2024-05-20
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Ali Kızılay
 
DEMOKRATİK ZELZELE ALTINDAN: ’SESİMİ DUYAN VAR MI?..’
2013-09-21 20:11
Ali Kızılay
‘Faşizmin tuzaklarından biri de,mazlumun kendisine yapılan zulüm,işkence ve katliamları dile getirmesini ‘kin ve düşmanlık söylemi’olarak nitelendirmesidir,’der MALCOLM X.Bu bağlamda kaleme aldığım bu öyküsel anlatımın önemi daha iyi anlaşılacaktır.

OHAL döneminde failleri inatla meçhule bırakılan İLK cinayeti konu alan bu öyküsel anlatım,sadece derin eksenli koruculuğun,meşru devlete karşı gücünün sınandığının bütün ip uçlarını taşımakla kalmıyor.Faili meçhullerde kullanılabilir suç işlemeye yatkın kişiliklerden seçilen çakma ağalarla yaratılan çağ ötesi silahlı kabileliğin nasıl bir facia olduğunu gözler önüne serdiği gibi şiddetin, ergenekonun tetikçi kanadı JİTEM tarafından tırmandırıldığını da gösteriyor. Bu ve benzeri rastgele ve rahatlıkla işlenen cinayetler,Kürtlerin örselenmiş onurlarının onması,yaşamla barışmaları ve toplumsal barış için faili meçhullerin, kuşkuları giderici,gerçekçi bir sorgulamayı gerektirdiğini hatırlatmaktadır.Suça ve kirliliğe bulaşmış korucuların,Güney Afrika Cumhuriyeti örneğinde olduğu gibi ayıklanıp hak ettikleri şekilde cezalandırılmaları,aynı zamanda suça bulaşmamış korucuların aklanarak topluma entegre olmalarını da kolaylaştıracaktır.Bu da İster devlet yönetimi ister siyaset olsun,vicdan ve hakkaniyete dayalı bir zemin üstünde oturtulması, hükümetin siyasi ve vicdani irade ortaya koymasıyla yaşam bulur.Aksi halde faillerin korunup kollanması,mağdurların insan ve vatandaş olma durumlarını sorgular hale getirecek,mazlum zalime boyun eğişe zorlanıp zulüm zalime kar sayıldıkça devlet de,siyaset de,toplum da çürümeye devam edecektir.Buna karşın Türkiye’yi felaketin eşiğine getirebileceği artık

