2024-05-20
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Ali Kızılay
 
Siyaset yoksulluğu, bilinç ve cesaret yoksunluğu
2013-10-22 19:44
Ali Kızılay
Günün birinde aslan,su içmek için derenin kenarına iner.O sırada bir merkep de suya eğilir. Aslan suratını asar.’Çekil suyun başından,içeceğim,’diğerek çıkışır.Merkep de kızgınlık göstererek nallarıyla toprağı eşeler.’Ben de içeceğim.Senin suya ihtiyacın var da benim yok mu,’deyince aralarında tekmeli,pençeli,şutlamalı bir kavga başlar.Kavga kızıştıkça bakarlarki gökyüzünde leş kargaları,akbabalar uçuşmuyor mu?İkisinde de şafak atar.Kavgayı bırakıp dost olurlar.

Bilindiği gibi Ezop,hayvanları konuşturarak insanlara önemli öğütler vermiş.Bu masalda öne çıkan dostluğun önemini VOLTAİRE şöyle tanımlamış.’Dostluk,iki erdemli insan arasında kendiliğinden meydana gelen ikili andlaşmadır,’demiş.Dikkat edilirse,dostluğun ana temasında erdeme vurgu yapıyor.İhtiyacı halinde bir insana el atmak,dost olmak erdem gerektiriyor.Akrabalık da erdemle önem kazanıyor.Erdemsiz insanların ise dost diye suç ortakları olur.Siyasette kaliteyi belirleyen de erdemdir.

Siyaset,hitap ettiği toplumun dinamiklerini harekete geçirerek huzur ve güveni sağlayıcı unsur olursa toplumun yapısına erdem katar.Bu da toplumun azim,kudret ve ihtiyacına etki edecek öz hareketinden çıkmış,toplumda görülen bilinç yoksunluğunu giderici,yerine erdemli siyasi zenginlik katacak lider ve kadrolarla mümkün.Yani günümüzün bakış açısıyla hedeflenen,toplumun malı ve özgür gelişiminin temelini teşkil edecek paylaşımcı adalet ve katılımcı demokrasiye böyle ulaşılır.

Dünyanın neresinde olursa olsun,siyasi yoksulluk,bilinç ve cesaret yoksunluğu kayaklıdır. Böyle olunca,sömürgeci gücün ortaklık anlayışından kaynaklı,mülkiyet hakkı ganimet anlayışıyla imtiyazı sayılmış iç işgalcilerin ihtiyacına göre şekillenip yaşama dayatılmış derin korku eksenli siyaset anlayışı,toplumla işgalciler arasındaki paradoksal farklılıkların algılanmasına izin vermez.Farklılıkların yukarıdakiler ve aşağıdakiler algısı,Kürt çoğunluğun iç dünyasını öyle tahriş etmişki,kucağına atıldığı korku ve tedirginliğin fiziki dünyasında hayranlığa dönüşmesi bekleniyor.Bu gibi toplumlarda sorunlar elbette alternatif siyaset kanallarını harekete geçirmeli/ geçirecek.Ancak siyasete bakış,limited şirket bakışıyla değil, gerçekçi bir yaklaşımla doğruluk,birlik ve çokluk anlayışı egemen olmalı.

Kürtlerle alay edercesine zat-a mahsus romantik çıkışların bile Kürtlerin önceliklerinden üstün sayıldığı günümüzde,Kürt muhalefeti sandığı işaret ederek meydanlara çıkarsa,dayandığı despotik argumanlarla kendini alternatifsiz sanan mantık,üstüne basa basa yükseldiği failleri aramızda binlerce cinayeti aydınlatacak kanalların içine bağdaş kurabilir mi? Kürtlerin insanca yaşama hakkı güçlülerin,haksızların jitem tetikçisi korucu çetelerin imtiyazı sayılabilir mi?Oysa siyasetin ilk görevi insanın yaşama hakkını savunmak ve hakkın hukuka dönüşmesini sağlamaktır.Bu hakkı savunmanın ilk basamağı da katili lanetlemek ve devleti müdahaleye zorlamaktır.Buna karşın siyaset,devletin katile müdahalesini engelliyorsa bunun adı mağdurun hakkına tehditle ipotek koymadır,suç ortaklığıdır.

