2024-03-29
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Refik Karakoç
 
Kolektif siyasi talepler ve örgütlü mücadele
2017-01-11 11:08
Refik Karakoç
Bir halkın temel insan hak ve özgürlüklerini kullanmak istemesi en doğal hakkıdır.

Türkiye"de cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra yapılan Lozan antlaşması ile başlayan süreçte TC.’nin temsilcileri tarafından tezgahlanan diplomasi manevralarıyla Kürt halkının varlığı dahi reddedilmiş, insan olmaktan, halk olmaktan kaynaklı en temel haklarını talep etmesi yasaklarla, ağır baskılarla engellenmişti.

İçerde yürütülen amansız mücadele ve değişen iç/dış koşullar sonucunda, ancak 80 yıl aradan sonra Kürtlerin varlığı yasal ve anayasal güvencelere bağlanmadan “fiilen” kabul edildi.

Bugün Kürtçe yayın yapan TV’lerden, kimi üniversitelerde Kürt dili ile eğitim veren bölümlerden, sivil toplum örgütleri, dergi ve gazetelerden bahsetmek mümkün.

Bu olumlu gelişmeler ebetteki verilen ısrarlı mücadelenin, ödenen çok ağır bedellerin bir ürünüdür. Ancak bu kazanımlar bile ne yazık ki hiçbir anayasal güvenceyle garanti altına alınmış değildir.

Kürtler hala yürürlükteki Anayasanın 66.maddesi gereğince “Türk” olarak kabul edilmektedir; ulusal çerçevede herhangi bir demokratik ve siyasi hakları söz konusu edilmemektedir.

Kürtlerin de "vatandaşı" olduğu “devletin resmi dili,” Türkçedir. Kürtçenin ise bir statüsü, hukuki bir varlığı söz konusu değildir.

Bugün yürürlükte olan Anayasa"da partiler Kanunu, dernekler kanunu, basın kanunu başta olmak üzere diğer tüm alanlardaki kanunlar Kürtlerin “bireysel” haklarını kullanması önünde ayrıca engel teşkil eden bir çok madde ile kısıtlanıp yasaklanmıştır.

Kürtlerin bireysel haklarını kullanmasının herhangi bir garantisi halen yoktur. Her şey başa gelen iktidarların tutumuna ve inisiyatifine bağlı haldedir; hükümetler istediği an bugün kullanılan bütün “hakları,” anayasada ve yasalarda çokça vurgulanan “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” ilkesine aykırılık nedeniyle ortadan kaldırılabilir.

Bu uygulama keyfiyetiyle Kürtlerin çok dramatik ve trajik deneyimlere sahip olduğunu sıralamaya gerek yok.

Şu kadarını söyleyelim ki, Türkiye’de en az 20 milyon nüfusa sahip Kürtlerin halk olmaktan, ulus olmaktan kaynaklanan kolektif haklarını kullanabilmesi hala söz konusu değildir.

Çünkü devlet Kürtler söz konusu olduğunda bu konudaki antlaşmalara, Anayasasına ve Lozan antlaşmasına atıfta bulunarak daha önce koyduğu çekinceleri öne çıkartmaya devam ediyor. Ve her iktidar veya muhalefet partisi, ister “sağ” ister “sol” olsun; “tek millet, tek devlet, tek dil” gibi sloganlarla Kürtlerin kolektif haklarını kullanmaya yeltenmesini dahi “bölücülük “olarak algılamakta ve baskılarla engellemeye çabalamaktadır.

Buna karşın Kürtlerin ana sütü gibi helal olan haklarını elde etmeleri için mücadelelerini sürdüreceklerine kuşkumuz yok. Nitekim yüz yıllık mücadele pratiği bize bu konuda bir duraksamanın olmayacağını göstermektedir.

Ancak yürütülecek mücadelenin de çok zor olacağı aşikârdır.

Zoru aşmanın bir yolu, bu hakları elde etmek için yapılması gereken tüm detayları öngören, bu zor işin mantığına ve ciddiyetine uygun bir projenin hayatta geçirilmesidir.

Bu projeyi hayata geçirmek için de İç ve dış koşulları, bölge ve dünya dengelerini iyi analiz edebilen kararlı, sabırlı, öz verili ve kaliteli-istikrarlı siyasi kadrolara büyük ihtiyaç var.

Daha da önemlisi, sorun siyasi hakların elde edilmesi olunca, bunun çözüm aracı da öncelikli olarak bir siyasi partidir.

O zaman şu soruyu sorabiliriz; her türlü hakları gasp edilmiş ve sömürgeleştirilmiş bir halkın ihtiyacı olan bu siyasi parti nasıl bir parti olmalıdır? Bu yanıtlanması önemli olan sorunlardan biridir. Halkın siyasetçi ve aydınları bu soruyu cevaplayarak işe soyunmaları gerekir.

Sorunun çok karmaşık olduğu açıktır.