yadsınamayan Ergenekonun AKP karşıtı kanadına yönelik yetkilerini kullanan hükümet, gizi tamamen aralanmış yapılanmanın tetikçi kanadının yerel versiyonlarına ilgisizliği,aynı tehlikeyi diğer eliyle besleyip büyütmekle Kürtlere madalyonun diğer yüzüyle baktığı kadar kendi iktidarını ve meşru siyaset zemini de tehdit altında bıraktığı toplumun bütün katmanlarını düşündürüyor.Bu öyküsel anlatım sadece bir ailenin değil.Aile bireylerini failleri aramızda cinayetlere kurban vermiş binlerce ailenin,geniş toprak sahibi olarak karşımıza çıkan feodallerin,adeta işgal ettikleri topraklar için potansiyel tehlike saydığı yoksul köylünün barınakları yakılıp yıkılarak kent varoşlarında yaratılmış gettolarda yaşamaya zorlanışı ancak yaşamıyor varsayılan aşsız,öksüz ve yetim kalmış milyonlarca insanın dramının kaleme yansımış hali olduğu kadar,hiçbir vicdanın,hiçbir dinin,hiçbir hukukun kabul etmediği çaresizlik burgacı karşısında Kürt siyasetini kuşatmış despotik mantığın mazoşist yaklaşımları Kürtlerin ne kadar siyaset yoksulu olduğunu da gözler önüne sermektedir.Yaşananlar gösteriyorki faili meçhullerin aydınlatılmasının önündeki engel AKP değil.Engel, Kürtleri ve siyasetini parmağında oynattığını sanan,dayandığı argumanlarla AKP’yi başlattığı Kürt açılımından uzaklaştırıp milliyetçi kanadın kucağına iten, mağdurların özgüvenlerini sarsan derinden beslenen geniş toprak sahipliği ve ardılları kadar,Kürt aydınların mensubu olmakla övündükleri aşiretçi,kavmiyetçi yanlarıdır.Oysa orta çağ kalıntısı feodal mantığın çıkarı için ne kan bağının ne de islami duruşun hiç önemi yok.Her duruşa,kullanılır kurbanlık gözüyle bakar.Bu çağ dışı egemenliğin en büyük korkusu,kadın-erkek ayrımsanmadan hakça miras paylaşımı ve hazine malı geniş toprakların yoksul köylüye dağıtıla bileceği endişesidir.Kürt çoğunluğu demokratik ve insani değerlere,hakça paylaşmaya layık görmeyen çağ dışılık, devletin organlarına yoksul,topraksız köylüye ve hak sahiplerine karşı kullanacağı aygıt gözüyle bakar.Artık Kürtler de insani,ahlaki her değer üzerinde kendi işgali olan feodal unsurlarca kuşatılmış siyasi oluşumun,şiddet ortamının yarattığı dehşet manzarayı,ahlaki çöküntüyü,açlığı,yoksulluğu görmesini beklemiyor.Eğer çarşıda,pazarda mağdurlarla zorbaların omuzları çarpışıyorsa,mağdurlar çaresizlikten boyun büküyorsa,bu çaresizlik çok boyutlu ve ilkel bir utançtır. Bu ilkel çağ ötesi dayatmaları tekrarlanabilir tehdidiyle siyasi aygıt saymak,dünyanın hiçbir yerinde d siyaset mantığı olarak kabul edilemez. İnsan haysiyetinin önemsendiği toplumlarda siyaset şiddet,ölüm ve şantaj üzerinde kurgulanmaz.Bu talihsizliğin insani,ahlaki normlardan uzaklaşmışlığın,Kürt çoğunluğun artık ikircikli baktığı kirlilikleri örtme aygıtı olarak yaşama dayatılmış ve haklı karşı duruşa tahammülü olmayan,zorbalığı kutsayıcı nemrudi mantığın alaycı duruşundan alınan cesaretle,Kürtlere sadece Kürtlere biçilmiş olması toplumun her kesimini düşündürmektedir.Kürt sorunu helal-haram tanımayan,çatışmalı ortamın dayattığı yıkımın yansıması açlığı,yoksulluğu,dilenciliği ahlaki çöküntüyü zihin bulanıklığı yaratıcı derinden yükselen tehdit/nasihat karışımı söylemlerle adeta konuşulmasını,tartışılmasını yasaklayan bu derebeyci-lord mantıkla çözülmez.Her şeye rağmen,Kürt siyaset etiğince son zamanlarda dostlar alışverişte görsün örneği hafif bir tını şeklinde yükselen ‘Hükümet adım at,’ çağrısıyla atılacak ilk adım,bu sürecin hem Türkleri hem Kürtleri endişelendiren kirlilikleri örtücü bir sürece evrilmemesi için başta doğruluk,birlik ve çokluk anlayışıyla hareket etmesi gereken muhalif Kürt siyaseti olmak üzere sivil toplum kuruluşları,Mazlum-DER,barolar ve akil insanlar heyetinin öncelikli çabaları,insanın yaşama hakkını savunmak amacıyla kuşkulara yer bırakmayacak şekilde failleri aramızda cinayetlerin aydınlatılmasına yönelik olmalı.Çünkü faili meçhullere bakış, vicdanlar için samimiyet testidir.Bu amaçla Silivri benzeri geniş yetkili mahkemeler Diyarbakır’da da açılmalı.Bunu yaparken,her cumartesi sergilenen çaresizlik de gözetilerek vicdanların ve medeni dünyanın kabul etmediği zaman aşımı benzeri dayatmalara sığınılmamalı.Dayanağı ergenekon terör örgütü olan insanlık suçlarında zaman aşımı bahane olamaz.Kaldi ki OHAL döneminden günümüze değin süren çaresizlik,yaşamları paramparça edilmiş mağdurların kusuru değildir.Bazı aydınların,siyaset bilimcilerin zaman zaman belirttikleri gibi açılacak pandoranın kutusundan devleti ‘HAMM’ edecek canavar veya canavarlar çıkmaz.Çıksa çıksa siyaseti kuşatmış kirlilikler ve derin erk güvencesiyle keyfi veya tetikçilik amaçlı işlenmiş cinayetler,hırsızlıklar,onbin dönümlerle ifade edilir geniş toprakların hak sahipliği gözetilmeden nasıl yağmalandığı çıkar.Kirliliklerin saçılması ve hukuken temizlenmesi toplumu da siyaseti de rahatlatacak,toplumsal barışı sağlam zemine oturtacaktır.

