2024-05-01
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Ali Reşat Öztürk
 
Siztem ve sistem siyasetinin çıkmaz sokağı
2016-11-02 22:40
Ali Reşat Öztürk
29 Ekim 2016 tarihinde itibaren Türkiye 94 yıllık Cumhuriyet olacaktır. 20. yüzyılda bir ülkenin demokrasisini kurması, sistemini oturtması için bu zaman dilimi oldukça uzun bir süreçtir.

Ancak geriye dönüp ve bu günü de değerlendirdiğimizde Türkiye’nin demokrasi yolunda fazla ilerlemediğini görüyoruz; Kuruluş yıllarında itibaren Kürdistan’da ki Şex Sait, Ağrı ve Dersim özgürlük hareketlerini bastırmak için kurulan İstiklal Mahkemeleri, zorunlu iskân için çıkarılan kanunlar ve bunların sonucunda kendi halkım dediği Kürtlere ve Alevilere uygulanan katliamlar, idamlar, zorunlu göçler, sürgünler; Bunlarda sistemi kurtarmadı. Devamla 1960, 1971,1980 askeri darbeleri ve bunun sonucu olarak ilan edilen sıkıyönetim ve uygulanan Devlet Güvenlik Mahkemeleri ile toplumsal muhalefeti sindirme ve günü kurtarma hareketlerini görüyoruz. Bu da yeterli olmuyor 1998 yılında seçilmiş siyasal iktidarın, zorla iktidardan indirilmesi, uygulanan olağan üstü hal rejimleri ile 2000 li yıllara gelindi.2000 li yıllarda ise olağan üstü halin kaldırılmasını görüyoruz ama terörle mücadele kapsamı adı altında Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleriyle ayakta kalmaya çalışan bir sistem; buna rağmen toplumsal muhalefetin yükseldiği bir toplumsal olay ve olgu görüyoruz.

2002 yılın sonunda Ak Parti tek başına iktidar koltuğuna oturdu ve 14 yıldır da kesintisiz olarak iktidarını devam ettirmektedir. Bu dönemde toplumsal ve siyasal yapıda çok değişiklikler yapıldı. Kürdistan’da Olağanüstü hal kaldırıldı, Kürt realitesi tanındı, TRT (ŞEŞ) Kurdi kuruldu. Yargıda ve çeşitli devlet kurumlarında kurumsal bazda yeniden yapılandırılmalara gidildi, Kürt sorunun çözümü için “Çözüm süreci” adı altında süreç başlatıldı. Bu konuda sanatçı, akademisyen, ve toplum içinde tanınmış kişilerden oluşan “Akil insanlar gurubu” oluşturulup görev verildi.

Bu koşullar altında 7 HAZİRAN 2015 parlamento seçimleri arifesinde başlayan şiddet hareketleri ve yapılan seçim sonucu siyasal iktidarın hükümeti kurmak için gerekli sayının altında millet vekili çıkarması ile şiddet hareketleri gittikçe daha da tırmanmaya başlandı. Suruç, İstanbul, Ankara’da kendini patlatan canlı bombalardan, yüzlerce insan öldü. Bu şartlar altında 1 Kasım 2015 seçimleri yapıldı ve 317 Milletvekili ile AKP tek başına iktidar olacak büyük bir sayısal çoğunluk yakaladı.

15 Temmuz 2016 gecesi ise Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın ve AK Partililerin “Birlikte yürüdük bu yollarda” dediği yol arkadaşları Fettullah GÜLEN cemaatinin yaptığı darbe kalkışmasının ardında Türkiye’nin devlet olarak başka bir safhaya evrildiğini görüyoruz. Evet, darbe bastırılmıştı ama nihayet kralın çıplak olduğu bir daha anlaşılmıştı. DEVLET refleksi acil olarak olağanüstü hale tekrar sarıldı ve KHK ile sistemi kurtarma yoluna gidildi

İçerde toplum hafızasını FETÖ terör örgütü üzerine odaklaşması için yoğun propaganda yapılırken, dış siyasette ise Türkiye’nin gücünü topluma gösterme adı altında toplumun bakışını içerde sorun yokmuş gibi ülke dışına kaydırıldı. Bu anlamında Güneybatı Kürdistan topraklarında Cerablus’a asker çıkarttı, “Misakı Milli” her zaman olduğu gibi zor günlerde tekrar gündeme alındı. Normal zamanlarda T.C. devlet aklına gelmeyen Irak ve Suriye deki “Türkmen kardeşler” hatırlanır oldu. Oradaki Kürt ve Araplara “Kardeş” denip hakları koruma görevi üstlenildi, Normal zamanlarda dile gelmeyen bu devlet söylemi kaos zamanlarında dile gelen pusu siyaseti ile toplum refleksini başka yöne kanalize edilmeye çalışılıyor.

