2024-10-22
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Aziz Yağan
 
Leyla Güven’in Kürdlüğü, Berberoğlu’nun Türklüğü
2020-06-08 15:09
Aziz Yağan


İki HDP’linin vekilliğinin düşürülmesini; Kürdlerin, Kürdlüğün aşağılanması, anlamsızlaştırılması olarak hissettirilmesi, değerlendirilmesi yersizdir. Bu anlayış, mecliste ve yerelde hep benzer durumlara düşmektedir. Bu kesintisiz ve kararlı politika bölgeyi çift taraflı cendereye almıştır. Sonuçta hep Kürdler ve coğrafya kaybetmektedir. Ne yazık ki, bazı Kürdler ve Kürd yapıları bu son süreçte de halen politik, örtük, çıkarcı, zarar getirici dil ve yaklaşımı terk edememiştir.



Leyla Güven tutuklandığının ertesi günü “Bir Kürt kadını olarak halkımıza sözümdür. Kürt halkı özgürlüğü alıncaya kadar mücadelenin her aşamasında var olacağım.” dedi.



O halde Leyla Güven’in aşağıda yer alan eski birkaç açıklamasında da Kürdlük arayalım; demokrasi savunuculuğunu; kaynağı ne olursa olsun şiddeti, ölümleri, yıkımı, tutuklanmaları, sürgünleri durdurmaya çalışan kadın iradesi, direnci ve niyeti arayalım. DTK Eş Başkanı ve HDP Hakkari eski milletvekili Güven’in açlık grevi boyunca 9 Kürdün ölme nedenlerini ve ölenlere kadın iradesini, şefkatini arayalım.



“29’uncu isyanın adıdır PKK. Kürtler neden 29 kez isyan etti? 29 isyanda hendek mi vardı? Kürtler haklarını talep ettiği buna savaşla karşılık vermişlerdir. Bugün kentlerde evler yakıldı. Açık söylüyoruz; halkın iradesini sınamayın. Size Kobanê direnişini hatırlatırız. 6-7 Ekim’de serhildanı var. Nasıl Kobanê’yi DAİŞ’e bırakmadıysak, hiçbir kentimizi size bırakmayacağız.” (26 Aralık 2016)



“Ben siyasette PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın kadının siyasette yer alması perspektifinden esinlenerek aktif olarak yer aldım. Bugün Sayın Öcalan üzerindeki sadece bir kişiye değil, bir halka uygulanıyor. Tecrit bir insanlık suçudur. Ben de bu halkın bir parçası olarak, Sayın Öcalan üzerindeki tecridi protesto etmek amacıyla süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemine başlıyorum.” (7 Kasım 2018)



(Abdullah Öcalan’ın "Açlık grevi ve ölüm oruçları amacına ulaştı, eylemlerin sonlandırılmasını bekliyorum" demesinin ardından) Açlık grevini 200. gününde sonlandıran Güven: "Bu kolektif bir direnişti. Bu direnişle Türkiye halkları, Türkiye demokrasisi kazandı. Sayın Öcalan’ın sesinin dışarıya çıkması Türkiye’nin demokratikleşmesi, Ortadoğu’nun barışı için çok önemliydi. Keşke hiçbir kayıp olmadan başarsaydık. Yüreğimiz buruk ama gerçekten direniş kazandı, zindanlar kazandı." (26 Mayıs 2019)



“Savaşın sebebi HDP değildir. Savaşı çıkaran zihniyet Kürt sorununu çözümsüz bırakan zihniyettir. Bu sürdüğü sürece gerillaya katılım da olacak savaş da olacak çatışmalar da…” (13 Eylül 2019)



HDP’nin (ve bu geleneğin), böyle açıklamalar yapan üyesi ya da üyeleri için iç inceleme başlatıp başlatmadığını bilmiyorum. Her ikisinin de uluslararası kabul görmediği ve uzak durulduğu gerçeği ile Öcalan ve PKK’yi de bir kenara bırakalım; örneğin bir CHP’li, AKP’yi ve liderini överse ve onu referans aldığını açıklarsa neler olur? Ya da, bir MHP’li, İyi Partiyi ve liderini överse ve onu referans aldığını açıklarsa neler olur? Coğrafyamızın şimdisinin ve geleceğinin tuzaklanmasının son bulmasını, bu tür sorulara vereceğimiz yanıtlar ve alacağımız tutumlar belirleyecektir.



