDAROĞLU, Dersim’de CHP şefleri Mustafa Kemal ile İsmet İnönü’nün direktifleri ile 50 bin kişinin katli ve binlerce kişinin “Tedip ve Tenkili” ile sonuçlanan 38 olaylarına, ilk onurlu karşı koyuşu Seyit Rıza ile birlikte gerçekleştiren Kureyşan aşiretine mensuptur.

Kureyşanlı Kılıçdaroğlu ailesi Tunceli Nazımiye, Ballıca Köyü’ndendir. Dersim direnişi, Kemalizmin Kılıçdaroğlu’nun bir kuşak önce dedelerine yaptığı ”Tedip” hareketine karşı koyma hareketidir.

Geçmişte Zerdüşt-Yezidi inancından olan Horasan’daki Deylaman yani güncel adı ile Dersim halkı 873"te Müslüman oldu. 917"de ise Kureyşanlar ve Kılıçdaroğulları, Caferi Sadık mezhebini, bu günkü adı ile, Aleviliği kabul ettiler. Yani, Kılıçdar Kemal ailesi baba tarafı ile, önceleri Yezidiydi, sonra Müslüman oldu, en sonunda da Alevi inancını tercih etti.

Annesi Yemoş Hanım ise Ermeni asıllıdır. Annesinin soyundan gelen Sabiha Gökçen de, Mustafa Kemalin emri ile, Dersim’i bombardıman edip soykırım yapan bir Ermeniydi. Tarihçiler bu nedenle olsa gerek ki Gökçene “Atanın manevi kızı” demektedirler. Gökçen ilk kadın pilottudur Mustafa Kemal ordusunun.

Kemal Bey de, gençliğinde sol Kemalist bir çizgi izlemiş, 68 kuşağına adı çıkmış, Kemalizm’i ve Aleviliği ”solculuk” gibi algılamış, ama ne yazık ki, Kemalist ideolojinin Kemal Beyin ailesi ve halkına yapılanları tez unutmuş. O da artık Türkleşmiş ve hatta Türkçüleşmiş bir Kürt.

Görüldüğü gibi Kılıçdaroğlu Kemal “çok çok kültürlü” bir zat. Dersim direnişini ilk Kureyşanlılar başlattığını hatırlatalım. Yani Kemal Beyin dedeleri ya da başka bir deyişle aynı soydan geldiği aşireti bu insanlık dışı vahşete anında karşı koymuş.

Dersim"de devlete karşı direnen, aşiretlerin tümü sürgüne gönderildi.. Sürgün yolu önce Trakya bölgesi oldu. Kemal Kılıçdaroğlu"nun direnişçi Kureyşan Aşireti de, Tekirdağ"ın Saray ilçesine gönderildi. Trakya"ya sürgüne gönderilen 347 aileden 3 bin 470 kişinin ulaşım masrafları devletin kasasından karşılandı.

Bu aşiretlerden Botan’lı aşireti Edirne, Koçuşağı aşireti ve Hozat ileri gelenleri, Balıkesir , Şadi’li aşireti Balıkesir, İksor aşiret öncüleri ve Balabanlı aşiret Reisleri de Tekirdağ’a gönderildi. ( Daha geniş bilgi için bakınız: Tedip ve Tenkil diyarından Hüzünlü yıllara, L.Epözdemir makalesi)

Kılıçdaroğlu ailesi Kureyşan aşiretinin CEBELİ diye bilinen kesimindendir. Soyadı kanunu sırasında CHP ‘nin kurmayları Kemal Bey ailesine de, "Karabulut" soyadını uygun görmüşler. Ancak daha sonra Kemal Beyin babası, soyadını "Kılıçdaroğlu" olarak değiştirmiş, yani aslına rücu etmiştir..

Kılıçdaroğlu soyadının büyük dedelerinin eşkiya olarak bilinmesinden geldiği savlanmaktadır. Kemal bey bu konuyu böyle izah ediyor. Oysa ki, Kürtler Avrupa!yi bir gelenekten gelirler ve tüm bu soya mensup kesimlerde olduğu gibi “ebeveyinleri” ile adlanmayı tercih ederler. Bu geleneksel olarak da böyledir.

