2024-03-29
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Ali Haydar Koç
 
Kürt Siyasal Tarihinde Sykes- Picot veya Küçük Asya Antlasması -1916
2016-07-29 10:31
Ali Haydar Koç
Ortadoğu’da, 19.yüzyılın ikinci yarısından beri ekonomik zenginlikleriyle, stratejik öneme sahip sınırlarıyla,enerji kaynaklarıyla, renkli kültürleriyle, çeşitli dinsel/ mezhepsel yapısıyla, geleneksel örgütlenen toplumsal siyasetiyle, Ortadogunun diğer bölgelerinden farklı bir siyasal konuma sahip olan sömürge Kürdistan ve Kürtler, 20.yüzyılın başında Batı Avrupa ülkeleri ve Rus Çarlığı/daha sonraları Sovyetler birliğinin etkin siyasal ve diplomatik çabalarıyla dört devlet arasında paylaştırılarak, Kürt ulusunun devletsiz bırakılması sağlanmış idi. Ortadoğu’da, Kürtlerin, 20.yüzyıl boyunca devletsiz bir cemaat olarak bırakılmasının en etkin siyasal veya diplomatik faktörlerinden biri, 1916’da birinci dünya savaşı esnasında İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya arasında Osmanlı hakimiyeti altındaki toprakları paylaşmak için gizlice yapılan Sykes-Picot yani Küçük Asya antlasmasıdır. Ondokuzuncu yüzyılın başından beri başlayan tarihi Kürt meselesi, ağırlıklı olarak II.Meşrutiyet (1908-1918) ve sonrasında Türkiye cumhuriyetine geçiş döneminde İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya tarafından ortadoğuda çıkarlarını koruma adına yürütülen siyasi çalışmalarla uluslararası siyasi antlaşma-diplomatik ilişkilerin dışında tutularak, bertaraf edilmesi sağlanmıştı. Sykes-Picot anlaşması 1918-1938 yıllarında Türkiye cumhuriyeti ile yapılan bütün uluslararası siyasal antlaşmalara zemin oluşturmuş ve bir yönüyle bu antlaşmadan uluslararası diplomatik destek alan Türkiye Cumhuriyeti, Kürtlere karşı yürütülen inkarcı politikalarında etkili olmuş idi.

Bu yazımda, yüzyıl önce Ortadoğunun tarihi kaderini çıkarları doğrultusunda değiştiren İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya arasında gizli tutulmak kaydı ile yapılan ve Kürtleri de doğrudan doğruya ilgilendiren Sykes-Picot antlasması (1916) hakkında kısaca sözedeceğim. Bu yazının amacı, Kürt Diplomasi ve siyasal tarihini yakından ilgilendiren Sykes-Picot antlaşması (1916) hakkında bilimsel verilere dayanarak, İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya’nın Osmanlı devletinin hüküm sürdüğü coğrafik alanlara yani Ortadoğuya yönelik bazı bilgileri vesikalar ışığında kısaca ortaya koymaktır. Çünkü 21.yüzyılda Otadoğuda oluşan/oluşabilecek” yeni siyasal koşulların sınırları çerçevesi içinde sömürge Kürdistan ve Kürt diplomasinin tarihinde Sykes-Picot anlasmasının etraflıca bilinmesi, yaklaşık yüzyıldır sömürge Kürdistan’da, Kürtlerin, Türk unsuru karşısında diplomasiden yoksun bırakılmaları olgusu dikkate alındığında, Kürtlerin tekrardan aynı siyasi hatalara düşmemesi açısından önemli bir örnek teşkil etmektedir. Son yıllarda Ortadoğunun yeniden yapılandırılması Kürtler ve Türkiye için çok önemli siyasal anlam ifade etmektedir. Son yıllarda Kürtlerin diplomatik çabalarla devlet kurma düşüncesini dile getirmeleri, Türkiye’nin birtakım siyasal kaygı ve korkularını açığa çıkartmaktadır. Kürtler, Ortadoğu’da ortaya çıkan bu siyasal değişimleri, bölgesel dengeleri belirleyen ve küresel rekabete yol açan savaşların neden ve sonuçlarını ancak diplomatik çabalarla kendi lehlerine çevirerek,bununla bir Kürdistan devletini kurabilme amacına ulaşabileceklerini düşünmek mümkündür. Ayrıca 1916’da yapılan Sykes-Picot ve benzeri gizli antlaşmaların içinde yaşadığımız yirmibirinci yüzyıl da da yapılmış/yapılma ihtimali çok yüksektir. Onun için yüzyıl boyunca diplomasiden yoksun bırakılan Kürtler, bu yoksun bırakılmaya dair yüzyıllık tarihi „diplomatik hafızalarında“ „diplomatik arşivlerinde“ canlı tuttukları sürece, devlet kurma imkanlarına kavuşabilmeleri imkanlı hale gelebilir.

