2024-03-28
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
Osmanlı’da oyun çok
2013-11-15 23:52
Yılmaz Çamlıbel
Asırlardan beridir zalimlerle mazlumlar arasında, yani yönetenlerle yönetilenler, ezenlerle ezilenler, sömürenlerle sömürülenler arasında hayatın her alanında, kıran kırana bir rekabet ve mücadele yaşanıyor. Bu alanlardan birisi de edebiyattır.

Bireyler ve halklar arasındaki mevcut haksızlıklara karşı çıkan bilge kişilerin yarattıkları atasözleri ve fıkralar, bir ağızdan diğer ağıza geçerek topluma mal oluyorlar. Bir veya bir kaç cümlecikten oluşan bu tür rafine sözler, zamanla mazlumların kullandığı etkin bir silaha dönüşüyorlar.

Ezenler, horlananlar, sömürülenler, bu silahlarla zalimlerin uçak, tank, top , tüfek ve bombalarının karşısına dikiliyorlar. Milyonlarca ezilen insanların dillerinde, yüreklerinde ve beyinlerinde yaşattıkları bu etkili silahlar, tarih boyunca zorba düzenlerin yıkılmasında ve daha adil bir düzenin kurulmasında çok önemli bir rol oynamışlardır. Osmanlıların egemenliği altında yaşayan mazlum halkların dile getirdikleri “Osmanlı’da oyun çok” atasözü, bunlardan birisidir.

Osmanlıların, yönettikleri halklara uyguladıkları insanlık dışı uygulamalar sonucunda ortaya çıkan, yalan söyleme, kandırma, bilinç karartma, ihanet etme, hedef şaşırtma, sağ gösterip sol vurma ve benzeri oyunlar, mazlumları canından bezdirmiştir. Bu sistematik zulüm sonucunda, çeşitli ulusların ve toplumsal grupların tarihi bilinci “Osmanlı’da oyun çok” ata sözünü yaratmıştır. Bu üç kelimelik rafine söz, Osmanlı sömürgecilik tarihinin çok kısa bir özetidir.

Bizans ve Osmanlı İmparatorlukları, dünyanın en ünlü iki entrikacı devletidir. Türkiye Cumhuriyeti de, bu iki entrikacı devletin mirasçısıdır. TC yöneticileri, Osmanlıdan devraldıkları “Osmalıda oyun çok” politikasını aynı şekilde devam ettirmişlerdir.

Yirminci asrın başında, Osmanlı İmparatorluğu çözülme ve dağılma sürecine girmişti. Pastadan daha çok pay almak isteyen emperyalist devletler, bu süreci hızlandırmak için, var güçleriyle çalışıyorlardı. Bu çabalar sonucunda, Osmanlı egemenliği altında yaşayan tüm halklar ulusal kurtuluş mücadelesine girişip, ulusal devletlerini kurdular.

Sadece Kürtler bunu başaramadılar. Çünkü emperyalist, asimilasyoncu ve entrikacı Osmanlı kültür içinde büyümüş olan Kemalist kadrolar, Kürtlerin önüne koydukları tuzak projelerle onları kontrol altına aldılar, ulusal bilinçlerini zayıflattılar, yanlış hedeflere yönelttiler ve teslim aldılar.

Kemalistler Kürt önder kadrolarına “İki Müslüman halk olarak el ele tutuşmak, İslam Halifesini gavurların ellerinden kurtarmak ve ortak bir devlet kurmak için beraberce savaşmayı önerdiler.”

Kürtler, Kemalistlerin bu önerisine inandılar ve onlara yandaş oldular. Bağımsız bir Kürt devleti kurmayı öneren yurtsever Kürtlerle birlik olma yerine, Kemalistlerin kuyruğuna takıldılar ve TC’nin kurulmasına önemli katkılarda bulundular.

Kürtler kısa bir zaman sonra, Kemalistlerin gerçek yüzünü gördüler. Büyük bir ihanetle karşı karşıya kaldıklarını anladılar. Ama toplumu Kemalizmin cenderesi içine sıkıştıran yöneticiler, Kürtlere hatadan dönme şansını tanımadılar. Kürt halkının boynuna taktıkları esaret zincirini her gün biraz daha sıktılar güçlendirdiler.

TC’nin kurulmasıyla birlikte Kemalistler, Kürtlerin varlığını ret ve inkar ettiler. Kürtlerin varlığını yok saydılar, yok etmeye kalktılar. “Kürt diye bir halkın, Kürdistan diye bir ülkenin, Kürtçe diye bir dilin olmadığını” söylemeye başladılar. Çevrilen bu akıl ve gerçek dışı sistematik prepogandalar sonucunda Türk halkını bir aptala çevirdiler ve onları Kürtlere düşman bir hale getirdiler.

Bunun sonucunda, sıradan Türkleri bir yana bırakalım, kimi bilim adamlarını bile bu yalanlara inandırdılar. Dil bilimci Türkler bile okul arkadaşı, askerlik arkadaşı, mahalle komşusu, meslektaşı olan Kürtlerin gözünün içine baka baka “Kürt diye bir halk, Kürtçe diye bir dil yoktur.” demeye başladılar.

“Kürt diye bir halk yoktur, kışın karlar üzerinde yürüyen Türklerin ayakları altındaki karların kart-kurt diye ses çıkarması nedeniyle bunlara Kürt dediler. Yani Kürt denilenler, aslında Kürt değil dağlı Türklerdir.” gibi saçma sapan sözleri, topluma bilimsel gerçekler diye yutturdular.

Bu yetmezmiş gibi, Kürtlerden, Kürt dili, sanatı ve edebiyatından söz eden aydınları tutukladılar, işkence ettiler, hapislere doldurdular, ağır cezalar verdiler, bazılarını da idam ettiler. Önder kadroları sürgüne yolladılar. Kitlesel katliamlar yaptılar.

İşte bu ve buna benzer nedenlerden dolayı, bu zulme maruz kalan toplumsal gruplar ve halklar “Osmanlıda oyun çok. özdeyişini ortaya çıkmış oldu.

Gelecek yazımda cumhuriyet döneminde Kürtlerin önüne konulan oyunlarından bahsedeceğim. Kürtler bu oyunların tümüne kısaca “Bextê Romê tune.” diyorlar. Kürt halkının yarattığı bu özdeyişi, Türkçeye şöyle tercüme edebiliriz. “ Türke güvenilmez.”

Print