Açıklamalarına bakıldığında, HDP’li Leyla Güven’in “sivil demokrasi” anlayışı yıldan yıla değişmemiştir. Bu birkaç açıklama dikkate alındığında bile; Leyla Güven’in daha demokratik, yerinden yönetilen, elde edilen hakları değerlendiren ve güçlendiren, Kürd dilini yaygınlaştıran, geliri artan, gelir eşitsizliği azalan, eğitime erişimi artan, nitelikli eğitimde eşitsizliği azalan, huzurlu, çatışmasız, her alanda üretken, gelişen ve varlıklı bir coğrafya talebini dile getirdiği için ceza verilmediği açıktır. Çabalarının Öcalan ve PKK’nin meşruiyetine ve rehberliğine odaklandığı anlaşılabilir zaten bunları açık açık ve çoğu kez kendisi söylüyor. Bunda yadırganacak bir durum yoktur. Bu, Leyla Güven’in kararıdır, yaşamıdır ve bu pratiğin getirdiği külfeti yıllardır göğüslemektedir.



Güven’in yukarıdaki açıklamaları ile son açıklamasında yer alan “Kürt halkı özgürlüğü alıncaya kadar mücadelenin her aşamasında var olacağım.” cümlesi bağdaşmamaktadır.



İtiraz ettiğim nokta; her hangi bir sürecin sonuçlarına bakıldığında, tüm bu çevrenin “Kürdler için, statü için ve Kürdlerin geleceği için de eziyet çektikleri, “bedel” ödedikleri” görüşüdür. Hakların vekili Leyla Güven, Kürdlüğü ya da Kürd haklarını, statüsünü savunduğu için ceza almamıştır. Sanki Kürdlüğün temsil edilmesi ya da Kürdlük yüzünden cezalandırılmış gibi açıklamalar yapılması asılsızdır ve buna öncelikle Kürdler direnç göstermelidir çünkü bu oldukça hassas bir meseledir. Evet, bedel ödüyorlar ancak Kürdler için değil. Ve, isteyen istediği politikayı yapmakta serbesttir.



Bir de statü meselesine değinmek için iki açıklamayı dikkate alalım:



DTK: “Daha yakın zaman önce Kürtler onuruna sahip çıkmak ve değerlerini korumak için Rojava Kürdistan"ında 15 binin üzerinde gencecik insanını feda etti.” (https://artigercek.com/haberler/dtk-kurtler-arasi-gerilim-asla-kabul-edilemez)



“ABD ve Rusya, bölünmüş bir Suriye ve bölünmüş bir Irak istiyor. Fakat öyle bir bölünme ki, her kesimin sürekli teyakkuz içinde olduğu; kendisini korumak dışında hiçbir faaliyet yürütemeyeceği bir sistem. Herkesin birbirine düşman olduğu ama aynı zamanda ABD ve Rusya’ya muhtaç olduğu sürekli bir kriz hali.” (https://yeniozgurpolitika.net/ulusal-birlik-mi-yoksa-uluslararasi-tasfiye-plani-mi/)



Şunu sormak gerekir mi: madem statü istenmiyor, Esad’ın geçici olarak emanet ettiği Rojava’da 15 binin üzerinde Kürd gencini neden öldürtüldü? 6-8 Ekim’de sokaklarda Türkiye’den PYD’ye silah ve tıbbi yardım istenirken; Roj peşmergeleri topraklarına sokulmazken, son nefes öncesinde KBY ve ABD imdada yetişmişken; “16 bine yakın Kürd gencinin” Rojava’da nasıl ve neden öldürtüldüğünü Kürdlerin sorgulamaması ayrı bir problemdir? Ellerine bu kadar geçmiş bu kadarını öldürtebilmişler. Daha fazla genç olsaydı, onları da öldürtürlerdi.