Bu uluslararası siyasi ilişkiler içinde (1913-1923) Osmanlı sınırlarında Türk unsuru yönetim mekanizmasının önemli bir topluluğu olarak öne çıkarılırken, Kürtler gibi osmanlı devletini oluşturan diğer cemaatlerin ise diplomatik ilişkilerde öne çıkarılması engellenerek, dikkate alınmamışlardı. I. Dünya savaşı esnasında ve savaşın bitiminde oluşturulan diplomatik platformlarda, Kürdistan’ın paylaşılması yönünde kararlar alınarak, değişik gizli/açık antlaşmalarda Kürtlerin devlet kurmaması yönünde diplomatik tedbirlerin alınması da dile getirilen kararlar arasında yeralmıştı. Örneğin; 1915"te Sir Maurice Bunsen başkanlığında „Asya Türkiyesini inceleme komisyonunun“ 30 Haziran 1915’te hazırladığı rapora bağlı olarak İngiliz hükümetinin önerisiyle 1916’da gizli tutulması koşuluyla yapılan, Sykes-Picot-Sazanov anlaşması (bu antlaşma asya Türkiyesini inceleme Komisyonu tarafından hazırlandığı için, tarihte Küçük asya antlaşması olarak da anılmış ve arşiv vesikalarında bu şekli ile de geçmektedir) Kürdistan’ın paylaşılmasıyle ilgili önemli bir diplomatik taslaktır. Savaş sonrasında İngiltere ve İTC’nin bölgedeki kadroları arasında geliştirilen ilişkiler belirleyici bir şekilde Türk unsurunu temsil eden kesimlere güç kazandırmıştı. İngiliz subayları olan ve İngiltere yönetimi adına Kürtler hakkında etüt çalışmaları yürüterek istihbarat raporları hazırlamak ile de görevlendirilen binbaşı Noel ve yüzbaşı C.L.Woolley, Türk tarihçilerinin iddia ettiği gibi Kürtlere siyasi güç kazandırmak için değil, görevleri arasında Kürtlere karşı alınacak siyasi-askeri tedbirlerle birlikte Kürdistan’ın bağımsızlığını engellemek için bölgeye gönderilmişlerdi. Örneğin Kürtlerin ulusal hakları için İngiliz ordusuna karşı savaş açan Şeyh Mahmut Berzencinin 1919’da İngiltere tarafından cezalandırılarak,Kürdistanın da bağlı bulunduğu Hindistan sömürgeler valiliğine sürgüne gönderilmesi, Britanya krallığının Kürtlere karşı olan siyasal bakışına iyi bir misal teşkil etmektedir.

İngilizlerin, Kürtler hakkında yürüttüğü etüt çalışmalarının bir benzerini 1913-1918 yılları arasında İttihat ve Terraki cemiyeti kadroları da yaparak, Kürdistan’da etnik temizlik planlamalarında kullanmışlardı. Örnegin; 1918’den sonra İngiltere, Kürdistan ve kafkasya politikasına yön verebilmek için Albay Rawlinson’u itilaf komiseri sıfatıyla bölgeye yollayarak, bölgede söz sahibi Osmanlı bürokrat ve subaylarıyla ilişkiler geliştiriyordu. İtilaf Komiseri sıfatiyla İngiltere’nin Kürdistan, Osmanlı ve Kafkasya siyasetinde 1919-1921 tarihlerinde yaşanan ekonomik, politik ve askeri sorunları Talat Paşa’ya bağlı olarak çalışan Kazım Karabekir ve M.Kemal gibi kişilerle görüşerek, çözmeye çalışıyordu. İngiltere’nin 1920’de Ankara’da kurulan büyük millet meclisine Kürtlerin (Erzurum ve Sivas Kongreleriyle) dahil olmasını sağlayan ve 1919-1921 tarihleri arasında düzenli olarak Kürdistan’ın Erzurum vilayetini kendisine merkez üs olarak seçen Albay Rawlinson, kuzey Kürdistan’lıların Ankara’da kurulabilecek bir yönetim altında yaşamalarını uygun görmüştü. Çünkü İngiltere Sykes-Picot gizli antlasmasına çıkarları gereği sadık kalarak Ortadoğu haritasında Kürdistan devletini görmek isteğinde değildi. (bkz.A.Rawlinson, The Adventures in The Near East, London 1923, Halil Paşa, İttihat ve Terakki’den cumhuriyete bitmeyen savaş, Peter Hopkirk, İstanbul’un doğusunda bitmeyen Oyun, K.Karabekir, İstiklal harbimiz, General Harbord’un Anadolu gezisi ve Ermeni meselesine dair raporu,Gotthard Jäschke, Kurtuluş savaşı ile ilgili İngiliz Belgeleri). Albay Rawlinson Erzurum’u kendisine mesken yaparak, Ankara ve Londra arasında sorun teşkil eden Kürdistan’ın paylaşımı konusunda raporlar hazırlayarak, İngiltere ve Osmanlı paşaları arasındaki ilişkileri düzenlemeye çalışarak, Kürtler üzerinde ikili denetimi kontrol altında tutma siyaseti izliyordu.

