2024-05-20
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Ali Kızılay
 
Gezi bileşenleriyle Kürt siyaseti arasındaki harf farkı
2013-12-17 16:37
Ali Kızılay

Yaşam koşullarının kendilerine sunduğu rahatlığa bakmadan, kültürel birikimleriyle kemalizm arasındaki çelişkileri gören, çevreye duyarlı az sayıda insanla başladı gezi eylemleri. Sempatik gençlik oyunlarıyla başlayan hareketliliği tetikleyen nedenler arasında hükümetin, başta ‘sarhoş yasası’ diye adlandırılan buyurganlığının genç kesim arasında AKP’ye karşı hoşnutsuzluğa dönüşmesi de gayet normaldı. Normal olmayan, elit kültürün biçimlendirdiği azınlığın içinden gelmiş, ancak Kemalist sistemin bayatlamış kalıplarıyla radikalleşen dindarlık arasında sıkışmış bu gençler, çevreye ve eko sisteme dikkat çekerek kendileriyle diyaloğ beklentisi içindeyken, demokratik gelenekten yoksun polis şiddetiyle dağıtılmak istenmeleriydi.

Kaldı ki ne Kürtlük ne de kendini değişen dengelere uygun yenilemeyle Türkiye’de siyasetin normalleşmesinin önünü açıcı ve politik sisteme dönüşü zorunlu eşitlikçi, paylaşımcı, çağdaş paradoksları özümsemiş sol bilinçten de yoksunlardı. Hal böyleyken gezicileri kemalist dokuya veya bu dokuyu başlattığı ergenekon soruşturmalarıyla çatısından hırpalamış AKP’ye karşı okumak olanaklı değilken, peki nasıl oldu da birden bire ergenekonun tanıdık taktikleriyle farklı inanç ve kültürlerden gelmiş, toplumsal çatışmanın zeminini hazırlayıcı ve AKP’yi ‘devrim’le olmadı orduyu müdahaleye çağırarak darbeyle düşürme eylemlerine dönüştü?Üstelik bu darbecilik oyunu sol bileşen adına yapılırken, yaşanan her darbeyle ordunun, kendi ülkesinin bütün kurumlarını işgal edip mıntıka temizliği bahanesiyle başlattığı sürek avıyla her zaman solu buldozer gibi ezip geçerek ülkeyi ilk önce solcu, devrimci mezarlığına çevirdiği bilinmesine rağmen.

Ancak kemalist kalıplara, ırkçılığa, radikalleşmeye itiraz eden sıkntılı gençliğin kimlik bulma arayışı olarak okunabilir eylemi başlatan gençler, bir yandan ergenekona kol kanat geren CHP’nin ayrıcalıklı günlerine dönmek düşüyle laiklik elden gidiyor bahanesine sarılıp eylemi Cumhuriyet mitinglerine dönüştürücü araç olarak görmesi, diğer yandan 12 Eylül öncesi tezgahlanan senaryolarda yaşandığı gibi milli grupları alanlara sürüp politize ederek karanlık zeminlerde karanlık amaçlar için hazırlamayı amaçlayan ergenekonun darbeyle AKP’den kurtulma mucizesi olarak görmesi karşısında, arayışlarının sabote edildiğini görünce alandan çekildiler.

Buna karşın, kaşıdıkça budaklanan eylemlere polisin provokasyonlara çanak açıcı orantısız güç kullanması dahil, gezinin en açık okunabilir yanı, çok basamaklı merdiveni andıran ergenekonun, bütün acımasızlığıyla ayakta olduğu, hükümete, devletin kurumlarına istedği an meydan okuyup etkisizleştirebileceğini AKP’ye göstermesi ile ister sol kanatta, ister dindar kesimde olsun ciddi anlamda bilinç yoksunluğu sonucu analiz ve tanım eksikliği yaşandığı, bu yoksunluk ve eksikliğinin, inançlar ve toplumlar arasında ortak bir gelecek kurma becerisinin önünü kestiğidir.

