2024-11-07
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Necla Çamlibel
 
Diyarbakır ve Kürtler, Türkiye’nin can yeleğidir
2022-01-29 22:38
Necla Çamlibel
Toplumsal yapı içinde, birbiriyle kavga eden değil, birbiriyle dayanışmacı, ezilenlerin ve özellikle kadınların koşulsuz, beni ezemesiniz, ben burdayım diyenlerin sesini tüm dünyada artık daha net duyuyoruz.

Yıllardır, Türkiye’de; demokrasinin, barışın ve özgürlüğün sesi olan tüm kesimlere karşı, çoğulcu sesin, barışın, özgürlüğün sesininin, susturulması politiktir. Yüzyıllardır, Katliam, sürgün, hapis, afarozlarla cinayetlerin işlendiği bir coğrafaya’da bu tekilci anlayış hala sürdürülüyor.Türkiye’deki sorunun sadece Erdoğan’mı? Yoksa devletin politik anlayışında mı? Sorusunu aklıma getirdi.

Geçmişte de, Nazım Hikmet’ten, Yilmaz Güney, Musa Anter, Sabahattin Ali, Abdi İpekçi, Ahmet Kaya, ülke topraklarında yaşayan aydınlara yönelik, sokak ortasında öldürülen gazeteciler, 5 nolu Diyarbakır’da dönemin aydın Kürt kadrolarına, Hrant Dink, Uğur Mumcu’ya en son her dönem çok severek dinlediğim; sanatçı Sezen Aksu’ya yönelik olanlar da tam da bu politik anlayışın sonucudur. Bu anlayış tarafından kabul edilmeyen ise; bu topraklar üzerindeki; çok kimlikliktir. Ve bu kimliğe sahip aydınlara, ülkenin renkli çoğulcu yönünü tek renge indirmeye çalışan yöneticilerin, demokrasinin sesini kısmak, gerçeğin duyulmasını isteyenlerin kulllandığı yöntemlerin, hala bu topraklar üzerinde sürdürülülüğüdür.

Bu devlet anlayışı, sürgüne gönderip öldürdüklerinin hesabını, tankla topla öldürdüklerinin, faili meçhul diyerek öldürdüklerinin, yaylasında havanlarını otlatırken öldürülenin, tanklar altında ezilenlerin, evini geçindirmek için yola koyulanları katırlarıyla birlikte öldürenlerin, diri diri yakılan sanatçısını, aydınını ülkede demokrasi sesini yükseltenleri; hain, terörist, bölücü, şaki diye gören bu devlet anlayışının gidiş sancılarıdır.

Yüzyıla yakın bir zamandır ükeyi bu yöntemle yönetenler, her seferinde ülkeyi ekonomik darboğazı ve seçim istemleri söylemleriyle, ülkedeki en temel sorun olan Kürt sorununu çözmedi. Kılıçtaroğlu’nun “Demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer,” sözü de politiktir. Artık politik olan da olmayan da biliyor ki, Diyarbakır ve Kürtler, Türkiye’nin can yeleğidir. Bu yüzden, dün olduğu gibi, bugün de devletin kademelerini parseleyenler, aralarındaki her kavgada, her sıkıştıklarında bu söylemleri, halklarının gözünün içine baka baka söylemeye devam ediyorlar. Yöneticiler de, ülke halkları da biliyor ki; söylemlerle vaatlerle “Diyarbakır”-Kürt sorununu çözülmedi.

Yöneticiler, her muhallif sesi, her dönemde baskı uygulayarak susturmaya çalıştı. Eşitlik, demokrasi ve adaletten yana olan kesimler zarar görmeye devam ediyor. Ateşten, kandan, ölümden, şiddeten beslenenler bu yöntemlerini kullanmaya devam ediyorlar. Sağcı bir siyasi anlayışın Türkiye siyaseti içinde daha güçlü yerleştiğinin sinyalleri, İyi Parti ve AKP’den kopup yeni kurulan partilerin bugün ki siyasi anlayışın devamı olacaktır. Meral Akşener’in hangi siyasi kimlikten geldiği belliyken, sol cephesi içinde, hatta en güçlü muhallefet diye görünen CHP’yle diyalogları Kürt seçmeninin ve Alevilerin oylarına göz koymak değil de nedir? Bunlar gelince Erdoğan’ın yaptıklarından daha kötüsünü yapmayacaklarının garantisi var mı?