Yüzyıl önce Ortadoğu sınırlarının ve bu sınırlara dahil ulusal devletlerin oluşturulmasında önemli bir siyasal vesika niteliğini taşıyan Sykes-Picot antlaşmanın Kürt tarihçiler tarafından bugüne kadar etraflıca araştırılıp bilimsel verilerle incelenmemiş olması, geç kalmış Kürt tarihçiliğinin önemli bir eksikliğini ortaya koymaktadır. Sykes-Picot antlasması süreci ile ilgili bati Avrupa ülkelerinin (Fransa, İngiltere,(Almanya karşı güç olarak antlaşmayı yakından takip ediyordu) İtalya vs.) yani antlaşmanın mimarı olan devletlerin arşivlerinde genişçe bilgiler bulunmakta ve Sykes-Picot’u ilgilendiren bütün vesikalar araştırmacılara açık tutulmaktadır. Birinci Dünya savaşının en hareketli döneminde ve zorunlu Kürt sürgününün İttihatçılar tarafından iç ve batı Anadaluya tanzim edildiği bir tarihte (Mayıs 1916), gizli tutulmak kaydı ile kaleme alınarak, anlaşan devletlerin çıkarları doğrultusunda imzalanan Sykes-Picot antlaşması, Ortadoğudaki Osmanlı coğrafyasının taraflar arasında nasıl paylaştırılacağına dair çok genis bilgilerde aktarmaktadır. Sykes-Picot antlaşmasında gizlice anlaşan devletler, çıkarları doğrultusunda ve çıkarlarını rahatsız etmeyen Arap aşiretlerinden ulus-devletler oluşturma iddiasını ortaya koyarak, siyasal gücü bölünmüs ve parçalanmış bir Arap ulusçuluğunu esas alıyordu. Kürtler ve Kürdistan ise, hiç bir şekilde ulusal ve siyasal anlamda dikkate alınmayarak, Sykes.Picot gizli antlaşmasına göre yeni çizilen Ortadoğu haritasında Kürtlere yer verilmemişti. Osmanlı sınırları içinde 1520-1914 yılları arasında belli bir siyasal düzen içinde idari yapısını sürdüren Kürtler, 1916’da yapılan Sykes-Picot antlaşması ile Kürdistan coğrafyasının doğal, siyasal ve idari düzenlerini tamamiyle kaybederek, bu antlaşma ile Kürdistan’da yüzyıl boyunca sürmüş olan devletsizleştirme politikalarına, soykırım felaketlerine ve 20.yüyzyıl boyunca Kürt coğrafyasındaki ulusal, siyasal ve ekonomik kaoslara maruz kalmışlardı.

Örneğin:Sykes-Picot antlaşmasının (1916) temel siyasal zemini 19.yy’ın ikinci yarısından itibaren Osmanlı topraklarında yapılmaya başlanan demiryolları (1856) ilk bakışta Osmanlı cemaatlerinin sosyal,ulaşım ve ekonomik ihtiyaçlarını kolaylaştıran bir araç olduğu izlenimini de verebiliyordu.Fakat Kürdistan’da demiryollarının yapıldığı coğrafik alanlara ve oradaki uygulama biçimleri gerçek anlamda dikkatle araştırıldıklarında, demiryollarının buradaki „toplumsal hizmet“yönü tamamıyla anlamını yitirmektedir. 19.yy.’ın ikinci yarısından itibaren Kürdistan sınırlarında yapımına ağırlık verilen demiryolları, asayış, vergi toplama, zengin maden yataklarını İngiltere, Fransa, Almanya pazarlarına açmak ve Kürdistan’daki toplumsal-ulusal tepkileri bastırmak için askeri sevkiyat ve mühimat demiryolu aracılığıyla hızlı bir şekilde yerine ulaştırma gibi amaçlarda kullanılıyordu. Diğer taraftan Almanya, İngiltere ve Fransa’nın bir tarım ülkesi olan Osmanlı devleti sınırlarında ve özellikle Kürdistan’da demiryolu imtiyazlarını alma girişimleri ve imtiyazlara gizli bir şekilde dahil edilen (demiryolu güzergahının sağ ve sol taraflarında 25 km maden arama araştırmaları yapmaları) maden ve petrol arama araştırmalarını da yürütmeleri, demiryolu ile ilgili daha farklı siyasal amaçları karşımıza çıkarmaktadır. Demiryolları imtiyazlariyle ilgili vesikalara bakıldığında, bu hakların İngiltere ve Fransa tarafindan tamamiyle Sykes-Picot gizli antlaşmasına yansıtılğı ve Kürdistan coğrafyası üzerinde yapılan paylaşımında buna göre yapıldığı görülmektedir.

Birinci dünya savaşı esnasında ve sonucunda Osmanlı-İngiliz ve Osmanlı Fransız diplomatik ilişkilerinin önemli siyasal sorunlarından biri, Kürt meselesi ve Kürdistan topraklarının nasıl paylaşılacağı konusu teşkil ediyordu. İngiltere, öncelikle güney Kürdistan, Kürt toprakları üzerindeki ekonomik (Musul-Kerkük petrolleri) ve siyasal çıkarlarını koruyabilmek için Sykes-Picot gizli antlaşması ile Kürt topraklarının, Irak’taki Arap aşiretlerine bırakılmasını sağlamıştı idi. Kürdistan üzerinde gizli görüşmelerle yapılan bu paylaşım pazarlıkları 1838’de İnglitere-Osmanli Ticaret (Balta Limanı-İngtere kraliçesi Viktoria ve Sultan 2.Mahmut tarafından onaylanmıştır) antlaşmasıyle Dicle-Fırat nehirleri üzerindeki taşımacılık imtiyazlarının İngiltereye verilmesi ile Kürdistan’ın sömürgeleştirilmesi süreci başlatılmış, 1878 Berlin kongresinde siyasal oyunlarla Ermenilerin, Kürtlere karşı korunması adı altında Kürtlere karşı olan siyasal tepki, 1880’de demiryollari imtiyazları ile doğrudan doğruya başlamış olan sömürge süreci, 1895’de Kürdistan’da yaşayan Ermeniler ele alınarak yapılması istenen ıslahat planı ve 1914’deki “Şark Islahat planı” ile Ermeni azınlık hakları kullanılarak, Kürdistanın Kuzey ve güney fırat/dicle nehirleri arasında bölünmesi ve son olarak Kürt toprakları üzerindeki pazarlıklar 1916’da yapılan Sykes-Picot gizli antlaşması ile Kürtlere yönelik bu siyasal/diplomatik anlayışlar bir adım daha ileriye götürülerek, Kürdistan coğrafyası İngiltere,Rusya ve Fransa arasında paylaştırılmıştı.