Adaletsizliğin haksızlara ganimet sayıldığı toplumlarda barıştan söz etmek,yemin billahla haramı helal saymaktan farklı değildir.

‘Elooo…’

‘………’

‘Yanında silah yokmuş.Merak etmeyin,her tür tedbir alınmış.Güvenceniz sağlam.Kimi vuracağınızı biliyorsunuz.Devlet de aşireti de nasıl bir güç olduğumuzu görecekler.’

‘Yardım yataklık yapacaklara haber edin.’

‘Haydi hazırlanın.Gidiyorsunuz.Rastgele.’

’Rastgeleee…’

Güneş,batıdaki ıslak tepenin arkasına kaymıştı.Doğa özgün bir uğultu içindeydi.Toprak suya doymuş,yeşil bir örtünün altına gizlenmişti.Otsu bitkiler ve koyun sürüleriyle iç içe yaşayan insanlar,karakıl çadırlarını,köy evlerinin dışındaki kıraçlara kısa aralıklarla kurmuşlardı.Bazı çadırların önünde küçük ateşler yakılmıştı.Ateşlerin ışığı yakınına çömelmiş kadınların,çocukların yüzüne vuruyordu.

Dev dalgalar halinde uzayıp giden ekin tarlalarında bazı adamlar geziniyorlardı.Omuzlarında uzun namlulu silahlarla yürüdükçe,kalçalarına asılı iri mermi keseleri hafif hafif sallanıyordu.

Köyün kuzeyinden göçer çadırlarına açılan izlek,duvarları beş altı sıra yükselmiş geniş bir yapı inşaatı ile çiçeğe durmuş mercimek tarlasını kıyılıyordu.İnşaatı kuşatan sessizliği yanı başında,dirseklerini yabani otlara ve kır çiçeklerine dayamış bir çadırın hafif hışırtısı dillendiriyordu.Rüzgarın hızı arttıkça,göçer çadırlarından ayırıcı özelliği branda bezinden duvarları çırpınıyor,kapısından sızan ölgün ışığın parıltısı,dışarının karanlığını ıpıl ıpıl çözüyordu.

Çadırın içini aydınlatan lüks lambası hışırdıyordu.İçinde bulunan yaşlı insan çehreli bir çift ile dört yaşındaki torunlarının yüzünü aydınlatıyor,bez duvarlara sarımsı bir loşluk veriyordu.

Kadın,kapının karşısındaki yatağa uzanmıştı.Üstünü yorganla örtmüştü.Yorgun bakışları,açık kapıdan karanlıkta geziniyordu.Dışarıda rüzgar hışımla esiyor,toprağın kendiliğinden yaydığı sıcaklık,dalga dalga çadırın içini dolduruyordu.Adam, göz kapakları ağırlaşan çocuğu,oturduğu yatağın kenarına uzattı,üstünü örttü.

Kadın,yorganı başından çekti,yüzünde hüzünlü bir bakış okunuyordu.

‘Hava soğumadan namazlığı yorganıma örtsen iyi olur.Siz de sıkı örtünün.Çocuk üşümesin,Yarın,erken kalkmamız lazım.Irgatlar gelir gelmez kahvaltıları hazır olmalı,’dedi.Adam kalktı,katlayıp başucuna koyduğu namazlığa uzandı,Kadın’ı örten yorgana serdi.