Önceleri Kılıçdaroğlu ailesi de böyle anılıyordu zaten. Ne var ki soyadı kanunu ile onlara da ”başka soylardan gelen” bir soyadı konulmuştu. Yani “Karabulut” soyadı, onların soyunu değil ”bir belayı” çağrıştıran bir soy adıydı ve o aileye “uygun görülmüş”tü.

Kılıçdaroğlu Kemal, kendi soyunu ret ve inkar eden, halkını katleden “tedip ve tenkil” eden , sürgün edip mecburi iskana tabi tutan bir anlayışa angaje oldu ve bu gün o mirasın yegane sahibi olan bir partinin , yani CHP’nin genel başkanlığına, seçildi.

Bilindiği gibi CHP’nin ilk genel başkanı M. Kemal Atatürk’tü. Böylece Kılıçdaroğlu CHP’nin II.Kemal dönemini başlatmış oldu.

Kılıçdaroğlu’nun aşireti Kureyşanlılar ( Melkişi’ler), direniş lideri olarak Seyid Rıza’nın yanında yer aldı. Hatırlanacağı gibi efsanevi Kürt lideri Seyid Rıza, CHP’nin kurucusu Mustafa Kemal’e, ”Ben senin yalanlarınla, hilelerinle baş edemedim, bu bana dert oldu, ben de senin önünde diz çökmedim, bu da sana dert olsun” demişti.

Kürt Tarihi ŞEREFNAME , Melkişi ya da Çemişgezek Beyliği ile ilgili önemli bilgiler veriyor. Şerefhan’ın bu eserinde Melkişilere ilişkin şu belirlemeler var:

"Üç kısma ayrılan Melkişiler Kürdistan""da büyük ihtişamları, hizmetçilerinin, taraftarlarının ve kendilerine bağlı olanların çok oluşuyla ün yapmışlardır... Ülkeleri ise genişlik ve önem bakımından, uzak yakın herkesçe ""Kürdistan"" özel adıyla tanındı; öyle ki berat ve emirnamelerde ve diğer sultanlık belgelerinde bu ad geçtiği zaman, yalnız bu önemli vilayet anlaşılır; ayrıca Kürtler arasında ""Kürdistan"" sözcüğü geçtikçe, bundan yalnız Çemişkezek Vilayeti kastedilir." (Şeref Han. Şerefname, Deng Yayınları, 2. Baskı, Îstanbul, 1998, s. 136)”

GANDİ KEMAL Mİ GÛNDÎ (KÖYLÜ) KEMAL Mİ?

Bu gün iyice anlaşıldı ki CHP kamyonunda sadece sürücü değişti. CHP Genel Başkanı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alevi-Kürt olması artık tabanı eskisi kadar ürkütmüyor. Lakin Kemal Beyin, yıllarca, kimliğini doğduğu evin duvarına asmadan tırmanışa geçmesi ve bu günlere gelmesi mümkün olamazdı. O da öyle yaptı. Halkına sırtını döndü, çığlıklarına kulağını tıkadı.. Kemal Bey, artık Türkleşmiş bir Kürt. Onun için Kürt sorunu diye bir şey yok. Ya da Kürtlerin demokratik hakları için mücadele, onun “sosyal ve demokrat” olan anlayışında yer almıyor.

Oysa ki, SHP’den beri hazırlanıp bir türlü uygulamaya geçirilemeyen güneydoğu raporundan bile hiç söz etmeyen yeni CHP, hala Kürt sorunu konusunda net bir politikaya sahip değil.

Kemal Beye soracak olursanız o kendini “devrimci” bir kişi olarak adlandırır. Devrimci olmak, devrimci bir davranış göstermek bir inanç işidir. Devrimci, aydındır, aydın değişimcidir, yenilikçidir, statükocu değildir.

Kemal Beyin annesi Muhterem Yemoş Hanım 1948’de onu doğurduğunda hala Dersim’de dökülen kanlar kurumamıştı, bu nedenle bölgede, yeni doğan çocuklara korkudan Mustafa ya da Kemal adı veriliyordu. Kemal o zamanlar on yaşındaydı. Adı Dersim faciasından yadigar kalmıştır.