Ortadoğuda bölgesi 1918’e kadar büyük ölçüde Kürtlerin de ortağı olduğu Osmanlı imparatorlugunun hakimiyetinde idi. Birinci dünya savaşından sonra Osmanlı devletinin dağılması ile bölgede İngiltere ve Fransa’nın çıkarlarına göre yani Sykes-Picot antlaşmasında alınan kararlara dayanrak, Arap aşiretlerinden oluşan ve daha sonraları kurulan Türkiye cumhuriyetide dahil edilerek, yeni devletlerin kurulması sağlanmıştı. Bölgenin siyasi haritası ve çıkarı olan devletlerin egemenlik alanlarının belirlenmesi 1916’da İngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalanan gizli Sykes-Picot anlaşması ile şekillendirilmişti. Fakat Ortadoğunun siyasi kaderinin uluslararası diplomatik alanda belirlenmesi ise büyük ölçüde 1919 Paris ve 1920 San Remo konferanslarında belirlenerek, bir yüzyıla damgasını vuracak şekilde kayıt altına alınmştı. Kürdistan topraklarının bölünmesi ve 20.yy. boyunca Kürtlerin devletsiz bırakılması ise temel siyasal zemini Sykes-Picot gizli antlaşmasında oluştrulan Lozan antlaşmasında (1923) sonuçlandırılmıştı. Ayrıca Ortadoğuda İngiltere ve Fransa tarafından çıkarları doğrultusunda Sykes-Picot antlaşmasına göre keyfi olarak inşa edilen devletlerin, komşu diye bildikleri kardeşleriyle (Arapların kendi aralarındaki sınır sorunları) büyük sorunlar yaşayarak, yüzyıldır sınır çatışmalarını aralıksız bir şekilde devam ettirmektedirler. Kürtler ise, paylaştırıldıkları sömürge ülkelerle 20. yüzyıl boyunca ve hala içinde yaşadığımız 21.yüzyılda da büyük sorunlar yaşamakta ve sonuçları büyük felaketlerle ortaya çıkan çatışmalar içinde yaşamlarını sürdürmektedirler.

Birinci dünya savaşında ve sonrasında Ortadoğu bölgesinde İngiltere ve Fransa’nın destekleriyle ulus-devlet biçiminde ortaya çıkan yeni siyasi oluşumlar,Türk, Arap ve Fars milliyetçiliğine devlet olma yolunda güç kazandırmış idi. Kürtlere ise 1916’da yapılan Sykes-Picot yani Kücük asya gizli antlaşmasında yer verilmeyerek, Küdistan coğrafyasının İngiltere, Fransa ve Rusya arasında paylaştırılması öngörülmüştü. Sykes-Picot antlaşması, aynı zamanda 19.yy.’dan beri birbirleriyle çıkar çatışması içinde olan İngiltere, Rusya ve Fransa’nın birbirlerinin müttefik güç olmalarını sağlamış ve Kürt toprakları üzerinde birbirlerinin çıkarlarını tanıma belgesi olarak da kabul etmek mümkündür. Örnegin Kürt cografyasına nüfuz etme mücadelesine girişen İngiltere, Rusya ve Fransa bölgede yaklaşan Alman tehdidine karşı 1907’de ve 1915’de yapılan birer antlaşma ile anlaşmışlar idi. 1907’de yapılan İngiliz-Rus antlaşması iki tarafın Tibet,Afganistan, İran ve Dogu-Kuzey Kürdistanin nüfuz alanlarını belirliyordu. (bkz. Djalili Mohammad-Reza, Kellner Thierry, İran’ın Son İki Yüzyıllık Tarihi, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul, 2011).

19.yy’ın başlarından itibaren Osmanlı devleti ile anlaşarak/savaşarak Ortadoğu’ya sömürgeci anlayışla yerleşmeye çalışan Fransa ve İngiltere, yaklaşık yüzyıl sonra Ortadogu’yu aralarında hangi siyasal koşullarda paylaştıklarını, 1914-1920 arasında periyodik şekilde yaptıkları gizli/açık antlaşmalarla ifade etmeye çalışyorlardı.Osmanlı devleti ile çıkarlar esasına göre geliştirilen ilişkiler,yapılan savaşlar ve antlaşmalar birinci dünya savaşında sonuç alma aşamasına gelmişti. İngiltere ve Fransa’nın Ortadoğu’yu paylaşma konusundaki siyasi sonuç alma faaliyetleri, imparatorluğun dağılmasını da önemli oranda etkilemişti.Birinci dünya savaşı esnasında Ortadoğu’ya yönelik yürütülen bu sömürgeci faaliyetler,1913’ten sonra Kürdistan’da, Kürt ve Ermeni uluslarına yönelik siyasi ve askeri önlemler almaya çalışan İttihatçılara, bu iki ulusu soykırıma ve Tehcire tabi tutma fırsatını sağlamıştı. Örneğin: İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya, İTC kadrolarının talimatlarıyla 1915-1918 arasında Kürdistan’da gerçekleştirilen soykırımları görmezlikten gelerek sessizce izlemeleri, Kürt ve Ermeni uluslarına yönelik düşmanca tavırlarını belgeleyen siyasi bir olgudur. Özellikle savaş sonrasında Kürt ulusuna yönelik gerçekleştirilen tehcirin (1916) uluslararası kamuoyunda yaklaşık yüzyıldır gizli tutulması, Batı Avrupa ülkelerinin, Kürtlere karşı siyasi yaklaşımlarına işaret etmekte ve Kürt dış siyasi tarihinde incelenmesi gereken önemli konular arasında yeralmaktadır. Sykes Picot antlaşmasının yapıldığı Mayıs 1916’da Kürtlerin batı Anadoluya yani Kücük asyaya soykırım niyetiyle (Mayıs 1916’da ) sürüldükleri tarihe tamamiyle denk gelmektedir.

