2024-03-28
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Ümit Fırat
 
Tek Milletten Tek Tip Millete
2017-06-20 21:55
Ümit Fırat
Tayyip Erdoğan, 28 Mayıs 2017 günü Ensar Vakfı genel kurulunda bir öz-eleştiri üslubuyla yaptığı ve muhtemelen kendisi için de tarihi bir öneme sahip konuşmasında şu tespitlerde bulundu:

"Biz 14 yıldır, kesintisiz hamdolsun siyasi iktidarız ama hala sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var. Elbette çok sevindirici, ümit verici gelişmeler yaşandı, yaşanıyor. İmam hatiplere olan ilginin artması, tüm okullarda Kur"an-ı Kerim, Siyer-i Nebi, Osmanlıca gibi derslerin seçmeli olarak okutulması başlı başına çok güzel şeyler. Bunlar önemli gelişmeler. Bununla birlikte ülkemizin ihtiyacı, milletimizin talebi, bizim hayalimiz olan nesillerin yetiştirilmesi konusunda hala pek çok eksiğimiz bulunuyor. Dilimizden tarihimize kadar birçok alanda ecdadımıza ve kültürümüze duyulan husumetin ürünü bir yaklaşımla hazırlanmış olan müfredatlar daha yeni yeni değişiyor. Medyadan sinemaya, bilim teknolojiden hukuka kadar pek çok alanda hala en etkin yerlerde ülkesine ve milletine yabancı zihniyetteki kişilerin, ekiplerin, hiziplerin bulunduğunu biliyorum. Açıkça söylemek gerekirse bu durumdan da büyük üzüntü duyuyorum."

Eğer ben yanlış anlamadıysam bu konuşma, Reisicumhur Tayyip Erdoğan’ın 12 yılını Başbakan olarak sürdürdüğü 15 yıllık iktidar döneminin en çok üzerinde durulması gereken konuşmalarından biriydi.

Dünyada bu tür ideallerle yola çıkan başka iktidarlar da oldu. Fazla detaya girmeden, herkesin bildiği birkaç örneği buraya aktarmak istiyorum.

Sovyetler Birliğinde Stalin, sosyal/sınıfsal ve kültürel bir iktidar hedeflemiş ve 1936’da sınıfsız bir toplum kurmayı başardıklarını ilan etmişti. Ama bu tarihten sonra yaptığı ‘temizlik hareketinde’, 10 milyona yakın muhalif veya potansiyel muhalif Sovyet yurttaşının ölüm kamplarında hayatına son verildi. Sovyetler Birliği’nin sonuç olarak nereye vardığı ise herkesin malumudur.

1930’lu yıllarda ise Almanya’da sosyal ve kültürel iktidar olmak adına bütün insanlık için ibret verici bir trajedi yaşandı.

Yine Çin’de Mao ve yoldaşlarının 1966’da başlattıkları ünlü “Kültür Devrimi”, büyük bir kaosa ve kan dökülmesine yol açtı.

Afganistan’da sosyal ve kültürel iktidar kurulması uğruna 2000 yıllık Buda heykellerini yıkan Taliban yönetimi de “kültürel iktidar” kurmayı hedeflemişti.

Öte yandan, demokratik ülkelerde seçimle iktidara gelen sosyalist ya da muhafazakâr partilerin, iktidara geldikten sonra, kültürel ve sosyal iktidar olmak adına, bütün bir halkı sosyalist veya muhafazakâr yapmayı akıllarından geçirdiklerini duymadım.

Anılan konuşma metnine tekrar dönersek; müfredata uygun ders kitaplarında bilim dışı, inkârcı ve asimilasyoncu metinlerin ağırlıkta olduğu, bu metinlerin öğrencilere yegâne doğrularmış gibi okutulduğu kısmı doğrudur. Esas olarak devletin resmi ideolojisi doğrultusunda sipariş edilip hazırlatılmış olan edebiyat, tarih, sosyoloji türü ders kitaplarının, insanları dünyayla barışık tutmaya, özgür düşünmeye ve gerçekleri öğrenmeye ve anlamaya yönelten içeriklerle yeniden yazılmasının gereğine de inanıyorum. Keza “Devrim Tarihi” adı altında hiçbir bilimselliği olmayan ve her seviyedeki öğrenciye okutulan dersin de tamamen kaldırılmasından yanayım.

Türkiye’de, 1930’lu yıllardan itibaren bir toplum mühendisliği işine girişildi ve bu hiç bitmedi. Güneş Dil Teorisi ve Türk Tarih Tezi adıyla teoriler uyduruldu. Tamamen yerli ve milli olan bu tezlere uygun bir müfredat da düzenlendi. Bu tezlere uygun olarak çizilen hayali bir kavimler göçü haritasıyla, neredeyse bütün insanların Orta Asya’dan dünyaya dağılan Türk soyundan geldikleri bile ileri sürüldü. Keza Dağ Türkü ilan edilerek, Tedip, Tenkil ve Tehcirle asimile edilmek istenen Kürtler de, hem yok sayıldı, hem de dilleri yasaklandı. 1933’de Maarif Vekili Reşit Galip’in yazıp müfredata koyduğu ve birkaç yıl öncesine kadar ilkokul çocuklarına ezberletilip okutulan “Andımız” da bu politikaların eseridir.

İlan edilen harf inkılabı ile yeni kuşakların eski metinleri okuyabilmesinin önü kesildi. Şahsen benim de 60 yıl önce kaybettiğim babamın eski alfabeyle tuttuğu el yazısı notlarını okuyamadığım için kahırlandığımı ve mahrum bırakanları pek de rahmetle anmadığımı belirtmek isterim.

Müfredattaki husumete gelince; Osmanlı’nın son dönemi dışında hiç de ecdada ve tarihine yönelik bir husumet olmadığını, hatta fazlaca gereksiz hamaset ve övünmelerle şişirildiğini, hatta “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” gibi tezlerle Türk soyundan geldiği iddia olunanlardan gayri bütün insanlığa yönelik bir husumet bulunduğunu düşünüyorum.

Eğer politik iktidarınızın yanı sıra kalkıp sosyal ve kültürel iktidarınızı da kurmaya ve tek tip toplum yaratmaya yönelirseniz, yukarıdaki birkaç örnekte de anlatmaya çalıştığım hazin sonuçlara yol açarsınız. Zira böylesi bir yönelimde kullanacağınız enstrümanlar, gerek Kürt meselesini gerekse de Türkiye’de çözüm bekleyen diğer sosyal ve siyasi problemleri selamete kavuşturabilecek enstrümanlar değildir.

------------------------------------------

Bas Gazetesi- 19 Haziran


Print