Dahası da var! Türkiye’yi (ve ardından Ortadoğu’yu) kurtarma iddiası taşıyan ve Aralık 2015’te ilan edilen 14 maddelik özyönetim deklarasyonunda da bir kez bile Kürd kelimesi geçmiyordu (https://www.milliyet.com.tr/gundem/dtkdan-oz-yonetim-deklarasyonu-2170231). Ya da, statüyü artırma çabaları başlayınca buna da karşı çıkılıyordu (https://www.kurdistan24.net/tr/news/f4b5dbc0-03cd-4797-82d0-944c98aabba2).



Yani Leyla Güven’in “Kürt halkı özgürlüğü alıncaya kadar mücadelenin her aşamasında var olacağım.” cümlesi için referansı nedir, vaad ettiği nedir, yöntemi nedir?



Başlık cümlesine geri dönelim. Enis Berberoğlu’nun vekilliği “Türklüğü” yüzünden mi, Türk olduğu için mi düşürüldü? Elbette hayır! Berberoğlu’nun vekilliğinin Türklüğü yüzünden düşürülmediğine eminsek, iki HDP’linin de vekilliklerinin Kürdlükleri yüzünden düşürülmediğine, yukarıdaki alıntılar sayesinde, eminiz. Demek ki ödenen bedeller Kürdlük ya da statü talebi yüzünden değil? Öyleyse ne?



Bir tweet: “Enis Berberoğlu Koronavirüs salgını gerekçesiyle tahliye edildi. Doğru yapıldı. Aynı darbede vekilliği düşürülen, Leyla Güven ve Musa Farisoğulları neden tahliye edilmedi? Çünkü onlar Kürt! Çünkü onlar HDP’li! Türkiye’de HDP’liye, Kürde Düşman hukuku uygulanır.”



Kürdlerin haklarını savundukları için değil, "silahlı terör örgütüne üye olmakla" suçlanan Farisoğlu 9, Güven 6 yıl 3 ay hapis ceza almıştı. Sadece Güven ve Farisoğlu değil, Berberoğlu da aynı gün tutuklandı. Denetimli serbestlikten yararlandırılmayan ya da yararlanmak istemeyen (geçerli nedeni bilmiyoruz) Leyla Güven kalan 2 ayını cezaevinde geçirecek. Berberoğlu ile aynı haklara sahipseler, Berberoğlu ev hapsindeyken Güven’in cezaevinde bulunması muhtemelen Güven’in kararı olmalıdır. Doğrusunun bilinmesi için, Güven’in avukatları yakında bu konuda da açıklama yapabilir. Bu belirsiz durumda bile, Kürdlüğü öne sürmek Kürdlüğü araçsallaştırmaktır.



Vekilliği düşürülenler arasında Berberoğlu da olmasaydı, CHP’liler tıpkı dokunulmazlıkların kaldırıldığında olduğu gibi, muhtemelen HDP’lilerin vekilliğinin düşürülmesi lehinde oy kullanacaktı, hiç oy kullanmayacaklardı ya da sonuncu da olduğu gibi itiraz edeceklerdi. Berberoğlu dahil edilmeseydi ne olurdu? Ya da, neden dahil edildiğini kim bilebilir!



HDP’li vekillerin tutuklanmasının ardından Kılıçdaroğlu ve Akşener HDP’li vekilleri anmadan sadece Berberoğlu’na değindiler. Yenilerin ise aklı daha farklı, bizim içlerimizden bir akıldır ancak bu aklın Kürd coğrafyasının normalleşmesine kafa yorduğu, inisiyatif alacağı ya da bunda direteceği şüphelidir. CHP ve İyi Parti’nin sessiz kalmasının nedeni yine Leyla Güven’in yukarıdaki açıklamaları ve pratiğinde saklı, yani hangi gerekçeyle ceza verildiğinde saklı. Demek ki, Berberoğlu CHP’ye özgü bir demokrasi için bedel öderken, Öcalan ve PKK’ye dair açıklamaları ve pratiği ile kendini ortaya koymuş olan Güven bu değerlendirmenin dışında tutulmaktadır. “Muhalefet” HDP’ye verecekleri desteğin kendi demokrasi mücadelesi hanelerine yazılmayacağını; aksine, HDP’ye destek verirlerse kısa ve uzun vadede sorun yaşayacaklarını düşündükleri için uzak duruyor olabilirler.