İngiltere ve Fransa, bir yandan Almanya’nın Ortadoğu üzerindeki siyasi ve ticari nüfuzunu sınırlamak/ortadan kaldırmak için uğraşırken, diğer taraftan Kürdistan’ın da dahil olduğu Osmanlı devletinin hakimiyeti altındaki coğrafyayı aralarında paylaşmak için, birinci dünya savaşına katılmışlardı. İngiltere, Kafkasya ve Ortaasya’ya hakim olabilmek için, Rusya ile iyi geçinmeye çalışarak, aynı ortaklığı Almanya karşı da kullanma amacını taşıyordu. Bu ortaklığın en belirgin biçimini Sykes-Picot antlaşmasında görmekteyiz. İngiltere, Fransa ve Rusya kendi aralarında gizli görüşmeler yürüterek, bu görüşmeler sonunda gizli tutulmak koşuluyla Mayıs 1916’da Sykes-Picot antlaşmasını imzalamışlardı. Bütün bu açık ve gizli siyasi oluşumlarda, İngiltere’nin Ortadoğu’ya ve uzak doğuya yönelik geleneksel sömürge siyaseti önemli oranda rol oynuyordu. Bu antlaşma dış boyutuyla 20.yy. boyunca Kürdistan topraklarının parçalanmasını, Kürt devletinin ortaya çıkmamasını,Kürdistan’in sömürge oluşunu etkileyen önemli siyasi faktörler arasında yerlamıştı. Ayrıca antlaşmanın bir diğer önemli özelligi de, 1916’da Kürtlerin yoğun bir şekilde tehcire tabi tutulduğu bir zamana denk gelmiş olmasıdır.Savaşlarda tesadüflere fırsat verilmediğini düşünürsek, bu durumun bilinçli bir siyasi eylem olduğunu söylemek mümkündür.

Sykes-Picot antlaşması, İngiltere ve Fransa’nın 1915’de oluşturduğu De Bunsen Komitesi ve Kücük Asya komisyonunun etüt çalışmaları sonucunda sağlanmıştır. Örneğin; İngiltere “De Bunsen” ve Kücük Asya“ komitesinin çalışmalarının başına savaş bakanı Lord Kitchener kendi temsilcileri olarak Sir Maurice De Bunsen ve Mark Sykesi, tayin etmiş ve bu komisyonlar İngiltere’nin, Osmanlı devletinin Asya’daki toprakları üzerindeki taleplerini belirlemek üzere çalışmalar yürütmüşlerdi. (bkz.Aaron S. Klieman, Britain War Aims in the Middle East in 1915, Journal of Contemporary History, Vol. 3, No. 3, The Middle East- July 1968). James Barr, A Line in the Sand, The Anglo-French Struggle for the Middle East, 1914-1948, W.W. Norton-Company, New York, 2012. Shane Leslie, Mark Sykes His Life And Letters, Cassell And Company, London, 1923). Mark Sykes, 1913-1915 yılları arasında Ortadoğu ve buna bağlı olarak Kürdistan’da yaptığı etüt çalışmalarının mahiyetini şu cümle ile tariff etmiştir: Londra’dan Kalküta’ya kadar uzanan alanda İngilizlerin sonsuz çıkarı vardır. Barışta ya da savaşta karadan, denizden veya kanaldan olan iletişimimiz asla kopmamalıdır (bkz. Shane Leslie, Mark Sykes His Life And Letters, Cassell And Company, London-1923). Örnegin: Sykes-Picot gizli antlaşması ile Kürdistanın İngilterenin Hindistan sömürgeler valiliğine bağlanması, bu siyasi anlayışın bir sonucudur.