Adam,çadırın bez kapısını araladı,dışarıya çıktı.Ayın,yıldızların yol gösterici ışığı altında yürümeye başladı.Yapı duvarının yanında durdu.İzleğin kıyısındaki mercimek tarlası,köpüğe kesmiş deniz dalgaları gibi kaykılıp doğruluyordu.Toprağı süsleyen çiçeklenmiş salkımların hışırtısı bir ezgiyi çağrıştırıyordu.Adam’ın içindeki sevinç dalgası kabarıyordu.Bileklerini kıçında kenetledi,kısa adımlarla yürüyüşünü sürdürdü.Karşıda,bir göçer çadırının önünde parlayan ateşin yalımlarına takıldı bakışları.Yalımlar bazı adamların ve kucaklarındaki silahların gölgelerini kocamanlaştırıp çadırın duvarlarına yansıtıyordu.Adam’ın yüzündeki onuru çağrıştıran anlatım eridi,yerine boşlukta sallanan bir gerginlik oturdu.Çadırına döndü.Toprağına dönen ve sahiplenmeye çalışan ilklerden olmanın sıkıntısını çadırın içine taşıdı.Torununu iyice örttü,yorganın bir kenarıyla da kendi örtündü.

Gece,kuşkuları yanıltan ayaza kesmişti.Toprak tasalardan durulmuştu.Çobanlar keçelerine sarınmış,koyunların ılıman soluğuna sığınmışlardı.Bozkır,aymazlık uykusundaydı.Aniden patlayan silahların gürültüsüyle gecenin dinginliği bozuldu.Lüks lambası ölgün ışığını yitirmiş,namlulardan parlayan ışık demeti branda çadırın karanlığını hoyratça çözüyordu.Adam, gözünü açtı ama başını hiç kaldırmadı.Ortalığın savaş alanını anımsatışını, garipsemedi.Silahlar gürledikçe beyninde soru imleri şekilleniyordu.Öyle işte.Ne kadar karanlık yüz varsa korucu diye silahlandırılırsa,olacağı buydu.Soluğunu tuttu,beyni yanıt arayışındaki sorular kuyusuna döndükçe,evrenin parça parça dökülüşünü imgeliyordu.

İyisi inşaatı durdurup topraktan vazgeçmek.Yarın ola,hayrola,diye düşündü.

Bir jarjör daha.Çocuğu kucağında sıkıştırdı.Ağzını kulağına dayadı,hıışşş etti.Çocuğun küçük yüreği pıt pıt atıyordu.Silahların gürültüsü, bir çağlayanın dayatım tanımayan azgın suları gibi çadırın içini ışıl ışıl dolduradursun,Adam,kurşunların bez duvarlardan delikler açarak karanlığı parçaladığının ayrımında değildi.Kimseyle düşmanlığı yoktu.Bozkırda kaç parça toprağı vardı,birisinin kıyısında ev yaptırıyordu.Amacı,köyüne yerleşmek ve toprağını sahiplenmekti.

Ya birileri onun bozkıra yerleşme hazırlığını binlerce dönüm tapusuz toprakların tasarrufunu ele geçirmişler için tehlike varsayıyorsa?Üstelik güçlü bir aşiretin saygın isimlerindendi.Dönüşü,göçe zorlanmış ağaların baş belası topraksız köylünün de,başkalarının da dönüşüne öncülük gibi düşünülmüşse?Önemlisi kimi koruduğu düşünülmeden silahlandırılmış hırsızların,uğursuzların Ergenekon denilen derin devlet erkini arkasına alarak çeteleşen yöresindekilerin varlık nedeni bu değil mi?Önce suça bulaştır,sonra faili meçhullerde tetikçi olarak kullan…Yok daha neler.Usuma şeytan mı giriyor nedir.Bunlar meşru devletten de güçlü değiller ya.Üstü başı yörenin en itibarsızları.İyisi hiçbir şey düşünmeden kıpırdamamak diye düşündü.Beynini düşünce yumağı olmaktan arıdı,olabildiğince küçüldü,kucağında torunuyla bir topak kaldı.