Ancak kimse aynı güvenli mesafeyi Kürdlere önermiyor, Kürdlerden beklemiyor. Çok az kişi Kürdleri bu çevreye karşı uyarıyor. Aksine, Kürdler sokağa, eyleme davet ediliyor. “Sokağa çıktığınız anda siz de silahlı terör örgütüne üye olmakla suçlanabilirsiniz!” denmiyor. Demiyorlar, demeyecekler çünkü planları olanlar için kimi Kürdler nihayetinde siyasi denklemlerde kullanışlı oy nesnesidir, araçtır. Bunun dışında kalmak isteyen Kürdler de özne olmayı başaramadığı yani “adıyla ve coğrafyasıyla” kendini açıkça temsil edemediği sürece de asla özne olamayacaktır.



Kürdler için politika yapmak bu değildir, böyle değildir. Kürdler kendi alanlarıyla, Öcalan ve PKK çevresinin zıtlığını görmeli, belirginleştirmeli, Kürdlüğün ve statünün istismarına direnmeli ve bunda kararlı olmalıdır. Kürdler statü istemiyorsa bile, kavramların bu tür kullanımlarına karşı huzursuz olmalıdır. Şimdiki sürece özgür iradeleriyle destek verecek Kürdlerin de “Kürdlükleri yüzünden” değil de, bu yazının sonunda verilen yapılar ve yöntemleriyle suçlanabileceklerini bilmiyorlarsa, hatırlatmak gerekiyor. Öyle bir durumda İngiliz hakimin Aidan James’e söylediği cümlenin benzerini, Türk hakimler de kulanacak. Elbette bireyler kimi ne derece de destekleyip desteklemeyeceklerine dair kararlarında ve tutumlarında özgürdür.



Dili, dini, kültürü ne olursa olsun, coğrafyasında yaşayan bireylerimizin bir karar vermesi gerekiyor: 21. yüzyıla denk bir yönetim ve yaşam mı yaratmak istiyoruz, yoksa bizi 19. yüzyıla hapseden, gerçeklikten kopmuş bir hareketin “fedaisi” mi olmak isteniyor?



İradesini başkasına teslim etmiş birinin kendi iradesinden ve dahası, başkalarının iradesini temsil ettiğinden söz edilebilir mi?



Leyla Güven’i ve HDP’yi biraz da mütevazi bir parçası oldukları “demokrasi güçlerinin ve halkların” savunmasını öneriyorum, Kürdlerin değil.





ANF’den;



YPS-YPS-JIN, bir aylık eylem bilançosunu açıklarken, "Hiçbir AKP-MHP çetesini Kürdistan’da barındırmayacağız" dedi. (7 Haziran)



Komalên Ciwan Koordinasyonu, AKP-MHP faşizminin Kürtlerin varlığını ve değerlerini hedef aldığına dikkat çekerek, "Ölümcül darbeyi vurmanın zamanı" dedi. Koordinasyon, gençliği harekete geçmeye çağırdı. (6 Haziran)



Ateşin Çocukları İnisiyatifi, İzmir ve Bursa"da 2 fabrikayı ateşe verdi. (6 Haziran)



KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, Kürt kadın hareketinin, dünya kadın hareketlerinin ideolojik, felsefi ve örgütsel öncülüğünü üstlendiğini söyledi. (6 Haziran)



Demokratik Birlik Partisi (PYD), iki HDP’li ve bir CHP’linin vekilliklerinin düşürülmesini kınayarak, “Bu uygulamalar, Kürt halkının sesinin kıstırılması ve ardından yok edilmesini amaçlamaktadır” dedi. (5 Haziran)



Ateşin Çocukları İnisiyatifi İstanbul’da bir tramvay durağı ve elektrik sistemini ateşe verdiklerini bildirdi. (5 Haziran)



