2024-07-27
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Aziz Yağan
 
Prensim, ömrümün kalanı sensin!
2016-12-11 22:12
Aziz Yağan
Maïwenn’in dördüncü filmi olan Prensim’in başrollerini Emmanuelle Bercot ve Vincent Cassel oynuyor. Bercot filmdeki performansı ile 68. Cannes film festivalinin en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandı. Bu drama filmi metafora, kelime oyunlarına, gizeme gerek duymayan yalın, güçlü, etkileyici bir akışa sahip. Oyunculuklar, müzikler, cümleler, sessizlikler bir bütün halinde uyumlu. Bir ilişkinin başlangıçta huzurla sallanır görünen beşiğinin aslında hiç geçmeyecek bir fırtınada şiddetle salındığını, geçmişten şu ana ve ara ara ama hep ileri doğru esaslıca anlatıyor.

Fransızların psikolojideki yükselişleri senaryolara da yansımaya devam ediyor ve son dönem Fransız filmleri, insanlık hallerini yansıtmakta oldukça da başarılı. Bu tür filmin omurgasını psikolojik çözümlemelerden kuran Fransız sinemacıları hem psikolojik çözümlemeler, hem de sanki ‘yardımsız’ yolunu bulmalar üzerinde yoğunlaşıyor. Fransız sinemasının psikoloji ile bu haşır neşirliği güçlü filmler üretmeye devam ettireceğe benziyor. İnsanı ‘olduğu gibi’ yansıtan bu tarz filmler oldukça basit, sakin ve rahat dile sahip.

Filme adını veren Mon roi Fransızcada Kralım demekken, filme Türkiye’de Prensim adını vermişler olmuş bitmiş! Bu durum ya çeviri bilmemekten kaynaklanır ya da filmi anlamamaktan!

Bu filmi cinsiyeti öne çıkarmadan tartışmak gerekiyor. Tony’nin rolü sadece kadınlara ve Georgio’nun da rolü sadece erkeklere özgü değil. Film, iki kişinin inişli çıkışlı ilişkisini, birbirlerine olan uyumsuzluğu, sabırsızlığı, hırsı, anlayışsızlığı, saygısızlığı, zamanla beliren farklılıkları, rayından çıkışı, romantizmi ya da kültür, gelecek tahayyülü, gelir, sınıf, karakter, tolerans, düşünce farklılığından kaynaklanan çatışmaları tartışmıyor.

Film umursamaz ve pervasız bir kötülüğü tartışıyor. Film kötüyü ve kötülüğü tartışıyor evet, ama bunu yargılamadan, suçlamadan, teşhir etmeden yapıyor, doğallığı bozmadan sergiliyor.

Film, aşık olma ve aşk halini, tensel, içsel içtenliği çok etkileyici veriyor. Filmin asıl başarısı ise bir insanın yüzündeki, içindeki, zihnindeki acının, kahrın, sızının birazının dozajını hissettirebilmesinde.

Tony Georgia"ya aşık oluyor, evleniyorlar, kadın hamile kalıyor. Zamanla adam kadına önce alışkanlıklarını, yaşantısını, ardından bağlarının kopup kopmadığı muğlak bırakılan eski sevgilisini dayatıyor. Sanki eski sevgilisinin kendisine olan bağlılığını sona erdirmek için Tony ile birlikte olup evleniyor! Doğan bebeği eski sevgilisine gösterirken de aynı içtenlik var.

Adam, kadın kendisine aşık olmadan önce kadına uyuşturucudan, ekonomik problemlerinden, başka evde yaşayacağından, başka kadınlardan, eski sevgilisine bağlılığından bahsetseydi, muhtemelen kadın adamdan uzak dururdu. İşte, kötülükten kasıt tam da budur: ‘Ben aslında bildiğin gibi değilim, şöyle şöyleyim, beni olduğum gibi kabul et ve bana göre yaşa!’

Adamın uyuşturucu kullanması, bir gecelik ilişkileri, kötüleşen ekonomik durumu, eski sevgilisinin aslında her zaman karısından öncelikli olduğu yani tüm gizledikleri zamanla ortaya çıkıyor. Adam her yeni problemi açığa çıktığında kadına kendini dayatıyor. ‘Ben böyleyim, beni böyle kabul et!’ diyor. Kadın, idealize ettiği kişinin avucuna sığabilmek, o avucu yitirmemek için elinden geldiğince, aklının yettiğince deniyor ve böylece kendine yabancılaşıyor. Bu sorunların normal olduğuna ve bunların değişmesi için savaşmanın kendi payına düştüğüne kendisini inandırmayı deniyor. Halbuki, Georgia son derece bilinçli olarak Tony’i istediği kıvama getirmeye ve orada tutmaya çalışıyor. İşte kötülüğün diğer aşaması!