Bu ciddiyet yaşanırken, bir türlü varlık nedeninin ayrımına varamayan, bölük pörçük haliyle siyaset diye savruk lafazanlık üretmekten hoşnut muhalif kürt siyaseti, gezi eylemleriyle yaşanan dramdan, hayhuydan çok şey öğrenmeliydi. Önce başlayan süreçle demokrasinin aralanmış kapısı karşısında kemalist dokunun sarsıcı yara alabilir riskiyle karşılaşabileceğini, ergenekonun mağlup olup soruşturmaların Fırat’ın doğusuna kayabileceğinden endişenlenenlerin, ne Kürtlük ne de çağdaş solculukla alakalı olmayan sırlıların, Kürt siyaseti adına kemalizmin en kabadayı tavrını sergileyerek, iradeleri dışında metropol varoşlarına savrulmuş Kürt gençlerini bu hayhuyun içine çekmeleri ve bunda başarılı olmalarıydı. Oysa eylemlerin allanıp budaklanarak şiddetle sürdüğü yol güzergahındaki Galatasaray lisesi kaldırımlarına çömelmiş, yıllardır kar, kış demeden polis şiddetine, örselenmelere, yuhlamalara, tartaklanmalara bakmadan kendilerine, çocuklarına aş getireni ergenekon ve tetikçi kanadı korucu çetelerin kronikleşen cellatlığına kurban vermiş, boyunları bükük cumartesi annelerinin masumane tepkisini hiç görmediler. Üstelik bu keyfi katledilişlerin hiçbir vicdanın kabul etmediği mantıkla ‘MGK kararlarıdır. Açıklanması vatana ihanettir, ’ gibi uçuk gerekçelerle kapatılmak istenmesini, bu devlet ayıbını, açıklanamayan hüznü görmemek siyaset adına, insan olmak veya olamamak adına garip bir vicdan yitimi iken.

Hiyerarşik bir düzenle kemalizm denilen hastalıklı miras adına Kürt coğrafyasının biyolojik zenginliğini, sosyal ve toplumsal yapısını cebren ve hileyle gasp etmiş feodal kuşatmanın altında tutmak, kuşatmayı siyaseten psikolojik tehditle kurumsallaştırmak için bu cinayetlerin işlendiğini, yoksul köylünün barınakları yakılarak göçe zorlandığını görmemek kadar omuz vermek de garip bir vicdan yitimidir. Tıpkı Deniz Gezmişlerin, Mahir Çayanların ve arkadaşları o genç yiğitlerin kemikleri üstünde tepinmenin vicdan yitimi olduğu gibi.

Kürt siyasetiyle alakalı olmayan bu gariplikler, kendileri kadar garip denge hesaplarıyla BDP’yi HDP’leştirmekle maskeleri düşürmüş. Artık HDP’nin, Kemalizm kamburundan kurtulup evrensel değerleri içsellemiş ciddi anlamda bir sol yapılanma karşısında her an teker gümletebilir CHP’ye stepne olmayı amaçladığı gizlenemiyor. Zaten gezinin bir öğretisi de, sol enerjinin yaşamsal potansiyeli her ortaya çıkışında bu potansiyelin, Kemalist kuşatmayla içinin boşaltılıp CHP potasında eritildiğidir. Ancak muhalif Kürt siyasetini ilgilendirmesi gereken yanı, üzerlerinde askeri üniforma olmadan kendilerini apoletsiz paşa sananların, Kürtlerin hassasiyetleriyle, varoluş nedenleriyle alay edercesine Kemalist mantığa mahsus özel amaçla ‘Biz Berzani’yle mesafeliyiz, ’ sözlerinin, orta doğu koşullarına rağmen örneği en gelişkin demokrasiyle yönetilen İskandinav ülkelerinde görülebilir demokrasi ve hukuk anlayışıyla güçlü, kararlı duruş sergileyen Kürdistan Federe Devleti başkanı ve Kürtlerin tartışılmaz sembolü sayın MESUT BERZANİ’ye karşı psikolojik harekat amaçlı yaklaşımların BDP cephesinde kabul görmesi ve bunun başka türlü bir gariplik olduğunu görmeyişidir. .

Her ne kadar Kürt siyaset cephesinde yaşanan gariplikler, 1800’lü yılların Abraham Linkoln öncesi Amerikasını hatırlata dursun, son zaman gariplikleri bende, yıllar önce Mardin valiliğinde odacı olarak çalışan Veli’nin çevreye karşı kendini Vali sanmasını çağrıştırıyor. Veli’nin Valilik tafraları öyle çekilmez hal almıştı ki sonunda yaşlı bir tanıdığı karşısına çıkıyor. Diyor ki:

"Oğıl Veli, lavémı. Sen Vali değilsin. Bizim köyün eski sığır çobanı Veli"sin Veli. Bırak tafraları, insanları azarlamayı. Birileri seni Vali’ye şikayet eder, ekmeğinden olur, çoluk çocuğunla sokaklarda kalırsın" deyince, Veli daha da şişinerek.
"Beni Vali’ye şikayet edeceklermiş. Pööhhh. Bir kere benimle Vali arasında sadece bir harf farkı var. Ha Veli, ha Vali…"
Print