De Bunsen Komitesi, 29 sayfalık nihai raporunu 1915 Nisan ve Haziran ayları arasında yapılan 13 ayrı toplantı sonunda tamamlamıştır. Raporda İskenderun’un, Fransa’ya bırakılması öngörülürken, Hayfa, Britanya’nın nüfuz bölgesinde yer alacak, İskenderun Mezopotamya’yı Akdeniz’e bağlayacak demiryolunun liman kenti olarak düşünülmüştür. Komite, Fransız emellerini önlemek için geleneksel Ortodoks Rusya ve Katolik Fransa rekabetine güvenirken, Hicaz’ın kaderi ise, Mekke Şerifi Hüseyin’in itilaf güçlerinin yanında yer alıp almamasına göre değişeceğine dair düşünce hakim idi. Ayrıca Filistin, ya İngiliz himayesinde olacak ya da özel bir yönetime devredilecektir.Komite,bunların yanında dokuz alt başlıkta bazı talepleri de sıralamıştır. Bu başlıklar maddeler halinde şu şekilde özetlenebilir: 1. İran körfezinde İngiltere’nin pozisyonunun tanınması ve sağlamlaştırılması, 2.Osmanlıya ait olacak bölgelerde İngiliz ticaretine dezavantaj oluşturacak ayrıcalıkların önlenmesi, 3.İngiliz ticaretinin mevcut pazarlardaki konumunun güçlendirilmesi, 4. Mekke Şerifi Hüseyin’e ve diğer Arap Şeyhlerine verilen sözlerin tutulması, 5.Sulama işlerinin inşası ve nehir ulaşımı, petrol üretimi gibi konulardaki işletmelerin gelişim güvenliğinin sağlanması, 6.Hindistan kolonisi için de muhtemel tarım alanı olabilecek sulanan Mezopotamyanın tahıl arzının geliştirilmesi, 7. Doğu Akdeniz ve İran körfezinde İngiltere’nin stratejik pozisyonunun ve İngiliz iletişim güvenliğinin korunması, 8.Arabistan ve kutsal yerlerin bağımsız Müslüman idareye tabi olması, 9.Ermenistan sorununun çözümü ve Hıristiyan aleminin kutsal yerleri ve Filistin konusunda uzlaşılması (bkz. Aaron S. Klieman, “Britain War Aims in the Middle East in 1915”, Journal of Contemporary History, Vol. 3, No. 3, The Middle East-July, 1968. V. H. Rothwell, “Mesopotamia in British War Aims, 1914-1918”, The Historical Journal, Vol. 13, No. 2 -Jun., 1970. David Fromkin, Barışa Son Veren Barış, Modern Ortadoğu Nasıl Yaratıldı 1914-1922, Çev., Mehmet Harmancı, Sabah Kitapları, İstanbul, 1993).

Komite (De Bunsen), Mark Sykes’in muhtemel etkisiyle Osmanlı devletinin savaş sonrasında öngörülen siyasi yapısının alternatiflerini şu şekilde açıklamıştır:1 Osmanlı devletinin itilaf devletlerince ilhakı, 2. İmparatorluğun nüfuz bölgelerine ayrılması. 3. Osmanlı imparatorluğunu olduğu gibi bırakmak ama hükümetini tabi kılmak, 4. devletin federe yapılara bölünerek yerinden yönetilmesi. Dönemin baskın politik yapısı, Osmanlı devletinin ilhakı planını arzulamasına rağmen komite, öncelikle müttefikler arasında sürtüşmelere neden olabileceği ve sonrasında özellikle İngiliz tarafına fazladan ek sorumluluk ve maliyet getireceği kaygısıyla, bu planının uygulanmasını uygun bulmamıştır. Bunun yerine Komite, merkeziyetçi yapısı bulunmayan Osmanlı devletinin asyadaki topraklarında; Suriye, Filistin, Ermenistan, Anadolu ve Mezopotamya olmak üzere beş federe devletin kurulmasını önermiştir. Burada dikkat çekici olan siyasal olgu ise, Kürdistanın hiç bir şekilde ele alınmamış olmasıdır. Son planın esnek oluşu, taraflara birçok avantaj sağlayacaktır. Buna göre İngiltere, bu planın uygulanması durumunda herhangi bir ek mali ve askeri bir yükümlülüğün altına girmekten kurtulacak, ilerde oluşabilecek şartlara göre Filistin ve Irak eyaletlerinin kendi kontrolünde bağımsızlığını veya ilhakını ilan edebilecek..” (bkz. V. H. Rothwell, “Mesopotamia in British War Aims, 1914-1918”. The Historical Journal, Vol. 13, No. 2 -Jun., 1970). C. M. Andrew, A. S. Kanya-Forstner, “The French Colonial Party and French Colonial War Aims, 1914-1918”, The Historical Journal, Vol. 17, No.1, 1974. David Fromkin, Barışa Son Veren Barış, Modern Ortadoğu Nasıl Yaratıldı 1914-1922, Çev., Mehmet Harmancı, Sabah Kitapları, İstanbul, 1993).