Hükümetin yaptığı son hamleler, Devlet Bahçeli’nin milliyetçi reflekslerini harekete geçirmiş; sistemin artık mevcut yapı ile ayakta duramayacağını anlamış olmalı ki 15 Temmuz’dan itibaren Cumhurbaşkanı Sayın Tayip Erdoğan’ın buzdolabına koyduğu başkanlık sistemini siyasal gündeme taşıdı ve AKP iktidarı da buna can simidi gibi sarıldı. Görünen odur ki çoğulcu, katılımcı olmayan tekçi - üniter sistem için, önce parlamentoda oylama yapılacak 330 sayısal çoğunluk yakalanırsa akabinde halkoyuna gidecek. MHP tam desteği ile bu sayı yakalanacak gözüküyor. Bundan sonra halk oylaması ile başkanlık sistemi getirilmeye çalışılacak. Topluma mevcut yapı ile sorunların çözülemeyeceği dikte edilerek gerilim siyaseti ile başkanlık sistemi halk oylamasında evet ile çıkması muhtemel olacak. Akabinde tekçi üniterci yapı içindeki başkanlık sistemine uygun bir anayasa hayata geçirilmeye çalışılacak. Bu anayasada kişi ve toplumsal guruplara doğal hakları tanınmadan herkes Türk kabul edilecek, “Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Devlet” yapısı yine 94 yıldır yapılandan sanki farklı bir siyasal sistemmiş gibi yeni bir söylem olarak halka sunulacak.

Bir ülkenin; Devletin kendi komşusu olan ülkelerin barış içinde yaşamasını istemesi kendi toplumsal barışı içinde önem arz eder. T.C. Devleti olarak Güney Kürdistan, Güneybatı Kürdistan"daki Kürtlerin ve Türkmenlerin haklarından konuşabilmesi için öncelikle Türkiye"deki tahmini 25 Milyon Kürdün ulus olmaktan kaynaklanan haklarını vermesi, diğer azınlıklara belli bir statü tanıması gerekir.

Bir ülkenin laiklikten bahsedebilmesi için gerçek anlamda inanç özgürlüğünü yasalarla güvence altına alması gerekir. 21. yüzyılda halen tahmini 15 milyon Alevi Türkiye"de bir statüye kavuşmuş değil, Cemevleri ibadethane olarak kabul edilmiş değildir.

Siyasal sisteme başkanlık yolu da açılsa bir önceki yapıda farklı olmayacak aynı sıkıntılar artarak devam edecektir. Çünkü sistemi dengeleyecek denge unsurları olmayacağından; yasama yürütme ve yargı, sistemin ayrılmaz bir parçası şeklinde dizayn edileceğinden fark eden bir şey olmayacak; sadece devleti içerde ve dışarda temsil edenin sıfatı cumhurbaşkanı değil de devlet başkanı olarak isimlendirilip söylenecek.

Bir ülkenin; hem içerde hem de dışarda söz sahibi olması güçlü bir demokrasi ile olur. Bunun için başta kendi vatandaşı ile barışık olması, olmazsa olmazların başında gelir. Bir iktidarın demokrasisini geliştirerek sorunları çözmesi gerekirken başkanlık sistemini toplum gündemine taşıması çıkmaza girdiğini, sorunları çözmede yetersiz kaldığını gösterir. Bilinmelidir ki başkanlık sistemi de bu anlayış ile sorunları çözemez.

Güçlü ülke gelişmiş demokrasi ile olur; Sorunlar demokratik barışçıl yöntemlerle ve de hukuksal çerçeve içerisinde çözülür. Bu ülkeler ise uluslararası arenada da haliyle güçlü olur, sözü dinlenen ülke olur. Demokrasisi geliştiği için de dışardan müdahale edilmesi imkansız hale gelir: Türkiye için bunun anahtarı ,

-Tekçi üniter idari yapılanmadan, Kürt halkının da kendisini yönettiği federal sisteme geçmesi,

-Tüm inanç guruplarının inançlarını özgürce yaşaması için yasal güvenceye kavuşturulması

- Diğer azınlıklara belli bir statünün tanınması.

-Düşünce, düşünceyi ifade ve örgütlenme özgürlüğü için sağlıklı bir ortam sağlanması,

Demokrasinin gücüne inanıyoruz; Demokrasiler gönüllü birlikteliklerdir. Gönüllü birliktelikler güçlüdür. Farklılıklar kendi varlıkları için demokrasiyi; demokraside farklılıkları bir arada tutar.
Print