Silahlar sustu.Karanlığı çın çın eden bir ötüş sarmaya başladı.Çadırın bez kapısı dışında birileri G-1’lerin,kalaşnikofların jarjörlerini değiştiriyorlardı.’Kalkın gidelim,’ diyen bir ses çalındı kulaklarına.Sonra duyulan ayak sesleri hayvanlara özgü içgüdüyle uzaklaşmaya başladı.

Rüzgar,hışımla esiyordu.Topraktan yayılan kır çiçekleri kokusuna barut kokusu sinmişti. Adam’ın usunu bulandıran soru imleri dağıldı.Doğruldu,yatağın içine oturdu.Her yer zifiri karanlıktı.Çadır duvarlarının çırpınışı dışında bozkır,ürkütücü karanlığa bürünüyordu.Adam el yordamıyla Kadın’ı yorgan altındaki ayaklarından dürttü.

‘Hanım hanım hele kalk.Ortalık cehenneme döndü.Duymadın mı,’dedi.Sesine yanıt alamadı.İçine bir korku düştü.Başucundan eksiltmediği el fenerini aldı,düğmesine parmağını bastırdı,içerinin karanlığı çözüldü.Kadın’ın yorganına serdiği namazlığı elek gibi delik deşik edilmiş görünce irkildi.Yorganı araladı.Kadın’ın gereğinden çok açılmış gözleri hızla parlaklığını yitiriyordu.Ağlamak anı bile kalmamıştı.Aralanmış dudaklarından NEDEN demek istercesine hafif bir rüzgar belirdi ve söndü.

Adam,yaşından umulmadık bir çeviklikle dışarıya fırladı.’Burdayıımm.Beni öldüremediniz öldüremediniz,alçaklar buradayım buradayım,’diyerek olan gücüyle bağırdı.Tiz bir çığlığa dönüşen bağırışı rüzgarın hışımıyla yayılırken,elindeki feneri katillerin üstüne tutuyordu.İçlerindeki canavar bile onları tekrar silahlarına davranıp Adam’ı kurşun yağmuruna tutacak cesareti veremedi.Oysa öldürmek onlar için öyle kolaydı ki…

Çadırına döndü.Feneri Kadın’ın kan içindeki yüzüne tuttu.,iki şaplak vurdu.Gözlerini aralasın,bitimsiz uykudan uyansın,konuşsun istiyordu.Ancak bir türlü yaşam belirtisi bulamıyordu.Önce göçerler başına üşüştü.Kısa zamanda branda çadırın çevresi,mercimek tarlası insan seline kesti.Bozkır insanı,yılların yorgunluğunu kır çiçekleriyle paylaşmaya çalışan yaşlı bir hacı kadının derin hesaplara kurban edilişinin şaşkınlığını yaşıyor, ağıt ezgilerden,hıçkırıklardan örülü halkalar koyunların,kuzuların melemesine karışıyordu.

Gün doğumu yakındı.Adam,çadırın biraz ilerisinde bir kaya parçasına çökmüş,,parmak uçlarında tuttuğu boş kurşun kovanının kıçına kazılı MKE harflerine dikmişti gözlerini.

Çocuk,paçalarına sarılmış onu sarsıyordu.

‘Konuş büyükbaba konuş.Neden susuyorsun neden neden ne…’

Adam’ın yüzünde boş ve yabansı bir anlatım vardı.Hiç konuşamadı.Olay mahallini ablukaya almış bazı askerler ise ağlıyordu.

Meşru devlet konuşmadı.Aşiret de konuşamadı.Sadece olağanüstü bir gücün tehditleri şavklayarak hoyratça meydan okuyor,toplum aklını,vicdanını,duygularını,inancını yitirsin,sadece zalimler kazansın,toplum çürüsün istiyor,adeta kirlilikleri örtecek ergenekon-feodalizm ortaklı despot bir siyasi mantığın etüt çalışması yapılıyordu.

YAZARIN NOTU:17 Nisan 1987 DERİK ilçesi Halitviran Köyü baskınının yaşandığı gibi dramatize edilmiş halidir.


Print