Fransızlar, 1914’ten önce Musul bölgesindeki petrol varlığı ile ilgili olarak yaptıkları araştırmaların ve yazılan raporların sonuçlarına göre,bölgenin zengin petrol kaynaklarından haberdar olduğu bilinmektedir. Ancak,20 Mart 1915’te dışişleri Bakanı Delcasse’nin, Londra ve Roma’daki Fransız elçiliklerine gönderdiği Osmanlı imparatorluğunun taksimiyle ilgili görüşlerini içeren bilgi notunda, Musul bölgesinin ilhak hedefleri arasında gösterildiğine dair bilgiler de mevcuttur. Aralık 1915’de İngiltere ve Fransa arasında yapılan bir toplantıda daha çok Kürdistan toprakları dahilinde bulunan Musul ve Kerkük üzerine tartışmalar yapılmış ve Fransız nüfuzunda olup olmaması durumunu sonraki toplantılarda görüşülmesi kararı alınmıştı. Fransa yönetimi ise Musul iddiasına ek olarak, etki alanını Kerkük’e doğru uzatmak isteyerek, bölgedeki zengin petrol yataklarına sahip olmak isteginde idi. İngiliz tarafı da aynı bölgeyi hem ekonomik hem de stratejik gerekçelerle elinde tutmak istemiştir. Sonuc olarak Mezopotamya’nın yani Kürdistan’in büyük bir kismi İngilizler tarafından isgal edilerek, İngilterenin Hindistan genel sömürge valiliğine bağlanmıştı. Rusya’nın, İstanbul ve çevresinden daha fazla toprak talebinde bulunacağı ve İngiltere’nin Fırat ve Dicle Irmağı bölgesini Mezopotamya’nın kuzey sınırına kadar isteyeceği görüşüne karşılık Fransa, Konya’dan başlayarak Anadolu platosu boyunca uzanan Bağdat hattı istikametinde olan merkezi bölgeleri, Kuzey Mezopotamya sınırına kadar almak istemiştir. Fransa’nın bahsi geçen çıkarlarının müttefiklerce tescil edilmesi gerektiğini içeren görüşme teklifi, Fransa’nın Londra büyükelçisi Cambon aracılığıyla İngiltere dışişleri bakanı Grey’e 23 Mart’ta iletilmiştir. Ancak Grey, hükümetinin bu konuda hazırlığı bulunmadığı ve zamanlamayı erken bulduğu gerekçesiyle teklifi geri çevirmiştir. Cambon tarafından yapılan teklif ile De Bunsen Komitesi’nin kurulması, kronolojik bakımdan ardışıklık göstermektedir. Bu açıdan bakılacak olursa Cambon’un teklifi, İngiliz tarafında bu konuda hazırlıklar yapılması için, De Bunsen Komitesi’nin kurulması sürecini başlatmış olabilir. (bkz.C. M. Andrew, A. S. Kanya-Forstner, “The French Colonial Party and French Colonial War Aims, 1914-1918”, The Historical Journal, Vol. 17, No.1-1974. V. H. Rothwell, “Mesopotamia in British War Aims, 1914-1918”, The Historical Journal, Vol. 13, No. 2 -Juni 1970). Jonathan Schneer, Balfour Deklarasyonu, Arap-İsrail Çatışmasının Kökenleri, Çev. Ali Cevat Akkoyunlu, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul, 2011. Elie Kedourie, England and The Middle East, The Destruction of the Ottoman Empire 1914-1921, Mansell Publishing Limited, London, 1987. Edward Peter Fitzgerald, “France’s Middle Eastern Ambitions, Sykes-Picot Negotiations, and Oil Fields of Mosul, 1915-1918”, The Journal of Modern History, Vol. 66, No. 4-1994).

İngilizler 1915’te Mekke Şerifi Hüseyin ve Arap milliyetçiliğini temsil eden örgütler ile anlaşarak, onları Almanya ve Osmanlı devletlerine karşı destekleyerek, paylaşım amacına ulaşmaya çalışıyordu. Ayrıca Mekke Şerifi Hüseyin, Irak ve Filistin toprakları üzerinde kendisine bağımlı bir Arap devleti kurmak için, Mısır’daki İngiliz yüksek komutanı McMahon ile gizli bir antlaşma da imzlamıştı. Fakat bu gizli antlaşmaya Fransa, Rusya ve İtalya karşı çıkmıştı. Ortadoğu konusunda yeni bir antlaşmya varmak için, İngiltere, Fransa ve Rusya arasında 16 Mayıs 1916’da Sykes-Picot antlaşması imzalanmıştı. Antlaşmaya göre:1-Rusya’ya, Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis ile Güneydoğu anadolunun bir kısmı, 2-Fransa’ya, Doğu Akdeniz bölgesi, Adana, Antep, Urfa, Diyarbakır, Musul ile Suriye kıyıları, 3-İngiltere’ye Hayfa ve Akka limanları, Bağdat ile Güney Mezopotamya verilmişti. Antlaşmanın ek maddelerine göre ise, Fransa ile İngiltere’nin elde ettiği topraklarda Arap devletleri konfederasyonu veya Fransız ve İngiliz denetiminde tek bir Arap devleti kurulması öngörülüyordu, İskenderun serbest liman olarak kalacaktı, Filistin’nin, kutsal yerleşim yeri olması nedeniyle, burda uluslararası bir yönetimin kurulması öngörülüyordu. Daha sonra İtalya’nın itilaf devletleri safında savaşa katılması ve Sykes-Picot’tan haberdar olması sonucunda, İtalya ile St. Jean De Maurienne’de yapılan görüşmeler neticesinde,1916 antlaşmasına dahil edilerek, Antalya, Konya, Aydın ve Ege bölgeleri kendisine bırakılıyordu.

Sykes-Picot antlasmaşına göre,Kürdistan toprakları tıpkı 1914 “Şark Islahat Projesinde” olduğu gibi paylaşılıyordu.Bu antlaşma“Şark ıslahat Projesinin”hangi amaçlar için yapıldığına dair iyi örnektir. Kürdistan’nın Kuzey vilayetleri Rusya’ya bırakılıyordu, Güney vilayetleri ise, İngiltere ve Fransa arasında paylaşılmıştı. Kürt ulusunun devlet oluşumundan yoksun bırakılmasının ilk önemli adımı bu antlaşma ile atılmıştı. İngiltere ve Fransa, Sykes-Picot antlaşması sürecinden 1926’ya kadar, Kürdistan devletinin kuruluşunu engellemek için çaba sarfediyorlardı. Örneğin: Mondoros Mütarekesinin 24.Maddesine göre:Kürdistan’nın Erzurum, Sivas, Harput, Van, Bitlis ve Diyarbekır vilayetlerinde herhangi bir karışıklık çıkması halinde buraları işgal etme hakkının doğacağını..”yani Kürt devletinin ortaya çıkmasına karşı olduklarını ilan etmişlerdi.