Kemal Bey olgun bir genç olduğundan beri , tarihe meraklı olduğu halde, her ne hikmetse, kendi tarihine ve halkına yabancılaşmış bir siyasetçi olarak seyrediyor. Kılıçdaroğlu, geçmişle yüzleşip hesap sormaya pek niyetli görünmüyor. Statükocu, ret ve inkarcı, baskıcı, ırkçı, Jöntürkçü, gelenekçi , tutucu ve şoven bir devlet partisinin başkanı olarak, hangi cesaretle bundan sonra Kürtlere ve Alevilere, demokrat ve devrimcilere, işçilere ve ezilenlere gidip destek isteyecek.?

Kemal Kılıçdaroğlu sıradan bir Kemalist. “Yeni” diye lanse edilen CHP’de değişen, yeni bir şey yok. Yeni bir vaat yok, değişime dair hiç bir emareye de rastlanmıyor. CHP, sadece Baykalsız bir döneme geçiş yaptı. Değişen bu oldu. Ama hepsi bu.

Kemal Kılıçdaroğlu ne Alevi olduğunu ne de Kürt olduğunu kabullenecek niyette görünmüyor, ya da bu konularda ürkek davranıyor. Bu bağlamdaki sorulara kaçamak yanıtlar veriyor. Kılıçdaroğlu, başkalarının kimliğine saygı bekliyor ama kendi halkının kimliğini inkar ve ret eden bir partiye başkan olmakta sakınca bulmuyor. Daha önemlisi başında bulunduğu partiyi çağdaş ve demokrat bir parti yapmak konusunda istekli ve ısrarlı davranmıyor.

Sayın Kılıçdaroğlu, kimlik ve inanç üzerinden siyasete karşı geliyor. Elbet bu doğru bir davranıştır, ama bu ülkede inançları ve kimliği yüzünden çile çeken, ezilen, kıyılan, horlanan milyonlarca insanın üzerindeki baskılar nasıl giderilecek , buna dair de yeni bir şey söylemiyor.

Şimdi bakalım Kılıçdaroğlu Kemalin başına geçtiği CHP nasıl bir yapıya sahiptir :

“Cumhuriyet Halk Partisinin siyasal seyri, bu güne gelirken, devletçilikten ırkçı faşizanlığa, tek particilikten çoğulculukta darbe destekçiliğine, darbelere katılmaya ve hiçbir zaman ilkelerine bağlı olmadığı “sosyal demokratlığa” kadar renkten renge girip çıkmış bir siyasal sürecin adıdır. CHP, En eski parti olmasına, kurumlaşmışlığına, oturmuş gibi görünmesine karşın hiçbir zaman istikrarlı bir parti olmamıştır. CHP, gergin dengelerin partisidir; dün gibi, bu gün de aynıyla süren kararsızlık içindedir

CHP’nin handikabı çok etnik yapılı topraklar üzerinde, tek etnik yapılı bir siyasal oluşuma önderlik etmesiyle başlar. Cumhuriyet kurulurken, oluşumunun mozaik dokusuyla, heterojen yapısıyla CHP, bu özelliğini zaman içinde, iç ve dış etkenlerin itimi İle milliyetçiliğe terk etmiştir. Burada da kalmamış ırkçılığa yönelerek üzerinde hüküm sürdüğü toprakların doğasıyla çatışmaya düşmüştür.

CHP, farklılıkları ötekileştiren yönelimleriyle Cumhuriyetteki Osmanlıyı temsil etmiştir; laiklik, cumhuriyet ve devrimleri iddiası ise patrik değeri olmayan bir elit ütopyası olarak kalmıştır. Lozan anlaşmasını Kabe diye kutsamış ama bu anlaşmanın azınlıklarla ilgili haklarını rafa kaldırmıştır. Anlaşmalarda hak verdiğini yok etmiş, vermediklerini ise köleleştirmiştir; Ermeniler, Süryaniler, Rumlar yok olmuş, Kürtler ise yüzyılların bitmeyen acılarına maruz kalmıştır. Tamamlanmamış uluslaşma sürecini, başka ulusların esareti ve kıyımı pahasına sürdürülmesi bunun en belirgini tecellisidir; Hititler, Sümerler, Güneş dilinin ırkından sayılmıştır.