Her ne kadar muhalif Kürt siyasetinin,efendisi Kemalizm hayranlığıyla hastalıklı hale gelmiş,Kürtlerin başında demoklesin kılıcı gibi sallanan’Ya ben,ya ben’despotizmine karşı sağlıklı bir rota izleyemeyişine engel olarak bazı ütopik objelerle öne çıkarılan ideoloji gibi görüntülenmek isteniyorsa bile,gerçekte yetmişli yıllar sendromu olduğu tartışılmalı.O yıllarda Kürtlerin iradesiyle gelişen devrimci potansiyelin,Kemalist dayatımlara karşı gelişmesi ve doğal yaşamda devinim kazanarak sosyal,iktisadi ve kültürel dönüşümün gereği adil ve paylaşımcı toprak reformunun yaşam bulacak etüt çalışmaları,sistemin kendilerine bencil çıkarlar sunduğu ve karşılığında Kürtlerde uluslaşma bilincinin önünü giyotin örneği kesici,günümüzde Ergenekon olarak karşımıza çıkan derin devlet-feodalizm ortaklığının biçimlendirip beslediği Kürt motifli şiddetle buldozer gibi ezildiği biliniyor.Kürtlerin gerçeğinin ortaya saçılmaması için istenildiği kadar ütopik klişelerle örtülmeye çalışılsın,değişen konjöktöre rağmen Kürt muhalefetinden istenen ise yetmişli yıllar sendromunun yarattığı hipnoz halini yaşamaya devam etmeleri,feodalizm-siyaset zorbalığının asla tartışmamasıdır.Onyedi bin failleri aramızda cinayetlerin,toprak talebinde bulunabilir milyonlarca yoksul Kürdün metropollere sürülüp ucuz işgüne dönüşerek özünü unutmaya zorlanışının ‘UNUTUN’tehdidiyle siyasi anlam kazanmasının nedeni bu.Günümüzde siyaset-feodalizm zorbalığı destekli geniş toprak işgali, hak sahipliği gözetilmeden bileşenleri kadastroculuk,rüşvet, tehdit ve haramı helal gibi gösterme ustalığıyla sığınılan İslami objelerle öyle hegemonik alan üstünlüğüne dönüşmüş ki,misak-i millinin türevi ‘FEODAL-I MİLLİ’şeklinde kurumsallaşmış ve tartışılması yasak haliyle karşımıda duruyor .

Yaşananlara rağmen bu kirli ağların nasıl temizleneceği üzerinde yoğunlaşarak tabandan yükselen dinamikler ve özgür iradeyle parti tüzüğü,organları,işlevi tabanın ihtiyaçları ve öncelikleri gözetilmiş kolektif çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkmış ve dimdik ayakta bir oluşumdan ani kopuşlar sendrom değil de başka nasıl açıklanabilir?Bunda kimi bireylerin anlamını yitirmiş bencilliğin işaretleri elbette var.Ancak dar grupçuluk düşünülmüyor çünkü kolektif çalışmanın ürünü parti tüzüğü ve işlevi ortada.Yapay bahaneler ve ütopik salvolar ayrışma nedeni olmadığına göre demek ki Kürt muhalefeti de sisteme entegre olmadan siyaset yapma becerisi edinemiyor ve hipnoz hali devam ediyor.Üstelik tarih ve doğa bilimlerine ortak paydadan bakılırsa,otuz yıllık çatışmalı ortamının yoksul insan kırımı,değerler yitimi kadar ekolojik felakete de neden olduğu ayan beyan görüldüğü halde.

Önümüzde yerel seçimler var.Görülen o ki seçim,derin korunaklı ve güvenceli ötügen çadırında toplaşmış Ergenekon bileşenleri,AKP ve HAK-PAR arasında geçecek.Öyle de olmalı.

Ben de Ezop’la başladığım yazıyı Ezop’la bitireyim.

Zamanın birinde kuraklık yaşanıyormuş.Hayvanlar yiyecek bulmakta sıkıntı yaşıyormuş. Kral aslan hayvanları geniş bir alana toplamış ve kürsüye çıkıp başlamış konuşmaya.’Aramızda biri bağışlanamayan büyük günah işlemiş.Yüce Allah,bu günahkarı bulup cezalandırmadığımız için kuraklıkla bizi cezalandırıyor.Şimdi herkes günahını söylesin. Günahkarı bulalım ve cezalandıralım.Mesela ben,dün bir boğa yedim,’deyince yanında duran yargıçlıkla görevli tilki:’Boğa neki.Koca aslanın boğazından leblebi gibi aşağıya inmiş.Günah sayılmaz,’demiş.Güçlü,kuvvetli hayvanlar parçaladıkları,yedikleri hayvanları sıralamışlar,hiç biri günah sayılmamış.Sıra merkebe gelmiş.Merkep:’Ben dün bir turp yedim,’deyince kral aslan kaşlarını çatarak dişlerini gıcırdatmış.’Hııı.Koca bir turp yersin ha.Üstelik bu yoklukta kimseyle paylaşmadan,’öfkelı öfkeli mırıldanınca yargıç tilki:’Hah işte.Günahkar bu,’demiş.Güçlü,kuvvetli hayvanlar merkebin başına üşüşmüşler,afiyetle yemişler.
Print