Çünkü Kürtlerin ülkesi olan Kürdistan 4 parçaya bölünmüş, Kürtler Türkiye"de Türkler, Suriye ve Irak"ta Araplar, İran’da Acemlerle muhatap olmak zorundalar. Dört farklı egemen devletle olduğu gibi bu devletlerle siyasi, ekonomik ve kültürel ilişki içinde olan birçok devletle de dolaylı muhatap olmak zorunluluğu var.

Realite böyleyse, bugün dünyada ve Ortadoğu’da oluşan yeni durum karşısında, Kürtler de mevcut duruma uygun yeni pozisyonlar almak zorundadır.

Sosyalist sistemin çökmesi ve küreselleşme beraberinde yeni durumlar, yeni şartlar ve ilişkiler biçimi yarattı. İhtiyaçlar farklılaştı. Talepler ile mücadele biçimleri ve araçları da değişti.

Bu açıdan baktığımızda Kuzey Kürdistan için de bu yönde büyük gelişmeler olduğunu görürüz.

Bunların başında da şiddet ortamının 30- 40 yıla yakın bir zaman sürecinde hayatı özellikle Kürt halkı açısından çekilmez hale getirmiş olmasıdır. Devletin ve PKK’nin kullandığı şiddet hem Kürdistan’ı yaktı yaktı, viran etti, hem de Türk halkının geleceğini zora soktu.

Savaşa harcanan devasa kaynakların biriktirdiği yük sonuçta halkın sırtına bindiriliyor ve toplum bundan büyük rahatsızlıklar duymakta. Gelinen nokta itibarıyla artık Kürtler başta olmak üzere Türkiye’de her kesimde bu duruma, baskı ve şiddet araçlarına karşı sesler yükselmeye başladı.

Bir yangın yerine dönüşen, savaş alanına çevrilen Kürdistan’ın ve Kürt halkının artık soluk alması gerektiğini açıkça belirtiyoruz. Bize göre, sürüp giden amaçsız ve hedefi belli olamayan savaşın ve çatışmaların sonlandırılması öncelikli bir ihtiyaç haline gelmiştir.

Hayatı çekilmez hale getiren, acıyı ve yoksulluğu çoğaltan, Kürtleri kendi ülkesinde mülteci konumuna düşüren bu şaibeli savaşın sonlandırılması mutlaka başarılmalıdır.

Öte yandan Kürtlerin haklı taleplerini daha güçlü bir şekilde dillendirmesi, mümkün olduğunca tek ses haline gelip ulusal demokratik muhalefeti yükseltmesi gerekmektedir. Bu her şeyden öncelikli bir ihtiyaçtır.

Meşru, demokratik, barışçıl ve kitlesel mücadele adım adım örülmelidir.

Bugün dünyada en büyük siyasi kuvvetin halk gücü olduğu kabul edilmektedir. Halk siyasi iktidarın hem temeli hem de tayin edicisidir. Halka dayalı, o halkın en geniş kesimlerini içinde tutabilen bir siyasi parti ancak halk taleplerinin güçlü bir hareketi olarak etkili olabilir. Ulusal güçlerin, toplumsal dinamiklerin dağınık haldeki güç ve enerjisi böyle bir kanala aktarıldığında, muhataplarımız istedikleri gibi geleceğimiz hakkında karar veremeyeceklerdir. Bu yaklaşımla hareket eden bir partiyiz. Bu yönde siyasi ağırlık yaratmak, tarihi bir görevdir, diyoruz.

Bizim ve tüm Kürt siyasetçilerinin birinci görevi de budur: Ulusal bir siyasi kurum yaratmak...

Modern dünyaya entegreyi öngören, barışa ve evrensel hukuka bağlı bir parti ve siyasi program bu işi başarabilir.

Diğer bir deyişle mücadele biçimi barışçıl ve demokratik olan, uzlaşmayı, diyalogu esas alan bir parti halkın taleplerine öncülük edebilir.

İnanıyoruz ki, Kürt sorununu kararlı ve istikrarlı bir şekilde savunan, çözüm önerisini ortaya koyan ve şiddet dışı kulvarda mücadele eden bir parti Kürt halkından çok ciddi bir destek alabilir.

Biz Kürt aydın, siyasetçi ve yurtseverlerine düşen birinci görev Kürt halkının beklentilerine uygun böyle bir parti çatısı altında bir araya gelmektir.

Artık her dört parçada da ancak Kürtlerin birliği ve beraberliği ile başarının sağlanabileceği bilinci gelişmektedir.

Onun dışında Kürtlerin özgürleşmesi mümkün değildir. Özgürlük, Kürt halkının bir bütün olarak, asli aktör olarak sahada yer alması ve çıkarlarını savunmasıyla elde edilebilir.

Gün farklı ideolojiyle, sınıfsal ve grupsal çıkarlara ve eski siyasi, geleneklere göre örgütlenme günü değildir.