CHP tarihi boyunca yaşadığı gel-gitler, ısrarla sürdürmek istediği statülerin sonucudur. Birbirini besleyen ve birbirinin nedeni haline gelen bu eğilim, yapısı itibariyle sol değildir. Bu yapının başına çok iyi niyetle gelmek hiçbir soruna çözüm değildir. Bu yapının yönetiminde ciddi değişimler bile, ülkemizin ihtiyaç duyduğu demokratik süreçler, sosyal demokrat siyasi tercihler için yeterli olamaz. Kılaçdaroğlu’nun arkasına aldığı hava, yelkensiz teknede, artan bir yalpadan ibarettir.

CHP, sırtından atmakla yükümlü olduğu bir tarihe sahiptir. Bunun için kendi tarihiyle cesurca yüzleşmesi gerekmektedir. Zira bu tarih, bu günde devlet eliyle, kim iktidar olsa sürdürmekte beis görmediği, kendi hükmü altındaki vatandaşlara zulüm yağdıran bir tarihtir, komşuluk ilişkilerine zarar veren bir tarihtir. Bu tarih, tarihte kalmayan akılla, bu gün de iktidar talibi olarak ya da iktidar olarak anti-demokratik dayatmaların yürütücü organıdır.

Yapısal değişimlerin fiili sonuçları olmaksızın, diktatörlükten faşizanlığa, oradan modern faşizme uzanan CHP’nin siyasal tarihini sosyal demokrasiye çevirmenin mümkünü yoktur. Ülkemizin demokrasi ve özgürlükleri için CHP’de bu çabaların mutlaka sonuçlanması gereklidir. Bu ülkemizin de yararınadır.“
( Türkleşmiş Kürt Kemali, Mihraç Ural makalesinden)

Kılıçdaroğullarından Kemalin şimdi başında bulunduğu parti 20 yıl önce Kürt parlamenterleri Kürt Konferansına katıldılar diye partiden ihraç etti. Sosyal demokrat bir parti adı ile ortaya çıkan parti geçen süre içinde sosyal demokrasinin hedef kitlesine sırtını çevirerek devletçi ve tekçi bir anlayışa hizmet etmekle ömür sürdü. Kürt ve Alevi kırım ve katliamlarına karşı duracağı yerde o uygulamalara arka çıktı.

“Devrimci”Kılıçdaroğlunun birlikte yola çıktığı kadroların hangi biri ezilenlerden yana.?Partisinde kaç tane işçi- köylü- aydın ve devrimci var.? Bunların kaçı partinin merkez karar organında yer alabildi. Belli ki yol arkadaşları olarak bilinenlerin çoğunluğu, o partide kendi kişisel çıkarları peşinde koşmaktadırlar. Kılıçdaroğlu ekibi bu hali ile CHP’yi gerçek sosyal demokrat bir yörüngeye çekebilmesi güç görünüyor.

Kılıçdaroğlu Dersim’de ve Kürt coğrafyasının her hangi bir yerinde dolaşırken değişmiş olan yer ve köy adları ile karşılaştığında o yöredeki insanlara nasıl hitap edecek. Yüreği sızlamayacak mı. Başta Dersim olmak üzere CHP’nin de karşı çıkmadığı adı değiştirilmiş olan yerleşim yerlerinin öz adlarını iade etmeye gücü yetecek mi.

Örneğin, Fevzi Çakmak, Mustafa Muğlalı, Sabiha Gökçen, General Alpdoğan, gibi cadde ve sokaklardaki tabelaların kaldırılması için çalışma yapacak mı, ya da ileride, bu yöndeki olası çalışmalara destek verecek mi.? Kürt coğrafyasındaki isimlerin geri iade edilmesi için bir çaba gösterecek mi.?

Print