Ondokuz yıldır Erdoğan iktidarı ülkeyi yönetiyor. Geride kalan, yüzyıllık Türkiye cumhuriyetini hangi anlayış, kim yönetti. Sözün kısası; bugün Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, Türkiye’de muhallif kanal da yer alan liderler de, bugün Erdoğan’ın söylediği söz ve baskılara karşı duruş sergileyememesine şaşıranlar da kendini ve bu ülkeyi dumura uğratanlardır.

Ülkede yaşananların temelinde yatan sorun, sistemden kaynaklıdır. Yönetim anlayışındaki tekçiliktir. Sorunlar, eşitlik, demkorasi, özgürlük, barış ancak ülkedeki ezilen kesimlerin, tarafların karşılıklı hak ve hukkukunun korunmasıyla güvence altına alınmasıyla, anayasal güvenceyle, sağlanır. Yoksa, bir sonraki seçimle başa gelen, bu sistemin koruyucuları, ikinci gün meclisten tezkere çıkarmaya, direnen kesimleri ezmeye, zengini zengin edecek değişiklikler, yoksul halk çocuğunu askere, zenginini Avrupa’ya göndermeye, adaletten, eşit haklardan özgürlüklerden hukkuktan söz etmeye devam edecekler. Sonra kimin eli kemin cebbinde karanlık bir tablo oluşumuna yol açarlar. O pusulu havanın oluşumuna sebep olanlar, puslu havadan beslenmeye devam ederler.

Dünya hızlı birşekilde değişiyor. Bu değişim, Türkiye’deki devlet anlayışının da değişmesini dayatıyor.

Türkiye’nin uluslararası işlenen suçları artarak sürüyor, ekonomi batmış durumda. Güçlü muhallafet ve TC’nin kurucu anlayışı, seçimler olsun da iktira gelmek için demokrasi ve adalet anlayışını da ona göre yani kendi çıkarına göre kullanıyor. Olan yine, başta ülkede yiribeş milyonu aşan Kürtlere ve diğer ezilen, horlanan, yoksul halk kesimlerine oluyor.

Peki çözüm;

Onlar ölüm dedikçe, biz yaşamak, onlar şiddet dedikçe bizler barış ve adalet , ülke halkları ezilen tüm kesimler için özgürlük diyeceğiz. Vazgeçmeyenler, demokrasi, barış yanlıları mutlaka kazanacaktır.

Türk milleti adına konuşan yetkili Erdoğan’ın geldiği nokta daha önce bu devlet anlayışı içinde gelip giden yöneticilerden çok farklı değildir. Onların, ülkenin geldiği bu çıkmazda payları vardır. Türkiye’deki çözümsüzlüğün sorumlusunu sırf Erdoğan’göstermek, sorumluluktan kaçan siyasetçilerin politikasıdır. Al birini vur ötekine. Fatma nenem derdi: “Nînan heta nika miletê ma ra, qomê ma ra, ecdadê ma ra fayda nîyardo, zirarê nînan zaf ruşîyora ma”... Bu anlayış, bugüne kadar hiç bir dönem ülke sorunlarını çözüme götürmedi.

Tüm bu tabloya bakıldığında; yönetim devlet mekanizmalarında demokrasi olmadan hiçbir ülke kalkınamaz. Bu tablo bize gösterdi ki, “hikaye hep ayn”ı başlıklı makalemde de sistemin mantığını yazmıştım. Suç sadece Erdoğan’ındır demek ülke sorunlarını çözüm getirmedi. Asıl olan, onu bu sürece getiren siyasi politik atmosferdir. Bu anlayıştan Erdoğan gibileri hep çıktı. Sorun sadece Erdoğan’ın söylediğinde değil, sorunun aslı bu sistemin politik anlayışındadır.

Kürtler başta olmak üzere, ülkede barıştan, demokrasiden, eşitlik ve özgürlüklerden yana barışçıl olan tüm kesimlerin seçimlerde bir kadın aday çıkarması özellikle Kürt çevrelerinin cumhurbaşkanı adayı olarak bir kadın çıkarması, politik kadın bakış açısı; ülkedeki siyasi atmosferi ve barışa giden yolun önünü açacağı, hem muhallafet hem de ülkedeki sorunların çözüme bakışı kesinlikle değiştirecektir.

Ülkenin aydın kadınları; yüzyıllardır bu kendi topraklarında her türlü yaşama hakkı elinden alınmış tecrübeli, ezilmişler ve Kürt kadının bakış açısı; Türkiye’ye demokrasiyi yılların birikim ve tecrübesiyle mücadele veren kadınların anlayışı, Kürdistan’a özgürlük getirecektir..

Neden kadın bakışı siyasete yerleşmeli? Bunu bir sonraki makalemde değerlendireceğim.

Devam edecek...
Print