Avrupa"da faaliyet gösteren Alevi ve Kürt kurumları, AKP-MHP"nin Meclis"teki darbesini kınadı, "Meşru direniş kullanılacaktır" mesajı verdi. (5 Haziran)



PAJK’lı tutsaklar milletvekilliği düşürülerek tutuklanan HDP milletvekili Leyla Güven"in halkların vekili olduğunu belirterek, demokrasi güçlerine birlikte mücadele çağrısı yaptı. (5 Haziran)



Sur Şehitleri İntikâm Birimi, Amed"de bir bekçiyi cezalandırdı, bekçinin tabancasına da el koydu. Birim, "Her an ve yerde hedefimiz olacaklar" uyarısında bulundu. (5 Haziran)



KON-MED, 6 Haziran’da Almanya’nın çeşitli merkezlerinde düzenlenecek yürüyüş ve mitinglere katılım çağrısında bulundu. (5 Haziran)



Meclis"teki darbeye karşı açıklama yapan TJK-E, Türk devletinin gasp, rehin alma ve tecavüz kültürüyle ayakta kaldığını vurguladı. TJK-E, direniş mesajı vererek, 6 Haziran"da düzenlenecek eylemlere çağırdı. (5 Haziran)



Şehit Salih Kandal İntikam Birimleri, Urfa’nın Ceylanpınar ilçesinde Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne (TİGEM) ait buğday arazisi ile bir balya makinesini ateşe verdi. (5 Haziran)



“HDP’li Güven ve Farisoğulları ile CHP’li Berberoğlu’nun vekilliklerinin düşürülmesine ilişkin açıklama yapan KCDK-E Eşbaşkanlık Divanı: “Her gün eylem, her gün Kürdistan eylemlerine güçlü katılalım.” (04 Haziran 2020)



YPS, Amed Sur"da bir “ajanı” cezalandırdıklarını duyurarak, Türk devleti ile işbirliği yapanları uyardı. (3 Haziran)



Ateşin Çocukları İnisiyatifi, Bandırma’da turistik bir Ahşap Kule ile Sakarya’da polis ve asker ailelerinin kaldığı üç katlı bir binayı ateşe verdiklerini bildirdi. (2 Haziran)



YPS ve YPS-JIN: Hemen ve her yerde direnişe! YPS ve YPS-JIN, Kürt halkının büyük ırkçı saldırı ve tehditler altında olduğuna dikkat çekti, her yerde direnişe geçmeye çağırdı. Açıklamada, "En radikal yöntemlerle hesap soracağız" mesajı verildi. (2 Haziran)



Ankara"da Barış Çakan adlı Kürt gencinin katledilmesine ilişkin açıklama yapan Ateşin Çocukları İnisiyatifi, "Kürtlerin her yerde intikam için ayağa kalkması zamanıdır" dedi. (1 Haziran)



KCDK-E Eşbaşkanlık Divanı, Ankara’da bir Kürt gencinin Kürtçe müzik dinlediği gerekçesiyle katledilmesi ve karakolda bir Kürt gencine işkence yapılmasını kınayarak, “soykırımcı faşist Türk devletine karşı sokaklara” çağırdı. (1 Haziran)



KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, demokratik muhalefetin sokağa ve meydanlara taşınması-taşması gerektiğini; faşizme karşı mücadelenin sokakta/meydanlarda verilmesi gerektiğini söyledi. (1 Haziran)



Kürdistan halkına ve Türkiye demokrasi güçlerine çağrı yapan KONGRA-GEL, "Mücadele birliği ertelenemez ve hayati önemde. Bu çete ittifakını yıkmak için her şey meşrudur" dedi. (31 Mayıs)



Ateşin Çocukları İnisiyatifi Mayıs ayı bilançosunu açıkladı. İnisiyatif aralarında fabrikalar, araçlar, tren garı, ATM"ler ve iş merkezileri de olmak üzere onlarca yeri ateşe verdi. (31 Mayıs)



--
Prof. Dr. Aziz Yağan
Dicle University, Z.G. Education Faculty,
21280-Diyarbakir/TURKEY
Print