Ortadoguya yönelik 20.yy’da yapılan siyasal antlaşmaların nedenleri ve sonuçlarıyla birlikte incelediğimizde, ulusal, bölgesel, kıtalararası ilişkilerde, toplumlar üzerinde fazlasıyla etkili olduklarını ve Ortadoğuda varlıklarını sürdüren uluslar/etnik gruplar arasında tarihsel düşmanlıklara başlangıç teşkil ettiklerini görebiliyoruz. Yani 19. yüzyılın sonu ve 20.yüzyılın başlarında Ortadoğuya yönelik yapılan görüşmelerle, konferanslarla, sözleşmelerle haklı veya haksız suni coğrafik sınırlar oluşturulmuş, devletler kurulmuş, ülkeler paylaşılmış ve Kürtler gibi bir çok ulusun toprakları bölünerek sömürgeleştirilmişti. Geçen yüzyılda, dünya genelinde yapılan siysal antlaşmaların en çarpıcı özelliklerinden biri ise gizli ve açık bölümlerden oluşmaları idi. Gizli yapılan siyasal antlaşmaların tipik örneklerini Ortadoğu bölgesinde Kürt topraklarını da aralarında paylaşan ülkeler nezdinde görmek mümkündür. 1917’ de açığa çıkmış olan Sykes-Picot (1916) yani küçıük asya antlaşması (adını kücük asya incelemesi komisyonundan -1915- almaktadır) Kürt ulusu üzerine yapılan gizli antlasmalara iyi bir örnek teşkil etmektedir. Sykes-Picot antlaşmasının esasları ve şartları ele alınarak , 1918 Mondros Mütarekesi, 1919 Paris Konferansı, 1920 Sevr antlaşması, 1920 San Remo konferansları, 1923 Lozan antlaşması ve 1926 Ankara veya Musul antlaşması yapılarak, Kürdistan’in yüzyillik talihsiz kaderi belirlenmişti. 20.yy’ın ilk çeyreğinde Kürdistan’ı, mezepotamya bölgesi adi altında anarak aralarında paylaşan İngiltere ve Fransa gibi güçlü ülkelerin destek ve üst yönetimlerinin kararlariyle, daha sonraki yıllarda Kürdistan’ı Türkiye, İran, Irak ve Suriye gibi devletler arasında paylaştırarak, Kürdistan’ı sonu gelmeyen yüzyıllık savaşların ve felaketlerin içine sürüklemişlerdi.

Sonuç olarak, İngiltere,Fransa Rusya ve İtalya arasında 1916’da yapılan Sykes-Picot antlaşması,bir yandan Ortadoğunun paylaşımını öngörürken, diğer taraftan antlaşmaya bağlı olarak 1919’den sonra başlayan uluslararası siyasal antlaşmalar sürecinde Arap,Fars ve Türk milliyetçiliklerinin devletleşmelerine önemli siyasi fırsatlar sunmuştu. Kürt ulusu, uluslararası diplomatik ilişkilerde tabu olarak kalmıştı. Sykes-Picot gizli antlaşmasının dikkat çeken önemli siyasal noktalarından biri, antlaşmanın hazırlık aşamasında, antlaşma metninde ve antlaşma sonrasında ne Kürt kavramından nede Kürdistan coğrafyasından bahsedilmekte, sadece kuzey Mezepotamya, Musul, Kerkük ve osmanlının şark bölgeleri olarak dile getirilmektedir. İngiltere ve Fransa özellikle bu kavramlardan uzak durarak, Kürdistan’ı ve Kürt ulusunu tamamiyle yok sayan 1923 Lozan antlaşmasına giden siyasal sürece önceden hazırlıklı davranarak zemin hazırlamışlar idi. Yaklaşık yüzyıldır Kürdistan’da yaşanan soykırım felaketlerine karşı sessiz kalmayı tercih eden batı avrupalı devletler ve Rusya, Türkiye’ye destek ve güç kazandıran bu siyasi ve diplomatik anlayışlarını içinde bulunduğumuz 21.yy.’da da sürdürmektedirler. Kürtlere yönelik geliştirilen bu siyasi anlayış, İngiltere, Fransa ve Almanya’dan siyasal/insani tepki görmekten çok, tam aksine desteklenmişti. İttihatçıların, birinci dünya savaşı esnasında Kürtler üzerinde yok etme niyeti ile denediği soykrımlar, 20.yüzyıl başlarında Ortadoğu’da etkili olan ve Kürdistan devletinin kurulmamasında birinci derecede siyasal rolleri olan İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya arasında (Türkiye, İran, Irak ve Suriye’ninde dahil olduğu) 1918-1939 yıllarında yapılan uluslararası siyasal antlaşmalarda, konferanslarda, parlamento oturumlarında hiç bir şekilde gündeme getirilmemişti. Sykes-Picot antlaşmasıyla Kürdistan üç parçaya bölünerek, Kürt milliyetçiliğinin önüne geçilmeye çalışılmış, bu siyasi tavır ile 20.yy’ın başında Kürtlerin ulusal bir devlet kurmaları engellenmişti. Sykes-Picot veya kücük asya antlaşması 20.yy. boyunca Kürdistan’ın devletsiz kalmasında etkin rol oynayan İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Kürtlere karşı olan siyasal ve diplomatik yaklaşımlarına iyi bir örnek teşkil etmektedir.
Print