Ne kadar iyi niyet taşırlarsa taşısınlar, ne kadar fedakâr olurlarsa olsunlar küçük grup/çizgi yapılanmaları ile Kürt halkına güven verebilmek, viraneye dönen ülkemizin, büyük sıkıntılar altında çaresizce çırpınan halkımızın sorunlarına çözüm üretebilmek mümkün değildir.

O zaman yapılması gereken mümkün olduğunca en geniş kesimi, kadroları, olanakları bir araya getirmek, zamanın ruhuna uygun bir mücadele tarzı ile halka adres olmaktır.

Bugünün koşullarına uygun olan, profesyonel, diplomasiye dayalı, milli çıkarlara göre küresel ve bölgesel aktörlere ulaşabilen bir pozisyon almaktır.

Bunun yolu, eldeki imkânları kullanmaktan geçer.

Siyaset yapmanın araç ve gereçlerine sahip olma ve kadro yetiştirme işidir.

Eğer bu tarzda donanıma ve kitle gücüne sahip değilseniz, fonksiyonel olamazsınız.

Hiçbir olayda söz ve karar sahibi olamazsınız. Kimse, hiçbir devlet de size durup dururken özgürlüğünüzü vermez.

Şimdi aynı sosyolojik tabandan beslenen, benzer programlara sahip, “Kürt halkına hizmet etmek istiyorum” diyen tüm grup ve partilerin bir kez daha düşünme zamanı olduğunu tekrar belirtmeyi gerekli görüyoruz.

Toplumun taleplerine aracı ve öncü olacak etkin demokratik bir örgüt ihtiyacı göz ardı edilemeyecek kadar yakıcı bir problemdir. Bunun çözümü, sanıldığı kadar zor da değildir

Herkes, birikimli yeterli kadro gerektiren, devasa ekonomi ve araç gereç ihtiyacı olan bir mücadele aracı hedeflerken öncelikle realist olmalı, mevcut olanakları dağıtıcı, küçültücü tutumlardan uzak durmalıdır. Kadroları, olanakları bir araya toplamak ve etkili bir güç yaratmak hedeflenmelidir.

Her şeye sil baştan başlayıp, oyalanmak, küçük güçlerle altından kalkılamayacağı baştan belli büyük yükler altına “girer gibi” yapmak olmamalıdır.

Küçük hesaplar, kırmızı çizgilerle, dayatmalarla zaman kaybetmek yerine rasyonel davranarak, büyük düşünerek bir an önce “güç “olmayı hedeflemeliyiz.

Güç olmalı ki halkımızın beklentilerine cevap olabilelim.

Aksi halde bunca emek ve fedakârlık boşa gider.

Partimiz HAK-PAR böyle bir amaç için, bir birlik projesi olarak kuruldu. Bugün de aynı anlayış ve amaçla siyasi faaliyetlerini kararlıca yürütmektedir. HAK-PAR bu döneme uygun bir partidir. HAK-PAR çatısı altında bir araya gelerek, halkımız adına yeni kazanımlar elde edebiliriz. HAK-PAR tartışan bir partidir; kendi içinde kendi dışında sorunları tartışarak çözme kültürünün oluşmasına büyük önem veriyor. Kişilere, demokratlara, gruplara ve birlik yönünde samimi olan partilere güçlü bir siyasi hareket merkez yaratmak için HAK-PAR"ı işaret ederken, HAK-PAR"ın bütün kazanımları ve olanaklarını bu amaçla paylaşıp seferber edeceğine olan özgüvene dayanıyoruz.

Bu değerlendirmeyi, son zamanlarda, şiddet dışı bir kulvarda, Kürt halkına hizmet etmek isteyen, çoğunlukla bir birlik projesi olarak kurulan, HAK-PAR sürecinden kopuşların sebep olduğu tartışmalar üzerine yaptım.

***

Doğru olan, tartışmaları, geçmişte yaşanmış olaylar ve kişiler arasındaki ilişkiler üzerinde yapmak değildir. Nesnel koşulların doğurduğu problemlerin çözümüne yönelik tartışmalarla ufkumuzu genişletecek ve katkı saylayacak biçimde hareket etmektir.

Bu tür tartışmalar çoğunlukla, amacı ve sınırları aşarak hakaretlere kadar varmaktadır. Bu durum ne o kurumlara ne de Kürt halkına hizmet eder. Hatta bu gidişat dağınıklığa, yeni sübjektif olumsuzluklara yol açar. Oysa Kürtlerin ihtiyacı ve gerekleri üzerine tartışmalıyız. Birlik ve beraberlik üzerine tartışmalıyız.

Halkımıza, içinde bulunduğu cendereden çıkabilmesi için bir ışık yaratmalıyız.

Kürt sorununun çözümünde pay sahibi olmak isteyen, herkesin artık bir şey yapmalıyız demesi ve harekete geçmesi gerekir.

27.12.2016


Refik KARAKOÇ
Hak ve Özgürlükler Partisi Genel Başkanı
Print