Adam asıl kendini gizliyor. Kadının en büyük şansı adamı kendisinin tanıyabilmesi ve bu tanıyış yine adam sayesinde oluyor; ne adamı tanıyanlara sorup durmak zorunda kalıyor ne de kendiliğinden uyanıp kavramak zorunda kalıyor. Kardeşi de kadını etraflıca uyarıyor ancak kadın kapıldığı heyelanda içinde çok daha önceden var olması muhtemel erozyonunun derecesinin artışını perişanlıkla izliyor. Georgia’nın yaşantısına ve kendisine dayattıklarına inanamayış, kabullenemeyiş zamanla Tony’yi kendi düştüğü, düşürüldüğü durumu kabullenmeye ve sakince reddetmeye itiyor.

Kadın adamın arkadaşlarına, adam da aralarındayken, anlatmayı deniyor. Adamın arkadaşları kadının anlattıklarıyla ilgilenmiyor çünkü adamın yanlışları kendilerinin de yanlışları olabilir ya da adamın yaşantısı kendilerine de bir çıkar sağlayabilir, vs. Aksi taktirde, adam arkadaşlarıyla sağlıklı bir ilişkiye sahip olsaydı, o arkadaşlarından bir tepki, küçük de olsa bir kıyamet görmeliydi ancak böyle bir şey olmuyor. Dostluk daha doğrusu iyilik, karşıdakini zamanında ve gerektiği gibi uyarabilmek ve bunda ısrarcı olabilmektir, tıpkı kadının kardeşinin yaptığı gibi.

Tony’nin dizindeki çapraz bağların yırtılması, onun tüm yaşantısına egemen olan ‘ben ve biz’in kopuşundan başka bir anlama gelebilir mi? İçinde bulunduğunuz durumun farkına varmak ve aslında başınıza ne geldiğinden emin olmak çok ağır ve çökertici ve yaralayıcı bir süreç. Bu farkına varış tamamlandığı anda artık gerisi size kalır; ‘Benden buraya kadar!’ mı diyeceksiniz, yoksa o yaşantıya sürüklenip başınıza gelecek yenilerini de kabullenecek misiniz?

Gördüğünüz zarar, ne kadar kapıldığınızla ya da maruz kaldığınız psikolojik şiddetle, dozuyla ve süresiyle ilgili. Bu süre de kişinin yapısal problemli taraflarıyla, idealize edişle doğrudan orantılı olabilir. Sonuçta kararlı duran, yaşantısını sahiplenen ve devam ettiren Georgia ve buna karşılık kendini çekip alması, koruması gereken ise Tony! Bu aşamada Georgia için ‘Tony"e karşı dürüst davranıyor!’ mu demek gerekir, yoksa ‘kadının duygularını istismar eden ve ilişkideki sorunların normalleşmesi ve devam etmesi için sürekli şansını deneyen biri’ mi? Tony kararlı duruş sergilediği anda Georgia rahatça Tony’den vaz geçebiliyor.Sorun sadece Georgia da değil, sorun belki de daha çok kralını bekleyende, Georgia’ya kralım diyende!

Belirtilerin ilkinden itibaren kadın kendini geri çekmeyi başaramıyor ve kanımca filmin gücü ve başarısı da bu geri çekilememe aşamalarını ve sonra bu gidişi durdurabilmeyi, kendine dönebilmeyi, iyileşme sürecini sakince verebilmesinde. Böylesi bir ilişkiye hasarlı kişilik yüzünden devam ediyor olunabilir ve devam edildikçe kişilik daha fazla hasar görüyor olmalı. İşte "dur noktası" ve sonrası ya da duramama başka başka öyküler, süreçler demektir. Kadının yüzünde, soluğunda, yüzünün arkasında sakladığı acıları o kadar insanca ki, mesele üzerine ne kadar yorulduğunu işaret ediyor.

Kimse bir diğeriyle başlayan ya da devam eden ilişkisinin zamanla üçüncü ve diğer kişilere kapı aralayabileceği, uyuşturucu ve onun etkisinde yapılanları vs kabullenme gibi bir başlangıca sahip olmasa gerek. Buna evrilen/devrilen bir birlikteliğin çeşitli nedenleri olmalıdır ve ilişkinin başlangıcındaki duygu ve düşüncelere tamamen yabancı, aykırı olan bu tür bir yaşantıya yöneliş, adapte oluş dejenerasyondan başka bir şey değildir. Böyle yaşayanların var olması bu tarzı normalleştirmez, doğallaştırmaz.

Tony bir prense değil, bir krala, kendi kralına, kralım dediğine karşı koyuyor, ondan kurtulmaya çalışıyor ve filmin orijinal adı bu nedenle de ‘Kralım’! Tony’nin kendisinin, çocuğunun ve elbette Georgia’ların yüzüne saklamadan, saklanmadan bakabilmesi gerekiyor.
Print